Sorularla İslâm’da Ticaret Ahlakı

Sorularla İslâm'da Ticaret Ahlakı
Prof. Dr. Hamdi Döndüren Ticaretin ruhu, doğruluk, emniyet, yaşanan devri idrak, müşteriye
karşı fevkalâde nazik ve terbiyeli davranmaktır. Bu hususların birinde
kusur eden, ticaretin ruhunu hırpalamış, dolayısıyla da kendi kazanç
yollarını tıkamış olur.
Ticaretin esası alış-verişe, girişimciliğe ve sermaye kullanımına
dayanır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Mallarınızı
aranızda batıl yollarla yemeyiniz. Ancak, karşılıklı rızaya dayanan
ticaret bunun dışındadır." (Nisâ Sûresi, 4/29) "Allah alış-verişi
helâl, faizi haram kılmıştır." (Bakara Sûresi, 2/275) "Ey iman
edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı anmaya
(namaza) koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır. Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah'ın
fazlından rızkınızı arayın. Allah'ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz."
(Cuma sûresi, 62/9-10) Allah elçisinin, ticaret yapanlara ilişkin öğütlerinden bazıları da
şöyledir: "Sözü ve muamelesi doğru tüccar, kıyamet gününde arşın
gölgesi altındadır." (İbn Mâce, Ticârât 1) "Bir kimse, gıda
maddelerini toplayıp günün rayiç fiyatı ile satsa sanki onu yoksullara
ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz dağıtmış gibi ecir alır." (İbn Mâce,
Ruhûn 16) "Ey tüccar topluluğu! Hiç kuşkusuz, alış-verişe boş söz ve
yalan yere yemin çokça karışır. Bu yüzden, bu eksikliği
sadakalarınızla telafi ediniz!" (Ebu Davud, Büyû 1) "Dürüst, sözüne ve
işine güvenilen tüccar, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir."
(Tirmizî, Büyû 4; İbn Mâce, Ticârât 1) Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ticarette ortaklıklarla
ilgili olarak da çeşitli tavsiyeleri olmuştur. Bu konuda Kur'ân'da
genel etik ölçüler verilmekle yetinilir. "Doğrusu, ortakların çoğu
birbirinin haklarına tecavüz ederler. Ancak iman eden ve iyi işler
yapanlar bunun dışındadır. Bunların sayısı ne kadar da azdır!" (Sâd
Sûresi, 38/24) Başka bir âyette, miras malında ortaklıktan şöyle söz
edilir: "Eğer ana bir erkek veya kız kardeşlerin sayısı birden fazla
ise onlar, (miras malının) üçte birinde ortaktırlar." (Nisâ Sûresi,
4/12) Ebû Hüreyre'nin naklettiği kudsî bir hadiste şöyle buyurulur:
"İki ortak birbirine hıyanet etmediği sürece, üçüncüsü benim. Eğer
onlar birbirine hıyanet ederlerse ben aralarından çekilirim." (Ebu
Davud, Büyû 26) Yine hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Allah'ın kudret
eli, ortaklar birbirine hıyânet etmediği sürece, onların üzerindedir."
(Ebu Davud, Büyû 26), "Kârın paylaşılması, ortakların serbestçe
belirlediği şartlara göre olur. Zarara katlanma ise sermaye oranlarına
göredir." (İbn Mâce, Ticârât 63) Hz. Peygamber (s.a.s)'in ticarî ve iktisadî hayatla ilgili birçok söz,
fiil ve takrirleri vardır. Nitekim Allah'ın Elçisine en üstün kazancın
hangisi olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: "Kişinin elinin emeği
ve mebrûr alış-veriştir." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/466) Bu da,
yalan yere yemin ve aldatma karışmayan alış-verişi ifade eder. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat kendisi de
alış-veriş yapmış, borçlanmış, rehin vermiş, ortaklık yapmıştır. O,
insanlar çeşitli ticaret muameleleri yaparlarken peygamber olmuş ve
onları ticaretten men etmemiş, aksine rızkın onda dokuzunun ticarette
olduğunu bildirmiştir. (Münâvî, Feyzü'l-kadir, 3/220) Ancak ticaret
hayatında haksız kazanca yol açabilen faiz, karaborsacılık, yalan,
hile, gabin1 ve garar2 gibi şeyler yasaklanmış, hak sahibinin hakkını
alabildiği ve haksızlık yapmak isteyenin dışlandığı bir ekonomik
sistem hedeflenmiştir. Sağlıklı bir ticaret için, esnaf ve tüccarın
kendi alanı ile ilgili bilgileri edinmesi veya yakınında her zaman
danışacağı bir uzman bulundurması gerekir. Nitekim Hz. Ömer'in halîfe
olunca böyle bir bilgilenme seferberliği başlattığı görülür. Onun
bütün yöneticilere yayınladığı ilk ticaret genelgesi şöyledir:
"İslâm'a göre, kendi ticaretiyle ilgili hükümleri bilmeyen kimse,
bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın. Çünkü bilmeme
yüzünden faize düşebilir." "Kâr miktarı için bir sınır var mıdır?"
Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve
ekonomik hayatın belirli prensiplere göre, kendi tabii kuralları
içinde yürümesi istenmiştir. Piyasanın kendi kuralları içinde ve
İslâmî ölçülere göre yapılan ticarî faaliyetlerde oluşacak kâr meşrû
sayılmıştır. Ancak toplumu aşırı kârla istismar etmek isteyen hırslı
kimselere karşı da gerekli önlemler alınmıştır. Bu tedbirlerle,
serbest rekabet esasının korunması ve insanların temel ihtiyaçlarının
istismarının önlenmesi amaçlanmıştır. Faizin, karaborsacılığın, yalan
ve hilenin yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve
gerektiğinde narha3 başvurulması bunlar arasında sayılabilir. Buna
göre İslâm'ın, alış-verişlerde çeşitli mallara, yüzde hesabiyle bir
kâr haddi belirlemediği görülür. Genel olarak arz ve talep kanunlarına
bağlı, serbest rekabet esasları içinde oluşacak fiyatlar ölçü
alınmıştır. Allah elçisinin, piyasa fiyatlarına müdahale etmesi ve kâr
sınırlarını belirlemesi için yapılan başvurulara verdiği şu cevap
beşeri ekonomi için de anlamlıdır: "Şüphesiz, fiyatı tayin eden,
darlık ve bolluk veren, rızkı veren Allah'tır. Ben, sizden birinizin
mal ve can konusundaki bir haksızlıktan dolayı, hakkını benden ister
olduğu hâlde Rabb'ime kavuşmak istemem." (Ebu Davud, Büyû 49; Tirmizî,
Büyû 73; İbn Mâce, Ticârât 27) Ancak şunu hemen belirtelim ki, satım
akdinde yüzde üzerinden belirli bir kâr sınırının konulmaması,
satıcının dilediği fiyata satış yapabileceği anlamına gelmez. Yalan
yere yemin, malın ayıbını gizleme, malda bulunmayan niteliklerle malı
övme, mâliyeti yüksek gösterme, mal darlığından yararlanma gibi
yollarla müşteriyi etkileyerek piyasa fiyatının üzerine çıkmalarda
"fâhiş fiyat" söz konusu olur. Burada hakkı olmayan fazlalık satıcıya
meşrû olmaz. "Fâhiş kâr nedir? Kâr miktarı yüzde kaçtır?"
İslâm'da aldatma, "gabn" terimi ile ifade edilir. Fâhiş ve yesir gabn
olmak üzere ikiye ayrılır. Çok aldatma ve az aldatma demektir. Az
aldatma satım akdine zarar vermez. Çünkü bundan kaçınmak güçtür. Diğer
yandan insanlar küçük fiyat farklarına rıza gösterirler. Fakat piyasa
fiyatının üstüne çok çıkılırsa müşteri, aldatıldığını düşünür ve
fazlalığı satıcıya helâl etmez. Bu yüzden de fahiş fiyat meselesi
ortaya çıkar. Fâhiş fiyat miktarları içtihatla belirlenmiştir.
Hanefîlere göre bilirkişilerin değerlendirme alanı dışında kalan çok
yüksek veya çok düşük fiyatlarda "gabn (aldanma)" söz konusu olur.
Belh fakihlerinden Nusayr ibn Yahya (v. 268/881), satım akdine konu
olan malların, piyasadaki dolaşım hızını ve insanların bu mala olan
ihtiyaçlarını dikkate alarak fâhiş gabni; gayri menkullerde %20,
hayvanlarda %10 ve diğer menkul mallarda ise %5 olarak sınırlamış ve
piyasa fiyatının üstünde veya altında bu oranlar aşılarak yapılacak
satışların fâhiş gabn derecesinde olacağını belirtmiştir. Bu orana
ulaşmayan fazlalıklar da yesir gabn kapsamına girer. Mecelle, 165.
maddesinde bu ölçüleri kanun maddesi hâline getirmiştir. Ancak fâhiş
gabnin, satım akdinin fesih sebebi olabilmesi için, aldatma ile
birlikte bulunması gerekir. Aksi hâlde yalan ve hile olmayınca bir
kimsenin müşteriye vereceği doğru bilgilerle malını dilediği fiyata
satmasına da İslâmî bir engel yoktur. Malikilere göre, malın değerinin
üçte birinden daha fazlasıyla piyasa fiyatının üstüne çıkmak veya
aşağı düşürmek fâhiş fiyattır. Hz. Ebu Bekir (r.a)'ın uygulaması da bu
şekilde olmuştur. Kanaatimizce, İslâm'ın aşırı sayılan kârın miktarı konusunda kesin bir
sınır getirmeyişi, nispetlerin tespitini ülke ve beldelerin örflerine
bırakmak içindir. Mezheplerin bu konuda farklı ölçüler getirmesi de
bunu göstermektedir. Diğer yandan peşin satışlarla, vadeli satışları
kendi içinde değerlendirmek gerekir. Çünkü veresiye bir satışta kâr
oranının yüksek tutulduğu bilinmektedir. Sonuç olarak yalan ve aldatma karıştırarak piyasa fiyatının üzerinde
satış yapan kimse için, bu fazlalık temiz kazanç olmaz. Hak
sahiplerinin helâlleşmesi gerekir. Bu mümkün olmazsa bu gibi
eksiklikler için yoksullara bağış yapmalıdır. Hadiste şöyle buyurulur:
"Ey tüccar topluluğu! Alış-verişe boş söz ve yalan yere yemin çokça
karışır. Bu eksiklikleri sadakalarınızla telâfi ediniz." (Ebu Davud,
Büyû 1; Tirmizi, Büyû 4; Nesai, Eyman 7) "Karaborsacılık nedir?"
İnsanların ihtiyacı olan bir malı, sırf pahalanmasını bekleyerek
depolamak ve satışa sunmamaktır. İslâm'da ticaret hayatının serbest
bırakılarak fiyatların serbest rekabet sonucu oluşması asıldır. Bazı
mallar karaborsa için saklanınca piyasada mal darlığı olur ve talep
fazlalığı sebebiyle fiyatlar sun'î olarak yükselmeye başlar.
Karaborsacının gayesi de budur. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: "Karaborsacı ne kötü kuldur! Fiyatların
düştüğünü öğrenince üzülür, yükseldiğini duyarsa sevinir." (Kâmil
Miras, Tecrid-i Sarih, 6/549) "Bir gıda maddesini 40 gece depolayıp
(ihtiyaç varken) saklayan Allah'tan uzaklaşmış, Allah da onu
kendisinden uzaklaştırmıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/33)
Karaborsacılığın oluşması için şu şartlar gereklidir: 1) Depolanan
malın satın alınmış bir mal olması, 2) Gıda maddesi olması, 3)
İnsanların depolanan malı almada sıkıntı ve ihtiyaç içinde olması. Ebu
Yusuf'a göre, gıda maddeleri dışında, piyasaya sürülmemesi topluma
zarar veren her çeşit malda da ihtikâr söz konusu olur. Malı saklama
süresi normalde kırk gündür, ancak toplumun sıkıntıya düşme durumuna
göre bu süre kısalabilir. Nitekim günümüzde akaryakıt ve tüpgaz gibi
ihtiyaç maddeleri iki üç gün gibi kısa bir süre piyasadan çekilse
toplum büyük sıkıntıya düşer, aksi durumunda, özellikle zarûrî
maddelerin fiyatlarına narh uygulamasına da bir engel yoktur. "Kabzdan önce satış yasağı nedir? Ticaret hayatında ne gibi etkileri olur?"
Satın alınan bir malın fiilen teslim alınmasına "kabz" denir. Malın
teslim alınmazdan önce, müşteri tarafından üçüncü bir kişiye
satılması, ilk satıcı ve alıcı arasında teslimle ilgili olarak
çıkabilecek bir anlaşmazlık, ikinci satışı da etkileyecektir. Malın
ilk satıcıdan teslim alınamaması; onun sözünde durmaması, malın telef
olması veya defolu çıkması gibi sebeplerden kaynaklanabilir. Böyle bir
durumda, bir önceki problem çözülmedikçe, ikinci satıcı taahhüdünü
yerine getiremeyecektir. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuştur: "Kim bir gıda maddesini satın alırsa onu
kabzetmedikçe başkasına satmasın." (Buharî, Büyû 54, 55; Müslim, Büyû
29-32; Ebu Davud, Büyû 65) Bu hadiste zikredilen yiyecek maddesi örnek
kabilinden olup hadis bütün menkul eşyanın alım satımını kapsamına
alır. Kabzdan önce başkasına satış geçerli olursa bu durum, mal hiç
yer değiştirmeden, hatta henüz mal üretilmeden fiyatının yükselmesine
sebep olur. Bir takım aracılar, malı hiç görmeden kağıt üzerinde
kazanç elde etmiş olurlar. Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre, gayri
menkul üzerinde kabzdan önce tasarrufta bulunmak caizdir. Dayandıkları
delil, "istihsan" prensibidir. Çünkü gayri menkulün kabzdan önce telef
olması veya değişikliğe uğraması çok seyrek görülen bir durumdur.
Seyrek olan bir şeye ise itibar edilmez. İmam Muhammed, Züfer ve
Şâfiî'ye göre gayri menkulün de menkuller gibi, kabzdan önce satışı
caiz değildir. İslâm'da borçlu ve alacaklının sahip olduğu hak ve görevler nedir?
Her konuda olduğu gibi ticaret hayatında da verilen sözlerin tutulması
önemlidir. Kişinin özünün ve sözünün bir olması, sözünün senet
sayılması, ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün özdeyişleri,
toplumun vicdanında yer etmiştir. Büyük ölçüde kul haklarının söz
konusu olduğu ticaret hayatında sözünde durmak, ticarî taahhütleri
gününde yerine getirmek önemlidir. Aksi halde kul hakları ihlalleri
ortaya çıkar ve helalleşme olmadıkça konu ahiretteki hesaplaşmaya
kalır. Kur'ân-ı Kerîm'de, karşılıklı borçlanmalarda bunun yazıyla
tespiti yanında, verilen sözlere ve yapılan antlaşmalara uyulması
istenmiştir. Âyetlerde şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Yaptığınız
sözleşme hükümlerini yerine getirin." (Mâide Sûresi, 5/1) "Verdiğiniz
sözü yerine getirin, çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir." (İsrâ
Sûresi, 17/34) Hz. Peygamber'in aşağıdaki hadisi de yukarıdaki
âyetleri tefsir eder. "Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri
şartlara uyarlar. Ancak haramı helal, helalı haram kılan şart bunun
dışındadır." (Buharî, İcâre 14; Tirmizî, Ahkam 17) Diğer yandan ödeme
güçlüğü içinde olan borçluya gerekli kolaylığın gösterilmesi gerekir.
Âyette şöyle buyurulur: "Eğer borçlu darlık içindeyse ona eli
genişleyince kadar süre vermek vardır. Bilirseniz, borcu bağışlamanız
sizin için daha hayırlıdır." (Bakara Sûresi, 2/280) Ancak ödeme gücü
olduğu hâlde, borcunu vadesinde ödemeyen kimse alacaklıya zulüm yapmış
olur. Hadiste şöyle buyurulur: "Borcunu ödeme imkânı olan bir kimsenin
borcunu ertelemesi bir zulümdür." (Buharî, Havale 1,2; Müslim, Musâkât
33; Ebu Davud, Büyû 10; Tirmizî, Büyû 68) Alacaklı böyle varlıklı
kimseden alacağını mahkeme yoluyla zorla alabilir. Bir kimse gerek
ihtiyaç yüzünden gerekse yatırımlarını büyütmek, daha fazla mal alarak
cirosunu arttırmak gibi maksatlarla da borçlanabilir. Ödeme gücünü
aşmayacak şekildeki borçlanmalarda bir sakınca bulunmaz. Nitekim Hz.
Peygamber de zaman zaman ihtiyaç yüzünden borçlanmıştır. Meselâ, bir
Yahudî'den veresiye yiyecek satın almış ve zırhını rehin olarak
bırakmıştır. (Buharî, Cihad 89) Ödemek niyetiyle borçlanan kimseye Cenab-ı Hak yardımcı olur. Ebû
Hüreyre'(r.a)'ın naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Kim ödemek
niyetiyle borçlanırsa Allah onu bu borcu ödemeye muvaffak kılar. Kim
de başkasının malını telef etmek niyetiyle alırsa Allah onu telef
ettirir, ödemeye muvaffak olamaz." (Buharî, İstikraz 2) Borçlanmada
niyetin önemi Ebû Ümâme (r.a)'ın naklettiği şu hadiste daha açıktır:
"Bir kimse ödemek niyetiyle borçlanır, fakat borcunu ödeyemeden ölürse
Allah onun borcundan vazgeçer ve istediği bedeli vererek alacaklısını
razı eder. Buna karşılık ödeme niyeti olmaksızın borçlanan kimse,
borcunu ödemeden ölürse Yüce Allah ondan alacaklıların hakkını alır."
(Kamil Miras, Tecrid-i Sarih, 7/273) Ancak bu dua ve sakındırmalar,
İslâm'da borçlanmanın caiz olmadığı anlamına gelmez.
orçlanmayla alakalı İslâm'ın tavsiyesi ölçünün kaçırılmaması ve ödeme
gücünü aşacak borç yükü altına girilmemesidir. Cenab-ı Hak'tan haramdan arınmış, bereketli helal rızık nasip etmesini dileriz. * Uludağ Üniv. Ilâhîyat Fak. Öğrt. Üyesi
hdonduren@yeniumit.com.tr Dipnotlar
1. Alış-verişte aldatmak, eksik vermek, saklamak, gizlemek, farkına
varmamak gibi anlamlara gelen gabn, Hanefilere göre ikiye ayrılır ve
her ikisinin de kendine göre hükümleri vardır. Fâhiş gabn; herhangi
bir malı o malın fiyatı hakkında bilirkişilerin belirleyeceği fiyattan
oldukça fazla bir fiyatla satmak veya bu ölçüde düşük bir fiyatla
satın almaktır. Yesir gabn ise bu derece yüksek veya düşük olmayan,
insanların aldanma saymakla birlikte müsamaha ile karşıladıkları bir
bedelle satış yapmaktır.
2. Garar; ticarette aldanma riski ve bilinmezlik manasına gelir. İslâm
meyve, sebze ve ekinlerin çiçeğinde iken veya henüz olgunlaşmadan önce
satışını yasaklamıştır. Çünkü böyle bir üründe garar, yani telef olma
veya meydana gelmeme riski söz konusudur.
3. Narh, eşya fiyatlarının devlet; belediye veya başka yetkililerce
belirlenmesi ve esnaf ve tüccarın bu fiyatların dışına çıkmasının
yasaklanmasıdır.

--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..



Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.

-----------------------------------------------------------------

"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.

Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com

Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com

Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr


adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.