ROJ TV YASAĞI DERHAL KALDIRILSIN, AKSİ TAKTİRDE…


1993 yılında PKK faaliyetlerini yasaklayan Almanya, geçtiğimiz 19 Haziran’da da Danimarka’dan yayın yapan ve PKK’nın yayın organı olarak bilinen ROJ TV’yi, toplumu birbirine düşüren ve terör propagandası içeren cızırtılı ve karlı (!) yayınlar yaptığı gerekçesiyle yasakladı.

Hemen arkasından PKK, Alman Hükümeti’ne tehdit ve uyarı mahiyetinde çağrıda bulunarak, alınan yasa kararının iptal edilmesi, aksi takdirde doğacak sonuçlardan Alman Devleti’nin sorumlu olacağı açıklamasını yaptı. Açıklamada ayrıca, başta Almanya olmak üzere Avrupa da yaşayan tüm PKK sempatizanlarının Alman devletine karşı durması ve tutum alması istendi.

Alınan talimat gereği, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde protesto gösterileri yapıldı. İzinsiz gösterilerdeki bazı taşkınlıklar nedeniyle polisle aralarında çatışmalar yaşandı. Gösterilerde, “Roj TV, ağzımız, gözümüz, kulağımız, böbreğimiz, dalağımız, kılcal damarımız, kılımız, küreğimiz, … Bu nedenle kapatılamaz” gibi pankartların ve sloganların arasında en dikkat çekici olanı ise “Yasa derhal geri çekilsin” şeklindeki emir cümlesi idi.

Derken, tehdit gerçekleşti ve Ağrı Dağı’na tırmanan 13 Alman dağcıdan üçü, PKK tarafından seçilerek kaçırıldı. Neden hepsi değil de üçü? Ya en suçlu olan üçüydü ya da daha fazlasına güçleri yetmiyordu! 8 Temmuz günü Olay hem Türkiye ve hem de Almanya’da duyulur duyulmaz PKK tarafından; “Alman dağcıların, Alman Hükümeti’nin sürdürdüğü politikalarına duyulan öfke sonucu kaçırıldığı, baskı politikalarının devam ettiği sürece dağcıların serbest bırakılmayacağı ve ötesinde çok daha farklı eylemlerin geliştirileceği” açıklamaları yapılarak, savrulan tehdit ve şantaja biraz daha boyut kazandırıldı.
Fırsattan istifadeyle 5 dakika reklâm molası verilirken, reklâm arasında DTP Meclis Gurup Başkanı Emine AYNA sahne alarak, Alman Devleti’nin istemesi halinde, DTP olarak Alman turistler için “arabulucu” olabileceklerini söyledi. Diğer bir reklâmda da “tarafsız kurumlar denetiminde” dağcıların serbest bırakılabileceği çağrısında bulunuldu. Amaç, dünya kamuoyu nezdinde gündeme gelerek, hem PKK’nın ve hem de kendilerinin aslında “kötü niyetli” olmadıkları (!) mesajının verilmesi idi. Öyle ya “Arabulucu olmak” iyi bir şeydi ve bu fırsat kaçırılmamalıydı! Ancak unuttukları bir şey vardı ki bu da; arabuluculuğun, bir terör örgütü ile ciddi bir devlet arasında yapılmasının söz konusu dahi edilemeyeceği gerçeği idi.
PKK’nın, “ROJ TV yasağı derhal geri çekilsin” emrine kulak asmayan Almanya, reklâmların bitmesini müteakip, Dışişleri Bakanı Frank Steinmeier aracılığıyla yaptığı açıklamada da, kesinlikle şantaja boyun eğilmeyeceğini belirterek, hiçbir şart, koşul ve talep öne sürülmeksizin dağcıların bir an önce serbest bırakılmasını istedi.
Ve nihayet, 8 Temmuz gecesi PKK tarafından kaçırılan üç Alman dağcı, 20 Temmuz günü kaçırıldıkları yere geri getirilerek serbest bırakıldılar. Türk yetkililer tarafından ülkelerine son derece mutlu bir şekilde de uğurlandılar.
19 Haziran tarihinde, ROJ TV’nin Almanya’da yasaklanmasıyla başlayan süreç, PKK tarafından kaçırılan Alman dağcıların, 20 Temmuz günü serbest bırakılmalarıyla tatlıya bağlanmış oldu. Oldu da, kafalardaki bazı soruları da geride bırakmış oldu.
PKK’nın, resmen Alman Hükümeti’ni tehdit ettiği böylesi bir dönemde, Alman dağcıların Türkiye’nin doğusuna gelerek Ağrı Dağı’na tırmanma gibi bir hevesin içersine girmeleri normal mi örneğin? Bilinmez, ancak; şüpheli.
7 Temmuz’da dağa tırmanmaya başlayan dağcıların, bir gün sonra, yani 8 Temmuz günü PKK tarafından kaçırılmaları tamamen tesadüf olabilir mi meselâ? Kuvvetle muhtemel; hayır.
Suçlamayalım ama, Alman dağcıların Türkiye’ye gelmek üzere Almanya’da irtibat kurdukları turizm firmasının veya çalışanlarının, D.Beyazıt’ta kalınan otel personelinin, kullanılan tercüman veya mihmandarın veya Alman dağcıların gelişi ile bilgisi olan herhangi birisinin PKK ile herhangi bir bağlantısı olabilir mi acaba? Kuvvetle muhtemel; olabilir.
Yani kısaca, Alman dağcıların kaçırılma olayı, Alman Hükümeti’ni zor durumda bırakarak, PKK şantajı ve tehdidine boyun eğmesine yönelik bir tezgâh olabilir mi? Belki de.
Son olarak, şartları kabul edilene kadar kesinlikle serbest bırakmayacaklarını açıklayan PKK’nın, geçen 12 gün gibi bir süre sonra dağcıları salıvermesinde, hatta geri getirmesinde, şantaja başından itibaren boyun eğmeyen Alman Hükümeti’nin sürdürdüğü ödün vermez kararlı tutumun rolü ne?


Olayın tezgâh olup olmadığı konusu adli bir konu, ancak son soru ise son derece önemli.
Şu kesinliği öncelikli olarak belirtmek gerekir ki; Alman Hükümeti’nin sürdürdüğü ödün vermez tutum son derece etkili oldu. Alman Hükümeti, başından beri; “AB’nin de kabul ettiği gibi, 1993’te terör örgütü olarak kabul ettiğim bir örgütün yayın organını da yasaklarım. Bu konuda örgütün şantajlarına boyun eğmem ve arabuluculuk tekliflerini de kesinlikle kabul etmem. Örgüt, kaçırdığı Alman dağcıları şartsız ve koşulsuz serbest bırakmalıdır. Çare yok, ödün yok” diyerek son derece sağlam bir duruş sergiledi.
Almanya net ve sağlam bir tavır sergilemişti, ancak sergilenen bu tavır karşısında örgütün, yelkenleri hemen suya indirmesi de beklenen bir durum mu idi? Bence hayır. Peki nasıl oldu?
Örgütün, yelkenleri suya indirerek eylemi sona erdirmesinin, Alman Hükümeti’nin kararlılığı haricinde, ancak ve ancak iki sebebi olabilir. Ya, içeride yani örgüt üst yönetiminde, yaptıkları kaçırma olayı ve savurdukları tehditlerin ters teperek, umduklarının aksine kendi aleyhlerine gelişebileceği değerlendirildi ya da bu konuda dışarıdan uyarı, yönlendirme ve akıl alınarak tükürük yalamak zorunda kalındı.
Hem örgüt içerisinde yapılan olası değerlendirmedeki ve hem de dışarıdan yapılan olası yönlendirmedeki ortak görüş ise çok muhtemel ki şu idi; “ABD, AB üyesi ülkeler ve dünyadaki birçok ülke PKK’yı zaten terör örgütü olarak kabul ediyor. Almanya’ya yönelik savrulan tehdit ve şantajlar sonrasında yapılan bu eylem de tam bir terör eylemi. Yani siz terörist bir örgüt olduğunuzu tüm dünyaya kendiniz bir kez daha ispatlıyorsunuz. Dolayısıyla hemen bu eylemden vazgeçin ki, terörist imajınız dünya kamuoyunda daha fazla kabul görmesin, anlaşılmasın, pekişmesin” mealinde idi.
Bu, boşa kürek çekme uğraşısındaki meal için küçük bir kıssadan hisse; hayatı boyunca hırsızlık yapmış ve yapmakta olan birinin, sadece o gün hırsızlık yapmadığını bilsek dahi onu masum kılabilir, masum sayabilir miyiz sizce? Bu sefer yorum sizin.

Sabahattin Talu
sabahattintalu@gmail.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.