Bosna Soykırımı, 1992 - 1995 yılları arasında Bosna Savaşı sırasında özellikle Sırplar tarafından Boşnaklara karşı Bosna-Hersek topraklarında yapılmış bir soykırımdır. Terim daha çok Akademik bir tanım olarak özelde Srebrenitza Katliamı için kullanılmaktadır.
Srebrenica, Bosna Hersek'in doğusunda Sırbistan sınırına 10 km. uzaklıkta bir Müslüman Boşnak kentidir. İsmini gümüş anlamına gelen srebren kelimesinden alan kent, tarih boyu başta gümüş olmak üzere değerli maden rezervleriyle ve şifalı sularıyla ünlü bir kenttir. Romalılar zamanında kent, 'gümüş ocağı' anlamında Angentaria olarak biliniyordu. Barış zamanında halk geçimini turizm, madencilik ve tekstil sanayinden sağlıyordu. Şu anda nüfusunun çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu Srebrenica bölgesi 1992 yılında başlayan savaş öncesi, Müslüman bölgelerden biri idi. 1990'daki Yugoslavya nüfus sayımlarına göre 36.666 nüfusluk Srebrenica bölgesi yüzde 75.2 oranında Boşnak çoğunluğa sahipken Sırplar bölgenin sadece yüzde 22.7'sini oluşturuyordu. Nisan 1992'de birkaç gün dışında, Müslümanlar, Srebrenica'da sürekli hakim durumdaydılar. Öyle ki, Srebrenica, Müslüman direnişin önde gelen bir sembolü olmuş ve Boşnakça şarkılara geçmişti. Ancak bu gerçek, 11 Temmuz 1995'te tam tersine döndü. Tarihin en karanlık günlerinden biri olan bu günde, Sırp Televizyonu, soykırımın mimarı Sırp Ordu komutanı General Ratko Mladiç'in bir tepe üzerindeki görüntülerine yer veriyordu. Mladiç Televizyon seyircilerine hitaben 'Türklerden' intikam alma zamanının geldiğini ve şehrin Sırp milletine bir hediye olduğunu söylüyordu. 1992 yılında Büyük Sırbistan kurma hayalindeki Sırplar, Belgrad'da Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç'in desteğini alarak sözde Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan eski bir psikiyatri doktoru Radovan Karadziç ve General Ratko Miladiç öncülüğünde Bosna Hersek'te etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar uluslar arası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler. Soykırım ise savaş başladığından beri Sırpların başvurduğu yegane savaş yöntemiydi. Daha savaşın ilk evrelerinde Nisan 1992'de Srebrenica'nın hemen dışında bulunan Bratunac köyünde yaklaşık 350 Bosnalı Müslüman Sırp paramiliterleri ve özel polis güçleri tarafından ölümcül işkenceye tabi tutulmuş ve katledilmişti.
Savaş süresince sürdürülen katliamlardan biri de Srebrenica'da yine Sırplar tarafından gerçekleştirildi. Bosna'nın en doğusunda, Sırbistan sınırında yer alan Srebrenica, tıpkı Gorajde ve Jepa gibi kuşatılmış bölgelerden olup Bosna Sırpları için Belgrad'la aralarındaki engellerden biriydi. Çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Bosna'nın doğu bölümü büyük oranda "temizlenmişti"; ancak çevre katliam bölgelerinden kaçıp sığınan Müslümanların toplandığı bu kasabalar direnişlerine devam ediyorlardı.
.
Sırpların niyetleri tespit edilip sorumlu mevkideki kişilere rapor edildiği halde bir takım sudan bahanelerle zamanında müdahale edilmemiş, Sırpların "temizlik" çalışmalarını istedikleri şekilde icra etmelerine göz yumulmuştur. Uluslararası camianın olanlar karşısındaki tepkisizliği vahşi Sırplara cesaret vermiştir. Srebrenica çevresindeki ilk toplum mezarları ortaya çıkararak Pulitzer Ödülü kazanan Amerikalı gazeteci David Rohde bu tavrı tenkit ederek şöyle der: "Uluslar arası camia taraflı bir şekilde binlerce insanı silahsızlandırmış ve sonra da onları en azgın düşmanlarına teslim etmiştir. Srebrenica, uluslar arası camianın felaketin uzağında durduğu bir durum değildir. Bilakis, uluslar arası camianın eylemleri katilleri cesaretlendirmiş, onlara yardım etmiş ve işlerini kolaylaştırmıştır. … Srebrenica'nın düşmesi gerçekte olması gereken bir durum değildi. Binlerce iskeletin Doğu Bosna'da oraya buraya saçılmasına hiç gerek yoktu. Binlerce Müslüman Bosnalı çocuğun Sırplar tarafından boğazlanmış babalarının, dedelerinin, amcalarının ve kardeşlerinin hikayesi ile büyümesine hiç gerek yoktu." (Rohde, Son Oyun, s. 351, 353.) BM'nin Srebrenica'daki askerini gücünü oluşturan Hollanda taburu Sırpların niyetleri bilindiği halde saldırı öncesi Müslümanlardan silahları toplamış ve bütün ısrarlara rağmen savunmaları için bir daha geri vermemiştir.
Bununla birlikte dünyanın yükselen tepkisi nedeniyle 2001 yılında sebep olunan feci olaylardan ötürü Hollandalı askerler özür dilemek zorunda kalmıştır. Askerlerin komutanı Karremans'ın Mladiç'le 'rakiya' tokuşturduğu kare ise unutulmayacak kadar ibret vericidir. Yine Karremans, "Srebrenica: Kimin Umurunda" başlıklı kitabı bir kitap kaleme almıştır. Gerçekleşmeyen Adalet Sırp güçlerin kenti güçleri altına aldığı sadece beş günde katledilen masum Müslüman sivil erkek sayısının 10.000 civarında olduğu düşünülmekteydi. Müslümanları şehit ederken kurşuna dizme, yakma, diri diri gömme gibi insanlık dışı birçok yöntem uygulandı. Adamların çoğu Bratunac'ta bir okulun Bosna savaşı sırasında daha önce katliam merkezi olarak kullanılan spor salonunda şehit edildi. Beş gün süren bir vahşet sonrası yüzlercesi Nova Kasaba yakınında bir futbol sahasında şehit edildi. Görgü şahitlerinin ifadelerine göre Sırplar Boşnakları zorla kazdırdıkları çukurların önüne dizerek kurşuna diziyor, sonra da yine Boşnaklara çukuru kapatmalarını emrediyorlardı. Vahşetin boyutları o kadar ileri gitmiş ki, kıyımdan zevk alan Sırplar Müslümanların yüzlercesini bir çukura ölüm tehditleriyle dolduruyor, ardından buldozerle diri diri gömüyorlardı.
Ölenlerin büyük kısmı, toplu mezarlara gömülürken bölgede her geçen gün yeni toplu mezarlar açığa çıkıyor. Buralardan elde edilen bulgulara dayanılarak bu rakamın 13.000'e kadar çıkabileceği tahmin edilmektedir.
1992-1995 arasında Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre Bosna-Hersek'te 312.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkına ait olup Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa'nın göbeğinde sistematik bir soykırıma tabi tutulmuştur. Sadece Srebrenica'da olanlar hakkında elle tutulur delillerin varlığı söz konusu olsa da, çok yakın tarihte gerçekleşen soykırımı aydınlatmaya yetmemektedir.
Lahey'deki Savaş Suçları Mahkemesi'nde görülen davada Sırp Partisi Lideri Radovan Karadzic, Sırp Ordu Komutanı Radko Mladiç, Vujadin Popoviç (Bosnalı Sırp komutan), Ljubisa Beara (Genelkurmay Başkanı), Drago Nikoliç (Güvenlik şefi), Ljubomir Borovcanin (Özel polis müdürü), Radivoje Miletiç (Genelkurmay Başkan Yardımcısı), Milan Gvero (Komutan yardımcısı, Vinko Pandureviç (Tugay komutanı) Bosna Savaşı sırasında Srebrenitsa'da sekiz binden fazla sivilin katledilmesinden sorumlu oldukları iddiasıyla haklarında dava açılmıştır. Ancak Karadzic ve Mladiç tüm çabalara ve aramalara karşın adalet önüne çıkarılamamıştır.
Bosna'da meydana gelen iç savaş sırasında Sırp ordusunun yapmış olduğu katliamın arkasındaki itici güç Sırbistan Demokratik Partisi ve lideri Radovan Karadziç'tir. Parti bağımsızlık ilanı ile birlikte hükümetten de çekilerek yasadışı bir örgüt gibi çalışmalarını yürüterek, müslüman bölgelerinde katliamları yapmışlardır. Sırp denetimindeki Ilıca bölgesinde Bosna Otelinde faaliyet gösteren parti lideri Radovan Karadziç ve arkadaşlarını korumakla görevli Sırp militanların uniformalarında Sırbistan bayrağı ve Çetnik adlı teröristlerin kullandığı madeni bir para büyüklüğündeki siyah renkli bir arma bulunmaktaydı. Bütün bu katliamları gerçekleştirmek için gereken ekonomik ve askeri güç temelde Federal Yugoslavya Ordusu'nda bulunuyordu. Ancak bu gücü yönetebilecek yetki ise Sırbistan'daydı. Dolayısıyla katliamları gerçekleştiren Sırp milislerin Sırbistan ile bağlantılı olmamalarına imkan yoktu. Sırp militanları ve Sırbistan Federal Ordusu arasındaki bu işbirliği kanıtlanamamıştır. Unutulmaması gereken en önemli hususlardan birisi de, SDS'nin bu faaliyetlerine bir çok Sırp ordu ve hükümet yetkilisi muhalefet etmiş, ve o zor koşullara rağmen görevlerini bırakmışlardır. O dönemde yapılan bazı Türk gazetecilerinin bölgedekilerle yaptıkları röpörtajlarda, Bosna'da yaşayan 1,3 milyon Sırp nufusun sadece yüzde 10′u yani 130 bin kişinin Sırbistan ile birleşmek istedikleri düşündükleri rapor edilmiştir.
Bosna Savaşını sona erdiren Dayton Anlaşması, Paris'te 14 Aralık 1995'te imzalandı. 300 bin kişinin ölümüne ve yüz binlerce sivilin yurtlarından göçmesine neden olan dört yıllık savaşı durduran bu anlaşma, dönemin ABD Balkan Özel Temsilcisi Richard Holbrook'un başkanlığında ABD'nin Ohio eyaletine bağlı Dayton adlı kasabadaki bir hava üssünde haftalar süren müzakerelerden sonra karara bağlanmıştır. Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'in ifadesiyle 'adil olmasa da olabileceğin en iyisi' olan bu anlaşma türünün tek örneğidir. Anlaşmanın bir bölümü Bosna-Hersek Devleti'nin anayasal yapısını ortaya koyarken, Bosna-Hersek adı verilen yeni bir devlet altında son derece karmaşık ve çok katmanlı bürokratik bir yapı öngörülmüştü. Anlaşma neticesinde Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti adında iki entite yaratılmış, etnik temellere dayalı entiteler üzerinde ise zayıf bir otoriteye sahip merkezi bir hükümet modeli ve etnisiteleri yansıtan ortak kurumlar oluşturulmuştur. Birbirleriyle savaşmış üç etnik toplumun yeniden bir arada yaşamasını ve Bosna-Hersek'in tüm kurumlarıyla işlemesini amaçlayan Dayton Barış Anlaşması'nın sivil yönlerinin uygulanmasına ilişkin sorumluluk ise Yüksek Temsilciliğe verilmiştir.
Eski Yugoslavya'da işlenen savaş suçları için Boşnaklar, ilk kez BM'nin en üst mahkemesi sayılan Lahey Adalet Divanı'na Srebrenitsa Katliamı'ndan çok daha önce, 1993 yılında yaptılar. Mahkemenin başvuru karşısındaki tek tavrı soykırımın önlenmesi için taraflara yapılan çağrıyı açıklama olmuştur.[3] Boşnakların ikinci başvurusu ise 2003 tarihinde yapıldı. Başvuruyu değerlendiren Lahey yargıçları bir senelik bir sürecin ardından 26 Şubat 2007 de beklenen kararı açıkladı. Mahkemenin aldığı kararlar özetle şu şekildedir:
- Mevcut uluslararası hukuka göre, sorumluğu bulunan kişi ve kurumlarıyla Sırbistan soykırım yapmamıştır
- Sırbistan, soykırım işlemek için plan yapmamış, soykırım eylemini kışkırtmamıştır
- Sırbistan, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırma Sözleşmesi'ne göre yükümlülüklerini ihlal ederek, soykırıma iştirak etmemiştir
- 1995 temmuzunda Srebrenitsa'da meydana gelen soykırım konusunda, Sırbistan BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırma Sözleşmesi'ne göre soykırımı önleme yükümlülüğünü ihlal etmiştir
- Sırbistan, Ratko Mladiç'in soykırım ve soykırıma iştirak suçlamaları nedeniyle yargılanacağı eski Yugoslavya için kurulan uluslararası savaş suçları mahkemesine teslim edilmemesi ve mahkemeyle tam bir işbirliği yapmaması nedeniyle BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırma Sözleşmesi'ne göre yükümlülüklerini ihlal etmiştir
- Sırbistan, eski Yugoslavya için kurulan uluslararası savaş suçları mahkemesine soykırım ve başka suçlarla itham edilen kişilerin teslimi ve mahkemeyle tam bir işbirliği konularında yükümlülüklerini yerine getirecek acil tedbirler almalıdır
- Davada mali tazminat uygun bulunmamıştır,
Bu kararlarla Sırbistan'ın soykırım konusunda bir yükümlülüğü bulunmadığına karar verilmiş ve Bosnalıların bekledikleri tazminata açılan yol kapanmıştır.
Lahey Mahkemesi'nin, Sırbistan'ı suçlu bulmamış olmasına rağmen, Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi Bosna'da işlenen suçların soykırım olduğunu kabul etmiştir. Bu mahkemede sorumlu olduğu düşünülen kişilerin yargılamaları devam etmektedir. Lahey'deki bu mahkeme, iki Bosnalı Sırp subayı soykırımdan suçlu bulmuş,General Radislav Krstiç ise, 35 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Albay Vidoje Blagojeviç kendisi hakkındaki 18 yıl hapis cezasını temyiz etmeiştir. Eski Sırp Lideri Miloseviç ise yargılanırken ölmüştür. Diğer iki Bosnalı Sırp yetkili, Radovan Karadziç ve General Ratko Mladiç ise, Sırbistan'a yapılan tüm bu kişileri korumamaları yönündeki çağrılara karşın bulunup mahkeme önüne çıkarılamamıştır.
Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan etmesi ve devlet içindeki Sırp'ların ayrılıkçı bir hareket başlatarak bu hareketi Sırbistan destekli bir iç savaşa döndürmesi ile katliamlar siyasi amaçlı olarak yapılmıştır. Bu katliamlar sonucunda Bosna-Hersek devleti Sırplar ve Bosnalı Müslümanlar arasında paylaştırılmıştır. Açılan mahkemelerde, katliamcıların Soykırım suçu işlediklerine kadar verilmiş olmasına rağmen, suçlar bireyselleştirilerek, katliamın esas planlayıcısı olduğu iddia edilen Sırbistan Cumhuriyeti'nin sorumluluğunun olmadığına hükmedilmiştir. Bu durumda öldürülen binlerce Bosnalı Müslümanın aileleri tazminat alamayacak durumu düşmüşlerdir.
Katliamların dünyada duyulması ile, Avrupa'daki Hrıstiyan devletlerin, kıtada müslüman bir devlet daha istemediği kanısını güçlendirecek gelişmeler yaşanmıştır. Avrupa güçleri, kendilerine çok yakın konumda bulunan sorun bölgelerine müdahale edememiş, gerekli koordinasyon ve harekat planlaması hem NATO hem Avrupa Birliği ülkelerince yapılamamıştır. Bu durum özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin askeri yönden hala ABD'ye bağımlı olduğu yönündeki iddiaları güçlendirmiştir. Özellikle Fransa liderliğindeki bazı ülkeler Avrupa'nın kendi ordusunu kurmasının bu gibi sorunlara daha etkin ve gerçekçi müdahaleye imkan sağlayacağı yönünde görüşler üretmeye başlamışlardır.
Neticede insan hakları ve demokrasinin önde gelen savunucuları olduklarını iddia eden Avrupa devletleri, katliamlara engel olamadıkları için, gelişen sosyo-politik olaylara yön verebilme kabiliyetlerinin düşündükleri kadar etkin olamayabileceğini dünyaya göstermişlerdir.
Katliamları gerçekleştiren Sırp Milislerin nereden yardım aldıkları konusunda çeşitli iddialar bulunmaktadır. Ancak Bosna Savaşı sırasında meydana gelen bazı olaylar, kuşkuya yer bırakmaksızın Sırp katliamcıların işlerini kolaylaştırmıştır. Bunların bazıları:
- BM'nin Srebrenica'yı korumakla görevlendirilen 400 Hollanda askeri, bölgeye "güvenli" olma güvencesi ile sığınmış 8000 kadar Bosnalı müslümanı, katledilecekleri bilindiği halde Sırp milislere teslim etmiştir. Kendilerine göstermiş oldukları üstün hizmet sebebiyle daha sonra madalya töreni düzenlenmiş ve ödüllendirilmiştir. [4]
- Fransız AFP ajansına göre, bir grup Yunan sempatizan, Srebrenica Katliamında Sırp milislerle beraber Bosnalı müslümanları katletmiştir. Haberi bazı Yunan kaynaklı siteler de teyit etmektedir.[5]
- NATO'nun BM gözetiminde yaptığı Sırplara yönelik hava harekat planlarını, Fransa'nın Sırplara sızdırdığı konusunda ciddi kuşkular bulunmaktadır.
- Bosna devletine yardım için bazı ülkelerde düzenlenen yardım kampanyaları hakkında ciddi suçlar içeren haberler yayınlanmıştır. Türkiye'de toplanan paralar ile ilgili olarak dönemin Başbakanı, koalisyon ortağı olduğu partiye paraların yerlerine ulaştırılmadığı yolunda suçlamalarda bulunmuştur.
19 Ekim 2006
Aliya İzzetbagoviç, 8 Ağustos 1925 yılında Bosna-Hersek'in Şamaç kasabasında dünyaya geldi. Osmanlı ordusunda subay olan dedesi Aliya, 1868'de Belgrad'dan Şamac kasabasına tayini üzerine, burada toprak satın alarak yerleşti. Osmanlı Sultanı Abdulaziz döneminde bu bölgeye Sırpların baskılarından kaçan müslüman ailelerin yerleşmesi üzerine kasaba Aziziye adını aldı. Aziziye'nin daha sonraki yıllarda Hırvat milliyetçileri tarafından işgal edilmesi üzerine müslümanlar buradan göçe zorlandılar, Aliya'nın ailesi de 1927'de Saraybosna'ya yerleşti.
Dinî terbiyesini, önce ailesinden, özellikle de annesinden alan Aliya, mahalle camisindeki sabah namazlarını ve hocanın okuduğu Rahman suresini unutamadığını söylemekte, daha sonraki yıllarda ise Ali Mütevellic'in yazdığı "İslam Işığında" adlı eseri ile Osman Nuri Haciç'in "Hz. Muhammed ve Kur'an" isimli eserlerinin, İslam'ı anlamasında önemli rolünün olduğunu ifade etmektedir.
Bir yanda, Hırvat Ustaşalarının , diğer yandan Sırp Çetniklerinin saldırıları karşısında Müslüman Boşnak halkı, her şeylerini bırakıp belli bölgelere çekilmişti. Müslüman Boşnak halkının varlığını korumak amacıyla II. Dünya Savaşından önce, Boşnak, Arnavut ve diğer Balkan müslümanları tarafından kurulan 'Mladi Muslimani' 'Genç Müslümanlar Teşkilatı' kısa zamanda Avrupa'da örgütlenmeyi başardı.
Ortaöğrenimini Saraybosna'da tamamlayan Aliya, henüz 16 yaşındayken, yani II. Dünya Savaşı sırasında "Genç Müslümanlar Teşkilatı"ne üye oldu. Belgrad Üniversitesi'ne devam eden ve teşkilatın önde gelenlerinden Tarık Muftiç, Esad Karadozoviç, Nusret Başagiç ve Emin Granov'la tanıştı. Aliya, Almanya'nın yardımıyla 1941'de kurulan Bağımsız Hırvat Devleti'nin işgali altında bulunan Saraybosna'da 1943'te liseyi bitirdi.
Hırvatların Aliya'yı askere almak istemesi üzerine Saraybosna'dan Gradaçac'a kaçtı. O zaman kuzeydoğu Bosna'nın bir kısmını Müslüman milisler, diğer bir kısmını Sırp Çetnikler kontrol altında tutuyordu.
1945'te Partizanlar (Tito'nun ordusu) Saraybosna'ya hakim olunca Aliya Saraybosna'ya geri döndü. Sırplar tarafından zorla askere alındı. İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, henüz askerliği bitmeden 1 Mart 1946'da tutuklandı. İddianame'de Genç Müslümanlar Teşkilatı üyesi olmak, Tito'nun fikirlerini eleştirmek ve onun fikirlerini devletleştirmek isteyen savaşcı önderler kabul edilen Partizanlar'a karşı muhalefet oluşturmak ve Sovyet karşıtı gizli propaganda yapmak gibi iddialar yer almıştı. 1946 -1949 yılları arasında Zenitsa, Stolac, Bele Cezaevi'da yattı.
Hitler ile işbirliği yapan Hırvat Ustaşa'ları ile Sırp milliyetçiliğini temel esas alan Draja Mihailoviç önderliğindeki Çetniklere karşı elde edilen zaferden sonra devletini kuran Josef Broz Tito Yugoslavya toprakları içindeki müslüman nüfusun varlığından korkuyordu. Müslümanları yeni rejim içinde eritmeyi hedefleyen Tito, bu görüşe engel olan tüm teşkilatları yasaklamış ve üyelerinin mahkum edilmesini emretmişti. Başlatılan bu kampanya sonucu cezaevleri müslümanlarla doldu. Mladi Muslimanií (Genç Müslümanlar Teşkilatı) öncüsü çok sayıda kişi ağır cezalara çarptırıldı.
Aliya'da İslamcılık suçlamasıyla 1949 yılında beş yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Hapisten çıktıktan sonra, hukuk, ziraat, sanat ve bilim konularında eğitim gördü. 25 yıl avukatlık ve bir inşaat firmasında yöneticilik yaptı. "Genç Müslümanlar" teşkilatında aldıkları karar doğrultusunda, dinî eğitim almaya başlayan Aliya İzzetbegoviç, Yugoslavya'da yayınlanan birçok dergi ve gazetenin yanısıra, İslam dünyasında da yazılar neşretti.
Bütün dünyada büyük bir yankı uyandıran en önemli eserleri 1970 yılında kaleme aldığı ve dünya Müslümanlarını dirilişe ve direnişe çağıran "İslam Manifestosu" ile büyük kısmını cezaevinde yazdığı ve 1980 yılında tamamladığı "Doğu ile Batı Arasında İslam" adlı kitaplarıdır. İslamı ve mücadele şuurunu Mevdudi, Seyyit Kutup, Hasan El Benna ve Fazlurrahman gibi âlimlerin kitaplarından edindiğini belirten İzzetbegoviç'in entellektüel birikiminin zenginliğini ve derinliğini "Doğu ve Batı Arasında İslam" adlı eserinde görülmektedir.
Ağustos 1983'te "İslam Manifestosu" kitabı delil gösterilerek birçok müslüman aydınla birlikte tutuklandı ve Mladi Müslümani örgütü yeniden örgütlemek suçlamasıyla 14 yıl hapse çarptırıldı. Önce 12, arkasından 9 yıla indirilen cezası, 1987'de, 'yaptığının hatalı olduğunu söylemesi' neticesinde çıkarılacağı ifade edilmesine rağmen bu teklifi şiddetle reddetti. 1988'de ise uluslararası baskının da etkisiyle ve Yugoslavya`nın dağılma süreci sırasında ilan edilen af sonucu özgürlüğüne kavuştu.
1989'da, doğu blokunun dağıldığı yıl hapisten çıktı. Henüz hapisteyken komünist bloğun dağılacağını ifade eden Aliya, yakın arkadaşlarıyla beraber bu durumun kritiğini yapmıştı, nitekim çıktıktan bir müddet sonra Mart 1990 yılında sanatçı arkadaşı Saffet İseviç ismini koyduğu "Demokratik Hareket Partisi - Stranka Demokratske Akcije" SDA'yı kurdular. Oybirliği ile ilk başkanı seçilen Aliya, ölünceye dek genel başkan olarak kaldı. SDA Yugoslavya tarihinde en hızlı örgütlenen parti oldu.
Henüz Boşnak, Sırp ve Hırvat ayrılığı olmamışken, Yugoslavya'da yüz küsur parti vardı. SDA'nın kazandığı zaferler sayesinde İslam yeniden hayat bulmaya başladı. İlk seçimde oyların % 33'ünü alarak 130 sandalyeli parlamentoda 42 Milletvekilliği kazandı. Bu Müslüman Boşnak halkının ilk demokrasi zaferi oldu. Kısacası yok edilmek istenen bir halkın kimliğini ayağa kalktı.
1990 yılında İslam Manifestosu`nu yeniden bastırdı. Bu kitap İzzetbegoviç`in İslâmi kimliğinden ziyade, siyasi kararlılığının ve mücadelesinin bir simgesi oldu. (6 cumhuriyet)
1991'de dağılma sürecine giren Yugoslavya'da Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya parlamentoları bağımsızlıkları resmen ilan ettiler. Bunun ardından, bir zamanlar devletin ortak ordusu olan "Yugoslavya Halk Ordusu" (JNA) kısa sürede Sırp ordusuna dönüşerek önce 27 Haziran'da Slovenya'ya, sonra da Hırvatistan'a saldırdı.
3 Mart 1992 gerçekleşen referandumun sonuçlarından yola çıkılarak, Bosna-Hersek'in bağımsızlığı ilan edildi. Söz konusu referandum Bosnalı Sırplar tarafından boykot edilmişti.
6 Nisan 1992 Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi Bosna-Hersek'in bağımsızlığını tanıdı. Aynı gün Bosna Savaşı başladı.
20. yüzyılın sonunda, Avrupa'nın ortasında, Devlet Başkanı Miloseviç ve Genelkurmay Başkanı Perisiç'in desteği ile sözde Bosna Sırp Devleti ve Sırp Demokrat Partisi (SDS) Başkanı olan eski bir psikiyatri doktoru Radovan Karadziç ve General Ratko Miladiç'in öncülüğünde Bosna Hersek'teki etnik arındırma çalışmalarına başladılar. Üç yıl boyunca Sırplar uluslar arası hiçbir konvansiyona kulak asmayarak insanlık dışı uygulamalarını pervasızca sergilediler.
Bosna Savaşı'nın sonlarına doğru müslümanların birçok cephede zafer kazandığı bir sırada öne çıkarılan Dayton Barış müzakereleriyle savaşın sona ereceğini gören Sırplar, avantaj elde etmek için iki stratejik kent olan Gorajde ve Srebrenica'yı ele geçirmek maksadıyla bütün güçleriyle bu iki kente saldırdılar ve tarihin gördüğü en büyük katliamlardan birini tüm dünyanın seyirci bakışları arasında sergilediler. BM tarafından güvenli bölge olarak ilan edildikten iki yıl sonra Srebrenica, 1995 yılının yaz ayında II. Dünya Savaşı'ndan sonra meydana gelen en büyük toplu katliamının kurbanı oldu.
Boşnak halkı 6 Nisan 1992 tarihinden 14 Eylül 1995 tarihine kadar sürmüş olan savaşta 200 bin şehid vererek ve yurtlarından kopan 2 milyon mülteci insana rağmen özgürlüklerine kavuştular. ABD'nin Dayton kentinde parafe edilen ve Paris'te imzalanan anlaşmayla 4 yıl süren savaş resmen bitmiş olsada Bosna Hersek'te normal hayata dönüş kolay değildi.
İzzetbegoviç, savaşın ardından, Bosna-Hersek'in Yugoslavya'dan bağımsızlığını kazanmasında büyük bir rol üstlenmiş ve Batı dünyası ile İslam ülkelerinin desteğini kazanmıştı. Kasım 1990'da ikinci tur seçimlerde yüzde 44 oyla Bosna-Hersek'in ilk devlet başkanı seçilen İzzetbegoviç, bu görevi 2000 yılındaki üçlü devlet başkanlığı dönemine kadar sürdürdü.
Müslüman Boşnak, Hırvat ve Sırplardan oluşan taraflar kadar Dayton antlaşmasına imza koyan garantör ülkeler de, seçimin sonucunu merak ediyorlardı. 14 Eylül 1996'daki seçimlerde 24 ayrı parti ve bağımsızlarla birlikte 3398 aday yarıştı. En çok oyu toplayan Aliya ikinci defa Cumhurbaşkanı seçildi. Sırp ve Hırvatlar tarafından bölgeden kovulmak istenen müslümanlar verdikleri onurlu direniş sonunda hem bu bölgede kalmayı hem ülke yönetimini yeniden ele geçirmeyi başardılar.
Aliya 1998'e kadar Cumhurbaşkanlığı yaptı. 13-14 Eylül 1998'da yapılan Devlet Başkanlığı seçiminde Aliya'nın şahsında müslüman Boşnak halkı bu zaferi yenilemiş oldu. Özgür ve Demokrat Bosna Hersek adı altında SDA (Demokratik Eylem Partisi), ZABİH (Herşey Bosna İçin Partisi) ve LP (Liberal Parti)'den oluşan seçim koalisyonu Aliya'yı Devlet Başkanlığına aday gösterdi. Aliya Bosna Hersek Cumhurbaşkanlık Konseyi Başkanlığına seçildi. Sırp aday Zivko Radişik ve Hırvat aday Ante Yelaviç, Aliya'ya yardımcı olarak seçildiler. Böylece Aliya, halkı tarafından kabul bulmuş karizmatik lider olduğunu bir kere daha isbatlamış oldu.
İzzetbegoviç daha önce yaptığı açıklamalarda istifa gerekçesinin sadece sağlık sorunları olmadığını, Avrupa'nın kurduğu Bosna yönetiminin Müslümanlar'a baskı uyguladığını ve kabul edilemeyecekleri tavizlere zorladığını dile getirmişti.
Cesaret ve kararlılığıyla hemen herkesin dikkatini üzerinde toplayan İzzetbegoviç, bütün baskılara rağmen boyun eğmeyen ve inandığını hiç çekinmeden her yerde savunan bir insandı. İslamî kimliğini her zaman ve mekanda sergilemekten çekinmeyen, inancından taviz vermeyen bir şahsiyet idi. Bu tavrını mahkemelerde yargıçlara karşı olduğu gibi birçok uluslararası kurum ve kuruluşların düzenlediği toplantılarda da ortaya koymuştur.
Evet, o genç yaşta başlattığı mücadelesini, asimile edilmek istenen milletini, İslam kültürüyle ayağa kaldırmaya çalıştı. Bu yüzyılın başlarında Hind yarım kıtasında nasıl Muhammed İkbal Doğu İslamı'nın derin ve şiirsel bir soluğu oldu ise, onun gibi aynı yüzyılın sonlarında İzzetbegoviç de Batı İslamı'nın soluğu olmaya aday bilge bir kişiliktir. İzzetbegoviç yakın tarihimizin en önemli ve seçkin Müslüman bilge düşünürlerinden biridir.
Mütevazı, ama onurlu bir kişiliği vardı. Eleştiriye açıktı. Hayatı boyunca, Allah'a ve İslam'a göre şekillenen şahsiyetiyle, kendine olan güveniyle hep dik durmuştu.
Aliya, mücadelesi ve siyasi kararlılığı nedeniyle tüm Müslümanların kalbinde taht kurmuştu.
Aliya, SDA'nın Genel Kurulu'ndaki veda konuşmasında şunları söylüyordu: "Bu günleri gösteren yüce Allah'a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah cennet'de buluşacağız, onları Allah'ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada herşey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah'a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüzbinler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım."
"Çektiğimiz zulümleri imanımızla göğüsledik", "Hayat kısa değil, ben onu uzun buluyorum." diyen, İslam dünyası için bir model lider olan Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç, 78 yaşında Saraybosna hastanesinde 19 Ekim 2003'te vefat etti. SIRP VAHŞETİ-BOŞNAK SOYKIRIMI
Yakın tarihimizin en karanlık sayfalarından birini teşkil eden Bosna Savaşında [Bosna Savaşını Diğer Savaşlardan Ayıran Yön Şudur ki; Savaş Büyük Çoğunlukla Sırbistan Ordusuyla,Silahsız-Savunmasız Boşnak Siviller Arasında Cereyan Etmiştir.!] (1992-1995) Yılları Arasında Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre Bosna Hersek'te Yarım Milyona Yakın [350.000'inin Üzerinde] Boşnak dünyanın gözü önünde sistematik olarak katledilip soykırıma tabi tutulmuştur.[Sırplar ,Savaş Süresince Onbinlerce Kadına Tecavüz Etmiş,Katlettikleri İnsanlarda Bebek,Çocuk Kadın,İhtiyar Ayrımı Yapmadan,Hepsini Akla-Hayale Sığmaz İşkencelerle Öldürmüşlerdir.]
--
Bana ulaşmak için: dosta333@gmail.com
Kuşlar gibi uçmayı,balıklar gibi yüzmeyi,öğrendik ama basit bi sanatı
unuttuk,insan gibi yaşamayı.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.