Tarihin tastan vesikalari

Tarihin Tastan Vesikalari Osmanli'nin hukum-ferma oldugu cografyada bulunan cami, medrese, han, hamam, kopru, bedesten, turbe, cesme ve resmî binalardaki hat sanatinin degisik tarzlariyla olusturulmus kitabeler karsisinda; "Acaba burada neler yaziyor?" diye dusundugumuz olmustur. Binalarin genellikle kapi ustlerinde bulunan mermer, tas, ahsap veya cinilere kabartma yahut oyma tarzinda islenmis mânâli yazilara 'kitabe' denir. Cesmelere, mezar taslarina, menzillere, nisan taslarina ve savas alanlarindaki kayalara islenmis yazilar da, ayni kategoride degerlendirilir. Kitabeler, genellikle dinî mekânlarin (turbe, cami, medrese); sivil, askerî ve resmî binalarin (saray, kutuphane, hamam) kapilarinin ust kismina yerlestirilmistir. Tarihî-âbidevî eserlere yerlestirilmis kitabeler, yuzyillar sonrasina birakilmis onemli vesikalar hukmundedir. Kitabelerde nesir veya nazimla verilen bilgiler (eserin sahibi, mimari, hangi maksatla yapildigi, insa tarihi...), eserin yapildigi doneme dâir onemli fotograflar sunar. Kitabeler binalarin estetik dekorunu tamamlamanin yaninda, ulke, dunya, siyaset, sanat, edebiyat ve hukuk tarihi icin de saglam vesikalar hukmundedir. Hendek Gazvesi sirasinda Medine civarindaki Sel Dagi'nin kayaliklarina yazilmis yazilar, Islâm tarihine ait en eski kitabeler olarak kabul edilir. Bu yazilardan ilk bahseden Muhammed Hamidullah, bulunan 20 kitabeden cok azinin okunabildigini belirtmektedir. Islâm tarihî bakimdan dikkati ceken ikinci kitabe ise, Asuan'da ortaya cikarilan ve su an Kahire Muzesi'nde sergilenen Abdurrahman bin Halid el-Hicri adinda bir sahsa ait Hicrî 31 (M. 652) tarihli mezar tasidir. Mânâlarina gore kitâbeler Tasidiklari mânâya gore kitâbeler; tarih, vakfiye ve tamir gibi isimlerle anilir. Kitabe olarak mihraba veya binalarin ic duvarlarina yazilmis âyet ve sûrelere de rastlanmaktadir. Ihlâs, Fatiha ve Fetih Sûresi'yle Âyete'l-Kursî bunlardan en yaygin olanidir. Duvari ic veya distan tamamen cevreleyen yazilara 'kusak yazisi' denir. Kitabeye naksedilmis yazinin mânâsiyla kitabenin bulundugu mekân arasinda bir tenasup vardir. Bu yonuyle dikkatler, kitabelerin ait oldugu mekânin onemine cekilirken, bir taraftan da, insanlara hayatin hay-huyu arasinda bazi hakikatler hatirlatilmaktadir. Cami kapilarinin ust kisminda umumiyetle: "Namaz muminler uzerine vakitleri belli bir farzdir." (Nisa, 4/103) mealindeki âyet yazilidir. Caminin ic duvarlarinda: "Ey dualara cevap veren, dualarimi kabul eyle!" duasi bulunurken; minberlerin ustunde: "Ey iman edenler, cuma gunu namaza cagriyi duydugunuz zaman, alisverisi birakarak Allah'i zikre kosun." (Cuma, 62/9); mihraplarda: "Artik yuzunu Mescid-i Haram tarafina cevir." (Bakara, 2/144) veya "Zekeriyya onun (Hazreti Meryem'in) yanina her girisinde mihrapta bir rizik bulurdu." (Âl-i Imran, 3/37); sebil ve cesmelerde: "Her canli seyi sudan yarattik." (Enbiya, 21/30) veya "Rableri onlara tertemiz bir icecek icirir." (Insan, 76/21); kutuphane kapilarinin ustunde de: "Orada esasli kitaplar vardir." (Beyyine, 98/3) mealindeki âyetler yer almaktadir. Istanbul'da Laleli Camii'nin hemen altindaki 3. Mustafa ve 3. Selim Turbesinde bizi (her ne kadar bugun ziyarete kapali olsa da) "Her can olumu tadacaktir." ayeti karsiliyor. Kapinin arkasindaki ayet: "Ibret alin ey basiret sahipleri!" diyor. Bir zamanlarin kudretli insanlari adeta "bizim durumumuzdan ibret alin" demek istiyorlar. 3. Osman'in, Nuruosmaniye Camii'nin yaninda annesi icin yaptirdigi turbede yer alan "Insanogluna ana babasina iyiligi tavsiye ettik..." ve "Beni annemi, babami ve evime mumin olarak giren herkesi bagisla." Âyetleri, ana-baba hukukuna vurgu yapiyor. Beylerbeyi Hamîd-i Evvel Camii'nin deniz tarafindaki sag giris kapisinda bizi "Farkli farkli kapilardan girin" ayeti karsiliyor. Hunkâr mahfillerinde, Topkapi Adalet kulesi girisi karsisinda "Emaneti ehline veriniz" ilkesi hatirlatiliyor. Osmanli kurumlarinin en onemlilerinden biri olan Harem bir aile ve egitim yuvasi olmanin otesinde devlet siyasetinin yonlendirildigi mahrem bir alandir. Hemen girisinde, "Ey iman edenler! Peygamberin evlerine size izin verilmedikce girmeyin..." ayeti yer aliyor. Eminonu Meydani'nda "Selamunaleykum" ibaresi ile baslayan ayetler, hayatin icindeki kalabaliklari adeta cennete cagiriyor. Rustem Pasa ve Sultanahmet Camilerinde, bu 'imge'nin cok acik sekilde goruldugunu ve mekanla cennet arasinda acik bir irtibat kurularak camilerin cennete benzetildigini goruluyor. Bir ilim yuvasinda "Allah'tan ancak âlimler korkar", bir sifa merkezinde "Burada insanlara sifa vardir" ayeti, fetihte bulunan padisahlarin turbelerinde ve ordu camilerinde Fetih suresinden ayetler, camilerin kubbesinde "Gokleri ve yeri alti gunde yaratip daha sonra da Ars'ina kurulan O'dur..." ayeti, Kur'an mahfazalarinda "Bu hakikatin ta kendisidir" ayeti dikkat cekiyor. Mekke'ye Kabe'ye gidiyoruz ve bakiyoruz ki butun ayetler Cenab-i Hakk'in engin rahmetini, hac olayini ve Kabe'yi anlatiyor. Kabe'nin Safa kapisindaki hat eserinde, cenneti hak eden muttakilerin vasiflari sayilirken "kizdiklarinda ofkelerini yutanlar" ifadesi dikkatimizi cekiyor ve hacilarin zaman zaman birbirini ezebildigi bu kalabalik ortamlarda bu ayetin ne kadar yerinde yazildigini anliyoruz. Medine'ye geciyoruz. Ravza-i Mutahhara'da Turbenin duvarinda "Ey iman edenler, peygamberin sesinden daha yuksek bir sesle konusmayin" ayetiyle bize sessizce hareket etmemiz gerektigi hatirlatiliyor. Kitabelerde ve hatlarda en cok Allah ve Peygamber inancini pekistirmeye yonelik ayetler yer alir, ama mekan-ayet uyumu hic iskalanmaz. Kitabeler ait olduklari mekânlari diger yapilardan farkli kildiklari gibi, tarihî hakikatlere yaptiklari sahitlikle de tereddutleri izale ederler. Saray-Bosna'da yasanan savasta yikilan Mostar Koprusu'nun kendi eserleri oldugunu soyleyen Hirvatlarin bu iddiasini, 'eserin Kanunî Sultan Suleyman'in emriyle Mimar Sinan'in talebesi Mimar Hayreddin tarafindan yapildigini' belirten koprunun ayagindaki bir tas kitabe curuttu. Ayni sekilde Uskup'teki Fatih Koprusu ile karsisindaki caminin uzerindeki kitabe, eserlerin Fatih Sultan Mehmed tarafindan 1472'de yaptirilmis olduklarina sahitlik etmektedir. Kitabeler; siyasî tarih, medeniyet ve sanat tarihi arastirmacilari icin de saglam kaynak ve delil hukmundedir. Bursa Ulu Camii'nin farkli zamanlarda yapilan iki minaresinin, kimler tarafindan ne zaman insa edildigi tartisilagelmistir. Kadi sicil kayitlarina, vakanuvislerin biraktiklari belgelere, salnâmelere muracaat edilmis, mantik yurutulmus; ancak hakikat, bati minaresinin kaidesindeki kitabede bulunan: "Bu minarenin yapilmasini sultan oglu Sultan Bayezid Han emretti." mealindeki yazi okununca anlasilmistir. Kitabelerde, goze hos gelen sulus, celî sulus, divanî, kûfî, nadiren ta'lik hatti kullanilmistir. Hat sanatinin gelismesini ve hangi uslûbun hangi asirda ragbet gordugunu kitabelerden ogrenebilmekteyiz. Ayni sekilde siir ve edebiyatin gelismesini, dilin gecirdigi safhalari kitabelerden takip etmek mumkundur. Anadolu'da Selcuklularla baslayan Arapca ve Farsca kitabe gelenegi, Kanunî Sultan Suleyman doneminden itibaren Turkceye donusmustur. Turklerin ilk donem Anadolu'da kitabeleri nesir hâlindeydi. Manzum kitabe, Osmanli devrinde gelismistir. Anadolu'da manzum kitabenin yayginlasmasinda ebcedle tarih dusurme de onemli bir rol oynamistir. Ebcedle tarih dusurme, Fatih'ten itibaren Osmanli'nin son devrine kadar kitabelerde yaygin olarak kullanilmistir. Kitabelerde basvurulan tarih dusurme hâdisesi, gunumuz arastirmacilarinin eser ve donem hakkinda daha detayli bilgilere ulasmasina da vesile olmaktadir. Bir esere kitabe konulmasi, kitabenin edebîligi ve goze hos gelen bir hat'la sanatkârane yazilmasi, o eseri insa edenlerin esere ve eserin yapilis gâyesine verdikleri onemi gosterir. Bazi kitabeler, vakfedilen dukkân, han ve hamamin gelirlerinin nasil kullanilacagini; turbe, cami ve medreselerin ihtiyaclarinin nerelerden karsilanacagini ve vakfeden kisinin sartlarini gosteren bir belge hukmunde oldugundan, ayni zamanda hukukî bir vesika niteligindedir. Tarihî mezar taslari da kitabe vazifesi gorur. 11 ve 12. yuzyilda Erzurum'dan Bitlis'e kadar olan bolgeyi idaresi altinda tutan Ahlat merkezli beyligin, zamanin en ileri ilim ve kultur merkezi oldugunu, Ahlat'taki mezar taslarindan anliyoruz. Kitabeler ayni zamanda, duaya vesile birer vefa belgesidirler. Nilufer Hatun ve Murat Hudavendigâr'in vakfettigi imarethânelerde (fakirlere parasiz yemek dagitilan yerler) bulunan kitabeler, insanlarin onlari hâlâ hayirla yâd etmesine vesiledir. Kitabe gelenegi, Osmanli cografyasinda oldukca yaygindir. Bursa'da bulunan âbide ve kitabeler hakkinda 1950'de bir kitap kaleme alan Kazim Baykal, ayakta kalan 118 eser ve kitabeyi fotograflayarak kaydetmistir. Ne yazik ki, bu tarihî yapilarin bir kismi zamanla kereste deposuna, tamirhaneye ve eve donusturulmustur. O donemlerde Istanbul'da 5.100 kitabeli eserin bulundugu tahmin edilmektedir. Bugun elimizde Anadolu ve Rumeli sehirlerindeki kitabelerle alâkali yerli ve yabanci yazarlara ait 50'den fazla kitap vardir. Millî hafizamiz kitabeler Bir anketin neticelerinden, Bursa'da yasayanlarin % 67'sinin Yesil Turbe'de kimin yattigini bilmedigi anlasilmistir. Hâlbuki Yesil Turbe'nin giris kapisinin hemen ustunde, Osmanlica olarak, "Bu turbe, merhum, cennetlik sehit, Sultanoglu Sultan Bayezid Han oglu Mehmed'in turbesidir. (Hicrî) 824" yazilidir. Kitabeler, tarihî eser ve sahsiyetlerin unutulmamasinda onemli bir misyona sahiptir. Molla Husrev'in "Durer ve Guher" (Inci ve Cevher) adli eseri uzerine arastirma yapan Avusturyali bir profesor, Bursa'ya geldiginde, "Molla Husrev Enstitusu veya Muzesi'ni" gezmek ister. Fakat Molla Husrev'in muzesi olmadigi gibi, kabrinin de nerede oldugu bilinmemektedir. Uzun arastirmalardan sonra, Nurettin isimli yasli bir memurun rehberligi ile "Sahib-i Durer ve Guher Molla Husrev" yazili mezar tasi okunarak bir cevherimiz ortaya cikarilir. Bir donem, 'tugra, mehdiye ve kitabelerin sokulmesi veya gizlenmesi' kararlastirildigi icin, siyasî, tarihî, hukukî ve sanat degeri cok yuksek binlerce kitabe kaldirilmis; milletimiz buyuk bir hafiza kaybina mâruz kalmistir. Daha sonra, tarih ve sanat acisindan cok degerli olan bazi âbide eserlerimiz gun yuzune cikarilmistir. Uzerindeki sivalar kazinarak tekrar tarihe sahitlik konumuna getirilen Istanbul Universitesi'nin kapisindaki kitabe bunlardan biridir. Kitabesiz tarihî eserlerin bulundugu sehirlerde yasayan insanlar, yasadiklari mekânin hafizasindan bîhaber durumdadirlar. Kitabe olmadan, buyuk tarihî eserler insanlara fazla bir sey soylememektedir. Bu yuzden kitabelerin asli yoksa, fotograf ve vesikalardan mislinin hazirlanip yerlerine konmasi sehrin hafizasini canlandirma adina onemli bir hizmettir. Diger yandan, eskilerin yanina, gunumuz insaninin anlayabilecegi tarzda sadelestirilmis kitabeler koymak da faydali olacaktir. http://www.sizinti.com.tr/konular.php?KONUID=4245&SAYIID=352&KATID=3 http://aksiyon.com.tr/detay.php?id=24449
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.