Prof. Osman ÖZSOY
50 yıllık şüphe, kaza mı sabotaj mı?
04 Ağustos 2008 07:07
Haber 7
Son 25 yıla damgasını vurmuş çok sayıda faili meçhul olayı aydınlatmaya yarayacak bilgi ve belgenin ortaya çıkması, 50 yıl önceki acı bir olayı gündeme getirdi
Bugün sizleri tarihi bir konuda beyin jimnastiğine davet ediyorum. Bugün yaşadıklarımız, tarihi bir olayı yeniden düşünmemizi bir bakıma gerekli kılıyor. Yazının sonunda "neden olmasın ki…" türü bir düşünce içine girip girmeyeceğinizi doğrusu merak ediyorum. Fakat önce bir hatırlatmamız var.
Anadolu'da şamar oğlanına çevirmek diye bir tabir vardır. Bugünkü yazımızda vermek istediğimiz mesaj yanlış anlaşılırsa bu tür hiçte istenmeyen bir anlam çıkar. Niyetimiz o değil. Kaldı ki düşene bir tekme de bizim atmamız yakışık kalmaz. O nedenle bu satırları yazarken yanlış bir anlaşılma olur endişesiyle içimiz çok rahat değil. Fakat bu soru bugün sorulmazsa uzun yıllar bir daha gündeme gelmeyebilir.
Medyada Ergenekon davasıyla ilgili haber ve yorumlardan geçilmiyor. Dava dosyasından ayrıntılar medyaya yansıdıkça, Türkiye'nin son 25 yılına damgasını vurmuş çok sayıda faili meçhul olayı aydınlatmaya yarayacak bilgi ve belgenin varlığından haberdar oluyoruz. Fakat bizim bugün buraya taşıyacağımız olay yaklaşık 50 yıl öncesine, 1959 yılına ait. Güncel tartışmalarla oldukça bağlantılı eski bir olaydan söz edeceğim.
Bir suikastçının öldürdüğü adamın cenaze namazını bizzat kıldırması gibi, çok sayıda faili meçhul cinayeti işleyip başkalarının üzerine atarak öldürdükleri kişiyi kutsayan ve bir nebbaş gibi ölüden siyasi rant elde etmek isteyen bir güruhun varlığıyla ilgili karanlık noktalar Ergenekon dava dosyası aracılığıyla büyük ölçüde aydınlanmak üzere.
Aşağıda yer vereceğimiz olayla ilgili satırları Ergenekon dava dosyasından bugüne kadar medyaya yansıyan bilgi ve belgeler ışığında okursanız, yazının sonunda yer alacak soruya verilmesi muhtemel cevap büyük ölçüde kolaylaşacaktır diye düşünüyorum:
Şimdi geldik bugün yazmak istediğimiz asıl konuya.
Malum, Ergenekon örgütüyle ilgili dava dosyasında Kıbrıs davasını bahane ederek kimi konuları suiistimal etmelerinden PKK ile işbirliği içine girmelerine, Eşref Bitlis Paşa'nın uçağının şüpheli bir şekilde Ankara'nın göbeğine düşmesinden Uğur Mumcu suikastına kadar çok sayıda olayın yer aldığı anlaşılıyor.
Malum, NATO ülkelerinde gladyo türü yapılanmaların geçmişi İkinci Dünya Savaşı yıllarının hemen sonrasına uzanıyor. Türkiye'nin sevilen başbakanlarından Adnan Menderes başbakanlığının son döneminde Türkiye'deki gladyo en etkin dönemlerini yaşıyordu. Türkiye'deki gladyonun gerçekleştirdiği büyük çaplı ilk eylem acaba aşağıdaki olay olabilir mi?
Bu olay gerekten kaza mı?
Kıbrıs adasında yaşayan Türk toplumu açısından acılarla geçen uzun bir dönemin ardından Başbakan Adnan Menderes adanın devlet statüsünü belirleyecek bir dizi müzakerenin ardından, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis'le anlaşma sağladı. Beklenmedik bu anlaşma sürpriz oldu.
Türk ve Yunan başbakanları 5 Şubat 1959'da Zürih'te bir araya geldiler. 11 Şubat günü Zürih Anlaşması diye anılan belgeyi imzaladılar. İki başbakan gerçek manada dosttular. Öyle ki Karamanlis "Sadece senin hatırın için" diyerek Menderes'in ısrarlı olduğu noktalarda geri adım atmıştı. Bu anlaşmanın imzalandığı gün Menderes ve Karamanlis hatıra olarak saatlerini değiştirmişlerdi. Menderes idama giderken kolunda bu saat vardı.
Yunanistan'la Türkiye'nin anlaşmaları Kıbrıs Cumhuriyeti'ne hayat vermek için yetmiyordu. Mutabakatın İngiltere tarafından da onaylanması gerekiyordu. Menderes 19 Şubat'ta başlayacak son zirve için Cenevre'de hazırlıklarını yapıp 17 Şubat'ta THY'nin tahsis ettiği uçakla Londra'ya uçtu.
Kaptan pilot Münir Özbek'in yönetimindeki SEV adlı Wiscount tipi pervaneli uçak Londra'ya varamadan düştü. Köylüler ormandaki ağaçlar arasından bir alev topunun yükseldiğini gördüler. Ve hepsi kazazedeleri kurtarabilme ümidiyle seferber oldular. Olay yerine yetiştiklerinde manzara dehşet vericiydi. Uçak ikiye bölünüp ters dönmüştü ve cesetler etrafa yayılmıştı. Kımıldayan ve oradan uzaklaşmaya çalışan birkaç kişiyi bırakıp enkaza daldılar. Kendinden geçmiş yolculardan birkaçını emniyet kemerlerini keserek dışarı taşıdılar. Menderes'i ağaçların arasında üstü başı kanlar içinde bulan ve kurtaran, yardım için kaza yerine gelen Bailey çifti oldu.
Çarpmadan sonra Menderes'in ayağı uçağın yarılan tabanına sıkışmış, Sakarya Milletvekili Rıfat Kadızade zar zor kurtarıp Başbakan'ın dışarı çıkmasını sağlamıştı. Bailey'ler Menderes'e kim olduğunu sordu. İngilizce karşılık verdi: "Ben Türkiye'nin başbakanıyım. Uçakta çok kişi var. Beni bırakın ve onlara yardım edin." Antony Bailey hastabakıcı olan karısını Menderes'in yanında bırakıp diğer kazazedeleri kurtarmak için çalışan çiftçilere katıldı. Güvenlik makamlarına hemen haber verilmesine rağmen ambulansların gelmesi iki saat sürdü. O zaman zarfında Menderes'in ilk tedavisi Mrs. Bailey tarafından yapıldı.
Hastanede tarihi imza…
Türkiye Londra'dan gelen kaza haberiyle şok oldu. Menderes'in hayatta olup olmadığı bilinmiyordu. Menderes'in kaldırıldığı London Clinic'te teybe kaydedilen sesi BBC'nin yardımıyla iki gün sonra Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarından yayımlanana kadar kimse Menderes'in sağ kurtulduğuna inanamadı. Kıbrıs'ta resmi yas ilan edildi.
Taraflar anlaşmaya istekliydi ama kazadan dolayı anlaşma için bir süre daha bekleneceği kaygısı hâkimdi. Ama Menderes'in talimatıyla zirve planlanan günde başladı. Türk heyetine Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu başkanlık ediyordu. Zürih'te problemlerin ağırlıklı bölümü çözümlendiği için çekişme yaşanmadı. Türkiye, İngiltere ve Yunanistan anlaşmayı imzaladılar. Menderes mutabakat tutanağını hastanede imzaladı. Bugün Kıbrıs'taki soydaşlarımız can güvenliklerini o imzaya borçlular.
27 Mayıs darbesinden sonra en ağır şekilde cezalandırılan ve idam edilen isimler, Kıbrıs konusunda o tarihi imzaları atan siyasetçiler oldu.
Konuyu uzatmayalım. Son günlerde ortaya saçılan şok edici bilgi ve belgeleri düşündüğümüzde ve kimi siyasilere ve komutanlara suikastlar planlandığı göz önünde tutulduğunda o günlerde yaşananlar için de bazı şüpheler duymamak elde değil…
Türk dış politikası açısından Atatürk'ten sonra en tarihi gelişmelerin yaşandığı günlerde Menderes'in uçağının yere çakılması gerçekten bir kaza mıydı? Keşke birileri çıksa da, tarihin bu karanlık sayfasını da aydınlatsa…
Menderes karşıtı oyunlara bilerek veya bilmeden alet olan çevrelerle, içinden geçtiğimiz birkaç yıllık süreçte benzer oyunlara alet edilmek istenen çevreler arasında bağlantı var mıdır dersiniz?
Bu milletin sevdiği tüm tarihi ve siyasi kişilikler, bu ülkeye yaptıkları hizmetlerin bir bedeli olarak büyük husumetlerle karşılaştılar.
Sahi, Menderes'in uçağına ne oldu dersiniz… Eşref Bitlis'in başına gelen onun başına da geliş olabilir mi?
Prof. Dr. Osman Özsoy
Bu yazı 37954 okundu.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.