Türkiye barolar birliği başkanı E.Ö. "başörtüsü yasağı sokaktada uygulansın " derken , çeteci Erol Evcil'e temiz raporu vermiştir .
Başörtüsü düşmanı vali O.T . çeteci M. Alan' ı korumakla suçlanır.
28 Şubat'çı Oramiral G.E. mafyacı işadamı Korkmaz Yiğit'in, General Teoman Koman ise mafyacı işadamı Cavit çağlar'ın danışmanı çıkarırlar
"Atatürk'ün çocuğu",irtica düşmanı milletvekili A.G.devletin kayıp araba diye aradığı 20 milyarlık arabayı altına çeker.
Bir başsavcıyı irticacı diye suçlayan hakim H.A. evrakda sahtecelikle yargılanır.
Yekta Güngör Özden'in kardeşi S.Ö. 13 trilyonluk ihale şaibesine "laik olduğum için harcanıyorum" diyerek savunma yapar.
Eski dekan E.U. fakültedeki Atatürk portrelerini indirtir ve suçu yeni dekan H.Erdoğana atarak irtica ile suçlar.
İrticanın en büyük düşmanları(!) Kızılay başkanı ve Türk hava kurumu başkanı A.T. yolsuzluk ile suçlanırlar.
Atatürk'çü ,laik şeriat düşmanı Korkmaz yiğit,Hayyam Gariboğlu,Murat Demirel,Cavit Çağlar,Ali Şener,Çörtük... yolsuzluktan dolayı aranmaktadırlar.
ADD karlısu şube başkanı M.U. derneğinde kumar oynatınca dernek kapatılır
Başörtüsü düşmalığını anonsla etrafa duyuracak kadar ileri götüren ilköğretim müdürü C.G.'nin yolsuzluk yaptığı belirlenir.
-Başörtüsü düşmanı dekan K.A.'nın yolsuzluk yaptığı belgelerle ispatlanır.
Hakkında sayısız yolsuzluk iddiası bulunan TŞOF başkanı D.G.,1999 takvimini Atatürk resimleri ile donatır.
Ünlü Atatürk'çülerimiz gazeteci F.A.,A.K,U.D.'nin milyarlarca liralık vergilerine ödemedikleri belgelenir.
Uluslararası af örgütü ve insan hakları komisyonlarınca kara listede olan Özbekistan lideri İ.K.:"Nurcu okullara izin vermedim,yolum Atatürk yoludur" der.
Ruhsatsız kurulan Bursada ki çok katlı otele 25 kat uzunluğunda Türk bayrağı asılır.
Başörtülülere hakaret eden Prof. N.A.yolsuzluk iddiaları üzerine görevine istifa eder.
Başörtüsü düşmanı rektör B.B. silah kaçakçısı E.Timan'ın ortağı çıkar.
Beyoğlu kemalizm araştırma merkezi kurucuları topladıkları bağışlarla lüks hayat yaşadıkları için tutuklanırlar.
Baş örtüsü düşmanı H.Ö. çetecilikten tutuklanır.
Köylünüm fındığını çalarken yakalanan ebe D.P. ile eşi köylülerce dövülünce olayı basına"başını kapatmayınca yobazlarca dövüldü "diye yansıtırlar
Gaziantep teknik direktörü Samet Aybaba , üç futbolcusunu" namaz kılıyor" diye ,irtica ile suçlayarak kulüpten atılmalarına neden olur.Ama kendiside şike yaparak maç kazandırmak suçundan hakkında DGM'ce dava açılır.
Haseki hastanesindeki başörtülü hemşirelere hakaret edip, bir de "devlete karşı başkaldırı içindeler" diyerek savcılığa veren çalışma bakanlığı başmüfettişi Hüsamettin Örnek SSK yı "öpenler" içinde olduğu için hakkında dava açılır.
Özel Bilgi Üniversitesinde başörtüsü sorunu yok iken , haklarında yolsuzluk iddiaları basına yansıyınca , nedendir bilinmez aniden başörtüsü yasağı uygulamaya başlarlar , onlarda formülü mü kaptılar ne ?
Başörtüsü düşmanlığının yılmaz bekçisi KEMAL ALEMDAROĞLU 'nun bilimsel hırsızlık yaptığı artık " Virginia üniversitesince de " belgelenir ve üniversite internet sitelerinde bu hırsızlığı yayınlarlar.
Emekli paşa ilhami Erdil ,emekli olmadan önce bir milyon dolara iki daire alır.Yani yemeden-içmeden , hem de "generallik" maaşı ile 38 yıllık maaş karşılığı...Askeri savcılık faaliyete geçer.
Direk ilgisi yok ( ... ) ama Harran Üniversitesi'ni birincilikle bitiren İlahiyat fakülteli N.A.'ya değilde tıp fakültesi birincesine yaş kütüğüne çivi çaktırırlar...gaziantep Ünivesitesi'nde düzenlenen törende birinci olduğu kompozisyon yarışmasının ödülünü almak üzere kürsüye başörtülü olduğu için çıkarılmayan Hatice Kübra Bakır YERİNE ÖDÜLÜ ÖĞRETMENİNE VERİLİR (15.03.2006)
Atatürkçülük maskesi ardına gizlenerek suç işleyen bir şebeke daha ortaya çıktı. Samsun'un Alaçam İlçesi Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tevfik Fikret Aykaç'ın vatandaşa yüksek faizle para veren bir "tefeci" olduğu ve bu yüzden tutuklandığı bildirildi. ADD'li Aykaç'ın, ağabeyiyle birlikte oluşturduğu ekibin çok canlar yaktığı ve ocaklar söndürdüğü ileri sürüldü. Ziraat Bankası Bafra Şubesi'nde Müdür Yardımcısı olarak çalışan kardeşi Nadir Aykaç'la yaklaşık 10 yıldır Alaçam'da vatandaşlara yüksek faizle borç veren ADD Şube Başkanı Aykaç ve ekibi, tutuklanarak cezaevine konuldu. (30.03.2006)
TSK'YA TAHSİS EDİLEN BÜTÇE DIŞI ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİN TESLİM EDİLDİĞİ KURMAY PİLOT YARBAY OSMAN AYMELEK 'İN 1997-1999 - TAM 28 ŞUBAT DÖNEMLERİ - YILLARI ARASINDA 3.5 MİLYON DOLARLIK VURGUN YAPTIĞI ORTAYA ÇIKAR : VATANI KORUYAN SUBAYLARA BİR ÖRNEK OLARAK...!
Uluslararası başarı listelerinde ilk 500'e bile giremeyen Türk üniversitelerinin yolsuzluk sicili kabarık çıktı.
Üniversitelerde yolsuzluk rezaleti
Kamu İhale Kurumu, şikâyet üzerine üniversite ihalelerini mercek altına aldı. 4 yılda 690 ihaleye bakıldı. Her üç ihaleden birinde yolsuzluk tespit edildi. İncelenenler arasında usulsüzlük görülmeyen üniversite yok. En çok tıbbi malzeme alımlarında sorun yaşanırken, soruşturma izinleri YÖK'e takıldı.Uluslararası akademik başarı listelerinde ilk 500'e bile giremeyen Türk üniversitelerinin yolsuzluk sicili kabarık çıktı. 2003 yılında kurulan Kamu İhale Kurumu (KİK) mercek altına aldığı 47 üniversitede, çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklerle karşılaştı. 4 yılda masaya yatırılan 690 ihalenin 240'ında şaibe görüldü. İncelenen ihaleler üniversitelerin yaptığı toplam ihalelerin sadece yüzde 5'ini kapsıyor. KİK'e yansıyan usulsüzlüklerin en yoğun olduğu yer İstanbul Üniversitesi. Onu Gazi ve Ondokuz Mayıs üniversiteleri izliyor. Listede Boğaziçi, Galatasaray ve ODTÜ de var. Kurumun tespit ettiği belli başlı yolsuzluk yöntemleri ise şunlar:İhalenin belirli firmalara göre hazırlanması, sözleşmenin usulüne uygun imzalanmaması, düşük fiyat teklif eden firmaların hukuka aykırı olarak ihale dışı bırakılması, yeterliliği olmayan firmalara ihale verilmesi. Kamu İhale Kurumu'nun yaptığı incelemelerden çıkan sonuç, üniversitelerdeki sorunları gözler önüne seriyor. Ancak, herhangi bir üniversite yöneticisi hakkında soruşturma açılabilmesi için YÖK'ün izni gerekiyor.İhalelerinde yolsuzluk tespit edilen üniversiteler .Marmara, İstanbul Teknik, Yıldız Teknik, Van Yüzüncü Yıl, Ankara, Hacettepe, Dokuz Eylül, Ege, Fırat, Dicle, Harran, Gaziantep, Gazi, İnönü, Adnan Menderes, Afyon Kocatepe, Selçuk, Balıkesir, Çanakkale Onsekiz Mart, Mustafa Kemal, Mersin, Abant İzzet Baysal, Akdeniz, Anadolu, Atatürk, Celal Bayar, Çukurova, Cumhuriyet, Erciyes, Gaziosmanpaşa, Kafkas, Sütçü İmam, Karadeniz Teknik, Kocaeli, Muğla, Niğde, Osman Gazi, Pamukkale, Trakya, Uludağ ve Zonguldak üniversiteleri.Malzeme alımında devlete kabarık fatura çıkartıldı :Gazi Üniversitesi 03.03.2004'te '142 kalem kit, kimyasal ve cam malzeme alımı' ve 28.06.2005 tarihinde 'kit, kimyasal malzeme alımı' ihaleleri yaptı. Ancak ihalelerdeki yolsuzluklar gazetelere haber oldu. Söz konusu habere göre; Gazi Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı'na 2004 yılında alınan malzemelerin fiyatları ile 2005 yılında alınan aynı malzemelerin fiyatları arasında dolar kurundaki gerilemeye rağmen büyük artış olduğu öne sürülüyordu. 2005 yılının fiyatlarının kabarık olması nedeniyle devletin 312 milyar 64 milyon TL fazla ödeme yapmak zorunda kaldığı iddia edildi. KİK, usulsüzlük iddialarını değerlendirmeye aldı. Yapılan incelemede ihale şartnamesindeki hususların bazı firmaların ihaleye girmesini engellediği sonucuna varıldı.Soruşturma açılmak üzere dosyanın Yükseköğretim Kurulu'na gönderilmesine karar verildi.(
| |
|
Hazırlayanın ellerine sağlık
Siyasal İslamın Para İle Dansı
Siyasal İslamın mütedeyyin kitlelerin dini duygularını sömürerek yaptığı vurgunun son halkası Deniz Feneri oldu.1970'lerde Selametköy, GİMTAŞ ve Burak Gıda projeleri için dindar vatandaşlardan toplanan paralar iç edildi. O günlerde MSP'li kadroların marifetiyle yapılan hayal satıcılığı 1990'lı yıllarda da sürdü.
Bu kez RP, çeşitli yöntemlerle para topladı. Yurtiçinden çok yurtdışındaki müslümanların paralarına göz diktiler. Yurtdışı onlar için bir altın madeniydi. Kimi zaman hacca gönderme, kimi zaman vekaleten kurban kesme, kimi zaman Bosna'ya yardım, kimi zaman Adil Düzen üniversitesi, kimi zaman İslami holdingler, kimi zaman televizyon kurma bahanesiyle dindar vatandaşların kapısını çaldı.
Yurtiçinden ve yurtdışından toplanan paraların küçük bir kısmı görüntüyü kurtarmak için asıl amaca harcanırken, aslan payı ya partiye aktarıldı ya da zimmetlere geçirildi.
Projelerin adı ve mutemetler değişti ama yöntem hiç değişmedi.Yurdışından yurtiçine ve ordan da kişilerin ya da siyasal partilerin hesaplarına aktaran para trafiği nedense yurtiçindeki savcıların değil hep yurtdışındaki savcıların ilgisini çekti.
Bosna yardımlarının, vekalaten kurban kesme paralarının, YİMPAŞ'ın ve son olarak da Deniz Feneri'nin yaptığı yasadışı para toplama ve toplanan paraların amaç dışı kullanımı için tetiği hep yurtdışındaki savcılar düğmeye basıp dava açtı.
Kirli paralar ve kirli ilişkiler nedense önce hep reddedildi, ortaklar başlangıçta birbirini tanımadılar. Belgeler ortaya çıkınca yavaş yavaş hafızalar yerine geldi ve hatırlamaya başladılar.
Artık mızrak çuvala sığmayınca da saldırganlığa başladılar. Bu dizide siyasal İslamın para aşkı ve dindar vatandaşları nasıl aldattıklarının kısa bir tarihçesini okuyacaksınız
İnanç hortumcuları
Yıllarca kitlelerin dini duyguları sömürülerek toplanan paralar ya partiye aktarıldı ya da zimmete geçirildi.
İnanç Hortumcuları
Cumhuriyet devrimi ile yaşanan toplumsal dönüşümden olumsuz yönde etkilenen İslami cemaatler, Osmanlı dönemindeki sosyal, siyasal ve ekonomik ayrıcalıklarını tümüyle yitirdiler.İslami cemaatlerin yeniden derlenip toparlanmaları ve kamunun olanaklarından nemalanmaları için çok partili siyasal yaşamı beklemeleri gerekti.
DP iktidarının göz kırpmasıyla cesaretlenerek yeraltından çıkan cemaatler, siyasal yaşama müdahil oldular.
Siyasal yaşama aktif olarak katıldıkları ölçüde kamu olanaklarından da yararlanmayı keşfettiler.
Menderes döneminde kamu bankaları ve kooperatiflerin kredileri ile palazlanan İslami kesimin, basın yayın faaliyeti gösteren şirketleri de örtülü ödenekten nemalandı.Abdülhamit dönemini aratacak sansür uygulamalarına ek olarak kâğıt ambargosu da uygulayan Menderes hükümeti, başta Necip Fazıl'ın başında bulunduğu İslami yayın kuruluşlarına sınırsız kâğıt desteği verirken örtülü ödenekten de hatırı sayılır paylar ödeniyordu.
1960 ihtilaliyle yaşanan kısa bir durgunluk döneminden sonra DP'nin devamı olan AP iktidarı döneminde de siyasal ve ekonomik güçlerini büyüttüler. Bu dönemde bir yandan İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve Milli Türk Talebe Birliği gibi dernek ve vakıflarla kitlelere ulaşırken bir yandan da çok ortaklı kooperatif tarzı şirketleşmeye gittiler.
MSP DÖNEMİNDE ŞAHA KALKTILAR
Cemaatler, her alanda MSP'nin iktidar ortağı olduğu dönemde şaha kalktılar.Cemaat-siyaset eksenine ticareti de ekleyerek birbirini destekleyen üçlü bir sacayağı oluşturdular.
Bu şirketlerin hedef müşteri kitlesi de hazırdı: Dindar vatandaşlarımız.
Erbakan'ın siyaset sahnesine çıkmasıyla İslamcı siyasete yön veren kadrolar, siyasi ortaklıklarına ticari ortaklığı da eklediler.
Çok partili siyasal tarihimizin ilk İslamcı partisi olma özelliğini taşıyan Milli Nizam Partisi'nin kuruluşunun hemen ardından partinin önder kadroları İPA Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Pazarlama A.Ş ile Nidaş Nizam Neşriyat ve Dağıtım Şirketi'ni kurarak siyasetle ticareti birlikte yürütmeye başladılar.
Milli Nizam'ın kapatılması üzerine aynı kadrolar bu kez Milli Selamet Partisi'ni kurdular. Parti yöneticileri siyasetin yanında ticareti de ihmal etmek niyetinde değildi.Milsan Sanayi AŞ, Mila AŞ, Mades AŞ ve Heka Dış Ticaret, partinin yetkili organlarında hiçbir görevi olmamasına karşın MSP'nin o dönemdeki mutemedi Gürgen Bayatlı'nın yönetiminde kuruldu.
Kâğıt üzerinde bu şirketlerin parti ile bir alakası yoktu ancak partinin genel merkezi ile aynı binayı paylaşan bu şirketler partinin yan kuruluşu gibi çalışıyor ve partiyi finanse ediyordu. Partinin görünürdeki muhasibi Abdürrahim Bezci olmasına karşın partinin mali işleri Gürgen Bayatlı'dan soruluyordu.
Bosna yardım paraları iç edildi
1980 sonrasında partileşmeye izin çıktığında aynı kadrolar önce üçüncü partileri Refah Partisi'ni ardından da partiyi finanse edecek şirketleri birbiri ardınca kurdular. Yöntem aynı sadece mutemetler değişmişti. Bu kez partinin mutemetlik görevini Gürgen Bayatlı yerine Fatih'te mali müşavirlik yapan Süleyman Mercümek ile Ankara'da terzilik yapan Beşir Darçın almıştı.
RP ve partinin yurtdışındaki ayağı Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nın (AMGT) iki mutemedinden biri olan Süleyman Mercümek'e kurdurduğu şirketler Milli Gazete'nin basımını gerçekleştiren Milsan Basın Sanayi, Milli Gazete'yi yayımlayan Yeni Neşriyat, Hak-İnşaat, Kor-Kömür, YA DA Yayın ve Dağıtım Pazarlama AŞ, Yeni Devir Matbaacılık AŞ, YA DA Arsa Alım Satım Şirketi, GEPADA Genel Dağıtım Pazarlama ve Visan AŞ'ydi. Bu şirketlerin ortaklık yapıları incelendiğinde siyaset sahnesinde RP saflarından daha sonra boy gösterecek isimlere rastlıyoruz. Bu isimlerden bazıları bugün AKP saflarında aktif politika yapıyor.
MERCÜMEK'İN ORTAĞI TOPBAŞ
Süleyman Mercümek'in YA DA Yayın ve Dağıtım Pazarlama AŞ'deki ortaklarından biri şu anda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş.1994 yerel seçimlerinde RP'den Beykoz Belediye Başkanı seçilen Yücel Çelikbilek, Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak diğer şirketlerdeki ortakları.
Bir Musevi işadamı tarafından kurulan Visan AŞ'nin genel müdürlüğünü ise AKP'de Tayyip Erdoğan'ın gözdelerinden İdris Güllüce yapıyordu.
Mutemetlerden Süleyman Mercümek İstanbul'da faaliyet gösterirken diğer mutemet Beşir Darçın da Ankara'da dört koldan faaliyet gösteriyordu.Hac organizasyonu yapan AKA Tur, ETAŞ Turizm AŞ ve İzmir'de yine Musevi işadamları tarafından yıllar önce kurulan Van der Zee Şirketi de Beşir Darçın tarafından yönetiliyordu.
Ayrıca partinin genel merkezinin bulunduğu bina ile Erbakan'ın evi de Beşir Darçın'a ait görünüyordu.
RP'NİN VURGUNU ORTAYA ÇIKTI
Her şey dönemin başbakanı Tansu Çiller'in bir açıklamasıyla başladı.Başbakan Tansu Çiller ile DYP'li bakanlar hakkında neredeyse her hafta bir gensoru önergesi veren RP'ye karşı iktidar partisi Şubat 1994'te karşı atağa geçti. 22 Şubat 1994'te Başbakan Tansu Çiller, RP'nin yurtiçinde ve yurtdışında Bosna'ya yardım amacıyla topladığı paranın yarısını yerine ulaştırmadığını ve konunun ayrıntısını daha sonra açıklayacağını söyledi.
Çiller'in iddiasına ilk yanıt RP Grup Başkanvekili Şevket Kazan'dan geldi. Kazan, "Çiller, RP yardımlarının yerine ulaşıp ulaşmadığını Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç'e sorsun" dedi. Aynı gün Bosna-Hersek Ankara Büyükelçisi Hajrudin Somun, RP'den kendilerine hiç para iletilmediğini açıkladı.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Çiller'in bu yöndeki iddiasını ihbar kabul ederek inceleme başlattı.
24 Şubat 1994'te yaptığı açıklamada parti olarak yardım toplama işi yapmadıklarını söyleyen partinin Grup Başkanvekili Şevket Kazan ise daha sonra, toplanan paraların 2 milyar lirasının elden Bosnalı Albay Adem Haciç'e teslim edildiğini belirtti. Ancak Bosna hükümeti, ordularında Adem Haciç adında bir albay bulunmadığını açıklayınca RP'nin yalanı ortaya çıktı.
Yapılan araştırmalar sonucunda RP'nin Bosna ordusunda albay diye tanıttığı Adem Haciç'in aslında imam olduğu anlaşıldı.
Yalan ortaya çıkınca, Erbakan düzenlediği basın toplantısında, "İmamsa imam size ne? Yardımı toplamışlar, bu adama inanıp vermişler, ne karışıyorsun?" diyordu.
Yardım yerine ulaşsa kimsenin karışacağı yoktu ancak Bosna Başbakanı bile kendilerine bir yardım ulaşmadığını ısrarla söylüyordu.
Milyarlar RP'ye aktarıldı
Mercümek'in yüksek faiz getiren hesaplarında toplanan Bosna yardım paraları RP'nin örgütlerine dağıtılıyordu
RP yöneticileri, kimliği tartışmalı Adem Haciç'e elden verilen 2 milyar lira dışında toplanan 27 milyar liranın da Almanya'daki Uluslararası İnsani Yardım Teşkilatı (IHH) hesabına aktarıldığını açıkladı.Ancak yapılan araştırma sonucunda söz konusu teşkilatın Bosna'ya yardım kampanyasının başlatılmasından sonra kurulduğu ve yöneticilerinin tamamının RP'nin yurtdışındaki şubesi gibi çalışan Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nın üyeleri olduğu belirlendi.
Para trafiği incelendiğinde Bosna yardım paraları Türkiye'den IHH'nin Almanya'daki hesaplarına, ordan Mercümek'in Almanya'daki hesabına, oradan da yine Süleyman Mercümek'in Türkiye'deki hesabına akıyordu.
Mercümek'in hesabındaki paralar, daha sonra kısa bir gezintiye çıkıyor, yurtiçinde ve yurtdışında birçok bankaya uğradıktan sonra RP'nin örgütlerine pay ediliyordu.
Parti yöneticileri önce Bosna için yardım toplamadıklarını, daha sonra topladıklarını ama yerine ulaştırdıklarını söyleyerek tornistan yapmışlardı. Savcılığın dava dosyasında bulunan belgelerden birinde yurtdışındaki IHH yöneticilerine verilecek harcırah tutanağının altında "Yukarıdaki gider göstergesi sadece Erbakan Hocamız tarafından onaylandığı takdirde ödenecektir" yazısı yardım kampanyasının ve toplanan paranın kimin denetiminde olduğunu ortaya koyuyor.
PARA TRAFİĞİ
Türkiye'de Bursa, Manisa, İzmir ve Konya Seydişehir RP örgütü tarafından başlatılan yardım kampanyaları sonucunda toplanan paralar, Faisal Finans ve Amerikan Expressbank aracılığıyla IHH'nin Düsseldorf ve Freiburg'daki Volksbank'taki hesaplarına gönderiliyor, oradan Süleyman Mercümek'in Duesseldorf Yapı Kredi Bankası'ndaki hesabına aktarılıyor. Duesseldorf Yapı Kredi'deki paralar bir süre sonra yine Mercümek'in Fatih Yapı Kredi Bankası'ndaki hesabına gönderiliyordu.Mercümek adına Düsseldorf'ta açılan hesaptaki 5 milyon 900 bin markın Türkiye'ye aktarıldığı saptandı. Almanya'da IHH'nin banka hesaplarına el konuldu.
Mercümek'in, Türkiye'deki hesabında toplanan paraların büyük bir bölümünü daha yüksek faiz verdiği için TYT ve Marmarabank'a yatırdığı ancak bu bankalar batınca ortaya çıktı. Olay duyulunca Mercümek, TYT Bank'ta 1 milyon 400 bin dolar, Marmarabank'ta ise 400 bin dolar Bosna parasının battığını açıkladı. Mercümek, Almanya'nın Freiburg kentinde bulunan Amerikan Express Bank'ın şubesine havale yapılması için Marmarabank'a yatırdığı 2 milyon 544 bin 817 doları Marmarabank batınca alamadı ve bankadan alacağını tahsil için İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi'nde 1994 Ağustos ayında dava açtı. Fatih savcılığı 21 Mayıs 1994'te Mercümek'in hesaplarına el koyarak tüm bankalardan Mercümek'le ilgili hesap kayıtlarını istedi. Kayıtlar gelince görüldü ki, Mercümek'in çeşitli bankalarda 14 ayrı döviz hesabı olduğu ve bu hesaplardaki 16 trilyon 548 milyar 500 milyon lirayı kontrol ettiği ortaya çıktı.
Suudi Arabistan, RP'ye özel 5 bin kişilik hac kontenjanı tanıyınca Hazine yardımının 200 katını kazandılar
Refah Partisi'nin hac vurgunu
Refah Partisi (RP), birinci mutemedi Süleyman Mercümek skandalıyla çalkalanırken aynı günlerde ikinci mutemet skandalı patlak verdi.
Merkezi Libya'da bulunan Uluslararası İslama Çağrı Cemiyeti'nden 500 bin dolarlık yardım aldığı ve bunun Beşir Darçın adlı partili tarafından çekildiği iddası gündeme bomba gibi düştü. Ankara Cumhuriyet Savcılığı bu konuda soruşturma başlattı. Gerçi daha sonra çekin üzerindeki imzanın Beşir Darçın'a ait olmadığı anlaşıldı ama Darçın'ın RP'nin kasası olduğuna ilişkin başka olaylar ortaya saçıldı. Köşeye sıkışan RP yöneticileri aynı Mercümek olayında olduğu gibi önce "Beşir Darçın'ı tanımıyoruz" diye açıklama yaptılar. Oysa Beşir Darçın, hem RP'nin hem de RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın ev sahibiydi.
BEŞİR DARÇIN'IN SERVETİ!
RP'nin Ankara'daki Genel Merkez binası, aynı sokakta üç işhanı ve Erbakan'ın Balgat'taki evi, tapu kayıtlarına göre Beşir Darçın'a aitti.
Daha önce Ankara'da iddiasız bir terzi olan Beşir Darçın herhalde define bulmuş olmalı ki, birkaç yıl içinde çok sayıda gayrımenkulün sahibi ve beş şirketin ortağı olabiliyordu.
RP ile Darçın tanışıklığı bu kadarla kalsa iyi.
Partinin Ankara örgütünde yıllarca üst düzey yöneticilik yapan Beşir Darçın'ın, Hac seyahati hizmeti veren Van Der Zee adlı şirketi ile RP'nin genel merkez adresi aynıydı. Üstelik Van Der Zee şirketi, ülkeler arası protokole aykırı bir şekilde Suudi Arabistan'ın RP'ye tanıdığı beş bin kişilik hac kontenjanından yararlanan hacıları taşıyor.
Ticaret sicilinde Beşir Darçın'a ait görülen Van Der Zee şirketinin perde arkasındaki sahibi RP, bu hac organizasyonundan 1994 yılı parasıyla yılda 50 milyar lira kazanç sağlıyor. Şimdi bu hac vurgununun ayrıntılarına bir göz atalım.
1988 yılında Ürdün'de toplanan İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısında alınan karar gereği, Suudi Arabistan tarafından İslam ülkelerinin nüfusunun binde biri oranında hac kontenjanı ayrılıyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1989'dan itibaren toplam kontenjanın yüzde 30'unu, yasada belirtilen şartları yerine getiren seyahat acentelerine vermeye başladı. Yasaya göre şartları yerine getirecek acenteler arasına daha önce bu işi yapan İslamcı seyahat acenteleri giremiyor. Ancak İzmir'de daha önce kurulan ve Beşir Darçın tarafından satın alınan Van Der Zee şirketi, bu şartları yerine getirebilecek durumda iken sahipleri Milli Görüş çizgisindeki AKA Tur ile anlaşarak hacı taşıdı.
ERBAKAN'IN KRAL FAHD'DAN KONTENJAN RİCASI
Van Der Zee şirketi, 1990 yılında yasada belirlenen koşulları yerine getirerek Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kontenjanında hacı taşımaya başlıyor. Ancak, Van Der Zee'nin payına o yıl 63 hacı düşmüştür. Bu sayı ne şirketi ne de şirketin perde arkasındaki sahibi RP'yi kesmiyor. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Suudi Arabistan'a yaptığı bir ziyarette Kral Fahd'dan bu şirkete özel hac kontenjanı tanınmasını istiyor.
MSP döneminde de Suudilere açıktan "Bana sahip çıkın" diye talepte bulunan Erbakan, bu kez sahip çıkmanın yolunu da kendisi göstermiş oluyor. Kral Fahd da, bu ricayı kırmayarak Türkiye'ye tanınan 30 bin kişilik hac kontenjanı dışında RP'ye de 5 bin kişilik özel kontenjan tanıyor. Kral Fahd'ın jesti bununla da kalmıyor, önümüzdeki yıl beş bin kontenjanı on bine çıkarma sözü veriyor. RP'ye tanınan bu hac kontenjanını tabii partinin şirketi gibi çalışan Van Der Zee şirketi kullanıyor.
300 milyar lira RP'ye aktarıldı
Yazar Soner Yalçın, "Hangi Erbakan" adlı kitabında ilginç bir karşılaştırma yapıyor. Yalçın'a göre, Suudiler sayesinde Van Der Zee'nin, bir başka deyişle RP'nin kasasına giren para yılda 300 milyar lira. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti devletinin Hazine'den RP'ye yaptığı yıllık yardım miktarı ise 1.5 milyardır. Yani hac kontenjanı sayesinde RP, bir yılda Hazine'nin kendisine ödediği yardımın 200 katını kazanıyor.
ŞİRKETLERİ VAR AMA VERGİ MÜKELLEFİ DEĞİL
Ankara Ulus'ta terzilik yapan Beşir Darçın'ın onlarca gayrımenkulü ve beş şirketi olmasına karşın vergi mükellefi olmadığı da ortaya çıkıyor. Darçın, sadece kurumlar vergisi ödüyor. Darçın'ın bir Museviden satın aldığı Van Der Zee dışında Azim Mensucat San. Tic. AŞ, Etaş Emlak Turizm Tic. AŞ, Emtaş Emlak Turizm Tic. AŞ ve Konya Un Sanayi İşletmeleri ve Tic. Ltd. şirketi bulunuyor.
Darçın, faizle borç para verip alamadığı Süleyman Çınar'dan el koyarak sahip olduğu Konya Un Sanayi İşletmesi'nde sahte fatura kullanmaktan ceza aldı.
Faizcilikten sahte faturaya kadar RP, mutemetlerinde ne ararsanız var.
Kurban paraları da RP kasasına
Mercümek skandalı patlak verince, RP yöneticileri başlangıçta Süleyman Mercümek'i tanımadıklarını açıkladılar. Ancak, banka hesaplarında yapılan inceleme sonucunda RP'ye Hazine tarafından yapılan 65 milyar liralık yardımın da 14 Ocak 1994 tarihinde Ankara'dan Süleyman Mercümek'in İstanbul Fatih'teki hesabına havale edildiği ve bir ay sonra dolara çevrilip yeniden RP'nin Ankara'daki hesabına iade edildiği belgelendi.
Süleyman Mercümek, partinin parasını dövize çevirip göndermek için daha önce de kendisine para gönderdiğini söylerken RP'nin mali işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Rıza Ulucak, bu işlemin sadece bir kez olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Partinin parasını dövize çevirmesi için Süleyman Mercümek'e sadece bir kez havale yaptık. Öyle olsa bilirdim. Ben baştan, parti kurulduğundan beri genel saymanım. Aslında bizim genel saymanımız Abdürrahim Bezci İzmit'te oturur. O formalite icabı genel sayman. RP'nin bütün parasal ilişkilerini ben yürütüyorum. Ben de sadece bir kez 65 milyar lira gönderdim."
MSP döneminde olduğu gibi Abdürrahim Bezci, RP'de de sadece kâğıt üzerinde genel sayman.
Partinin para işlerini mutemet adamlar yürütüyor. Partinin parasını Mercümek'in dövize çevirip gönderdiği belgelenince RP yöneticileri daha önce tanımadıkları Süleyman Mercümek'i birden hatırlayıverdiler. Mercümek'in hesaplarını karıştırdıkça benzer başka olaylar da birbiri ardınca çıkmaya başladı.
Bosna paralarının akıbetine benzer bir başka olay da yurtdışında yaşayan vatandaşlar adına yurtiçinde vekâleten kurban kesmek için toplanan paraların üstüne yatılmasıydı. Yurtdışından kurban kesimi için toplanan 969 bin mark da Bosna'ya yardım paraları gibi Süleyman Mercümek'in Türkiye'deki hesabına aktarılmıştı.
ADİL DÜZEN ÜNİVERSİTESİ İÇİN PARA TOPLANDI
Yurtdışında yaşayan dindar vatandaşlardan yardım adı altında toplanan paraların dışında Sultanbeyli'de Adil Düzen Üniversitesi kurmak amacıyla RP'li Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak'ın tahsis ettiği belediye arsası ile YA DA Yayın Dağıtım AŞ'nin aynı yerde bulunan 121 bin dönümlük arsaya parselasyon yapılıp satılarak para toplandı.
MSP'nin hayali 1970'lerdeki hayali Selametköy projesi gibi Sultanbeyli'deki Adil Düzen Üniversitesi de sadece para toplamaya dönük hayali bir projeden ibaretti.
Sultanbeyli'deki 121 bin dönümlük arazinin sahibi YA DA Yayın Dağıtım AŞ'nin ilk ortakları Süleyman Mercümek, günümüzün İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Osman Ulusan ve Mustafa Ulusan'dı. Şirkete daha sonra Ergin Külünk, Adnan Mercümek, Samim Cumhur ve Mehmet Celal Terzi de katılıyor. RP'nin Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak'ın da katılmasıyla kadro tamamlanıyor. Arsa satışlarından gelen paralar yine Süleyman Mercümek'in hesabına geçiyor.
KONUT FONU PARALARINI DA HORTUMLADILAR
Suudi Arabistan'ın RP'ye beş bin özel kontenjan tanıması Ankara'da diplomasiyi karıştırıyor. Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Suudi Arabistan Büyükelçiliği Maslahatgüzarı'nı bakanlığa çağırıyor ve "Konu iki ülke arasında protokole bağlanmıştır. Bir partiye özel kontenjan ayrılması diplomatik teamüllere aykırıdır" diyerek nota veriyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı 1994 yılında 1725 dolar alıyordu. Van Der Zee şirketinin hacı adaylarından aldığı para ise 1800 dolardı. Suudilerin RP'ye tanıdığı beş bin kişilik hac kontenjanının kişi başına 1800 dolardan toplam getirisi 9 milyon dolar ediyordu. Maliyet düşülünce net kârı 4 milyon dolar olarak hesaplanıyor. Vurgun bununla da sınırlı değil. Hacı adaylarından alınan konut fonunun da devlete yatırılmadığı ve dört yıl içinde toplanan 200 milyar liralık fon parası da Van Der Zee'nin, dolayısıyla RP'nin kasasına gitmişti.
'Cihadın sesi' Kanal 7 kuruluyor
RP yöneticilerinin ortak olduğu Yeni Dünya AŞ için daha televizyon kurulmadan Almanya ve Türkiye'de hisse satışı yapıldı. Recep Tayyip Erdoğan, BRT'yi kiralayınca Kanal 7 doğdu
Refah Partisi (RP), iktidara gelmek için medyanın mutlak rolü olduğuna inanmıştı. Yerel seçimler öncesinde para toplayarak bir televizyon kanalı kurma çalışmalarına hız verdi.
Bu amaçla 3 Şubat 1993 yılında kurulan Yeni Dünya İletişim A.Ş'nin ortakları arasında kimler yok ki?
RP Grup Başkanvekili Recai Kutan,
Kombassan patronu Haşim Bayram,
Tayyip Erdoğan'ın oğlunun bacanağının babası Zekeriya Karaman,
kapatılan RP'nin İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi ve şimdi AKP İstanbul Milletvekili ve TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Başkanı Azmi Ateş,
Ali Rıza Akın, İsmail Kahraman ve Necati Şahin.
Şirket kurulduktan sonra dört koldan hisse satışına geçildi. Hemen Avrupa Milli Gençlik Teşkilatı Almanya'daki camilerde toplantılar düzenledi. Kombassan patronu Haşim Bayram, RP Sivas Milletvekili Temel Karamollaoğlu başta olmak üzere RP yöneticileri ve gelecekteki İslami holdinglerin patronları minbere çıkarak İslami cemaat için hem ailece seyredebilecekleri hem de yüksek kâr elde edecekleri bir televizyon kurmanın zorunluluğunu anlatan konuşmalar yapıyordu.
'KANAL 7 HİSSESİ NAMAZDAN ÖNEMLİ'
32. Gün programında televizyon için hisse satışının yapıldığı Almanya'da çekilen görüntülerde Kombassan'ın patronu Haşim Bayram şunları söylüyordu: "Kâr-zarar ortaklığı üzerine çalışan Yeni Dünya İletişim AŞ isimli bir te-levizyon şirketi kuruldu. Yalnız şunu hemen belirteyim: Kâr-zarar ortaklığında ben televizyonu sadece maddi kâr gibi düşünen insanlarla yola çıkmak istemem. Biraz sonra hisseleri burda satışa çıkaracağız. Parası olmayalar 3-5 gün sonra verebilir."
Haşim Bayram'ın nutkunun ardından hisse satışı başlıyor.
Ancak cemaat içinden "Namaza duracağız, şimdi sırası mı?" türünden şikâyetler başlıyor. Ayasofya Camii'nin imamı Hüseyin Işık, cemaati hemen devreye giriyor:
"Bu mesele şu anda namazdan daha önemli. Namazı geciktirsek sonra da olabilir. Şimdi hepimiz, sıraya geçip ismimizi yazdıracağız. Ondan sonra da namaz."
RP yönetimi ve yandaşları için para; namazdan da, oruçtan da önemliydi. Paralar bu şekilde toplandı. Ama yine de televizyon kurmak o kadar kolay bir iş değildi. Atalarımızın "Kul sıkışmayınca hızır yetişmez" sözü ne kadar da doğruydu.
Tayyip Erdoğan, belediye başkanı koltuğuna oturduktan 15 gün sonra 3984 sayılı kanunda yapılan değişikliğe göre, artık belediyeler radyo ve televizyon kuramayacaklardı.
Sözen döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi 5 milyon dolar harcayarak BRT adlı bir televizyon kurmuştu.
Yasa çıkınca Tayyip Erdoğan ve BRT'yi bünyesinde bulunduran Kültür A.Ş'nin Başkanı Şenol Demiröz'ün ilk icraatı BRT'nin altyapı, link ve vericilerini ihalesiz olarak Yeni Dünya İletişim AŞ'ye kiralamak oldu. Hem de kaç paraya? 01.07.1994'te yapılan bir sözleşmeyle tüm donanım bazı şartlar ve aylık 200 milyon liraya. Böylece Kanal 7 te- levizyonu kurulmuş oldu.
Kira bedeli karşılığında Kanal 7 televizyonu da İstanbul'u doğal ve tarihi güzellikleri ile belediyenin plan, proje, karar ve etkinliklerini yayımlayacaktı.
Yıllık 200 milyon lira kiranın karşılığında belediye ne kadar ağır şartlar koymuş değil mi?
ERBAKAN: AHRETTE SİZE YOL GÖSTERECEK
Artık televizyon kurulmuş, sıra işletme sermayesi bulmaya gelmişti. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, İstanbul'da düzenlenen Kanal 7 tanıtım gecesinde şu sözlerle örgütünden ve belediye başkanlarından destek istiyordu: "Kanal 7, cihadın sesidir. Bu mücadelede televizyonu ister topçu kuvveti olarak görün, ister hava kuvveti. Bugün yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkânı yoktur. Öldükten sonra, her tarafın zifiri karanlık olduğu bir anda, bir şeyin size yol göstermesini istiyorsanız bilesiniz ki, o şey bugün inanç-la Kanal 7'ye vereceğiniz bu para olacaktır."
Eh imam işareti verince cemaate de durumdan vazife çıkarmak düşerdi.
Örgüt Kanal 7 hisselerini pazarlamayı parti faaliyet raporuna koyarken belediye başkanları da bu televizyona belediye şirketlerinin reklam tanıtım filmlerini Kanal 7'de para karşılığı yayımlatmaya başladılar.
İstanbul'dan Ankara'ya, Samsun'dan Van'a kadar AKP'li belediyeler tanıtım reklam filmleri için üstelik daha filmler yayımlanmadan ve fatura alınmadan Kanal 7'ye para yağdırmaya başladılar.
Sadece İstanbul Belediyesi'nin 1997 yılında kanala aktardığı para miktarı 98 milyar liraydı. Üstelik belediyenin bakım onarım şirketi İSBAK, asfalt şirketi İSFALT, beton şirketi İSTON gibi reklam ve tanıtıma gerek olmayan şirketleri de Kanal 7'ye milyarlarca liralık reklam veriyordu.
Hani BRT, Kanal 7'ye 200 milyon lira gibi komik bir paraya kiralanırken belediyenin reklam ve tanıtımı ücretsiz yapılacaktı?
Aynı şekilde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'te bir yıl içinde 58 milyar lira vererek ASKİ'nin reklamlarını kanalda yayımlatmıştı.
YİMPAŞ desteğiyle Erbakan ve ekibi tasfiye edildi.
Erbakan Kanal 7'yi artık "Hainlerin sesi" diye ilan ediyordu
Kanal 7'de RP-AKP kapışması
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin paraları reklam ve tanıtım filmleri, aralarındaki sözleşmeye aykırı olarak Kanal 7'de para karşılığı yayımlatılırken başka yandaş şirketler de unutulmamıştı.
Kanal 7 için hazırlanan 240 film, kimin şirketine hazırlatılıyordu dersiniz?
Kültür AŞ'nin Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Demiröz'ün ortağı olduğu İLTA AŞ'ye. Dümen şöyle kurulmuştu: 1994-1997 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından özel televizyonlarda yayımlatılması için hazırlanan 240 tanıtım filmi için birçok ihale yapılmıştı.
Ne hikmetse bütün ihaleler belediye BİT'i olan Kültür AŞ'de kaldı. Kamu İhale Yasası kapsamında olmayan Kültür AŞ de, işi istediği taşeron şirkete yaptırdı.
Bu şirket de Kültür AŞ'nin başındaki Şenol Demiröz'ün bu göreve gelmeden önce ortağı olduğu İLTA AŞ'ydi.
İçişleri Bakanlığı'na bağlı mülkiye müfettişleri, BRT'nin Yeni Dünya İletişim AŞ'ye kiralanması için taraflar arasında yapılan sözleşmeye aykırı şekilde belediye faaliyetlerinin para karşılığı Kanal 7'de yayımlatılmasını ve hazırlanan reklam spot filmlerinin Kültür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Demiröz'ün şirketi İLTA AŞ'ye yaptırılmasını görevi kötüye kullandırmak olarak tanımladı ve başta dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan ve Şenol Demiröz olmak üzere belediye yöneticileri hakkında dava açılması için fezleke düzenledi.
Ancak imdada "Rahşan affı" yetişti. Danıştay 2. Dairesi, suçun af kapsamına girdiği gerekçesiyle dava açılmasını erteledi.
Refah-Yol iktidara gelince artık sadece belediyeler değil, kamu bankaları ve bakanlıklar bile çeşitli faaliyetlerini Kanal 7'de para karşılığı yayımlatarak kamudan kaynak aktarımı yaptılar.
Hocacılar ve yenilikçiler kapışması
BRT bir süre sonra kapandı ve Kanal 7 aynı frekanstan yayın yapmaya devam etti.
Refah-Yol iktidarının rüzgârını arkasına alan ve Kanal 7 gibi İslamcı çevrelerin izlediği bir televizyona sahip olmanın avantajlarını kullanan bazı girişimciler, "Kâr-zarar ortaklığı" sistemiyle Avrupa'dan milyarlarca mark para toplayarak bavullarla Türkiye'ye getirip holdingler kurmaya başlamıştı.
Kanal 7'nin artık belediyelerden gelecek reklamlara ihtiyacı kalmamıştı.
Avrupa'dan daha çok para toplama yarışına giren ve sayıları 78'i bulan bu holdinglerin verdiği reklamlar kanala fazlasıyla yetiyordu. KOMBASSAN zaten kanalın kuruluşunda ortak olmuştu.
Bu arada 28 Şubat süreci yaşanmış, kapatılan RP'nin yerine FP kurulmuştu.
FP, kurulduğu gündün itibaren Erbakan ve arkadaşları ile aralarında Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Abdüllatif Şener gibi isimlerin bulunduğu "yenilikçiler" kavgası başlamıştı. Hocacılar ile yenilikçilerin kavgası FP ile sınırlı kalmayıp İslamcı medyayı da kapsar hale gelmişti.
Her iki grup da İslamcı medyayı kullanma hevesindeydi. Milli gazete Erbakan tarafında saf tutarken, Kanal 7 de yenilikçilerin manevraları sonucu Erbakan ve arkadaşlarının ellerinin arasından kayıp gitmişti.
İlk sarsıntıyı KOMBASSAN yaşadı
28 Şubat sürecinden sonra SPK'nin yurtdışından bavulla para getiren İslamcı holdinglerin önüne engel çıkarması üzerine ilk sarsıntıya giren holding Kombassan oldu. Kombassan, sıkıntıya girince Kanal 7 ortaklığından çekildi.
Onun boşluğu aynı yöntemle çalışan bir başka İslamcı holding YİMPAŞ'la dolduruldu.
2000'li yılların başında YİMPAŞ'ın Kanal 7'deki ortaklığı yüzde 65'lere ulaşmıştı.
Ancak resmi belgelerde bu ortaklık payı şirket adına değil şahıslar adına görünüyordu.
YİMPAŞ, ilk kurulduğu yıllarda Erbakan'a yakın dururken, RP'nin kapatılması ve gelenekçi-yenilikçi kavgasının başlaması üzerine yenilikçi ekibin o dönemdeki lideri Abdullah Gül'le yakınlaşmaya başlamıştı.
Kanal 7'de Erbakan ekibi, sermaye arttırımı yoluyla tasfiye edildi.
Sermaye arttırımında yenilikçi ekip YİMPAŞ tarafından finanse edildi.
Erbakan, kuruluşu sırasında "Cihadın sesi" olarak tanımladığı Kanal 7 için artık "Hainlerin sesi" diyordu.
YİMPAŞ, Kanal 7'yi Avrupa yayın haklarını elinde bulunduran Media Fernsehen GmbH üzerinden finanse ediyordu. Bu şirketin yüzde 99.5'i YİMPAŞ'a aitti.
YİMPAŞ'ın 1999-2000 yıllarında Kanal 7'nin Avrupa şubesi Media 7'ye 8 milyon 600 bin mark, 2001'de ise 500 bin mark havale ettiği belgelendi.
Kanal 7'nin o yıllarda Avrupa temsilcisi kimdi dersiniz? Avrupa Deniz Feneri Derneği Başkanı olan ve Almanya'da açılan "Deniz Feneri" davasının tutuklu 1 No'lu sanığı Mehmet Gürhan.
Ama YİMPAŞ iflas edince, Alman devleti Media 7'ye de el koydu. RP-FP-AKP-YİMPAŞ ve Deniz Feneri ilişkisi tabak gibi ortada iken Başbakan Erdoğan, YİMPAŞ olayında olduğu gibi Deniz Feneri olayında da hâlâ "Belge getirin" diyor.
AKP, Kanal 7 kadrosunu da iktidara taşıdı
Kanal 7 yönetimi ve ortakları, FP döneminde gelenekçi-yenilikçi kavgasında yenilikçilerden yana tavır koymalarının ödülünü AKP iktidarında aldılar. AKP iktidarı sırasında hükümet katına ilk çıkan Prof. Dr. Nabi Avcı ile Özkul Eren oldu.
Her ikisi de Başbakan Erdoğan'a danışman oldular. Ardından da Kanal 7'de program yapan Ahmet Tezcan, Başbakan'ın danışmanları kervanına katıldı. Kanalın achormanı Ahmet Faruk Yanardağ, önce THY, ardından da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Bürosu'nun başına getirildi.
Ana haberleri sunan Akif Beki de son olarak Başbakan'ın basın sözcüsü olarak atandı. Kanal 7 Ankara Temsilcisi Zahid Akman ise RTÜK Başkanlığı ile ödüllendirildi.
Kanalın finansal işlerinden sorumlu Bedrettin Yıldırım, AKP iktidarında önce Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı'na ardından da Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğü'ne terfi etti.
Kaynak: Avrupa'daki cemaatler
Yüzde 20'den başlayıp yüzde 35'lere, hatta nakit darlığı başlayınca yüzde 50'lere kadar çıkan kâr ortaklığı vaat edilerek hiçbir hukuki geçerliliği olmayan bir makbuz ya da bir hisse senedi karşılığında cemaat üyelerinin birikimleri toplandı
12 Eylül 1980 darbesinin yeşerttiği iklimden yararlanarak çevreden merkeze akan cemaatlerin dışa kapalı ve dayanışmacı bir ekonomik model içinde kurdukları küçük şirketler, 1980'li yılların sonunda birleşmeler yoluyla çok ortaklı şirketlere dönüştü. 1989'larda çok ortaklı holdingler arasında Konya'da kurulu Kombassan ile İttifak Holding'i 1990'da Yozgat'ta kurulan YİMPAŞ Holding izledi.
MÜSİAD gibi kendi üst kurumlarını da oluşturan İslami sermaye, RP'nin yerel yönetimlerde ve merkezi hükümette iktidar olmasının yarattığı rüzgârı arkasına alarak hesapsız büyüme stratejisi izledi.
Fon ihtiyacını karşılayacak kaynağı da bulmuştu: Yurtdışındaki cemaat üyeleri.
Ne de olsa bunun geçmişte pek çok örneği vardı.
Erbakan Hoca, 1960'ların başında Gümüş Motor'u böyle kurmamış mıydı?
Ardından 1966'da 2 bin 200 gurbetçinin parasıyla kurulan Türksan ve diğer işçi şirketleri de. Gerçi sonradan batmışlardı ama ne gam?
Artık ellerinde uydudan yayın yapan Kanal 7 gibi bir televizyon da vardı.
Boş bir fabrikanın üstüne de "feşmekân holding" tabelası asıp reklam filminde kullandın mı gerisi kolay. Ver elini Almanya, İsviçre, Hollanda. Burada önce Avrupa Milli Görüş Teşkilatı'nı ziyaret etmek zorunlu.
AMGT'nin başkan ve yönetim kurulu üyelerine gerekli komisyon ödendikten sonra bu teşkilata bağlı bütün camilerin kapısı ardına kadar açıktır size.
Tabii küçük bir komisyon da cami imamına vermek gerekiyor. Gelecek milyonlarca mark, gulden, frank düşünüldüğünde bu komisyonların lafı mı olur?
Türklerin yaşadığı Avrupa ülkelerinde bu yöntemi ilk Kombassan ve Jet-pa kullandı.
Yüzde 20'den başlayıp yüzde 35'lere, hatta nakit darlığı başlayınca yüzde 50'lere kadar çıkan kâr ortaklığı vaat edilerek hiçbir hukuki geçerliliği olmayan bir makbuz ya da bir hisse senedi karşılığında cemaat üyelerinin birikimleri toplandı.
Bu durum, diğerlerinin iştahını da kabarttı.
Hemen onlar da soluğu Almanya ve Türklerin olduğu diğer ülkelerde aldılar. YİMPAŞ, Endüstri, Sayha, Kaldera, Tuğra, Kübra ve daha niceleri.
SPK tarafından bu yolla para toplayan 78 tabela holdingi tespit edildi.
Her akşam Kanal 7 ekranında bu holdinglerin reklamından geçilmiyordu.
İlk iki yıl, makbuz karşılığı para verenlere vaat edilen yüzde 20 ya da 35 kâr payları ödendi. Tatlı kârı gören cemaat üyeleri, eşini dostunu da bu saadet zincirine kattı.
Yetmedi, Almanya'da yüzde 3 faizle bankadan kredi alıp bu holdinglere yatırdı.
Holdinglerin bu yüksek kâr payını nasıl ödediği sorusuna gelince; sistem son derece basit. Holdingler, Münih'te hisse satıp topladığı parayı getirip Hamburg'da dağıttı. Klasik bir 'ponzi finansman' (borcun borçla ödenmesi) modelinin hâkim olduğu bu tür şirketlerin yeni para girişi olmazsa ömürlerinin uzun olmayacağını söylemek için ekonomist olmaya gerek yoktu. Zira dağıtılan yüksek kâr payları bu holdinglerin olağan faaliyetlerinden dolayı değil, sisteme kattıkları yeni ortaklara hisse satışından karşılanıyordu.
Bu yöntemle on yıl içinde yurtdışında 300 bin kişiden toplanan para miktarı 5 milyar Avro'ydu.
Sadece Kombassan bir yılda 7.7 trilyon lira para topladı. Paralar yurda banka havalesi ile değil özel kuryelerin taşıdığı bavullarla getirildi.
Kombassan'ın kuryesi Aslan Özdemir, 9 Mayıs 1997'de Esenboğa Havalimanı'nda yakalandığında üstünde 1.7 milyar mark ile 28 bilezik çıktı.
YİMPAŞ'ın Yönetim Kurulu Üyesi Kadir Şöhret ise bir ay sonra yine Esenboğa Havalimanı'nda 24 kilo kaçak altınla yakalandı.
Bavulla para taşımanın riskini azaltmak için de çare bulundu.
Kombassan özel havayolu şirketi Alfa Air'i kurdu. Böylece para taşımak daha kolay olacaktı.
Önce RP'liler sonra AKP'liler
Para oluk gibi akıyordu. Kombassan'dan YİMPAŞ'a, Jet-pa'dan Endüstri Holding'e, kayıt dışı para toplayan İslami holdingler, kurulu bulundukları şehri adeta satın alıyordu. İslamcı basında yere göğe kondurulamayan bu hormonlu holdinglerin açılışlarında RP'li, sonrasında da AKP'li siyasetçiler eksik olmuyordu.
Siyaset de, ticaret de hatta spor da onlardan soruluyordu. Ama kimse onlara bir şey soramıyordu.
Paralar yasadışı yollarla Türkiye'ye taşınıyor, Uzan grubu gibi çifte muhasebe kaydı tutuluyordu. Bu çifte kayıt yüzünden gerçek ortak sayısı bilinmiyordu.
Yurtdışındaki ortaklarının sayısı on binlerle ifade edilirken resmi evraklarda ortak sayısı 30'u , 40'ı geçmiyordu. Toplanan paralar sahiplerinin adına değil, kurucu ortakların adına kayda giriyordu.
Ortak sayısı iki yüzü geçince "halka açık şirket" olarak SPK denetimine tabi olacaklardı. Vekil ortak yöntemiyle hile yaparak yasayı aştılar. "Halka açık olma" zorunluluğunu aşmak için ortak sayısı kâğıt üzerinde hep 200'ün altında kaldı.
Coşan'a 29 milyon dolar
YİMPAŞ'tan fonlanan şirketlerden biri de Nakşibendi tarikatı şeyhi Muharrem Coşan'ındı.
2001 yılında Almanya'daki YİMPAŞ'tan Avustralya YİMPAŞ'a kredi olarak 29 milyon dolar gitti. Bu paranın bir kısmı Muharrem Coşan'ın şirketlerine, 1 milyon doları da şahsi hesabına havale edildi.
Hanefi Avcı'nın başında bulunduğu Kaçakçılık ve Organize Suçlar Daire Başkanlığı'nın Adalet Bakanlığı'na ilettiği YİMPAŞ raporunda, toplanan paraların yüzde 10'unun parayı toplayan kişiye komisyon olarak verildiği, yüzde 50'sinin Türkiye'deki YİMPAŞ'a ait şirketlere aktarıldığı, yüzde 40'ının ise Türkiye'deki bazı özel şahısların hesaplarına havale edildiği belirtiliyor.
İsviçre kara para ile mücadele birimi ile Almanya'daki adli makamların Adalet Bakanlığı'na gönderdiği 14 dosya bir türlü tercüme edilemediği için YİMPAŞ'tan hesabına para gönderilenleri bugüne kadar öğrenemedik.
İflasın sorumlusu da 28 Şubat süreci
Saadet zinciri uzayıp giderken 28 Şubat sürecinde MGK, İslami holdinglerin incelenmesi yönünde hükümete tavsiyede bulundu.
O güne kadar olan biteni seyreden SPK ve adli makamlar, İslamcı holdinglerin izinsiz halka arz yaptığı gerekçesiyle inceleme başlattı.
Yaptıkları incelemede çifte kayıt defteri tutulduğu ve ortak sayısının gizlendiği, paraların da yasalara aykırı olarak bavullarla taşındığı tespit edildi. Hormonlu holdinglerin yöneticileri hakkında evrakta sahtecilikten dolandırıcılığa, izinsiz halka arzdan kara para aklamaya kadar çeşitli suçlardan 12 hukuk davası açılırken 131 suç duyurusunda bulunuldu.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.