BM HİKAYESİ, YAHUDİ LOBİSİ VE ERBAKAN FOBİSİ

ABD, İsrail lobisinin hizmetkârıdır
ABD kendi güvenliğini ve İsrail'in çıkarları uğruna müttefiklerinin hassasiyetlerini, acaba neden bir kenara atmaya mecbur kalıyor? Bazıları, iki ülke (İsrail ve ABD) arasındaki bağın ortak stratejik çıkarlara ya da ahlaki zorunluluklara dayandığını düşünebilir; ancak hiçbir izah ABD'nin sağladığı diplomatik ve ekonomik yardımın gerçek nedenini makul bir biçimde açıklayamıyor. Aksine, ABD'nin bölgeye yönelik politikası bütünüyle gizli ve etkili mahfiller tarafından ve özellikle de 'İsrail lobisi' tarafından yönlendiriliyor. Bu ciddi ve cesaretli tespitleri John Mearsheimer - Stephen Walt gibi iki Amerikalı aydın yapıyor.

Amerika'nın İsrail'e verilen şartsız yardımları ve bölgede "demokrasiyi" yayma adı altındaki politikaları Arap ve İslam dünyasını öfkeye boğuyor, aynı zamanda sadece ABD'nin değil, dünyanın geri kalanının da güvenliğini felce uğratıyor. Bu, Amerikan politik tarihindeki gizli bir gerçeği ortaya koyuyor: ABD'yi Yahudiler yönetiyor! Ve aynı Yahudi Lobilerinin Erbakan fobisi, dünyadaki insani ve şeytani dengeleri tanımak açısından çok önemli ipuçları taşıyor.

ABD, Yahudi sermayesinin kuklasıdır!

1973 yılındaki savaştan sonra ABD, İsrail'e hiçbir devlete yapmadığı ekonomik yardımları yaptı. 1976 yılından bu yana İsrail, en fazla ekonomik ve askeri yardım alan ülke konumuna taşındı. Bu rakam 140 milyar doları aştı. İsrail, her yıl 3 milyar dolar direkt ama 30 (otuz) milyar dolar da dolaylı yardım alıyor ve her bir İsrailli için bu, yıllık 5000 (beş bin) dolar anlamına geliyor. Rakamın büyüklüğü, İsrail'de kişi başına düşen gelirin İspanya ve Güney Kore gibi ülkelerinkine eşit olmasından da anlaşılabiliyor. Başka ülkelere askeri amaçlarla verilen yardımın 'ABD içinde harcanması' gibi bir şart var; ancak İsrail'e, yardımın yüzde 25'ini kendi savunma sanayii için kullanma izni veriliyor ki, paranın Batı Şeria'da yerleşim alanları inşa etmek gibi, ABD'nin sözde karşı çıkacağı amaçlar için kullanılmasının önü de açılmış oluyor. Dahası, ABD, İsrail'e silah sistemini geliştirmesi için yaklaşık 3 milyar dolar sağladı; bunlar arasında Blachawk helikopterleri ve F-16 jetleri bulunuyor. Nihayet, Washington, İsrail'e diğer NATO ülkelerine vermeyi reddettiği istihbarata erişim imkânı sunuyor.

Washington aynı zamanda İsrail'e sürekli bir diplomatik destek de veriyor. 1982 yılından bu yana ABD, İsrail aleyhine olan 32 BM Güvenlik Konseyi kararını sürekli veto ediyor ve Arap devletlerinin, İsrail'in nükleer silahlanması hususunu Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun gündemine taşıma çabalarına engel oluyor.

Bush yönetiminin Ortadoğu'yu dönüştürme tutkusu, kısmen de olsa İsrail'in stratejik konumunu geliştirmeyi amaçlıyor. Bununla birlikte, İsrail'e verilen desteğin bedeli de giderek ağırlaşıyor ve Amerika'nın İslam dünyası ile ilişkileri karmaşıklaşıyor. Örneğin, Ekim Savaşı'nda Tel Aviv'e verilen 2,2 milyar dolarlık askerî yardım, OPEC'in petrol ambargosunu tetiklediği ve Batı ve ABD ekonomilerine önemli oranda zarar verdiği biliniyor. Tüm bu nedenlerden ötürü, İsrail'in silahlı güçleri ABD'nin bölgedeki çıkarlarını koruma gibi bir riske girmiyor ve zaten böyle bir pozisyonda bulunmuyor. Örneğin, 1979 İran İslam Devrimi gerçekleştiğinde ABD, petrol arzı konusunda İsrail'e bel bağlayıp güvenemezdi.

Birinci Körfez Savaşı, İsrail'in teşkil ettiği stratejik yükün boyutunu gözler önüne serdi. ABD, Irak karşıtı koalisyonu parçalamadan İsrail üslerini kullanamazdı ve Tel Aviv'in Saddam Hüseyin'e karşı ittifaka zarar vermesini engellemek için güçlerini başka yöne kaydırmak zorundaydı. 2003 yılında tarih kendini yineledi: İsrail, ABD'nin Irak'a saldırmasından yana iken bile Bush, İsrail'den yardım talebinde bulunamadı. İsrail bir kez daha kenarda ve risk dışında kaldı. 1990'ların başında ve 11 Eylül'den sonra ABD'nin Arap ve Müslüman dünyasında yer alan iki devleti "haydut" ilan edip kitle imha silahları elde etmekle suçlaması sonrasında sadece İsrail'e Filistinliler konusunda onları tutuklayarak ya da öldürerek istediği tasarrufta bulunma fırsatı vermekle kalmadı, aynı zamanda İran ve Suriye gibi devletlerin kahrına katlanmak zorunda bırakılan da ABD oldu. Böylece İsrail, teröre karşı yapıldığı öne sürülen savaşta hayati öneme sahip bir müttefik olarak görüldü; çünkü onun düşmanları Amerika'nın düşmanlarıydı... ABD yönetimleri, Siyonist Yahudi Lobilerinin kıskacındaydı.

İsrail, ABD'ye çok büyük zararlar ve onulmaz yaralar açmaktadır

Ortadoğu'da haydut devlet olarak nitelenenlere gelince; aslında onlar ABD çıkarları için ciddi bir tehdit unsuru oluşturmuyor, sadece İsrail bunları muhtemel bir tehlike görüyor. Bu ülkeler nükleer silah elde etse bile, ne Amerika ne de İsrail'e şantaj yapılamaz; çünkü bu ülkeler misliyle karşılık bulmanın acısını taşıyamazlar. Aynı şekilde nükleer silahların teröristlere devri de çok uzak bir ihtimal; çünkü bu devletler el değişiminin fark edilmeyeceğini ya da olaylardan sonra suçlanıp suçlanmayacağından emin olamaz. İşte İsrail'in Siyonist hedefleri, ABD'nin bu devletlerle diyalog kurmasını engelliyor. İsrail'in sahip olduğu nükleer silahlar nedeniyle bu komşular da haklı olarak silahlanıyor. Amerikan çıkarlarını düşünen bazı uzmanların, İsrail'in stratejik değerini sorgulamanın bir diğer sebebi: onun sadık bir müttefik gibi davranmaması. İsrailli yetkililer, sıklıkla ABD taleplerini reddediyor ve sözlerinden dönnüyor (tıpkı yerleşim yerlerinin sökülmesi ve Filistinli liderlere yönelik "nokta suikastlardan" uzak durma sözlerinden döndüğü gibi). İsrail, Çin gibi potansiyel rakiplere bile hassas askeri teknolojiler satabiliyor. Dışişleri bakanlığı müfettişleri "artan ölçüde sistematik ve yetki dışı teknoloji transferi" olduğunu belgeliyor. Bu birime göre, İsrail 'ABD'nin herhangi bir müttefikine karşı casusluk eylemlerine karışıyor. Buna ek olarak, 2004 yılında kilit öneme sahip bir Pentagon yetkilisi olan Larry Franklin'in, bir İsrail diplomatına istihbarat aktardığı ortaya çıkıyor. İsrail, ABD üzerinde casusluk yapan neredeyse tek ülke konumundadır. İsrail'i savunanlar onun sınırsız bir desteği hak ettiklerini; çünkü zayıf olduğunu ve düşmanlarla çevrili bulunduğunu iddia ediyor; ancak bu argümanların hiçbirisi ikna edici değildir. Objektif bir biçimde bakıldığında onun geçmişi ya da şimdiki durumu, Filistinliler üzerinde ayrıcalık hakkı iddia etmesi için ahlaki bir temel oluşturmuyor. İsrail genelde güçsüz tasvir ediliyor. Ama bilinenin aksine, Siyonistlerin askeri teçhizat ve donanımı Arap İslam ülkelerinden kat kat fazla olduğu gizleniyor.[1]

Başkan Bush'un, arasıra, bu gerçeklerin farkında olduğunu çağrıştıran bir tavır takınması, Siyonist cephede büyük bir telaş ve tedirginliğe yol açıyor ve kendisine karşı saldırılar yoğunlaşıyor. Ve zaten Amerika'da iki farklı cephenin varlığı ve aralarındaki stratejik kavganın dozunun giderek arttığı, aklı yatan kesimlerce dikkatle izleniyor.

Aslında insanlık aleminin barışa ve huzura kavuşması için; dünyanın ABD'den, ABD'nin ise İsrail ve Yahudi güdümünden mutlaka kurtulması gerekiyor. Ve bütün gelişmeler, böyle bir sonuca doğru gideceğe benziyor.

BM, Siyonizmin gizli karargahıdır!...

Douglas Reed BM için şöyle diyordu: "Birleşmiş Milletler denen teşkilat New York'ta kuruldu. Tamamına yakını Siyonist uşaklığını ispat etmiş olan politikacıların yönetimindeki bu teşkilattan, İsrail'e sadakat beklenecekti." Bu itiraf Alman filozof Goethe'nin: "Halk şeytanın farkına varmaz, hatta yakasına yapışsa bile" sözlerini hatırlatmaktadır.

Birleşmiş Milletler, 24 Ekim 1945'te kurulmuş uluslararası bir yapılanmadır. Birleşmiş Milletler kendini: "Adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş global bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Uluslararası İlişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşmanın BM Sözleşmesi olduğunu iftiharla anlatmakta ve insanlık bu yalanlarla uyutulmaktadır.

Sultan Fatih'in Bosna'daki fermanı ya da, "kuvveti değil hakkı üstün tutmanın elzem olduğunu" 1400 yıl evvel söyleyen dinimizin kuralları gözlerden kaçırılmaktadır. Teşkilatın, kurulduğu yıllarda 51 olan üye sayısı şu an itibariyle üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti ile son katılan üye Karadağ dahil 192'ye ulaşmıştır. (Türkiye kurucu üyeler arasında yer alır). Örgütün yönetimi New York'ta bulunan genel merkezinden yürütülmekte ve üye ülkelerle her yıl düzenli olarak yapılan toplantılar yine bu genel merkezde yapılmaktadır.

Teşkilat yapısal olarak idari bölümlere ayrılmıştır; Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, Ekonomik ve Sosyal Konsey, Yönetim Konseyi, Genel Sekreterlik ve Uluslararası Adalet Divanı. Örgütün en göz önündeki mercii Genel Sekreterdir. Birçok kaynakta BM fikrinin ortaya çıkışı şöyle anlatılır: "Birleşmiş Milletler fikri ilk olarak, 2.Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla ortaya atılmıştır." Lakin bu tanım bize Avrupa Birliği kuruluş sürecindeki maskeyi de hatırlatmaktadır. Kitaplarda birçok tanımı olsa da Avrupa Birliği fikrinin nasıl ortaya çıktığı ve Siyonist sermaye tekeline kılıf yapıldığı unutulmamalıdır.

Avrupa birliğini kuran Papa 12. Pius Siyonist Yahudi sermayesinin bir kuklasıdır. 1954'te Roma'daki Katolik toplantıda bu fikri ortaya atmıştır. Aslında bu fikir de Churchill'in 1947'de, harpten sonra, İsviçre'de (Cenevre) verdiği bir karara dayanır. Churchill o toplantıda demiştir ki; "Bakın harp bitti ama biz de bittik. Bir birlik tesis edelim hem birbirimize bulaşmayalım hem de stratejik öneme haiz kömür ve çeliğe de hâkim olup bir kömür çelik birliği kuralım." Fikrin temeli buydu. 1954 Roma'da yapılan Katolik toplantıda papa 12. Pius üç Katolik lideri; Alman başbakanı Adenauer, İtalya başbakanı Alcide De Gasperi ve Fransa'dan Schumann'ı dizinin dibine oturttu. Onlara "kardeş olun" dedi. ABD'deki eyaletler gibi birlik olmalarını salık verdi. Onlar da 3 yıl çalıştılar ve 1 Ocak 1957de AET olarak işe başladılar... Hikâye uzun, masal kısmı her yerde (yazılır, anlatılır ve insanlık aldatılır)

Yeniden BM'ye dönersek; Aliya İzzetbegoviç 24 Ekim 94'te New York'ta BM Genel Kurulundaki konuşmasına şöyle başlamıştı: "Bu gün ellinci (kuruluş) yılını kutladığımız Birleşmiş Milletler örgütü, sürekli umut kaynağımızdı; ama sürekli hayal kırıklığı kaynağımız oldu. Bazıları örgütün, insanlık tarihindeki en geniş ama en etkisiz kuruluş olduğunu söylüyor. Gerçekleşmeyen kararların sayısı da bunu teyit ediyor..." Birinci Cihan Harbinin akabinde de aynı gerekçeler ileri sürülüp (uluslararası kardeşlik ve savaşların önlenmesi) için 28 Nisan 1919'da Cemiyet-i Akvam kurulmuştu. Bu cemiyetin amacı da uluslararası sorunları barışçı yollarla çözümlemek ve yeni savaşları durdurmaktı. Ancak bu cemiyet ikinci cihan harbine engel olamadı. Bizce engel olmak şöyle dursun savaşı tetikleyip yaygınlaştırdı.

İkinci Dünya Savaşı sürerken 26 ülkenin temsilcileri Amerika'nın San Fransisko kentinde toplanıp güya "insanlığı savaşların yıkımından korumak için" karar aldılar. Ortak bir bildiri yayınladılar. Birleşmiş Milletler Yasasını hazırladılar. Yasanın onaylanması ile 24 Ekim 1945 tarihinde Birleşmiş Milletler Örgütü kurulmuş oldu, amaçları dünyayı savaştan korumaktı... Hâlbuki içinde yaşadığımız asır, tarihin bundan evvelki bütün dönemlerinde ölen insanlardan daha fazlasının öldürüldüğü bir asır oldu. Savaşların hala devam ediyor olması acaba nasıl izah edilebilir? Birleşmiş Milletleri tanımak için örgütün kuruluşunu, amaçlarını, ilkelerini, çalışma organlarını yakından incelemek lazım. Birleşmiş Milletlerin Amaçları şöyle sıralanmıştır: "Uluslararası barış ve güvenliği sürdürmek. Ülkeler arasında iyi ilişkileri pekiştirmek. Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel işbirliğini gerçekleştirmek. İnsanlık sorunlarının çözümünde, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinde birlikte çalışmalar yürütmek. "Birleşmiş Milletler (United Nations) terimi ilk olarak Franklin D. Roosevelt tarafından 2. Dünya Savaşı sırasında müttefik ülkeler için kullanılmıştır. İlk resmi kullanımı ise 1 Ocak 1942 yılında Birlemiş Milletler'in beyannamesinde ve Atlantik Bildirisindedir. Bu tarihten sonra müttefik devletleri kendilerini "United Nations Fighting Forces" olarak adlandırmışlardır. Burada Roosvelt'i de kısaca tanımakta yarar vardır.

Franklin Roosevelt, bir Siyonist uşağıdır

Birleşik Devletlerin 26. Başkanı'dır. En yakın arkadaşı ve başdanışmanı Stephan Wise isimli bir hahamdır.[2] Roosvelt 1933 yılında cumhurbaşkanı yapılmıştır. 1928 yılında Demokrat Partiden aday olup New York Valisi atanmıştır. Bu, ona dört sene sonraki cumhurbaşkanlığının kapısını açacaktır. Mali sahada, çok büyük harcamalarından dolayı bütçe açık vermiş ABD ekonomisi zor durumda kalmıştır. (Bu paraların çoğu da İsrail'in kurulması için harcanmıştır.) Toplu protestoların devam ettiği ve "Kahrolsun açık bütçe!" diye bağırıldığı zamanlarda Başkan, Roosevelt kendinden önce gelen başkanların yapmış olduğu toplam harcamaların üç mislini yapmıştır.[3]

"Lions Clubs International" bir Yahudi tezgâhıdır ve BM'nin çekirdeği sayılmaktadır

Birleşmiş Milletler (United Nations) terimi ilk olarak Franklin D. Roosevelt tarafından ortaya atılmıştır. Kitapların yazdığı maskeli tarihe göre; Birleşmiş Milletler fikri Moskova, Tahran ve Kahire'de müttefiklerin toplantıları sırasında 1943 yılında çıkmış olup Fransa, Çin, İngiltere, ABD, SSCB'nin temsilciliğiyle meydana çıkmıştır. Bu ve bundan sonraki konuşmalar örgütün amaçları, üye alımları ve yapısını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Birleşmiş Milletler müzakereleri uluslararası anlamda San Francisco'da başlamıştı ama bu müzakerelere hükümetlerin yanı sıra, bazı farklı örgütler de katılmıştı. "Lions Clubs International" bunlardandır.

Lions Kulüpleri için bu bölümü biraz açmak istiyorum: Doların da üzerinde bulunan 13 kademeli piramit dünyaya hakim olmak isteyen Siyonistlerin teşkilat şemasıdır. Bu işareti İlluminatlar 1 Mayıs 1776 yılında sembol olarak almışlardı. Bu tarihe atıfta bulunmak için de piramidin en alt katına (dolar üzerinde) MDCCLXXVI tarihini atmışlardır. Bu bazılarının zannettiği gibi bağımsızlığı simgelemez. İşte bu piramitin zirvesinde Lucifer yani 'evrenin ulu mimarı denilen Şeytanın gözü vardır. Altında üç kabalist; sırasıyla 13'ler meclisi, 33'ler meclisi, 300'ler kulübü vardır ve bunlar asla görünmeyen odaklardır. Hiç kimse bunların kim olduğunu bilmez. Onların altında yalnızca ucu görünen fakat kimsenin içinde ne olduğunu bilmemesi gereken ve de bilmeyen teşkilatlar sıralanır.

Sırasıyla; B'nai B'rith, Bilderberg, Büyük Şark Locası Teşkilatı, Rusya Mason Locası, İskoç Locası, York Locası. Bu teşkilatların bir altında ise halkın içine giren ve yukarıdan gelen emirleri uygulayanların oluşturduğu teşkilatlar vardır. Bunlar da; Rotary, Lions, Diner, YMCA, Mavi Localar ve Önlüksüz Masonlar'dır. İşte BM müzakerelerine katılan ve Lions'ların bağlı olduğu teşkilat bu Lions Clups İnternational'dır.

Douglas Reed ise BM için şöyle diyordu: "Birleşmiş Milletler denen teşkilat New York'ta kuruldu. Tamamına yakını Siyonist uşaklığını ispat etmiş olan politikacıların yönetimindeki bu teşkilattan, aynı sadakat beklenecekti."[4] Edna Lonigan ABD'deki memuriyet yükselmeleriyle ilgili şöyle diyordu: "Gizli bir güç odağı, taraftarlarını devletin en üst makamına yerleştirmeye devam ediyordu." 1920'de mezun olup, 1933'te kamu görevlisi olan Albert Hiss de o güç odağı tarafından yükseltiliyordu ve BM'nin kuruluş toplantısında Genel Sekreter olarak seçildi. 41 yaşına geldiğinde ise ayrıca Özel siyasi olaylar dairesi başkanlığına atandı.

BM'nin çalışmaları: İnsani kılıflı şeytani hesaplardır

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları, üye ülkeler tarafından verilen bir önergenin, 15 üye ülkeden 9'u tarafından kabul edilmesi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi ülkelerden birinden ret oyu almamış olması şartıyla alınır. Bu nasıl bir adalet anlayışıdır. Niye diğerlerinin red oyu hakkı bulunmamaktadır? Birbuçuk milyarlık İslam Dünyasından tek bir ülkeye bile, böyle bir yetkinlik ve etkinlik niye tanınmamıştır. Kore Savaşı (1950) ve Körfez Savaşı kararları, maalesef Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onanmıştır. Che Guevara, 11 Aralık 1964'te, Birleşmiş Milletlerde yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Fidel Castro, Birleşmiş Milletler'i ilk ziyaretinin hemen ardından verdiği demeçte, bir ülkenin başka bir ülkenin zenginliklerine yan gözle bakmasının, uluslararası barışa zarar veren en önemli etken olduğunu söylemişti. Fidel Castro şu sözleriyle, bu inkar edilmez gerçeği dile getirmişti: "Soygun felsefesine son verirseniz, savaş felsefesi de ortadan kalkar." Soyguncu bakış açısı henüz yok olmamıştır, hatta en güçlü zamanını yaşamaktadır. Birleşmiş Milletlere sığınarak Lumumba'yı öldürenler, bugün beyaz ırk için binlerce Kongoluyu katlediyorlar. Patrice Lumumba'nın Birleşmiş Milletler'e bağladığı umutların nasıl haince kırıldığını unutabilir miyiz? Kongo'nun Birleşmiş Milletler birliklerince işgaliyle sonra ortaya çıkan, kirli işleri nasıl unutabiliriz? Afrikalı büyük yurtsever Patrice Lumumba'nın katillerinin Birleşmiş Milletler'in kanatları altına sığınarak, katliamlarını umarsızca işlediklerini nasıl unutabiliriz? (...) Batı Uygarlığı zarif kürkünün altıda bir sırtlan ve çakal sürüsünden başka bir şey değildir."

Evrensel gazetesi Emergency Sex and Other Desperate Measures: A True Story From Hell on Earth adlı kitapta anlatılanları okuyucularına şöyle sunuyordu:

Üç BM uzmanının kaleme aldığı kitap, BM "askeri barış gücü" operasyonlarıyla ilgili tüyler ürpertici iddialar içeriyor. Halen BM bünyesinde görev yapan Heidi Postlewait ve Andrew Thomson ile eski BM çalışanı Kenneth Cain'in kaleme aldığı kitap, "Olağandışı Seks ve Diğer Dehşetli Olaylar" adını taşıyor. ('Emergency Sex and Other Desperate Measures: A True Story From Hell on Earth)

Kitapta anlatıldığına göre, acil para yardımına ihtiyaç duyan Bulgar hükümeti mahkûmlara ve psikolojik sorunları nedeniyle tecritte tutulan kişilere, "Kamboçya'da BM adına görev almaları karşılığında serbest bırakılmalarını" önerdi. Böylece, 1993'te Kamboçya'da oluşturulan "barış gücüne" özel eğitimli Bulgar askerleri yerine, üniforma giydirilmiş tehlikeli mahkûmlar gönderildi Kenneth Cain, "kanunsuz bir ülkeye giren suçlu kaçıklar taburu" olarak nitelendirdiği bu kişilerin, "barış" adına gittikleri bu görev sırasında birçok olay çıkardıklarını belirtti. Cain, bu kişilerin marifetlerini, "Gemiciler gibi sarhoştular, savunmasız Kamboçyalı kadınlara tacavüz ettiler ve BM araçlarını sağa sola çarptılar" ifadeleriyle anlatıyor.

ABD, BM kararlarını kabul etmediğini öne sürdüğü Irak'a harekat için BM'yi zorluyor. Ama İsrail, Arafat'ın karargâhına kuşatmayı derhal kaldırmasını isteyen BM kararını dikkate almıyor.

Kutan: BM yeniden yapılanmalıdır

Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan, kendi görevlilerini bile koruyamayan BM ile soruna çözüm bulunması ve adaletli bir düzenin kurulmasının mümkün olmadığını belirterek, 'İslam ülkeleri artık kendi BM'sini oluşturmalıdır' diyerek, Erbakan Hoca'nın kırk yıldır söylediği haklı ve hayırlı bir oluşuma dikkat çekiyor. Zaten dünyadaki zulüm ve sömürü yapılanmasına karşı en uygun ve uygar projeleri ortaya koyan tek şahsiyet olduğu içindir ki, Erbakan Hoca Siyonistlerce sürekli takip ve tazyik altında tutuluyor. Ama tarihi her zaman kötüler değil, bazen de iyiler yazıyor..[5]

De Soto: BM, İsrail'in güdümünden çıkmalıdır

Bu sözler Türkiye'nin de yakından tanıdığı bir isme ait. Uzun yıllar Birleşmiş Milletler (BM ) Kıbrıs temsilcisi olan Alvaro De Soto, zehir zemberek bir mektup bırakarak Ortadoğu görevinden istifa etti. 25 yıllık BM kariyeri olan diplomat, veda mektubunda Ortadoğu Dörtlüsü 'nün (BM, AB, Rusya, ABD) bölgede yıkıcı etki yarattığını söyleyip, BM politikalarının 'ABD ve İsrail 'e endeksli olduğunu, ona boyun eğdiğini' vurguluyor.[6]

İnsan hakları ihlallerini soruşturmak üzere 1993 ortalarında Haiti'ye gönderilen Dr. Andrew Thomson da orada karşılaştığı dehşetli manzarayı bir kitapta aktardı. Oraya gidişinin ilk ayında isyan ettiğini belirten Thomson, "Hastalarının bedenlerinin çürümekte olduğunu ve ölenlerden bazılarının da kafalarının koparıldığını" dile getirdi. Bu kişilerin durumunu ancak demir parmaklıkların arkasından inceleyebildiğini belirten Thomson, durumu BM'ye rapor ettiğinde ise Dominik Cumhuriyeti'ndeki ıssız bir bölgeye gönderilmiş. Kamboçya ve Haiti'nin yanında, Somali'deki BM faaliyetleri hakkında da bilgiler sunan kitabın yazarları BM tarafından tehdit ediliyor. BM Sözcüsü Eckhard, yazarların kuralları çiğnediğini belirtip cezaya çarptırılmaları gerektiğini söyleyebiliyor. Kitabın yayıncılığını üstlenen Miramax Books ise, ne olursa olsun kitabın satışa sunulacağını açıklıyor.

BM askerleri çocukları fuhşa zorlamaktadır

Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki savaştan kaçanlara yardım etme adına bu ülkeye gönderilen BM "barış gücü" askerlerinin "mide bulandırıcı" marifetleri de ortaya çıkıyor. İngiliz gazetesi The Indepent'in haberine göre, BM askerleri, iç savaş sırasında tecavüze uğrayarak hamile kalan genç kızları "yiyecek karşılığında fuhuş yapmaya" zorluyor. Bu olaylar, Kongo'nun kuzeybatısındaki Bunia'da bulunan mülteci kampında meydana geliyor.

Tecavüze uğrayarak "gayrı meşru doğum yaptıkları" gerekçesiyle toplum dışına itilen kız çocukları, kendileri ve bebeklerine yiyecek bulmak için BM askerleriyle fuhuş yapmaya mecbur bırakılıyor. Uruguay ve Fas'tan gelen BM askerleri ise fuhuş karşılığında genç annelere "muz ve kurabiye" veriyor.

BM'den yapılan açıklamada ise, "sorumlular hakkında en kısa zamanda soruşturma yürütüleceği" belirtilmekle yetiniliyor. Bunia'daki en üst düzey BM yetkilisi Dominique McAdams, "Kampta cinsel şiddet olduğuna inanıyorum, ancak henüz bir kanıt görmedim" sözleriyle konuyu geçiştiriyor.[7]

Birleşmiş Milletlerle İlgili Bazı Haberler Çarpıklıkları Özetlemeye Yetecektir:

BM, Ahmedinecad'ın sözlerini kınamaktadır

BM Güvenlik Konseyi, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın İsrail'in haritadan silinmesi yönündeki açıklamalarını kınadı. Konseyin dönem başkanı Romanya'nın BM Daimi Temsilcisi Mihnea Motoc, Güvenlik Konseyi üyelerinin Ahmedinecad'ın İsrail karşıtı sözlerini kınadıklarını belirtti. Konseyin kınama kararından sonra, İran'ın BM üyeliğinden çıkarılmasını isteyen İsrail'in BM Daimi Temsilcisi Dan Gillerman, açıklamadan memnuniyet duyduğunu belirterek, Konsey'e teşekkür etti.[8]

BM, kendisini bombalayan İsrail'i kınayamamıştır

BM Güvenlik Konseyi, İsrail tarafından Lübnan'da bir BM gözlem noktasına düzenlen ve 4 BM görevlisinin ölümüne yol açan saldırıyı ABD'nin muhalefeti nedeniyle kınamaktan çekindi.[9]

İsrail'den BM'ye gözdağı

İsrail, ateşkes öngören BM karar tasarısından memnun olmadığını açıklamasının ardından, Lübnan'da genişletilmiş kara harekâtına başladı. İsrail Dışişleri Bakanlığı Medya ve Kamu İşleri Genel Müdür Yardımcısı Gideon Meir, BM kararından memnun olurlarsa harekatı durduracaklarını bildirdi.[10]

Sudan, BM temsilcisini kovup ülkesinden çıkarmıştır

Sudan hükümeti, BM temsilcisi Jan Pronk'un 3 gün içinde ülkeyi terk etmesini istedi. Sudan, BM temsilcisinin varlığını 'askeri tehdit' olarak niteledi.[11]

BM'nin Bosna'da fuhuş ticareti yaptığı ortaya çıkmıştır

Amerikan FOX televizyonu, Birleşmiş Milletler görevlilerinin Bosna'da seks ticareti yaptığını, fuhuş skandalını ortaya çıkaran polislerin görevlerine son verildiğini bildirdi.[12]

Somali'de BM'ye çocuklara tecavüz suçlaması yapılmıştır

Somali'de görev yapan BM görevlileri çocuklara tecavüz ve cinsel tacizde bulunma suçlamalarıyla karşı karşıya. İngiliz Daily Telegraph gazetesi, BM Çocuk Fonu'nun iç yazışmaları ile tecavüz ve cinsel tacize uğramış çocuklarla yapılan söyleşilere dayanarak verdiği haberde, taciz iddialarının 2 yıl önce BM misyonunun, 20 yıldan daha uzun süren iç savaşın ardından bölgeye ulaşmasıyla başladığını duyurdu. Suçlananlar arasında barış gücü askerleri, askeri polis ve sivil görevlilerin bulunduğu belirtildi.[13]

Sen ne işe yararsın BM? Sloganları yaygınlaşmaktadır

İsrail'in Lübnan'ın Kana kasabasını bombalamasının ardından, 15 bin kadar kızgın protestocu BM'nin Beyrut'taki merkezi "BM Evi"ne hücuma geçti.[14]

"BM askerleri kirli işler çeviriyor" iddiaları hala yanıtsızdır

ABD'deki Bulgaristan Büyükelçiliği sözcüsü Elena Poptodorova, Cain'in "Gemiciler gibi sarhoştular, savunmasız Kamboçyalı kadınlara tacavüz ettiler ve BM araçlarını sağa sola çarptılar" iddialarını yalanladı. Gönderilenlerin "yedek askerler" olduğunu iddia eden Poptodorova'nın, "o dönemde düzenli birliklere üye askerlerin yurtdışında görev yapmasının yasal olarak mümkün olmadığını" vurgulaması dikkat çekti. Sözcü, iddiaları yalanlarken, "BM para yardımının çok daha sonra Bulgar hükümetine aktarıldığını" da sözlerine ekledi. "Barış gücü" içindeki kişilerin, Kamboçya'da meydana gelen bazı olaylara karıştığını kabul eden sözcü, "bunların istisna olduğunu" savundu. BM Sözcüsü Fred Eckhard ise, çeşitli ülkelerin gönderdiği askerlerin eğitim düzeyini kontrol etmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Eckhard, "Askeri birimler oluşturulmasına gelindiğinde, bize profesyonel askerler vermesi için o ülkeye güveniyoruz. Belli bir kalite kontrol testi yok ve birimlerin eğitim düzeyi ülkeden ülkeye, hatta birimden birime farklılık gösteriyor" diye konuştu. Kitaptaki iddialar Bulgar askerleri ile sınırlı değil. Cain, "barış gücü" askerlerinin vakitlerinin büyük bölümünü, başkent Pnom Penh'teki bir villada yapılan seks ve uyuşturucu partilerinde geçirdiğini dile getirmiş ve belgelemişti.[15]

Erbakan Siyonizmin korkulu rüyasıdır

Siyonizm'in en çok korktuğu ve teşkilatına en yetenekli adamlarını soktuğu isimlerin başında Prof. Dr. Necmettin Erbakan gelir. Erbakan Hoca, Milli Görüş'ün kapatılan iki partisini, Siyonist işgal altındaki, Kudüs'e kurban vermiş bir liderdir.

Erbakan Hoca sadece bir siyasi parti lideri değil; Mısır'dan Bosna'ya, Pakistan'dan Nijerya'ya, Fas'tan Kosova'ya, Tunus'tan İran'a, Malezya'dan Çeçenistan'a, Sudan'dan Filistin'e kadar uzanan geniş bir yelpazede, Türkiye'nin en önemli temsilcisi ve sembol ismidir. Yetmez mazlum milletlerin diriliş simgesidir.

Dergâh yayınlarından çıkan "Anıcak Ol Meclisi" isimli eserde yazar, 1950'li yıllara ait bir anısını şu şekilde anlatır: "Bir arkadaşımla İnci sinemasına gitmiştik. O yıllarda, film başlamadan önce 'Dünya haberleri' gösterilirdi. Bu haberler sırasında, İsrail askerlerinin bir Mısır tankını, içindeki ölü Mısırlılarla birlikte ele geçirdikleri ve ellerindeki İsrail bayrağını açarak tank üzerine çıktıkları gösterildi. Salondaki alkış gürültüsü kulaklarımdan hala gitmiyor. Haberler bitip asıl film beklenirken, yanımdaki arkadaşa bu sahneyi niye alkışladığını sordum. Günümüzde tanınmış bir doktor olan bu kişi, "Yok artık, bir de Arapları mı tutuyorsun? Onların Birinci Dünya Savaşı'nda bize yaptıklarına karşı benim alkışım az bile" demez mi?"[16]

Bugün Türk halkı, işgalcileri alkışlamayı bir kenara bırakıp, %95 gibi büyük bir çoğunlukla, asıl tehlikenin İsrail ve Amerika olduğu kanaatine sahip olmuşsa bu Milli Görüş davasının ve Erbakan Hoca'nın eseridir.

Şimon Peres'in, bir haber kanalındaki programında kendisine yöneltilen soruya verdiği cevap bile Erbakan Hoca ile bugünkü hükümetin mensupları arasındaki farkı anlamak için yeterlidir. Soru şuydu:

"Bundan on sene önce, İsrail hakkındaki olumsuz görüşlere sahip olan, Milli Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan'ın eski talebelerinin sizinle bir araya geleceklerini düşünebilir miydiniz?" İşte Şimon Peres'in cevabı: "Elbette böyle bir şeyi düşünemezdik! Hatta aklımızın ucundan bile geçirmezdik!.."

Sanırım Şimon Peres'in bu cevabı üzerine söylenebilecek tek bir şey var: "Şimon Peres anladı da, şuursuz teres hala anlamadı."[17]


[1] London Review of Books - Dünya Gündemi Gazetesi

[2] The Lobby, sf. 24

[3] Bkz. The Roosvelt Myth, Roosvelt Efsanesi, John T. Flnn

[4] Douglas Reed, A.g.e, sf. 71

[5] Milli Gazete / 29.07.2006

[6] Sabah / 14.06.2007

[7] (http://www.evrensel.net/04/05/31/dunya.html)

[8] (2005-11-30 08:38:16 HaberX)

[9] (NetHaber 2006-07-27 07:16:10)

[10] (2006-08-11 19:42:01 CNN Türk)

[11] (2006-10-23 02:20:39 NTV-MSNBC)

[12] (2002-01-23 22:00:00 Hürriyet)

[13] (2007-01-04 02:05:10 Milliyet)

[14] (2006-07-31 03:45:10 Star)

[15] 28-29.10.2007 / Mustafa Yahya Coşkun / Milli Gazete

[16] Sayfa 63

[17] Ayhan demir'in 23 Kasım 3007 Milli Gazete yazısından yararlanıldı
Windows Live Messenger'ın için ücretsiz güncelleştirme! Buraya tıkla!
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.