Sömürmek başkalarının refahını azaltarak kendi refahını artırmaktır. Sömürü bireyler arasında olabildiği gibi toplumlar arasında da olabiliyordu. Ancak aynı toplumun kendi nesilleri arasında da olabildiğini ilk defa, şimdi bu son yıllarda görüyoruz.
Bizim toplumda sömürü en ağır haksızlık ve ahlaksızlık, kul hakkı yemek olarak bilinirdi ve şiddetle karşı çıkılırdı.
Son yıllarda bizde hayli sömürgen olduk. Ama diğer sömürgenlerden önemli bir farkımız var. Diğer sömürgenler başka milletleri sömürerek refahını artırırlar. Biz ise yabancılarla ortak bir şekilde ve ortak yararlandığımız mekanizmalar ile kendi gelecek yıllarımızı ve nesillerimizi sömürüyoruz. Kullanılabilen mekanizmalar gereği neslimizi sadece biz değil, ancak yabancılarla ortak bir şekilde sömürebiliyoruz.
Dolaylı işlediği için herkesin kolaylıkla ve açıkça fark edemediği mekanizma çeşidine örnekler verelim.
Köprüler ve otoyollar, rafineriler, telefon tesisleri(Türk Telekom), elektrik santralleri ve dağıtım şebekeleri, limanlar, burada sayamayacağımız nice tesisler topluma fayda, refah üretiyor. Bunları bugün kullananlardan, yararlandıkları fayda karşılığı bedel alırsanız ve bu bedelleri toplum olarak bu gün tüketirseniz nesiller arası bir sömürü yoktur. Ancak bu tesisleri 15 yıl, 30 yıl sonra kullanacakların kullanma bedellerini de bugün tahsil edip, üretimden fazla tüketimin sonucu olan cari açığı ve /veya bütçe açığını karşılarsanız gelecek nesillerin refahını azaltarak, onları sömürerek bugünkü refah seviyesini sürdürmüş olursunuz.
Çünkü özellikle yabancılara satılarak yapılan özelleştirmeler, bu tesislerin yıllar sonra yaratacağı faydaların bedellerinin şimdiki nesil tarafından tüketilmesidir. Başka bir ifade ile yıllar boyunca ve yıllar sonra üretilecek faydalar için gelecek nesillerin ödeyeceği bedelleri, şimdi yabancılara kırdırarak, yıllar önce peşin tahsil edip, gelecek nesillerin gelirini ellerinden alıp tüketmektir.
Bu satışlar, özellikle yabancılara yapılan özelleştirmeler olduğundan karşılığında alınan dövizlerle, döviz kuru düşük tutularak ucuz ithalat yoluyla, tekrar geriye yabancılara bugünün tüketimi karşılığı transfer edilmektedir. Bunun adını cari açığın finansmanı koymuşuz. Yetkililerden çok yakın zamana kadar sık sık duyduğumuz “cari açık problem değil finanse edebiliyoruz” ifadeleri bu idi aslında. Servetlerimizi yabancılara satıp, gelecek nesillere ait gelirleri yabancılara şimdi kırdırıp, gelecek nesillerin elinden alıp tüketim fazlamızı finanse edebiliyoruz demekti.
Basında da genel olarak finansmanın (cari açığın) sürdürülebilirliğinin yolları ve/veya hangi finansman yapısının daha iyi olduğu, ama bunların hızlı büyümenin hem gereği hem de sonucu olduğu tartışılmaktaydı. Hâlbuki son iki yıldır büyüme hızı küçüldükçe cari açık büyüyor. Cari açık büyümenin sonucu değil, ürettiğinden çok tüketmenin sonucu, gelecek nesillerin hakkını yemenin aracı haline gelmiştir.
Haziran ayından başlayarak bu konunun gerçek yüzünü defalarca, bütün çıplaklığı ile yazdığımız(*) için artık “sorun değil finanse edebiliyoruz” demeçlerini duymuyoruz. Ancak sadece aleni demeçleri duymuyoruz, fiiller aynen devam ediyor. Bugünkü tüketim seviyemizi ve refahımızı gelecek nesillerin sırtından sürdürebilmenin en belirgin öteki mekanizmalarıda ülke olarak dış borçlarımızı artırarak ve Lirada aşırı yüksek faiz verip yabancı sıcak parayı çekerek (ki bu da ekonominin dışarıya borçlanmasıdır) elde edilen dövizlerin tüketim fazlamız için, cari açık için tekrar geriye yabancılara ödenmesidir.
Bunun bir başka tahripkâr sonucu da yerli üretimi ucuz ithalata boğdurup milli gelir artışının ve büyümenin yavaşlatılması, işsizlik seviyesinin devam etmesi oluyor.
Bu borçlanmalar, özelleştirme gelirleri, bunlarsızda olması gereken yeni yatırımların üstüne ilaveten yapılan, yeni üretken kapasite yatırımlarına harcanıyor olsaydı kendi neslimizin hakkını, refahını boğazımıza geçirmiyor olacaktık. Yapılacak yatırımlar gelecek nesiller için üretim yapacak ve geliriyle hem borç hem de faizi ödenecekti. Ancak, daha önceki yazılarımda ayrıntılı olarak açıkladığım gibi(*), bizde son yıllarda cari açık yatırım cari açığı değil tüketim cari açığıdır.
Dr. Hamit Bozkurt
Eski Maliye Müfettişi
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.