Osmanlı, Avrupa Birliği'ne girince parçalanmıştı

Osmanlı, o dönemin Avrupa Birliği olan "Avrupa Devletler Konseyi"ne girince parçalanmıştı ++++++++++++++++++++++++++++
II. Mahmut'un İmparatorluğun toprak bütünlüğünü korumanın tek yolu olarak şunu görüyordu: İngiliz himayesinde dönemin Avrupa Birliği olan Avrupa Devletler Konseyi'ne katılmak... Bu politikayı oğlu Abdülmecit de sürdürmüş; bu uğurda tıpkı babası gibi kimin dost kimin düşman olduğu ayrımına varamamıştı. Osmanlı'nın amacı Rusların işgalini önlemek ve Avrupa Devletler Konseyi'ne alınmakken, İngiltere ve Fransa'nın amacı Rus istilasını, Avrupa topraklarına gelmeden durdurmaktı. Kırım Savaşı sonrası 25 Şubat 1856 yılında Paris'te toplanan "Barış Konseyi"nde Abdülmecit; Avrupa'nın güvenilirliği için ölen bunca Osmanlı'ya karşılık artık Osmanlı'nın konseye alınacağını umut ediyordu. Heyhat, üyelik için şart olarak Osmanlı'dan, gayri-müslimlere ayrıcalıklar tanıyan, yabancılara toprak satışına onay veren, anayasa yerine geçecek bir ferman istendi. Bu istek üzerine 28 Şubat 1856'da İngiliz ve Fransız Büyükelçileri tarafından yazılan "Islahat Fermanı" dünyaya duyuruldu. Nihayetinde Osmanlı'nın toprak bütünlüğünün Avrupa Devletler Konseyi tarafından korunduğu ve Osmanlının artık bir Avrupa Devleti olduğu 30 Mart 1856 yılında Paris Barış Antlaşması ile onaylandı. Abdülmecit; Avrupa hayaline karşılık yabancılara toprak ve mülk satışına onay veren ilk Padişah oldu. Bu onun ilk olduğu tek konu değildi. Kendisi o güne kadar hiçbir Osmanlı Padişahının kabul etmediği nişan ve madalyaları da kabul eden ilk Padişah olmuştur. Fransızlardan, "Legion d'Honneur" nişanı ve ardından da İngilizlerden kendisine "Diz Bağı" nişanı olarak takdim edilen Saint George Hıristiyan Tarikatı Müridi olduğuna dair nişanı hem de İslam dünyasının Halifesi olduğu halde kabul etmiştir.(Bugün de bu nişana benzer bir nişanın İngilizler tarafından ülkemizde kime verildiğini sanırım hatırlarsınız.) Yaklaşık 150 yıl önce, dönemin Avrupa Birliğine girmek uğruna; Osmanlının ne kadar şehit verdiği tam olarak bilinmiyor. Ancak Avrupa Konseyinin asıl isteğinin yabancıya toprak satışına izin ve azınlıklara sınırsız hak olduğu; bölünmemek uğruna girdiği Konsey'in asıl hedefinin; Osmanlı'yı parçalamak olduğu rahatlıkla görülmektedir. Toprak bütünlüğünü korumak uğruna iyi niyetinin kurbanı olan Padişah Abdülmecit; Halifelik makamını dahi göz ardı edip, Haçlı Şövalyesi olmayı kabul etmiş, ancak; Avrupa Devletler Konseyine girdikten sonra, bu sefer de konseyden çıkartılmamak için taviz vermeye devam etmiştir. 1859 yılında Fransız Katolik Kilisesine, ardından da Vatikan'a bağlı Assomption Tarikatına; kilise yapmaları için toprak vermiş, misyoner okullarına destek olmuştur. Onun döneminde İngilizler Ege kıyılarında resmen koloni kuracak kadar toprak ve taşınmaz mülk edinmiş, maden çıkarma imtiyazını elde etmiş ve Osmanlının yer altı zenginliklerini; kendinin kullanmasını olanaksız hale getirecek antlaşmalar imzalamıştır. Ekonomisi bozulmuş ve artık borç alır hale gelmiş Osmanlıda; askerden dönen köylü, parasızlıktan bugünün bankaları olan Hıristiyan bankerlerden borç almak zorunda kalmış, borcunu ödeyemediği zaman da toprağına ve mülküne bu bankerler tarafından el konulmuştur. Özellikle Abdülmecit'in ölümünden sonra Abdülaziz'in çıkardığı "7 Sefer Kanunu" ile gayri-müslimlerin toprak satın almalarında bir patlama yaşanmıştır. Aynı kanun neticesinde Yahudiler Filistin topraklarını satın almaya başlamış, İsrail Devletinin tohumları sırf Avrupa Devletler Konseyi uğruna, kendi ellerimizle atılmıştır. O dönem sadece İngiltere'nin Batı Anadolu'da satın aldığı toprak miktarı 3 milyon dönüm civarıdır. Buna diğer yabancı uyrukları da eklediğinizde rakam 6 milyon dönüme ulaşıyor. İşte İzmir'e "Gavur İzmir" denmesinin nedeni; bu toprak satışlarıdır. Bu kadar çok benzerliği olan olayların; o dönem Osmanlı'ya kaybettirdiği şeyler sanki hiç yaşanmamış gibi, bugün de AKP Hükümeti, benzer hatalar ve tavizlerde bulunmaktadır. 1867 yılında çıkartılan "7 Sefer Kanunu" ile yabancılara verilen toprak ve mülk edinme hakkı 1914 yılında bu kanunun lağvedilmesi ile ortadan kaldırılmış ve azınlıklara tanınan bu hak; iptal edilmiştir. 1934 yılında "Tapu Kanunu" ile yabancıların toprak ve mülk edinim düzenlemesi Lozan Antlaşması çerçevesinde yeniden düzenlemiştir Bugün yabancılara toprak satışı ve mülk edinme onayı veren AKP Hükümeti sayesinde örneğin; 6 ay ikamet izni bulunması kaydıyla, toplam yüzölçümü 18.487 m2 olan, 100 adet taşınmaz malın 72 adeti İsrail uyruklularca satın alınmıştır. İngilizler; taşınmaz mülk satın alan yabancılar içerisinde Osmanlı döneminde olduğu gibi gene başı çekmektedir. İngiliz uyruklu 18.593 kişi Türkiye'de taşınmaz mülk satın almıştır. 2005 yılında ülkemizde yabancıların satın aldığı taşınmaz sayısı 5.610 iken; 2006 yılında AKP Hükümetinin çıkardığı yasadan sonra bu rakam 11.957 olmuştur. Gene 2005 yılında satın alınan taşınmaz 3.772.545 m2 iken; 2006 yılında bu rakam 6.632.880 m2 ye yükselmiştir.(Son rakamlara araştırmalarım sonucu ulaşamadım) "Azınlıkları Korumak İçin Çevre Sözleşmesi"ni dahi imzalamayan; Fransa, Yunanistan, Belçika gibi üye ülkeler varken; bize etnik ayrımcılığı körükleyen, üniter yapımızı yok etmeye yönelik maddelerin dayatılması da gene çöküş dönemindeki Osmanlı'yı hatırlatmaktadır. Apartman Kiliselerinin sayısı; AKP Hükümetinin gene Avrupa Birliği uğruna imar yasasında yaptığı "Cami" yerine "İbadethane" kelimesi değişikliği ile katlanarak artmıştır. Devlet geleneğinden ve felsefesinden yoksun Amerika; Princeton Üniversitesinde Profesörler grubuna 1927 yılında Osmanlı tarihi ve felsefesi ile ilgili kitapları tercüme ettirmiştir. Amerika'nın eski Başkanlarından Truman; "Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın –Devlet Büyüklerine Öğütler- kitabını daha önce okusaydım; Beyazsaray'da çok daha az hata yapardım" demiştir. Bizi bu güne kadar yöneten devlet adamları ve politikacılardan kaçı; tarihten ders çıkartıp geleceğe o şekilde yön vermek amacı gütmüştür acaba? Aslında dünya tarihine son 300 yıldır yön veren ülkeler ve taktikleri değişmemiştir. Türkiye'nin yapacağı şey; tarihi okumak, analiz etmek, günümüze uyarlamak ve atacağı adımlarda tarihten ders almaktan ibarettir. ŞEBNEM ÖZBEK 01-09-2008 From: (W)

SEBNEM ÖZBEK Önceki yazılarıma ulaşmak için:

http://sebnemozbek.azbuz.com/bolum/Yazilarim/catID=3837408

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.