T a r a f s ı z D e ğ i l i z

Politika Günlüğü Hikmet Çetinkaya

Cumhuriyet 12.10.2008
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA

Çaresizlik...

Gecenin denizinde bir fırtına kopuyor sanki... Gözlerimin karasında bir umut kayboluyor... Evrenin boşluğunda, bir vadinin derinliğinde acıları ve hüzünleri toplayan insanlar, kurşun yumruğa benzeyen bakışlar görüyorum. Nasırlaşmış yürekler! Kaskatı olmuş bedenler! Genç ölümlere alışmış kentler, soluk alıp veren çaresiz insanlar... Sessizliğin sesi, kurşun harfler, yoksulluğun kol gezdiği varoşlar. Yaşamının anlamının kalmadığı saatlerde, Batman'da intihar eden genç kızlar, okula gönderilmeyen çocuklar. Her türlü yaşantının kendi sessizliği içinde yürürken, ince kımıltıları, kuş seslerini özlüyorum bazen. Bazen bir yıkıntıda açan güz çiçeklerini, masal kahramanlarını, aşkın ansızın kapımı çalmasını, özgürlüğün suyunu... Hiçbir şey erişmiyor sonsuzluğun gücüne. Savaşlar olmasa, insanlar ölmese, yaşam alabildiğine çoğalsa, çevremi mutluluğun o bilinen kokusu sarsa, rahatlar mıyım acaba? Göklerin belirgin dinginliğinde Attila Jozsef'in, Paul Celan'ın, Nikola Vaptsarov'un trajik ölümlerinde ne duyumsadıklarını öğrenebilsem; Kara Afrika'da çocukların gözleriyle konuşabilsem; Tunceli'de gençlerin nasıl soluk alıp verdiklerini anlayabilsem. Diyarbakır'da şehit düşen polis Ramazan Tavşancı ve yaralanan dört aylık hamile eşi polis memuru Seda... Seda Tavşancı'nın yüreğime saplanan o sözleri: "Eşim beni otobüsün koridoruna iterek ölümden kurtardı..." *** Ben bunları okurken kaskatı kesilmiş, soluk alıp vermeden duruyorum... Ben sessizliğin sesi içinde tüm savaşlara, teröre lanet okuyorum. Paul Eluard'ın kitabını karıştırıyorum bir akşamüstü... Eluard'ın "Gabriel Peri" şiirinde bir şeyler yakalıyorum: "Bir insan öldü başka silah bilmeden / Hayata açılmış kollarından gayrı / Bir insan öldü başka yol bilmeden / Mavzerlerin kıpraştığı yollardan gayrı / Bir insan öldü vazgeçmez hâlâ döğüşten / Ölüme karşı o karanlığa karşı" Bir gazete haberi unutulup gitti aslında... Eluard'ı okurken notlarıma baktım. 29 yaşındaki Engin Ceber haftalık "Yürüyüş" dergisini Sarıyer'de arkadaşlarıyla birlikte satarken polisçe gözaltına alınmış, ardından işkence görmüştü. Metris Cezaevi'ne götürüldü tutuklandıktan sonra... Engin Ceber, Metris'te fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Ceber'in beyin ölümü gerçekleşti. Bu kez Engin Ceber'in tutukluluk durumu yargı kararıyla kaldırıldı. Şişli Etfal Hastanesi'nde yaşam ünitesine bağlı olarak yatıyordu Engin Ceber. Dün sabah yaşamını yitirdi; bugün toprağa veriliyor. Peki, suçlu kim? İşkenceci polisler mi, jandarma mı, yargı mı yoksa Metris'teki gardiyanlar ve doktor mu? Kim hesap verecek, kim sorumlu tutulacak bilen var mı? Hukuk devleti, demokrasi, özgürlükler, yaşama hakkı üzerine yazanlar çizenler, siyasiler, bilim insanları, gazeteciler ne diyecek bu çağdışı vahşete? Susacaklar! AKP yalakaları, dinci medya, Soros'un Çocukları kuyruklarını altlarına alıp seyredecekler! Ellerim ceplerimde dolaşıyordum... Sabah yağmurluydu İstanbul, öğle saatlerinde kurşuni bulutlar dağıldı... Masmavi bir gökyüzü altında dolaşırken bir ölüm haberi geldi: "Nail Çakırhan'ı yitirdik!" Bir tarifsiz hüzün çöktü içime... Nedense aklıma Can Yücel'in "Mare Nostrum" şiiri geldi... Çakırhan'ın devrimci, Marksist ruhunu ne güzel de tanımlıyordu, Deniz Gezmiş için yazılan bu şiir: "En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de devrim, / O, onun en güzel yüz metresini koştu / En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak... / En hızlısıydı hepimizin, / En önce göğüsledi ipi... / Acıyorsam sana anam avradım olsun, / Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!" *** Göz kamaştıran bir güz güneşini görmek istiyorum... Yaşama ilişkin, aşka, sevdaya, özgürlüğe ilişkin o vadi uçurumlarını, akan suları, çiçekleri... Düşünmek... Düşünmek... Düşünmek... Şehit cenazelerine, babalarının ardından gözyaşı döken çocuklarımıza, ağıt yakan analara, eşlere, yavuklulara... Elinde kasketiyle boşluğa bakan şehit babalarına... Alıştık bunlara biz, biz alıştık! Burada Kürt aydınlarına, Kürt sosyalistlerine, Kürt siyasetçilerine de bir çift sözüm olacak: "Asıl sorun emek-sermaye çatışmasıdır; emekçi halkların tek beden olması gerekir. İktidar ve özgürlük sorununa gelince; bu ancak emekçi sınıfının demokratik iktidarıyla gerçekleşir. Etnik temele dayalı milliyetçilik gericiliktir. İnsan hakları ise salt Kürtlerin değil, Türklerin, Çerkezlerin, Boşnakların yani bu coğrafyada yaşayan insanların, yani hepimizin sorunudur." hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212 343 72 69 www.TurkceKarakter.com
Bozuk görünen Türkçe harfleri düzelten site.




--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---


0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.