kritik soruyu sormanın güçlüğünü yaşayanlardanım. Yoğun çalışmalarımdan dolayı televizyon haberlerini izleyemiyorum. Günlük birkaç gazeteye birden bakma imkanım var.
Bir gazeteden bir diğerine geçerken ülkeden ülkeye geçiyorum gibi oluyor. Benzer durum televizyonlar için de geçerli. Farklı dünyalar. Gazetelere göz attığımda, ya da haberlere baktığımda çarpıcı durumlarla yüzleşiyorum.
Her sabah bir televizyon kanalında İsrail teknolojisinin övgüsü ile yüzleşiyorum. Bu, termal araçlar, gece hedef seçen kameralı silâhlar, insansız keşif yapan hedef saptayan uçaklar. Bu teknolojinin geldiği yer İsrail. Abede, artık doğrudan Türkiye’ye silâh satmıyor. Dolaylı bir yol kullanıyor. Türkiye’ye silahları İsrail üzerinden satıyor. Türkiye böylece İsrail’e mahkûm hâle getiriliyor. Bu, işin bir boyutu. Bir diğer boyutu daha var. Abdullah Öcalan’ın medyaya yansıyan bir demeci. Bunun atlanmaması gerekir. “Kürt milliyetçiliğinin arkasında İsrail var. Tıpkı İttihat ve Terakki’de olduğu gibi.”
Tırnak içine aldığım söylediklerinin bir özeti. Elhak doğrudur. Öcalan’ın soyadına bile dikkat edersek sanki içten içe bir öç alma duygusu ve psikolojisi var. Tıpkı, “Hıncal”, “Öcal” kardeşlerin soyadlarında olduğu gibi. Kürt halkı Müslüman ve sahih Müslüman. Kürt kavmiyetçiliği sosyalist bir düzlem üzerine kuruldu ve geldi. Bu kalemin sahibi uzun zaman bu konuları irdeledi. Tekrara gerek yok. Hatta bu laik ve seküler hareket Türkiye’deki diğer seküler hareketlerin bir diğer boyutu [versiyonu]. Son bir yıl içinde çok şey değişti. Kürt kavmiyetçileri temsil eden milletvekillerinin bir Ramazan ayında, bir otelde sabah kahvaltısı yapmaları güneydoğudaki taraftarları arasında bile tedirginliğe, rahatsızlığa neden oldu. Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir başörtüsü referandumuna dönüşmesi, güneydoğu Kürt halkının tavrını başörtüsünden yana koyması önemli bir gösterge.
Kürt kavmiyetçilerinin, miting kürsülerine, sakallıları, başörtülüleri, elinde Kur’an bulunan mollaları çıkarmaları bir üslup ve tarz değişikliğinin habercisi. Şimdi bu son gelişmelerden sonra ortaya çıkan bazı durumları gözden kaçırabilir miyiz?
Militanlar arasında sünnetsizlerin bulunması [olasıdır ki bunlar Ermeni militanlardır] bize neyi anımsatır, neyi düşündürür?
Bir diğer soruyu daha sormak durumunda kalıyoruz. PKK hareketinin arkasında İsrail ve Abede var. Peki Türkiye kiminle hareket ediyor?
Yukarıda bazı dikkatleri sundum. Ordunun elindeki savaş teçhizatının hangi kaynaklardan geldiğinin üzerinde durdum. Kafam çok net, çok berrak. Peki bu soruları sorarken kimilerinin kafası hiç mi karışmıyor?
Ermeniler kiminle hareket ediyorlar? Abede’nin silâhlarıyla abedenin teknolojisine karış savaşılıyor. Bu bir açmaz değil mi?
Bu savaş kimin kimle savaşı oluyor dersiniz?
İsrail desteğiyle oluşan bir Kürt kavmiyetçiliği söz konusu. İttihatçı siyasal duruş aynı ruhtan beslenmiyor mu dersiniz? Türkiye’de bir savaş var. Bu savaş emperyalizmin açtığı bir iç savaş. Aktütün olayında bir istihbarat yetersizliğinden belki de sapmasından söz ediliyor. Bu da bizi ciddi endişelendiriyor. İstanbul Üniversitesi’nin açılışında sayın rektörün yaptığı konuşma Güneydoğudaki kanı ve ülke parçalanmasını durdurur mu?
Aynı ruhu temsil ederek yapılanlar da çözüm seküler ve laik bakış mıdır?
Salt Türk kavmiyetçiliği ile Güneydoğu sorunu halledilir mi?
Bu milleti bir araya getirecek, yeniden bir ruh birlikteliği sağlayacak bir arayış olamaz mı?
Orta Doğu’nun yeniden düzenlenmesi olayında Türkiye aynı tuzağın içinde bir parçalanmaya [Allah Korusun] gitmeyecek mi?
Kürt kardeşlerimiz, bir Müslüman Kürt devleti kurulursa ne olur? Sorusu sağlıklı bir soru mudur?
Yeniden yapay sınırları kaldırarak, azaltarak bir birliğe gidilse emperyalizmin oyunu bozulmuş olamaz mı?
Güneydoğuda çatışma var, binlerce genç beyin, enerji toprağa gömülüyor, heba ediliyor. İsrail’in elinden geçen silahlarla yapılıyor bütün bunlar. Biz ne zaman uyanacağız ve bu oyunu bozacağız.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.