İnsan talep ettiği, ağır eleştirilere vesile yaptığı çözüm önerisinin NE olduğunu açıkça söylemek görevinde değil midir? Bu, talepte ve eleştiride bulunan için bir vicdani yükümlülük sayılmaz mı? Bu iktidar, oraların sosyoekonomik şartlarını düzeltmek için çırpınıyor. 1980 sonrasının baskılarını bugün kınamayan yok; başbakan "hepimiz kardeşiz, beraberiz, eşit vatandaşlarız" diyor ve buna bin bir çeşit vurgu yapıyor. Demokratik "insan ve vatandaşlık hakları" açısından, üniter yapının korunması şartıyla her türlü özgürlüklerin verilmesine itiraz Eden yok. Hele AK Parti'de hiç yok. Peki nedir "demokratik çözüm" ile ayrıca anlatılmak istenen? Nasıl bir demokratik çözüm vardır ki AK Parti onu istemiyor olsun? Nasıl bir demokratik çözüm mümkündür ki, AK Parti o imkânı kullanmaktan yana olmasın? Doğru-dürüst anlatılmadı ki değerlendirmesi yapılabilsin. Bölücülük taraftarları internetten destan gibi anlatıyorlar kendi amaçlarını ve o amaçlarının "çözüm" anlayışını. Onlara göre demokratik çözüm şu anlama geliyor: "Bizim terörle şiddetle istediğimizi siz kendiliğinizden verirseniz bu iş biter!" "Terörün amacı gerçekleşirse teröre lüzum kalmaz!" Onların sakladığı bir şey yok, apaçık söylüyorlar. Fakat, kendilerinden ümit kesemeyeceğimiz bazı aydınların aynı "demokratik çözüm" lafını; içeriğine, ayrıntılarına ve sarih anlamına hiçbir şerh getirmeden tekrar tekrar söyleyip geçmelerini, çok istediğim halde asla anlayamıyorum. Samimi olalım; berrak, anlaşılabilir, iltibaslara ve tedahüllere açılan kapıları kapayıcı bir tutarlılık üslubuyla yazıp konuşalım. Samimiyetimizle ve tutarlılığımızla inandırıcı olabileceğimizi, başka türlü düşünenlere bile böylece saygı telkin edebileceğimizi, ciddiye alınmanın ayrı bir yolu ve yöntemi olmadığını bilelim artık. Müphem, ucu açık, serbest çağrışımlı bir dille ülkenin hayati meseleleri üzerinde söz söylemek; "ilginç" olabilmek için, "aydın" vizesi alabilmek uğruna, vuzuhtan özenle kaçınmak; çok yönlü ve çok ağır bir vebal getirir. Hiçbir ciddi demokratik gelişmeyi, herhangi bir siyasi iktidar, bazı meşruiyet uzlaşmaları sağlamadan kendi partisinin sayısal gücüyle gerçekleştiremez. Hiçbir ülkede olmaz bu. Kendi kendimize şöyle bir test uygulayabiliriz: Acaba yazdıklarımız, 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl sonra NE ifade edecek? Biz onları iç huzuruyla okuyabilecek miyiz, yahut onları çocuklarımız torunlarımız okuyunca hakkımızda NE düşünecek? "O zaman yanılmışız, şimdi geliştik" diyebilmek için, itidali ve itidal dengesinin metodunu anlamış olmak lazım. Bugün de aynı itidalsizlik içindeyseniz, sizin değişiminiz ve gelişmeniz, bir yanlıştan bir başka yanlışa geçmenin yanılsamasından ibarettir. Yarın DA, bugün için "yanılmışız" diyeceğinizden emin olabilirsiniz! "Aydın tepkici olur, ütopik olur, havalarda uçlarda gezinir" diyorsanız; biliniz ki ona "aydın müsveddesi" denir ve Batı'da o türlü bir ciddi düşünür hiç var olmamıştır. Var saydıklarınız DA, Batı'nın zıpırlar kompartımanında zincirlidir. Seyirlik ve ibretlik durumdadırlar, sentez alanının kıyısına bile yaklaştırılmazlar. AK Parti, yakınlarındaki baskı ve zorlamalarla, son bir iki yıl içinde ciddi sarsıntılar yaşadı ve bazı virajları çok büyük risklerle güç bela dönebildi. O baskı ve zorlamalar olmasaydı, bugün bambaşka bir aşamada bulunuyor olacaktık. Aydın bunların muhasebesini içgözlem ve özeleştiri ferasetiyle yapabilen kişidir. Kendini, kendi nefsini, modanın cazibesini öne almak; bir araba kariyer ve uzmanlık etiketi taşıyor olsa bile o kişinin aydın olmadığını gösteren, düşünce nasibinden yoksun bulunduğunu ispatlayan dramatik bir manzaradır.
|
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.