Burası Antep!
Fransızlar
Bütün dünya
Durun!
Burası Kilis yolu Kızılburun
Antep Çetelerinin yattığı yer!
Burası Çınarlı
Bir avuç Antepli…
Göğüsler siper
Taşlar, tırnaklar silah
Bir nâra duyulur her sabah
Çınarlı harabesinden:
“Allah! Allah!..”
Selam dur tarih!
Burası Şehreküstü
Çeteler insan değil
İnsan üstü!..
Dur dünya!
Selam dur
Burası Antep!
İstiklâli için ayağa kalkan
Madalya, mükâfat istemeyen
Şehitlerin, gazilerin şehri!
Bu topraklarda kahraman bereketi
Burası Karayılan’ın
Burası Kâmil’in
Burası Şahin Bey’in memleketi!..
Duy ey dünya!
Hem de iyi duy
O şehitlerin kanları
Dalgalanır sancakta!
Bir gün yine Antep düşerse dara
O şehitlerin torunları
Vatan için, namus için
Yine burada
Dimdik ayakta!..
15 Ocak 1919 Antep’in İşgali
I. Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmış olmasına rağmen İtilaf Kuvvetleri Anadolu’yu işgale devam ederler. 15 Ocak 1919’da Antep’e önce İngilizler gelir. Fransızların ‘Güneydoğu Anadolu topraklarının kendilerine bırakılması gerektiği’ ısrarı neticesinde, işgal devletleri arasında ihtilaf başlar. Bir süre sonra anlaşmazlık çözülür ve İngilizler tamamen Güneydoğu Anadolu’dan çekilirken, işgal ettikleri toprakları da Fransızlara bırakırlar. Böylece Fransızlar, 29 Ekim 1919’da Kilis’i, 5 Kasım’da da Kolejtepe Amerikan Hastanesi’ne yerleşerek Antep’i işgal ederler.Bu tarihten sonra Antep’in ileri gelenleri Mustafa Kemal Paşa’nın isteği üzerine 23 Kasım 1919’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurarlar. Antep halkı gizli toplantılarda yemin ederek, akın akın bu cemiyete üye olmaya başlar. Cemiyet çığ gibi büyümeye başlar ve bir süre sonra da tek yetkili olarak, Heyet-i Merkezî’yi seçerler. Heyet’i Merkezî, harbin sonuna kadar ayakta kalır ve direnişi örgütleyip Antep Müdafaası’nı idare eder.
30 Aralık 1919 Büyük Miting 30 Aralık 1919 tarihinde belediye önünde büyük bir kalabalık toplanır. Tekkelerin sancakları açılır ve binlerce kişi hep bir ağızdan haykırmaya başlar: “La İlahe İllallah!.. Fransızlar, Antep’ten çekip gitsin!..” Şehri 27 semte ayırırlar. Halktan toplanan para ile Suriye’den silah ve cephane getirmeye, civar köylerden de erzak toplamaya başlarlar. Fransızlar bütün bu gelişmelerden tedirgin olur ve Katma’daki tümenlerinden acil yardım isterler. Heyet-i Merkezî de Kilis yolunu tutmak için Teğmen Mehmed Said (Şahin Bey)’i görevlendirir.
21 Ocak 1920 Küçük Kâmil Şehit Edilir
Maraşlı Sütçü İmam’ın taşıdığı asil kan, Anteplinin de ar damarında dolaşmaktadır; hem de çocuklarına kadar…
14 yaşındaki Kâmil, annesiyle birlikte Fransız askeri fırınının önünden geçerken sarhoş 3 Fransız askeri, Kâmil’in annesi Hacer’in peçesini açmak ister. Kâmil, Fransız askerlerine karşı koyar ve saldırır. Fransızlar Kâmil’i süngüleyerek orada şehit ederler. Antep’te kıyamet kopar. Halk baltayla, kazmayla, sopayla fırına koşar. Kapıyı kırıp içeri girmek isterler. Jandarma Komutanı Çopur Kemal ile Komiser Hakkı yetişir: “Kapıyı kırmayın. Zamanı gelince hep birlikte ayağa kalkacağız. Biraz sabredin.” diyerek halkı teskin eder.
Fransız Komutanı Albay Saint Marie, harbin başlayacağından korkarak Kâmil’in babası Ökkeş Efendi’ye 200 altın vermek ister. Ökkeş Efendi, “Benim çocuğumun intikamını milletim alacaktır!” diyerek, bu teklifi sert bir şekilde geri çevirir.
28 Mart 1920 Şehit Şahin Bey
Asıl adı Mehmed Said olan Şahin Bey, Yemen Cephesi’nde savaşmış, kahramanlığı dillere destan olmuş, er iken subaylığa terfi ettirilmiş bir yiğittir. Topladığı çetelerle Kilis yolunu tutan Şahin Bey, Fransız konvoylarını iki kez yenip, geri püskürtür. 25 Mart günü, 400 nakliye arabalı modern silahlı Fransız Alayı’nı, 3 gün durdurur. 28 Mart günü tek tüfekli çeteler çokça şehit vererek dağılırlar. Şahin Bey, Elmalı Köprüsü’nde son fişeğini de Fransız’a sıktıktan sonra ellerini göğe kaldırıp: “Ya Rab! Vatanımızı kurtar! Toprağımızı kâfirlere çiğnetme!” diye haykırır. Bir süre sonra Fransız askerleri Şahin Bey’i yakalar ve süngüleyerek şehit ederler.Şahin Bey’in şahadetinden önce 21 Şubat’ta Fransız Garnizon Komutanlığına yazdığı mektup, tarihimizin şeref vesikalarından biridir:
“Kirli ayaklarınızın bastığı topraklarımızın her zerresinde bir damla Türk kanı vardır. Her bucağında bir gazinin mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu topraklarda yaşamaktadır. Türk bu topraklara, bu topraklar da Türk’e ısındı, kaynadı. Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra siz hiç ömrünüzde ‘Türk esir yaşamaz!’ diye duymadınız mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak, ağustos sıcağında soğuk su içmekten, bize daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayın bize. Bir an evvel topraklarımızdan savuşup gidin. Yoksa kıyarız canınıza.”
28 Mart 1920’de şehitlik mertebesine yükselen Şahin Bey’in ölümü, Fransızları büyük bir sevince boğsa da, o tarihten sonra Anadolu’nun her toprağı Antep, her yiğidi de ‘Şahin’ olur.
Dokurcum Değirmeni’nde 14 Şehit
Şahin Bey’in şehit olmasından hemen sonra bir Fransız birliği sabah saatlerinde Dokurcum Değirmeni’ne gelir. Kapıyı kırıp içeri girerler. İçeride 16 yaşlarında 14 çocuk bulunmaktadır. Bu çocuklar, Şahin Bey’in Kilis yolundaki savaşı devam ederken, cepheye fişek ve yiyecek getiren çocuklardır. Bir önceki gece değirmende kalmışlar ve gün aydınlanınca da yola çıkacaklardır. Fakat Fransızlar değirmende önlerini keserler. Bu gencecik çocukları kayaların önüne dizip, sorgu sual bile etmeden önce kurşunlarlar sonra da süngüden geçirirler.Nisan 1920 Şehirde Savaş Başlar
Kilis yolunun düşmesiyle Nisan’da şehirde savaş başlar. Antep’te 400’er kişilik Yıldırım ve Şimşek Taburları oluşturulur ve başlarına da Antepli yedek subaylar getirilir. Şehir çember altındadır.
26 Nisan’da Ermeni Albayı Norman kumandasında takviyeli 4 tabur ve 2 tank daha gelir. Şehir şiddetle bombalanmaktadır. Norman; 400 piyade, 2 tank ve süvarileriyle Mağarabaşı Mevkii’ne saldırır. Taarruz 2 saat sürer, Antep Çeteleri düşmanı püskürtmeyi başarır.
24 Mayıs 1920 Karayılan’ın Şahadeti
Karayılan’ın asıl adı Molla Mehmed’dir. Kürt kökenli Kabalar Aşireti’ne mensuptur. Erzurum Cephesi’nde savaşır ve yara alır. Antep’e düşman gelince, hiçbir davet beklemeden çetesini alıp Fransızların yolunu tutar ve Maraş’a gitmekte olan 40 arabalı nakliye kolunu vurup, cephanelerini zapt eder. Antep Müdafaası esnasında kahramanca dövüşüp, Fransızlara ciddi zayiatlar verdirir.
Sarmısak Tepe’nin gerisinde düşmanın birkaç nakliye arabasının bulunduğu haberi ulaşınca, Karayılan ve Boyno oğlu Memik Ağa Çeteleri, tepeyi almaya memur edilir. 24 Mayıs 1920’de gece karanlığından yararlanarak mezarlar arasından hücuma kalkarlar. Fransızlar aydınlatma fişeği kullanır. Toplar ve makineli tüfekler ortalığı cehenneme çevirir. Sarmısak Tepe Taarruzu’nda en önde olan Karayılan, 32 yaşında şehit olur.
Şahadetinden sonra ise geriye; bir gümüş saplı kamçı, bir küçük Kuran-ı Kerim, 4 gümüş mecidiye ve halkın yaktığı türküler kalır: “Karayılan der ki harbe oturak,
Kilis yollarından kelle getirek,
Nerde düşman varsa orda bitirek,
Vurun Kürt Uşakları namus günüdür!
Antepliler namus günüdür!..”
11 Ağustos 1920 Antep’e Bombalar Yağıyor
Tarih 11 Ağustos 1920’yi gösterdiğinde, 29 Mayıs’ta imzalanan ateşkes bozulur ve Antep amansız bir şekilde tekrar bombalanmaya başlar. Bombardıman ayakta kalan binaları da iyice harabeye çevirirken, Fransızlar şehrin teslim olmasını ve kaleye beyaz bayrak çekilmesini isterler. Heyet-i Merkezî adına Cepheler Komutanı Özdemir Bey, Karatarla Camii avlusunda, halkın reyine başvurmaya karar verir.
15 Ağustos’ta Antep halkı Karatarla Camii avlusunda toplanır. Aralarında “Şehrimizi daha fazla harap ettirmeyelim, verdiğimiz şehitler yeter.” diyenler olsa da halkın büyük bir çoğunluğu, “Biz bir kere kefenimizi boynumuza asmışız! Tek kişi sağ kaldıkça Fransız Antep’e giremeyecektir!” nâraları duyulur. Son noktayı ise Özdemir Bey koyar: “Bizim topumuz, tankımız, cephanemiz yok ama ölmek için yeminimiz var! Antep düşer, vatan yaşar!”
31 Ağustos 1920 Hiçbir Yerden Yardım Gelmiyor
Mustafa Kemal Paşa’ya ve TBMM’ye telgraf çekilir:
“Düşman bombardımanı gece gündüz devam ediyor. Şehir harabe haline geldi. Şehitlerimizi kanlı elbiseleriyle üst üste, koyun koyuna gömüyoruz. Antep’i kurtarmaya gelmeyecekseniz, biz de şehri yakalım ve çıkalım. Ağlayarak makine başında cevabınızı bekliyoruz.”
Telgrafa Ankara’dan şu cevap gelir: “Türk vatanının mukadderatı şu anda Türk Yunan harbinin sonuna bağlıdır. Bu nedenle Antep’e yardım edilmesine imkân yoktur.”
Ankara’dan gelen bu cevaptan sonra Antepliler bütün dünya milletlerine telgraf çekerler: “Bütün bu cinayetler insanlığın gözleri önünde işlendiği halde, hiçbir yerden insanlığın sesinin yükseldiğini işitmiyoruz. Eğer insaniyet âlemi bu haksızlıklara susacaksa, biz de bu medeniyete lanetler okuyarak, kefenlerimizi boyunlarımıza asıp, ölümü selamlamaya koşacağız!”
Hiçbir yerden cevap gelmez. İnsanlık susmuştur…
Şeyh Camii Hastanesi
Belediye Hastanesi Fransız toplarıyla yıkılınca, Antep Müdafaası süresince Şeyh Camii hastane olarak kullanılır. Doktorlar bir araya gelip, evlerinden kendi alet ve ilaçlarını getirirler. Bir süre sonra hastanede yokluk başlar. Gazlı bez biter; hoca efendilerin başlarından çıkardıkları sarıklar, gazlı bez olarak kullanılır. Pamuk biter; halk yataklarındaki pamuğu çıkartıp getirir. Ameliyat olacaklar için kloroform ve eter biter; gelen yaralıları demir karyolalara iplerle bağlayıp, bayıltmadan kol bacak kesilir. Yaralılar bağırır, doktorlar ağlar, Antep’in feryadı göklere çıkar.20 Kasım 1920 General Gobo Tümeni Geliyor
5 Ekim tarihinde Fransızlar Çınarlı Camii cephesini önce 400 obüs mermisiyle döver, sonrasında ise özel olarak hazırladıkları birlikle Kendirli Kilisesi’nden hücuma kalkarlar. Tamamen harap olmuş caminin bahçesine girdiklerinde, enkaz yığınlarının arasından 8 Antepli kahraman çıkar ve biri subay olmak üzere 20 Fransız askerini öldürür. Aradan bir hafta geçtikten sonra Fransızlar 12 Ekim’de bir daha taarruz ederler fakat Antepliler bir kez daha zafer kazanır ve düşmanı püskürtür.
Ardı ardına gelen başarısızlıklardan sonra Fransızların başkenti Paris karışır, kıyamet kopar. Bu kez Antep’in üzerine General Gobo komutasındaki 4. Fransız Tümeni’ni gönderirler. Antep’teki düşman sayısı artık 20 bini geçmiştir. 13 piyade taburu, 1 alay süvari, 6 uçak, 4 tank, ağır toplar, 300 makineli tüfek ve 1500’de Ermeni Gönüllü Alayı vardır. Antep’in bütün kuvveti ise vatanı ve namusu için ölümü göze almış 2070 silahlı, 850 silahsız toplam 2920 mücahittir!
Kefen Bayraklı Kale
Teslim teklifini Fransız Komutanı Albay Andria’ya Hoca Tevfik ile Halit Bey götürür. Albay başlangıçta teklife inanamasa da sonradan büyük bir memnuniyet duyar: “Teklifiniz doğruysa kaledeki Türk Bayrağı’nı indirin, beyaz teslim bayrağı çekin. Sonra gelin şartları görüşelim.” der. Albay Andria’nın bu sözleri üzerine Halit Bey, “Türk Bayrağı’nı indirmeye kadınlarla çocuklar bile razı olmaz. İsterseniz Antep’i bir daha yıkın!” Aylardır bu anı bekleyen Albay, “Peki, o halde bayrağınızın yanına beyaz bir bayrak asınız.” der.
Kaledeki Türk Bayrağı’nın yanına, Şeyh Camii Hastanesi’nden alınan kefenlik bezin çekilmesiyle bombardıman artık durur.
25 Aralık 1921 Antep’in Kurtuluşu
Antep; Fransız Ordusu’nun tanklarına, toplarına, uçaklarına karşı kendi evlatlarıyla 10 ay 8 gün dayanır ve 6317 şehit verir. 20 Ekim 1921’de Türkiye ile Fransa’nın Ankara Antlaşması sonunda istiklâline kavuşur. 59. Türk Alayı sevinç ve gözyaşları içinde 25 Aralık 1921’de GAZİ Antep’e girer.
ANTEP MÜDAFAASI’NDAN LEVHALAR
İngiliz Levis, ‘Yıldırım Yusuf’ Oluyor
Antep Müdafaası olmazı olur kılan insanların gerçek hikâyeleriyle doludur. Fransızların Antep’e çevrilmiş 300 makineli tüfeğine karşı Anteplilerin ise sadece mavzerleri vardır.
Yusuf Usta, eski bir muaddel tüfeğin namlusunu Levis’e takıp, kaynak eder. Yusuf Usta’nın imal ettiği İngiliz Levis, başlar Osmanlı mermisi yakmaya. Başarıyı haber alan Heyet-i Merkezî bu sefer Yusuf Usta’ya kendi ayaklarıyla giderek, diğer 3 adet Levis’i de emanet bırakır. İngilizlerin 4 adet Levis markalı makineli tüfeği, Antep Müdafaası’nın sonuna kadar Fransızlara ölüm kusar, bu tüfeklere de “Yıldırım Yusuf” adı verilir.
Antep Müdafaası’nda yer alan Veysel Sertkaya’dan
“Kadınları mağaralara, geniş kuyulara saklıyorduk. Her 10 kadının yanına da bıçağına kuvvetli bir ihtiyar koyduk. Fransızlar gelirse bu kadınları öldürecek, onlara vermeyecekti.”
Antep Müdafaası’nda yer alan Ökkeş Hacerlioğlu’ndan
“Allah o günleri geri getirmesin. Çok acı çektik. Aç kaldık, çıplak kaldık. Bir gün bizim Köroğlu Bostancı’nın beygiri ölmüştü. Açlıktan bu beygirin etini parça parça bölüştük. Beygirin karnından bir de yavrusu çıktı. Onu da paylaştık. Aç kalan insan, ayakta kalmak için neler yapmazmış…”
Antep Müdafaası’nda yer alan Öğretmen Tevfik Üner’den
“Aydınbaba Cephesi’nde 11 yaşındaki Tilki Mehmed’in oğlu Şerif, babasına ekmek getirmişti. Düşman bombardımanında cepheler arasındaki telefon telleri kopmuştu. Tamir için başka tel de yoktu. Küçük Şerif; ‘Bana tel kesecek bir alet verin, size tel getireyim.’ dedi. İnanmamıştık ama gene de Ökkeş Bahri Bey çocuğa bir keski verdi. 11 yaşındaki Şerif, keskiyi almış, direğe tırmanmış, düşmanın telini kesip, bize getirmişti. Bu çocuk daha sonra cepheye mermi götürürken şehit oldu.”
Antep Müdafaası’nda Yıldırım Tabur Komutanı olan Kâmil Bey’den
“Yazıcık mıntıkasına gitmiştim. Siperde muharipler ateş ederken 10-12 yaşlarındaki çocukların, ziyan olmasın diye boş kovanları siperde, ateş altında topladıklarını görerek hüngür hüngür ağlamıştım…”
Mavzer İçin Kızını Evlatlık Veren Antepli
Asrın modern silahları ile donanmış düşman karşısında Anteplinin silahı azdı, kırık döküktü, eskiydi. Öyleyse neyle, nasıl karşı koyacaktı düşmana?..
Ben 12 yaşımda iken babamın dükkânında çıraktım. Bir adamcağız gelirdi yanına. Büyük bir hürmetle babam ayağa kalkar, yemeğini yedirir, harçlığını verir, yolcu ederdi. Bir gün “Baba, bu adam kim ki?” diye sordum.
“Sen onun Antep Harbi’nde ne yaptığını bir bilsen, yanında hiç oturmazdın.” dedi ve anlatmaya devam etti; “Harp içinde bir gün bu adam bana geldi. ‘Ağa’ dedi. ‘Ben de dövüşeceğim ama tüfeğim yok. Satacak bir şeyimde kalmadı. Ne olur bana bir tüfek ver.’ Bende de yok ki vereyim. Ne yapmış bilirsen? 8 yaşında bir kızı varmış. Onu giydirmiş, anasının elini öptürmüş, alıp Halep’e götürmüş. Onu, çocuğu olmayan bir Arap aileye 5 altın lira karşılığında evlatlık vermiş. Almış oradan da bir mavzer geldi buraya. Katıldı savaşa, şehit de olmadı, harbin sonuna kadar da dövüştü. İşte bu adam, o adam!”
Neden Madalya Alamadılar?
Antep gazi oldu ama ona şerefi kazandıran mücahitlerin çoğu İstiklâl Madalyası alamadılar. Madalya, yasaya göre 15 Mayıs 1919 ile 9 Eylül 1922 tarihleri arasında, Türkiye Askerlik Şubesi’nden birinde kaydı bulunanlara veriliyordu. Oysa Antep kahramanlarının bir kısmı daha askerliği gelmemiş gençler, bir kısmı da askerlik çağı geçmiş yaşlılardı. Geri kalanlarda nizami asker değil; silahını eline almış, fişeğini cebine koymuş, ekmeğini çıkınlayıp beline bağlamış gönüllü mücahitlerdi. Pek azının Heyet-i Merkeziye’de kaydı vardı. Çoğunun kayıtları da düşman eline geçip harp esiri sayılmasınlar diye, huruçtan önce çuvallara doldurulup yakılmıştı. Bu nedenle birçoğu madalya alamadılar. Daha sonra dövüştüğü cepheden iki şahit getirip, mahkeme kararı ile alanlar da oldu.
Sözün Özü
* 20 bin kişilik modern silah ve teçhizatlarına sahip Fransız Ordusu ve Ermeni Taburları’na karşı, toplam 2920 kişilik Antep Mücahitleri’yle, 10 ay 8 gün savaşılır.
* Fransız Ordusu’nun çeşitli çapta toplarına karşı Ramazan topu ile karşı durulur.
* Mavzere karşı, av tüfeğiyle dövüşülür.
* Tüm silahların can damarı barut bittiğinde; söğüt ağacı kömürü, kükürt, güherçile, kara taş havanlarda dövülerek barut yapılır.
* Yemek yenen 2 bakır sahandan, sahan bombası yapılır.
* Ölmüş hayvan eti, sebze kökü, ot yiyerek, 10 ay 8 gün dayanılır.
* Tahtadan yapılan ‘tak-takı’nın makineli tüfek sesi ile düşmana taarruz edilir.
Antep’in kurtuluşunun 87. yılı vesilesiyle son sözü Yavuz Bülent Bakiler’in mısralarına bırakır; GAZİ Antep Mücahitlerini, dünyevi bütün sahte makam ve şereflerden münezzeh sayarak, Allah’ın kullarına bahşettiği en büyük mertebelerden olan ‘gazilik’ ve ‘mücahitlik’ vasıflarıyla selamlar, Yüce Mevla’dan rahmet dilerim.
“Ben Antepliyim
Şahinim ağam!
Mavzer omzuma yük
Ben yumruklarımla dövüşeceğim!
Yumruklarım memleket kadar büyük.
Bu dağlarda biz yaşarız
Bu dağlar bizim dağımız
Namusumuz temiz, bayrağımız hür!
Anamız, karımız, kızımız
Burada erkekçe dövüşür!
Bu kaçıncı kurşundur?
Bu kaçıncı Bismillah?
Bu kaçıncı ölüdür?
Bir türkü söylenir siperlerde her sabah
Vurun Antepliler namus günüdür!
Serkan BİLGE – Aralık 2008
Kürt uşakları ne alaka 🙃 biz okullarda hep okurduk bunu.element uyduruyorsunuz şuan,her milletten yardim geldide bu şiirle ne alaka
YanıtlaSil