Hz. Ömer


Hz. Peygamber'in hidayet duasının meyvesi: Hz. Ömer

 İslamiyet'in ilk tebliğ yıllarında çekilen sıkıntılar sonucu Efendimiz (s.a.v.) bir gün ellerini açarak Rabb'ine yalvardı. "Ey Allah'ım! Ebû Cehil b. Hişam ya da Ömer b. Hattab'tan hangisini daha çok seviyorsan, onunla İslâm'ı destekle" Efendimiz'in bu duası bir süre sonra Ömer b. Hattab'ın İslamiyet'i seçerek Müslüman olmasıyla meyve verdi. Bu meyve öyle bir meyveydi ki Hz. Ömer, İslam tarihi içerisinde "Adalet Timsali" olarak anılacaktı.

Hattab b. Nüfeyl'in oğlu olan Hz. Ömer, Mekke'de doğup büyüdü. Annesi, Hişam b. Muğîre'nin kızı Hanteme Hatun'dur. Evlilik çağına girince Zeynep binti Maz'un ile evlendi. Ondan Abdullah, Abdurrahman ve Hafsa adında üç çocuğu oldu. Medine'ye hicret ettikten sonra Asiye binti Sâbit ile evlendi. Allah Resulü (s.a.v.) Asiye'nin ismini Cemile olarak değiştirdi. Cemile Hanım'dan Asım isminde bir oğlu oldu. Allah Resulü'nün (s.a.v.) soyundan biri ile evlenmeyi çok isteyen Hz. Ömer, halifelik yıllarında Hz. Fâtıma'nın kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi. Ondan da Zeyd ve Rukiye adında iki çocuğu oldu.

Gençlik yıllarına kadar ailesinin koyun ve develerini otlattı, yetişkinlik döneminde odunculuk yaptı. Halife olduğu günlerde bir gurup sahabe ile birlikte Mekke'ye doğru giderken yeşilliklerle kaplı Decnan vadisinde duran Hz. Ömer, bir süre düşünceye dalıp çocukluk ve gençlik yıllarına gitti. O günleri, hayatını yanındakilere birkaç cümle ile şöyle özetledi:

"Bir zamanlar buralarda Hattab oğullarının develerini otlatıyordum. Biraz büyüğünce kaba saba bir oduncu oldum. Kimi gün odun taşır, kimi gün onları kesip parçalardım. O günlerden bu günlere gelip bütün ümmeti Muhammed'in işlerini üstlenme lütfuna nail oldum."

İslam'ın ilk yıllarında diğer Mekkeliler gibi Efendimiz'in (s.a.v.) karşısında yer aldı. Ebu Cehil, Ümeyye b. Halef'in yaptığı gibi Müslümanlara işkence yaptı. Onun işkencesine en fazla maruz kalanlar Zinnîre ve Lübeyne Hanım'dı. O günlerde kadınlara kendilerinden geçinceye kadar işkence yapan, sert ve acımasız biriydi. Müslüman olduktan sonra yaptıklarından dolayı çok pişman olan, hatta utanan Hz. Ömer, Lübeyne Hatun'u gördüğü her yerde ondan defalarca özür dileyerek:

- Sana işkence yapıp, kendinden geçinceye kadar dayak attığım için senden özür dilerim, derdi. Lübeyne Hatun ise:

- Eğer İslâm'a girmeseydin, Allah da sana bana yaptığın gibi azap edecekti, diye cevap verirdi...[1]

 

Hidayet ışığı

Yaşadığı bazı olaylar Hz. Ömer'in kalbini yumuşatmaya başladı. Onlardan birini Leyla binti Ebû Hasme şöyle anlatır:

"Habeşistan'a gitmek üzereydik. Eşim Âmir, hazırlıklar ile ilgili bir iş için evden ayrıldığı sırada Ömer b. Hattab yanıma geldi. İslâm'ı kabul ettiğimiz için bize çok sert davranarak işkence yapıyordu. Belli ki gideceğimizi haber almış, bizi engellemek için evimize kadar gelmişti. Bana şöyle seslendi:

- Nereye böyle Ümmü Abdullah? Yolculuk mu var?

- Evet, vallahi memleketimizi terk ederek inançlarımızdan dolayı işkence görmeyeceğimiz bir yere gidiyoruz. Siz işkence ve baskı yaparak bizi hicrete zorladınız.

Nasıl tepki verecek diye biraz endişelendim. Başımı kaldırıp baktığımda Hz. Ömer'in yüzünü hüzün kapladığını gördüm. Gözleri dolmuştu. Onun hiç bu kadar duygulandığını görmemiştim. Bana:

- Allah yolunuzu açık etsin, dedi, bir şey yapmadan yanımdan ayrıldı. Bir süre sonra eşim geldi. Ona olanları anlattım.

- Ya Ebû Abdullah! Onun yüzünü görmeliydin. Hicret edeceğimiz için çok üzüldü. Eşim:

- Yoksa onun Müslüman olacağını mı umuyorsun? Vallahi gördüğün o insan asla Müslüman olmaz. Ömer'in merkebi Müslüman olmadan o Müslüman olmaz, diyerek bu konudaki ümitsizliğini ifade etti."[2]

Şüphesiz Hz. Ömer'e hidayet yolunu açan en önemli vesile Allah Resûlü'nün (a.s.m) duasıydı. Efendimiz bir gün ellerini açarak Rabb'ine yalvardı.

"Ey Allah'ım! Ebû Cehil b. Hişam ya da Ömer b. Hattab'tan hangisini daha çok seviyorsan, onunla İslâm'ı destekle"[3]

 

Önce seni öldüreyim

Gördüğü manzaralar, Hz. Ömer'in kalbinde hidayet tohumlarını yeşertmeye başlasa da, o bu düşünceleri bastırarak İslâm düşmanlığına devam etti.

Müslümanların yollarına devam ettiğini gören Kureyş liderleri bir araya gelerek nasıl hareket etmeleri gerektiğini istişare ettiler. Görüşme sonucunda Efendimiz'i (s.a.v.) öldürmeye karar verdiler. Biri sordu:

- Onu kim öldürecek?

Toplantıda bulunanlardan Hz. Ömer ileri atıldı:

- Ben öldürürüm.

Hz. Ömer'in öldürmesine karar verildi. Kızgınlıktan gözü hiçbir şeyi görmeyen Hz. Ömer, çok sıcak bir günde, güneşin en tepede olduğu sırada kılıcını sıyırarak, Allah Resûlü'nü (a.s.m) öldürmek üzere yola düştü.

Peki, ama nereye gidecekti?

Biraz araştırdıktan sonra tam olmasa da Efendimiz'in sahabeleri ile birlikte Safa tepesinin alt tarafında bulunduğunu öğrendi. Büyük bir hızla Dârü'l-Erkam'a doğru giderken, sahabelerden Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym, Hz. Ömer'in durumundan şüphelendi ve sordu:

- Böyle haşmetle nereye gidiyorsun ey Ömer?

- Dinden dönen, Kureyşlileri bölen, dinlerini tenkit eden, ilahlarına hakaret eden, gençlerini saptıran şu kişinin yanına. Onu öldürmeye...

- Ne kadar yanlış bir iş için gidiyorsun ey Ömer? Nefsin seni aldatıp yanlış işlere yönlendirmiş. Adiy oğullarını felakete sürüklemek mi istiyorsun? Eğer Muhammed'i öldürürsen, Abdümenaf oğulları senin yeryüzünde yürümene müsaade eder mi sanıyorsun?

Konuşmalar uzadı, ortam sertleşmeye başladı. Hz. Ömer:

- Sanırım sen de dinden dönmüşsün? Eğer böyle ise, önce burada seni öldüreyim!

Nuaym b. Abdullah, Hz. Ömer'in kararından vazgeçmeye niyetinin olmadığını anlayınca:

- Sana daha önemli bir şey söyleyeyim mi? Sen delalette kalmaya devam ederken, ailenden biri ve onun eşi Müslüman oldu.

- Hangisi?

- Kız kardeşin ve onun eşi.[4]

 

Yumuşayan kalp

Kan beynine sıçramıştı adeta. Yolunu değiştirerek, doğruca kız kardeşinin evine gitti. Kapının önüne vardığında, kardeşi eşi ile birlikte Habbab b. Eret'ten Kur'ân öğreniyordu. Habbab b. Eret onlara Tâhâ suresinin ilk ayetlerini okuyordu. İçeriden birtakım sesler geldiğini duyan Hz. Ömer, hızlı hızlı kapıya vurmaya başladı. İçeriden gelen ses soruyordu...

- Kim o?

- Ömer b. Hattab

Telaştan Kur'ân okuduğu sahifeyi olduğu yerde bırakan Habbab b. Eret hemen sedirin altına saklandı. Hz. Ömer içeri girdiğinde kız kardeşi hâlini hiç beğenmedi. Belli ki kötü bir niyetle gelmişti. O sırada gözü okudukları Kur'ân sahifesine ilişti. Onu hızlıca alıp saklamaya çalıştı.

- Bu telaş ne? Fısıltı halinde duyduğum o ses de neydi? Sizin buradan geliyordu...

- Aramızda konuşuyorduk. Başka bir ses yoktu.

- Herhalde siz dinden çıkmışsınız?

Eniştesi Said b. Zeyd

- Ey Ömer! Eğer hak, senin inandığın dinin dışında ise o zaman ne olacak?

Hz. Ömer kızgınlıktan kendini kaybetmiş bir haldeydi. Hızla Said b. Zeyd'e döndü, yüzüne şiddetli bir tokat vurdu. Said ona karşı koymaya çalıştıysa da Hz. Ömer güçlü biri olduğu için onu yere fırlatıp tekmelemeye başladı. Vurdu, vurdu, vurdu... Sonra göğsünün üzerine oturdu. Kız kardeşi bu manzara karşısında daha fazla dayanamadı, Hz. Ömer'in üzerine atıldı. Eşinin üzerinden kaldırmaya çalıştı. Hz. Ömer ona da bir tokat vurdu. Yüzünden kanlar akmaya başladı. Canı yanan kardeşi kızgınlıkla:

- Ey Allah'ın düşmanı! Allah'ın tek olduğuna inandığım için mi bana vuruyorsun? Elinden geleni yap! Eşhedü enlâ ilâhe illallâh ve Eşhedü enne Muhammeden resûlullâh. Sana rağmen Müslüman olduk… diye söylendi.

Kardeşinin yüzünden akan kanlar ve duyduğu sözler Ömer'in kaya gibi sert olan kalbini yumuşatmaya yetmişti. Hz. Peygamber'in duası tecelli ediyor, cahiliye ateşi içerisinde bir gül daha açmaya başlıyordu. Eniştesinin üzerinden kalktı, kalbini kaplayan perdeler tek tek aralanmaya başlamıştı.

- Yanınızda bulunan şu sahifeyi bana verin! Onu okumak istiyorum.

- Hayır onu veremeyiz.

- Yazıklar olsun! Söylediğin sözlerle kalbimde bir şeyler hissetmeye başladım. Haydi, onu bana ver. Korkma bana güvenebilirsin. Lât ve Uzzâ'ya yemin ederim ki sana ihanet etmeyeceğim. Okuduktan sonra aldığım gibi sana geri vereceğim…

- Sen temiz değilsin Ey Ömer! Ona ancak temiz olanlar dokunabilir. Kalk guslet ya da abdest al!

Gusletmek için evden ayrılan Hz. Ömer, bir süre sonra geri döndü. Sahifeyi alıp Tâhâ suresinin ilk ayetlerini okumaya başladı. Okudukça kalbinin üzerindeki perdeler birer birer kalkıyor, kalbi yumuşuyordu.

- Bu ne güzel, ne kadar değerli bir söz. Kureyşliler bundan mı kaçıyor!..

Okumaya devam etti. Biraz daha okuyunca:

- Bu sözleri söyleyen bir zata elbette şirk koşulamaz. Muhammed'in nerede olduğunu bana söyleyin![5]

Hz. Ömer'in sözlerini duyan Habbab b. Eret saklandığı yerden çıktı.

- Seni müjdelerim ey Ömer! Allah Resûlü'nün (a.s.m) senin hakkında yaptığı dua kabul edilmiş. O senin için "Ey Allah'ım! Ebû Cehil b. Hişam ya da Ömer b. Hattab'tan hangisini daha çok seviyorsan, onunla İslâm'ı destekle."[6] diye dua buyurdu. Hz. Ömer sordu:

- Allah Resûlü nerede kalıyor?

Onun samimi olduğuna kanaat getirmişlerdi.

- Safa'nın alt taraflarında.

 

Cahiliye ateşinde açan nadide gül

Kılıcını kınına koyan Hz. Ömer, Allah Resûlü'nün (s.a.v.) yanına gitmek için yola çıktı. Tarif edilen eve gitti, kapıya vurdu. Sahabeler Ömer'in sesini duyunca, onun Allah Resûlü'ne (s.a.v.) karşı duyduğu öfkeyi bildikleri için tedirgin oldular. Kapıyı açmakta tereddüt ettiler. Orada bulunan Hz. Hamza sahabelerin tereddüt ettiğini görünce;

- Ne oldu? Niçin bu kadar tedirgin oldunuz?

- Ömer b. Hattab!

- Ömer b. Hattab mı? Açın kapıyı gelsin! Eğer Allah (c.c) ona hayır murat etmişse Müslüman olur. Eğer başka bir iş için gelmişse onu öldürmek bizim için kolay olacaktır. Haydi, kapıyı açın!

Hz. Ömer içeri girer girmez, Hz. Hamza bir kolundan, başka bir sahabe de diğer kolundan tuttu. Bu halde huzur-u saadete gittiler. Allah Resûlü (s.a.v.):

- Bırakın! buyurdu ve Hz. Ömer'e doğru giderek elbisesinden tuttu, şiddetli bir şekilde kendine doğru çekti.

- Niçin geldin ey Ömer? Vallahi, buraya Allah'ın sana verdiği bir sıkıntıdan dolayı geldiğini sanıyorum.

- Yâ Resûlallah! Buraya Allah ve Resûlü'ne, O'na indirilene iman etmek için geldim.

- Allah'u Ekber.

Allah Resûlü'nün getirdiği tekbiri duyan sahabeler, Hz. Ömer'in Müslüman olduğunu anladılar. Bu onları çok sevindirdi.[7] İman bahçesine Mekke'nin en güçlü kuvvetli kişisi de katılmıştı. O artık cahiliye ateşinde açan nadide bir güldü.

Süheyb b. Sinan der ki;

"Hz. Ömer Müslüman olunca Müslümanlar ortaya çıktı. İnsanları açıkça İslam'a davet etmeye başladılar. Hep birlikte Kâbe'ye gidip oturduk. Sonra halka yapıp Kâbe'yi tavaf etmeye başladık. Kureyşliler bize sataşıp saldırmaya başlayınca birbirimize yaklaşıp iyice kenetlendik. Saldıranlara birlikte karşılık verip, geri püskürttük."[8]

 

Adil Sultan

Bir zamanlar kadınlara işkence yapacak kadar katı kalpli olan Hz. Ömer, İslam sayesinde devlet reisi olduğu halde yolda önünü kesen hanımın nasihatini dinleyecek kadar mütevazı biri oldu.

Bir gün içlerinde Cârud el-Abdî'nin de bulunduğu bir grupla Mescid-i Nebevî'den çıkarak yürümeye başlayan Hz. Ömer, biraz sonra yolda bir hanıma rastladı. Hz. Ömer selam verince Havle adındaki hanım mukabele etti. Sonra Hz. Ömer'e:

– Dur ey Ömer, dedi. Hz. Ömer durarak onu dinledi. Hz. Ömer'e nasihat etmeye başlayan Havle Hatun:

– Günler ne çabuk geçiyor ya Ömer! Sana "Ömercik" diye söylendiği günleri hatırlıyorum. O zamanlar Ukaz Panayırı'nda koyun otlatıyordun. Çok geçmeden "Ömer" diye hitap edilmeye başlandı. Aradan yıllar geçti, şimdi sana "Müminlerin Emiri" deniyor. Halkın yönetimi konusunda Allah'tan kork! İyi bil ki, kim sakındırılan kötülüklerden uzak durursa uzaklar ona yakın kılınır. Ölümden korkan, iyilikleri kaçırmaktan da korkar, dedi.

Hanım Sahabenin sözü uzattığını düşünen Cârud el-Abdî araya girdi.

– Müminlerin Emiri'ne yaptığın konuşmayı uzattın ey kadın, diyerek kendince Hz. Ömer'in rahatsız edilmesini önlemeye çalıştı. Hz. Ömer:

– Onu bırak! Hem sen onun kim olduğunu biliyor musun? O Havle binti Sa'lebe'dir. O, Allah'ın yedi kat göklerin ötesinden şikâyetini dinlediği kişidir. Âlemlerin Rabbi'nin dinlediği kişinin sözlerini Ömer dinlemesin mi? Vallahi Ömer, daha fazla dinlemeli. Vallahi, eğer o geceye kadar beni bırakmasa namaz vakitleri hariç, onun işini halledinceye kadar yanından ayrılmazdım,[9] dedi.

Büyük sahabelerden Abdullah b. Mes'ud onu şöyle tanıtır:

"Hz. Ömer'in İslam'a girişi fetih, hicreti zafer, hilafeti rahmet oldu. O Müslüman oluncaya kadar biz Kâbe'de namaz kılamıyorduk. İslam ile şereflendikten sonra müşriklerle amansız bir mücadeleye girip kazandı. Bundan sonra müşrikler Kâbe'ye gidip açıkça namaz kılmamıza fazla karışmadılar."

Hz. Ömer, vefatına kadar her an Allah Resûlü'nün (s.a.v.) yanında yer aldı. Hz. Ebu Bekir'den sonra halife oldu. Adını tarihe "Adil Sultan" olarak altın harflerle yazdırdı.



[1] Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf, 1/221.

[2] İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-Gâbe, 7253; İbn Hacer, İsâbe, 11704.

[3] Tirmizî, Menâkib, 17.

[4] İbn Hişam, Sîre, 1-2/343; İbn Sa'd, Tabakât, 3/267.

[5] Müsned, 1/344; İbn Sa'd, Tabakât, 3/268.

[6] Tirmizî, Menâkîb, 17.

[7] Müsned, 1/344.

[8] İbn Sa'd, Tabakat, 3/269.

[9] İbn Sa'd, Tabakât, 8/378.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.