Aziz Hocamızdan dinleyip öğrendiğimiz ilmî ve imanî gerçeklerin bir
kısmını, anladığımız ve hatırladığımız şekliyle, başkalarının da
istifadesine sunmayı düşündük. Her birisi, ayrı ayrı levhalar halinde
yazılıp asılması gereken bu "vecize"lerin ve birçok meselenin
çözümünde anahtar vazifesi görecek bu "Altın Sözler" in, sadece kendi
hafızamızda ve hatıra defterimizde hapsedilmesine gönlümüz razı
olmadı.
Sözlerime ve yazılarıma güzellik katan ve özellik kazandıran bu
sözleri anlamak, onların sahibini de daha iyi tanımaya yardımcı
olacağı ümidiyle arz ediyorum:
* "Akıl, bir işin sonunu düşünmektir". Yani kârını, zararını çok iyi
hesap ederek bir işe girişmektir. Çünkü son pişmanlık para
etmeyecektir. Ve "ah keşke" sözleri, akılsızlığın neticesidir.
* "Akıl; "şunlar, şunlar doğru ise, şunlar da doğrudur" şeklinde bir
mukayese ve muhakeme (karşılaştırma ve karar verme) kabiliyetidir.
İslamsız akıl, tek başına ilk ve mutlak doğruları bilemez, hayır ve
şerri tayin edemez. İslamsız bütün nimetler ve saadetler eksiktir ve
yetersizdir. Bu nedenle "Bugün dininizi ikmal ettim ve nimetlerimi
tamamladım" ayeti en son indirilmiştir.
* "Akıl, bir temyiz (iyiyi kötüden seçip ayırma) yeteneğidir. "
* " Akıl; imanın ve İslam'ın emrinde en büyük nimet, nefsin ve
şeytanın elinde ise, sebebi felâkettir."
* "Düşmanlar ve canavarlarla dolu ıssız ve karanlık bir orman
kurtulmak için, nasıl ki;
1- Tehlike bölgelerini ve güvenlik yollarını gösteren bir haritaya,
2- Doğru yön tayinine yarayan bir pusulaya,
3- Ve de çevremizi aydınlatacak bir ışığa ihtiyaç vardır.
İşte, haksızlık ve şeytanlıklarla kaplı bir dünyada, selamet yolunu
bulmak için de, Kur'an bir harita, akıl bir pusula, iman ise önümüzü
aydınlatan bir fener hükmün-dedir. Bunlar biri birinin
tamamlayıcısıdır. Biri olmadan diğeri işe yaramaz ve kurtuluşa
ulaştıramaz."
* " İslam'ın dışında, hiçbir Hak ve hakikat kaynağı yoktur. Fen ve
hikmet, sanat ve sanayi dahi, İslam'ın içindedir ve onun bir
şubesidir. İlhamını Kur'andan almayan hiçbir ilim ve teknik asla hayr-
ı mahz olamaz, şerden ve zarardan arınmış sayılamaz. Mutlaka yeterli
ve yararlı olduğu savunulamaz.
Felsefelerin ve filozofların birbirini inkârı, ideolojilerin devamlı
çatışması, beşeri kanun ve nazariyelerin eskimesi ve değişmesi, hatta
yapılan ilaçların bile, bir müddet sonra yan tesirlerinin anlaşılması,
hep bu yüzdendir."
* 70 öncesi yıllarda Hocamın Erzurum'daki "İlim ve İslam" konulu
konferansını dinleyen bir müftü efendi, daha sonra özel sohbeti
sırasında Hocamıza dönerek:
- Sizi canu gönülden tebrik ederim. Çok güzel ve önemli konulara temas
ettiniz. Bendeniz de yıllardır vaazlarımda : "Dini ve ahlâki ilimleri
bilmek yetmeyeceğini , Avrupa'nın fennini ve tekniğini de öğrenmek
gerektiğini, hep söylerim" deyince, Hocamız ona:
- Aman Müftü Efendi Herhalde sürçü lisan ederek, yanlış bir ifade
kullandınız. Çünkü "İslami ilimler yetmez, Avrupa'nın fen ve tekniğini
de almamız lazımdır" sözü, bilerek söylense, tecdidi iman gerektiren
bir küfür lafzıdır. Zira bu söz Kur'andaki en son indirilen "Artık
dininizi kemale erdirdim. Hiçbir eksik bırakmadım (maddi ve manevi)
nimetlerimi tamamladım " mealindeki ayete ters düşmektedir. Sizin
düşüncenize göre "İslam'da fen, teknik ve müspet ilimler yok-tur.
Bunları Avrupa'dan almaya ve öğrenmeye ihtiyacımız vardır. Dolayısıyla
bu yönüyle İslam eksiktir " manası anlaşılır ki bu, farkında olmadan
"Bugün dininizi ikmal ettim, maddi ve manevi hiçbir eksiklik ve kusur
bırakmadım" buyuran Cenab-ı Hakkı yalanlamak manasına gelir ve elbette
yanlıştır.
Doğrusu ise, maddi ve müspet ilimlerin de kaynağı Kur'an ve bugün
Batılıların elindeki bütün ilimlerin temel esaslarını ortaya koyan
İslam alimleri olmuştur" diyerek düzeltir.
Elbette "Hikmet (fen ve sanat) Müslümanın yitik malı gibidir. Nerede
bulsa alır ve kullanır" Ancak İslam'ın müspet ilimlerle ilgisi ve
bilgisi yok diye düşünmek tamamen yanlıştır ve yanıltıcıdır.
* " İslam beş temel üzerine bina edilmiş bir hakikat sarayıdır ve
hayat programıdır. Yoksa,
sadece bu beş şeyden ibaret zannedilmesi hatadır. Zira, sadece bir
kısmına inanmak ve yaşamak İslam değildir. "
* " Dünyadan Ay'a gönderilen bir füze nasıl ki hedef açısından bir
milimlik bir sapma bile gösterirse, bu açı giderek büyüyecek ve
neticede o füze Ay'a değil başka bir gezegene çarpıp parçalanacaktır.
Aynen bunun gibi, imani ve itikadi konularda başlayacak çok az bir
şüphe ve sapma bile, insanı giderek İslam'dan uzaklaştıracak ve bu
sapıklık, sonunda sahibini cennete değil, cehenneme taşıyacaktır."
* " İslam'ı, "ırkçılık" gibi batıl ve bozuk şeylerle karıştırmak
esasına dayanan sentezcilik düşüncesi de, itikadi bir sapıklıktır."
* " Mezheplerin birleştirilmesi fikri de, ırkçılık gibi, bir siyonist
şeytan şırıngasıdır ve insanlarımızı ibadet disiplininden ve takva
dairesinden koparmayı amaçlamaktadır"
* " Yanlışın en tehlisi, doğruya en yakın olan yanlıştır. Çünkü,
doğruyla karıştırılması ve insanların daha kolay aldatılması ihtimali
taşımaktadır."
* Bu konuda görülen diğer bir gaflet ve cehalet örneği de, sadece
Kur'anla hüküm ve amel etmeyi yeterli zannedip, sünnete (hadislere ve
diğer şer'i delillere) itibar etmemektir.
Halbuki Allah'ın belirlediği Kur'anî hükümleri, Resulü Ekrem (SAV)
bizzat yaparak ve yaşayarak bizlere göstermişlerdir. Efendimiz (SAV)
öğretmeseydi ve örnek teşkil etmeseydi, nasıl abdest alınacağını ve ne
şekilde namaz kılınacağını dahi bilemezdik.
* Bütün Batı hukuku, toplam on bin meseleden ibarettir. Ama sadece
İmamı Azam Hz.'lerinin çözümlediği ve hüküm verdiği mesele yüz binin
üzerindedir.
* "İslâm bize ve zamana uymaya mecbur değildir. Ama herkes ve her
zaman, İslâm'a uymak mecburiyetindedir."
* "Şu dünyaya gönderiliş gayemiz olan kulluk imtihanını başarabilmek
için, üç tane temel ve birbirini tamamlayan esas vardır:
1-Her şeyden önce İslâmı öğrenmek, İslâmın her konudaki emrini bilmek,
2-Öğrendiğimiz İslâmi esaslara göre yaşamak, Kuranın hükmünü
hayatımıza tatbik etmek,
3-Her yerde, her halde ve her meselede, mutlaka İslâm'a göre, yani
İslâmca düşünmek."
Yani, itikat ve ilmihal konularını öğrendiği ve bildiği bir kısım
ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret, siyaset ve devlet
hayatında müşrikler gibi düşünen, olayları batılı ve cahili ölçülerle
değerlendiren bir kimse, hakikat nazarında Mümin sayılamaz.
Örneğin, beş vakit namazı imamın arkasında ve tadili erkanıyla kılan
bir insan, içinden "Camiden çıktıktan sonra, sattığım tarlanın
parasını acaba hangi bankaya yatırsam?" diye geçiriyor ve rahatlıkla
faiz yiyorsa, bu kişi islamca düşünmüyor demektir.
Müslümanca düşünmenin üç temel esası vardır:
1- Dünya hayatı, çok önemli bir imtihandır. Ahiret ise, dünya
hayatının hesabı ve imtihandaki artı ve eksi puanların karşılığıdır.
Nefeslerimiz sayılıdır, bunlar Allah yolunda harcanmalıdır. Çünkü ölüm
bize, çok yakındır.
2- İslâm Dini, Allah yapısıdır. Bunun için mükemmeldir ve tastamamdır.
Haşa, zerre kadar noksanı, fazlası ve hatası bulunmamaktadır.
3- İslâm Dini, bir bütündür. Ona bir şey katılamaz ve ondan bir şey
çıkarılamaz. Baştan sona Hak'tır, hayırdır ve hepsi, herkes için ve
her yerde lazımdır. Çünkü İslâm, dünya ve ahiret saadetinin tek
ilacıdır.
* "Ameller, niyetlerle tartılır." Yani yapılan işler ve ibadetler
niyetlere göre değerlendirilir. Neyi elde etmek istediğimiz ve neleri
gaye edindiğimiz önemlidir.
* "Cenab-ı Hakkın, bizlerin sadece tavır ve davranışlarımızı değil,
bu hareketleri hangi maksat ve niyetlerle yaptığımızı da devamlı
kontrol ve murakabe ettiğini, Hocamız, Kanada da geliştirilen yeni bir
"sürücü ehliyeti alma" sistemiyle şöyle izah etmişti:
"Kanada da, şoför ehliyeti almak isteyenleri imtihan etmek için, özel
bir sistem ve salon hazırlanmıştır. Dışarıda, şoför olarak kendini
yetiştiren ve kazanacağına güve-nen kişi, gelip kimliğini özel bölmeye
yerleştiriyor ve giriş kapısı açılıyor. İçeride tekerleri hariç bütün
aksamı çalışır vaziyette bir araba bulunmaktadır. Sürücü adayı,
arabanın kapısını açıp direksiyona geçtiği ve kontağı açtığı a, tam
karşı duvardaki ekran özel olarak hazırlanmış bir film oynamaya
başlıyor. Sürücü, kendisini gerçek bir yol üzerinde seyrettiğini
zannediyor. İniş geliyor, yokuş çıkıyor, çeşitli trafik işâret ve
levhalarıyla karşılaşıyor şoför adayı, bütün bu durumlar karşısında en
doğru olanı yapmak ve kurallara uymak zorundadır. Çünkü, arabanın
viteslerinden frenlerine, gaz pedalından direksiyonuna kadar her şeyi
bir otomatik beyne bağlanmıştır ve özel filmdeki şartlara göre
ayarlanmıştır.
Eğer doğru hareket edilmişse, dışarı çıkarken ehliyet kutuda hazır
bekliyor. Yok, yanlış hareket edilmişse, otomatik beyin boş basıyor ve
"çalış, öğren tekrar gel" diye ikaz ediyor.
Trafik komiserinin huzurunda yapılacak bir ehliyet imtihanında, adam
kayırma, rüşvet alma ve hataları imtihan komisyonunun gözünden kaçırma
gibi durumlar olabilir. Ama otomatik beyni aldatmak ve atlatmak mümkün
olmamaktadır.
İşte her hâl ve hareketimizdeki niyetimiz, ciddiyetimiz ve gayretimiz,
devamlı olarak bu otomatik beyinden bin kere hassas İlâhi bir
murakabeye (kontrol ve değerlendirmeye) tabi tutulmaktadır.
Kader ve Külli İrade:
Şimdi, kendimizi, bu ehliyet imtihanı için hazırlanmış özel arabanın
ve ekranın başına geçtiğimizi, bütün bu araçlarında bir TIR kamyonuna
veya tren vagonuna yerleştirildiğini ve Ağrı'ya doğru gittiğini
düşünelim.
Biz ise, diyelim ki, Aydın'a varmak istiyoruz. Ve bu amaçla direksiyon
başında çabalayıp duruyoruz.
Halbuki, bizim bütün gayretimiz ve dikkatimiz, sadece "ehliyet
alabilmek için puan kazanmamıza" yarayacak, yoksa ne trenin hızını, ne
hedefini ve ne de hareketlerini asla değiştirmeyecektir.
İşte o tren külli iradeyi, bizim ekrandaki filme göre ve trafik
kuralları çerçevesindeki gayretimiz ve gayemiz ise, cüzi iradeyi
temsil etmektedir.
* "Bir insan kendi kusur ve kabahatlerini düşündüğünde, utancından
başkasının yüzüne bakmaya mecali kalmayacaktır."
* "Herhangi bir durumun oluşmasında ve gelişmesinde Müslümanların üç
ayrı safhada, takınacağı, üç ayrı tavır vardır:
1- Önce emredilen ve yapılması gereken bir konuda, takatımızın sonuna
kadar ceht, gayret ve her türlü esbaba tevessül,
2- Olayın meydana gelişi sırasında, korku ve telâşa kapılmadan Allaha
teslimiyet ve tevekkül,
3- Sonunda ise, takdire rıza ve ortaya çıkan neticenin hakkımızdaki en
hayırlı durum olduğunu kabül..." etmek gereklidir.
* "Biz bütün sebeplere tevessül etsek ve her türlü gayreti göstersek
bile, Allah istediğimiz neticeyi vermeye mecbur değildir."
Ancak sebeplere tevessül edilerek ve sünnetullaha uygun hareket
edilerek yapılacak işlerin, genellikle başarıya ulaştırılması da
adetullahın gereğidir.
* Kader konusunda, Allahın külli iradesi içinde, kulların cüzi
iradelerinin yerini ve mesuliyetini belirten, yukarıdaki doyurucu ve
çarpıcı misalini Hocam, bir de şöyle anlatmıştı:
"Emir ve yasakları içeren, teh bölgelerini gösteren trafik
levhalarıyla donatılmış, inişli, yokuşlu, virajlı bir anayol
düşününüz. Siz, "araba kullanabilir" belgesi olan ehliyetinizi almış
olarak, kendinize verilen bir vasıta ile bu yol üzerinde hareket
ediyorsunuz...Trafik kurallarına ve işaret levhalarına aykırı
hareketlerden dolayı bir kaza yaparsanız, elbette bunun sorumlusu ve
suçlusu siz olacaksınız ve cezalandırılacaksınız. Ancak, üzerinde
seyrettiğiniz yolun, çok büyük ve güçlü, ama görülmeyen muazzam bir
lokomotifin üzerinde olduğunu farzediniz.
O takdirde siz, kendi arzu ettiğiniz yere değil, yolu taşıyan o güçlü
lokomotif nereye götürürse, oraya gitmek zorundasınız ve bu neticeden
sorumlu da olmayacaksınız...
İşte ehliyet alıp, (yani Kelime-i Şehadet getirerek iman edip) yol
üzerinde araba kullanmak irade-i cüz iyeye, o görülmeyen ve her şeyi
üzerinde götüren güçlü lokomotifte irade-i külliyeye örnektir."
* "Kelime-i şehadet getirip iman etmekle her işimiz bitmiyor, tam
aksine, kulluk imtihanımız yeni başlıyor." Yani kelime-i şehadet, bir
nevi, Kuran programıyla yapılan kulluk imtihanına, giriş belgesidir.
* "İslâmi tebligatta muhatabımız istisnasız bütün insanlardır. Öyle
ise görüşü ve görüntüsü ne olursa olsun, davamız herkese anlatılmalı,
davet her kesime yapılmalıdır. Tebliğ ve davet bizden, hidayet
Allah'tandır."
* "Cennete girmek için, mutlaka Müslüman olmak gereklidir. Ancak bu
dünyada, Adil bir düzen'in himayesinde, huzur ve emniyet içinde
yaşamak için, sadece "insan" olmak yeterlidir."
* "Kabir suali bir nevi kimlik tespitidir. İnsanın gerçek kimliği ve
kişiliği ise, tarafgirliği ile belirlenir. Bir insan Hakkın mı, yoksa
Batılın mı safındadır? Sorusunun cevabı oldukça önemlidir. "
* "Cenab-ı Hakkın en sevdiği insan, sorumluluğunu bilen ve kendi
görevini en iyi şekilde yerine getiren insandır." Görevini ciddiyet ve
titizlikle yapmak "İhsan" makamıdır.
* "Biz, başkalarının değil, kendi muhasebemizi yapmak ve hesabımızı
sağlam tutmakla mükellefiz."
* "Namaz dinin direği, cihat ise zirvesidir."
Cihat, huzur ve hürriyet içinde yaşanacak, temel insan haklarına saygı
duyulacak bir ortamı hazırlama gayretidir. Ülke içerisinde yapılan
ilmi-ahlaki ve siyasi hizmetlerdir. Askeri ve silahlı cihad ise, ancak
dışarıdan saldıracak düşmanlar için geçerlidir.
* "Cihad izzet ve aydınlık, gevşeklik ise zillet ve karanlıktır."
* "Cihadın önemini şuradan anlayınız ki, meselâ namaz kılarken ateşe
düşmekte olan bir çocuğu korumak, kendisine yaklaşan yılan ve
canavardan sakınmak veya malını çalınmak ve telef olmaktan kurtarmak
için, sonra iade etmek üzere namaz terk ve tehir edilir. Yani can ve
mal ile namaz arasında bir tercih yapmak gerekirse, mal ile can,
namaza tercih edilir.
Ancak mal ile canı feda etmek gerekse de, mutlaka cihada devam
edilecek, hiçbir bahane ile cephe terk edilmeyecektir."
Her iki halde de, sadece İslam'ın emrine uymuş oluyoruz demektir.
* "Şeytan, Allahın mevcudiyetini ve kudretini bildiği gibi, siyonist
Yahudi de İslam'ın canının cihat olduğunu bildiği için, bütün gücüyle
Müslümanların cihat ruhunu söndürmeye çalışmaktadır."
* "İslâm, ancak kendi orijinal kavramlarıyla anlaşılır ve anlatılır.
Cihat; Hakkı hakim kılmak, temel insan hak ve hürriyetlerini sağlamak
ve korumak ve her türlü zulüm ve sömürü düzenlerini ortadan kaldırmak
için yapılacak hizmet ve faaliyetlerin tamamıdır. Batılıların
kullandığı manada "harp" ve "savaş" gibi kelimeler cihadı ifade
edemez.
Nasıl ki "Allah" lafza-i Celâlin hiçbir dilde karşılığı yoktur,"Tanrı-
İlah" yerine kullanılan kelimelerin de, cemi (çoğulu) vardır. Çünkü
Batılılar hâla teslis (üçleme=Baba-Oğul-Meryem Ana) seviyesinden
tevhid akidesine ulaşamamışlardır.
Ve yine nasıl ki "Bereket" kavramı; artma, çoğalma gibi kelimelerle
ifade etmek mümkün değildir.
Bunun gibi "Allah" CC. "Fisebilillah" (Allah yolunda, Allah için) gibi
"cihat" kelimesi de, İslâmi bir kavramdır ve cihadı başka kelimelerle
izah etmek yanlış-tır."
* "İslâmi cihat ise, yine İslâm'a göre olmak ve bir teşkilat
düzeniyle yapılmak zorundadır. Bu da bir karargâha bağlılık ve itaati
gerekli kılmaktadır.
"Ordu demek, yapılacak işlerin belirlendiği, her işe göre münasip
görevlilerin tayin edildiği ve eğitildiği, emir-komuta disiplini ve
sorumluluk düşüncesi içerisinde, herkesin görevini en iyi şekilde
yerine getirdiği cemaat ve teşkilât demektir."
* "Acaba bu manevi ve siyasi cihat hareketi hangisidir? Elbette ki
Milli Görüş cemaatidir..
Bu konuda bize itimat etmiyorsanız, Kartırdan, Moşe Dayan (Bush'tan ve
Şaron'dan) sorunuz. Onlar bu hizmet ve hareketin hangisi olduğunu size
söyleyeceklerdir."
* "Allahın rızası, ordu içindeki zahiri rütbe ve rağbete göre değil,
üstlendiği görevi üstün bir gayret ve samimiyetle, canla-başla yapmaya
bağlıdır."
Burada ki " Ordu" dan maksat, silahlı ve askeri birlik değil,
disiplinli teşkilat demektir.
* "Batıl tarafına ve düşmanlarımıza, bizden daha çok imkân ve fırsat
verilmesi ve çok çeşitli cephelerden bize hücuma geçilmesi Müslümanlar
için bir rahmet ve fazilet sebebidir."
* "Cüneydi Bağdadi Hazretleri ibadet ve hizmet yolunda, çeşitli
zahmet ve zorluklarla karşılaştığında seviniyor ve Allah'a
şükrediyordu."
- "Rabbım'ın, işlerimi zorlaştırmasını, daha çok gayret ve metanet
göstererek, mükâfâtımın kat kat artmasını murad ettiğine işaret
sayıyor ve teselli bulu-yorum" diyordu.
* "Asıl marifet, yük altında ve hizmet esnasında sadık ve sağlam
kalabilmektir. Yoksa, çay sohbetlerinde ve edebiyat kürsülerinde
kahramanlık satmak kolaydır."
* "İslâmi cihatta aslolan şekil değil, mana ve maksattır. Zira Bedir
Harbi de, müşriklerin usül ve metodlarıyla yapılmıştır."
"Şimdi "oy ve seçim" meselesi de inananlar için, haklı davasını en
uzak köylere ve en ücra köşelere kadar ulaştırmak, devlet imkânlarını
Hakkın ve halkın hizmetinde kullanmak için bir vasıta ve fırsattır ve
değerlendirilmesi gereken bir ruhsattır."
* "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek için mahlukatı yarattım"
mealindeki Hadis-i Kutsi'de dahi, cihadın temeli olan tebliğ ve
tanıtma esasına işaret edilmektedir."
* "İslâmı ise, bütünüyle (tüm kurum ve kurallarıyla) tebliğe memur ve
mecburuz. Zira, İslamın bir kısmı İslâm değildir. İslam "silm"
kökünden bütün insanlık için barış dini ve bereket düzeni demektir."
* "İmanla küfür bir kalpte birleşmez ve barışmaz. Her gece en son
kıldığımız vitir namazındaki kunut duasını okurken, Allah'a şu sözü
vermeden başımızı yastığa koymuyoruz:
"Ya Rabbi, facir ve fasık kimselerle bütün bağlarımızı kestik ve Senin
dinini yıkmak isteyenleri terk ettik." diyoruz...
Facir; itikâdı bozuk, görüşü batıl olan kişilerdir,
Fasık ise, ameli bozuk, ahlâkı berbat kimseler demektir.
Acaba biz müslümanlar, Allah'a verdiğimiz bu sözü tutuyormuyuz?
* "Faraza, bir zaman tünelinden geçirilip, asrı saadet dönemine ve
Bedir tepesine bırakılan kimse, bir tarafta Aleyhisselâtü vesselâm
Efendimiz, arkasında iman ordusu, karşı tarafta ise, Ebu Cehil lain ve
küfür ordusu olduğu halde, Bedir harbinin yapıldığını görse;
1-Hangi bahane ile olursa olsun, Ebu Cehil'in safına katılsa, ona arka
çıksa ve alkışlasa küfrünü izhar etmiş olur.
2-Veya, "Allah, Hakka yardım etsin" deyip, hiçbir tarafa tabi ve taraf
olmadan yerinde otursa, o zaman da münafıklığını ispat etmiş sayılır.
Zira, bu söz "Hangi taraf haklı, pek bilemiyorum, Hz. Muhammed'in
haklılığından da şüphe ediyorum" anlamına gelir.
3-Şayet bu manzara karşısında "Ya Rabbi, Resulüne ve ashabına yardım
et" şeklinde dua etmekle yetiniyor ve yerinde duruyorsa, bu halde de
fasık (günahkâr ve gayretsiz) bir Müslüman olduğu ortaya çıkar.
4-Yok eğer, bu durumu görür görmez "Resulüllah'ın ayağına diken bata-
cağına benim gözüme ok saplansın" diyerek yerinden fırlıyor ve
bağırsakları çalı-lara takılsa bile İslam'ın safına katılmak ve Allah
yolunda vuruşmak üzere koşuyorsa, o takdirde gerçek bir mümin olduğunu
kanıtlamış olur."
* " Hak bir olduğu gibi, küfür de görünüşte dağınık ve çeşitli olsa
da ger-çekte o da tek bir karargâha, yani Siyonizme bağlıdır." Bizde
"Baş başa, baş Allaha" bağlı Siyonizmde ise "baş başa, baş şeytana
bağlı" prensibi geçerli olmaktadır.
* "Bazı sapık Yahudilerin dünyaya hakim olma plan ve politikalarına
Siyonizm denir."
"Siyonizm'i bir timsaha benzetirsek, bu timsahın üst çenesi Kominizm,
alt çenesi Kapitalizm'dir. (Bütün hayvanların alt çenesi hareket
ettiği halde, timsahın ise üst çenesi hareketli olduğu için, onu misal
veriyorum) Bu iki çenenin (Komünizm ve Kapitalizmin) çarpışır
görünmeleri düşmanlıklarından değil, aralarına giren avlarını ezmek ve
gövdeyi (Siyonizmi) beslemek içindir."
"Bugün artık Kominizm tamamen iflas etmiş ve çökmüş, Kapitalizm de
içinden çürümüş ve yakında çökmeye ve çözülmeye mahkûm hale
gelmiştir."
* "Nato ve Varşova Paktları İslam'a karşı yeni bir Haçlı orduları
şeklinde birleşmiştir."
* "Dünyayı ezen sömürü canavarının beyni Siyonizm, kalbi Haçlı
Avrupa, sağ kolu Amerika, sol kolu Rusya'dır."
* "Asrımızdaki zulümlerin baş sorumlusu olan Siyonizm ve küfür
cephesi de gelişmiş ve güçlenmiştir."
Çünkü Allah-u Teala yalnız müminlerin değil, cümle alemlerin ve bütün
in-sanların Rabbidir. Cenab-ı Hak, Penisilinin bulunmasıyla
mikropların kabuğunu kalınlaştırdığı gibi, yaptıkları zulüm ve
melanetlere karşılık haklı olarak bütün insanlığın nefretini kazanan,
toplu hakaretlere maruz kalan ve her yerden kovulan mel'un
Siyonistlere de, binlerce yıllık sabır, gayret ve azimlerinin
karşılığını vermiş ve geçici bile olsa, dünyada gizli sömürü
saltanatını kurmalarına müsaade etmiştir."
"Mikroplara karşı, antibiyotik olarak ilk bulunduğu dönemde, 5 -10
ünite yazılan penisilin, mikropları öldürmeye yetiyordu. Ancak
mikroplar da belli maksatları icra etmek için vazifeli
yaratıldıklarından, insanoğlu penisilini bulunca, bu sefer Cenab-ı Hak
mikropların kabuğunu kalınlaştırdı ve penisiline karşı direncini
artırdı. Bunun üzerine penisilinin dozu giderek artırılarak yüz, bin,
on bin... derken bugün milyonlarca üniteye ulaşmıştır. Yani
penisilinin bulunmasından sonra, mikropların kabuğu öylesine
kalınlaşmış ve direnci öylesine artmıştır ki, 60-70 yıl önce 10
vuruşla ölen bir mikrobu, bugün öldürmek için bir milyon kere vurmak
gerekmektedir.
İşte dünya Siyonizmi ve küfür dahi, geçen zaman içinde öylesine
gelişmiş ve güçlenmiştir ki bu iman ve insanlık mikroplarını tesirsiz
hale getirmek için de, o nispette gayret, ciddiyet ve kuvvet
gerekmektedir."
* Peki, " Neden şu an siyonistler hakim, biz mahkûmuz?"
1- Siyonistlerin batıl da olsa, kendi davalarına inancı bizden fazla
olduğu için..
2- Onların şeytani gayeleri uğrunda ki gayreti ve cihadı, bizden üstün
olduğu için.."
Siyonist emeller taşımayan, ülkemiz aleyhindeki faaliyetlere
karışmayan, başkalarını ezmeyi ve sömürmeyi amaçlamayan, dürüst ve
sade yahudilere karşı hiçbir düşmanlığımız söz konusu değildir. Biz,
temel insan haklarına saygı çerçevesinde, herkesle birlikte ve barış
içersinde yaşamaya hazırız ve razıyız.
"Evet, hayat; iman ve cihattır" Bu iki değer ve dinanizme, kim sahip
olursa, zaferi onlar kazanacak ve üste çıkacaktır.
* " İstanbul'un fethini müjdeleyen, Sultan Fatih'i ve askerini öven
hadis-i şerif, bize cihatla ilgili şu esasları ders vermektedir.
1- İstanbul'un mutlaka ve kesinlikle fethedileceğini haber vererek, he-
defe varmak ve zafere ulaşmak için, tam bir iman, azim ve ümit sahibi
olmamız hususuna,
2- Fetih ve zafer için, mutlaka ehil ve emin bir komutanın lüzumuna,
3- O komutanın da, askersiz olamayacağına, ordu düzeni ve disiplinine
girmeyen kalabalıkların zafere ulaşamayacağına işaret etmektedir."
Sonuç: "Kâbe'yi yıkmaya gelen Ebrehe'nin filleri, sahiplerini ezdiği
gibi, bugün zalim devletlerin uçak, gemi ve tank filoları da yakında
biri birini ezecek ve kendi sahiplerini yiyecektir."
Ve artık vakit tamamdır.
* Biz Refah Partisi olarak, sadece Türkiye'deki 60 milyon memleket
evladının değil, birbuçuk milyar İslam Aleminin ve yeryüzündeki 6
milyar insanın hepsinin saadeti bakımından ne kadar büyük bir so-
rumluluk taşıdığımızı biliyoruz. Kazakistan'daki insan da saadetini
Refah Partisi'nin iktidara gelme-sinden bekliyor. Cezayir'deki insan
da saadetini Refah Partisinin iktidara gelmesinde bekliyor.
* D-8'lerin bayrağında 6 temel ilkeyi sembolize eden altı yıldızın
anlamlan şunlardır:
1. Savaş değil, barış
2. Çatışma değil, diyalog
3. Çifte standart değil, adalet
4. Üstünlük değil, eşitlik
5. Sömürü değil, işbirliği
6. Baskı ve tahakküm değil, insan haklan hürriyet ve demokrasi
Bu prensipler sadece D-8'lerin kendi prensipleri değil, Yeni Bir
Dünyanın kurulmasının da temel esaslarıdır.
* <<Sizin kökünüzde ne yatar>> deni-yor. İşte bizim kökümüzde ne
yattığının açık cevabını veriyorum. Bizim kökümüzde bu Cumhuriyetin
kökünde yatan yatıyor, bizim kökümüzde Seyit Çavuşun imanı yatıyor.
(MSP ve AP sıralarından <<Bravo>> sesleri, alkışlar.) Bizim kökümüzde
Sakarya'nın imanı, bizim kökümüzde bin yıllık tarihin 50 milyon
şehidin inancı yatıyor
Bizim kökümüzde şehidi şehit yapan, gaziyi gazi yapan manâ yatıyor Ya
sizin kökünüzde ne yatıyor? (MSP ve AP sıralarından <<Bravo>> sesleri,
alkışlar.)
* Türkye'de farmasonluk, siyonistlik, komünistlik ve şahsiyetsizlik
saltanatı mutlaka yıkılacaktır.
* Siyasi ve iktisadi sömürüye, rüşvete ve adam kayırmaya, milli kültür
düşmanlığına, zümre saltanatına, anarşiye son vereceğiz.
* Avrupa kültürü ile er yada geç hesaplaşacağız. Bundan kurtuluş yok.
Biz kararımızı bu hesaplaşmaya göre vermek durumundayız. Biz batılı
değiliz. Biz avrupalı değiliz. O zaman hesabımızı ve çalışmalarımızı
bu farklılık üzerine yoğunlaştırmak durumundayız.
* Yeryüzünün en ideal insanlar, en aydın en ilerici insanlar şüphesiz
müslümanlardır. Müslüman olmak zaten bu dünyadaki en büyük
ayrıcalıktır.
* İster batı, ister doğu, yani ister kapitalizm ister komünizm; hangi
sistem olursa olsun artık ahir ömürlerini yaşamaktadırlar. Bizim
meşhur misalimizle heryerde söylediğimiz gibi ne yaparsa yapsınlar;
hangi oyunları oynarlarsa oynasınlar hepsi yok olup gideceklerdir. Ve
Allah nurunu onlar istesede istemesede tamamlayacaklardır.
* Ben kesinlikle inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bütün dünyada en
gür sada hakkın ve hakka inananların olacaktır.
* Zaman üzerine faizle alınan bir borcun nasıl ödeneceğinin eğrisi
çizildiği takdirde, bu eğrinin bir üstel fonksiyon olduğu görülür. Bu
eğriyi çizerseniz ilk başta hafif hafif gittiği ama belli bir noktaya
geldikten sonra birden bire yukarıya fırladığını görürsünüz. Bu durum
her üstel fonksionun tabii halidir. Mesela; motorlardaki patlama bu
espiriye uygun bir olaydır. Bir motor oksijenle yakıt molekülleri
arasındaki kimyasal reaksiyon önce yavaş yavaş başlar. Fakat bir süre
sonra patlama meydana gelir. Sosyal olayların yapısıda üstsel
fonksiyona uygundur. Faiz olayı da böyledir.
* Bugün İslam'ın evrenselliğini ve herkes için saadet nizamı olduğu
hemen hemen bilmeyen kalmamış gibidir.
* Bizlerin yapması gereken yalanla ve çirkinlikle uğraşmak değil,
doğru ve güzel olanla uğraşmaktır.
* İslam en yücedir ve ondan yüce hiçbir şey yoktur. Bu geçek peygamber
hadisiyle ve Allahın kitabıyla hükümleşmiştir. Bunda tartışma olmaz.
Bu tür iddia ve ithamlarda bulunanları ben iki kısma ayırıyorum. Biri,
kendilerine İslami tebliğin ulaşmadığı insanlar, diğeri ise İslam'ın
yüceliğini bildikleri halde ona dil uzatan ve onu bilerek gericilikle
eş gören kalpleri mühürlü insanlar.
* İçeride irtica, dışarıda fundamantalist gelişmeler denilerek işte bu
insanlığı kurtarıcı SAADET NİZAMINDAN insanımız uzaklaştırılmak
istenmiştir.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı "Saadet! Şimdi" grubuna üye olduğunuz için aldınız...
Bu gruba posta göndermek için : saadet_simdi@googlegroups.com
adresine mail atabilirsiniz...
Daha fazla seçenek için,
web adresimizi ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.