Tapınak Şövalyeleri, Arıtman ve Yunanistan olayları
Tapınak Şövalyeleri Haçlı Savaşları döneminde "İsa'nın Yoksul Şövalyeleri" adıyla, Hıristiyanlar için kutsal sayılan yerleri "Müslümanlardan korumak" için kurulmuştur. Kendilerine tahsis edilen Süleyman Tapınağı'ndan dolayı sonraları kendilerine "Tapınak Şövalyeleri" denmeye başlanmıştır. Tapınak Şövalyeleri askerlikle tarikatı bir arada götüren gizemli, ezoterik inançlara sahip bir guruptur.
O dönem Müslümanları bir taraftan Haçlılarla uğraşırken, diğer taraftan içeriden Haşhaşilerin saldırılarına maruz kalmaktaydılar. Tapınak şövalyeleri bu dönemde İsmaililer'le ve Haşhaşilerle ittifaklar kurarak Müslümanlara karşı ortak cephe oluşturmuşlardır.
Tapınakçıların Hz. İsa hakkındaki görüşleri Hıristiyanlardan farklıydı. Bu nedenle sonraları Hıristiyanlıktan uzaklaştıkları ve ihanet ettikleri için tardedilmiş ve bir kısmı yakılarak cezalandırılmıştır.
Kudüs ve çevresi haçlılardan temizlendikten sonra Tapınakçıların gizemli ve karanlık örgütlenmelerle günümüze kadar geldiği ve bu günkü masonik yapıların temelini oluşturduğu düşünülmektedir. Yahudi etkisinin sürekli arttığı bu karanlık örgütün hedefleri arasında, "Müslümanların eline geçen kutsal yerlerin geri alınması" ve bunun için mücadele edilmesi de vardır. İstanbul (Konstantinopolis) Tapınak şövalyeleri için kutsaldır ve Müslümanlardan mutlaka alınmalıdır! Bizdeki beyaz Türklerin ve İstanbul'a, Boğaziçi'ne yerleşik Erguvanilerin, kripto ecnebilerin örgütlenmeleri ve hedefleri Tapınak Şövalyeleri ile örtüşmektedir.
Rodos adası Tapınak Şövalyeleri için önemli bir merkezdi ve burada Tapınak Şövalyelerinin kadim tapınakları bulunmaktaydı.
Tapınak Şövalyeleri'nin Cumhurbaşkanının annesini "Ermeni" olmakla itham eden Canan Arıtmanla ilgisi ne?
Canan Arıtman'ın kocası Yetkin Arıtman, İzmir bölgesi masonlarının "üstadı muhterem"liğini (İzmir ve bölge başkanı) yapmış bir adam. İnsanların inançlarını, etnik kökenlerini tartışmaya açan bu aile, kendilerini Cumhuriyetin kurucusu ve yegâne sahibi gören, Kara Türkleri küçümseyen ve dışlayan Sebetay kökenlilerdendir.
Koca Arıtman, 21 masonla birlikte 22 Nisan 2007 günü Rodos Adası'na giderek, Tapınak Şövalyeleri'nden kalma büyük mabette, Yunan masonlarla birlikte tarihi bir ayin gerçekleştirdi. Yunanistan Kültür Bakanlığı Tapınak Şövalyeleri'nden kalma binaları 2006 yılında restorasyon çalışmaları karşılığında Yunanistan Büyük Mason Locası'na devretti. Rodos adasındaki bu ayin Türkiye&Yunanistan masonlarının ortak hareket kararının temelini atan çok kritik bir toplantıydı. Canan Arıtman'ın kocası Yetkin Arıtman bu tapınağın restorasyonunda ve Türk-Yunan masonlarının müşterek hareket kararında başrol oyuncusuydu.
"Türk ve Yunan masonlarının işbirliği yapması neyin alameti ve işareti olabilir ki? İki komşu mason örgütü kardeşçe işbirliği yapıyor" diyebilirsiniz.
Ancak mesele öyle değil. Türk-Yunan ve Türk-Ermeni ilişkilerindeki gerilim mason locaları ve her iki ülkede de etkin olan Sebatay kesimler tarafından sürekli ve planlı olarak körüklenmektedir. Mübadele sırasında Yerli Sebataylara ilave olarak Selanik'ten Müslüman göçmenlerin arasında epeyce bir kripto Yahudi getirilmiş ve bunlar Türkiye coğrafyasına dağıtılmış; büyük bir ihtimamla devletin ve toplumun sinirlerine, kritik noktalarına yerleştirilmişlerdi. Selanikli Sebatayların elbette hepsi Türkiye'ye getirilmedi. Yunanistan'da da bunlardan epeyce bırakıldı. Bizde "Müslüman Türk" olarak görünen bu kesim, Yunanistan'da "Hristiyan Rum", hatta Yunan milliyetçisi olarak sahne aldılar. Bizde ve onlarda yönetimde hep etkili oldular, pek çok bakan, başbakan, Cumhurbaşkanı çıkardılar. Fakat her dönemde kültürü, zevkleri, refleksleri benzeyen; ortak geçmişe sahip bu iki toplumu gergin ve düşman olarak tutmayı başardılar. Her iki başbakanın da Sebatay olduğu bir dönemde "kardak" kayalıklarından dolayı neredeyse savaş çıkaracaklardı. Birilerinin hâkimiyeti devam edebilsin diye iki ülke halkı sürekli birbirine karşı kışkırtılmaktadır. Beyaz Türklerin kontrolündeki ulusalcılara mukabil, Yunanistan da Yunan ulusalcılar desteklenmektedir.
Türkiye ve Yunanistan'da yapılanmış olan Ergenekon, gladyo tarzı yapılar benzerlik arz etmekte ve aynı cenahlarca yönlendirilmektedir. Bizde derinlerin tetikçisi ve suikastçısı DHKP-C'nin bir benzeri, "17 Kasım Örgütü" şeklinde Yunanistan'da yapılandırılmıştır. Her ikisi de, hücre yapılanmasına sahip, nokta hedeflere kilitlenen, önemli insanlara suikastlar düzenleyen, derin odakların taşeronluğunu yapan örgütlerdir ve iki örgüt işbirliği içinde çalışmaktadır. Türkiye'deki bütün muhalif guruplara ve örgütlere kucak açan Yunanistan'ın "Lavrion Terör Eğitim Kampı" DHKP-C, PKK kavgalarıyla da gündeme gelmişti.
Bizdeki Ergenekon'un deşifre edildiği süreçte, Yunanistan'daki derin yapının kirli eli 17 Kasım (17N) örgütünün de üzerine gidildi ve örgüt önemli oranda çökertildi. Bizde nasıl "Başbayan" ve onun "Karanlık Güvenlik Amiri" döneminde Ergenekon ve faaliyetleri pik yapmışsa, Beyaz Rum Papandreu`lar döneminde de 17 Kasım Örgütü azmış ve dokunulamaz hale gelmişti. Kaderin cilvesi bizde bir Kara Türk olan Erdoğan döneminde Ergenekon'un üzerine gidilirken; Yunanistan'da da bir Kara Rum olan Karamanlis döneminde Yunan derin yapısı deşifre ve tasfiye edilmeye başlandı (Karamanlis'ler aslen Hıristiyan Karaman Türklerindendir, mübadele din esasına göre yapıldığı için Yunanistan'a gönderilmiştir). Ancak hem Türkiye'de hem Yunanistan'da tasfiyeye karşı "derin kripto yapılar" harekete geçtiler. Yunanistan'da orman yangınları ve provakatif olaylar çıkarıldı ve mevcut kara hükümet yıpratılarak düşürülmeye çalışıldı. Garip bir şekilde bir AB ülkesi olan Yunanistan'da (bizdekine benzer) Kripto medya ve derin muhalifler "olağanüstü hal" talep etmeye başladılar. Bizde ise Cumhurbaşkanlığı krizi, Cumhuriyet mitingleri, e-muhtıralar, provakatif olaylar yaşandı.
Türk ve Yunan masonlarının, beyaz kripto yapıların kutsal(!) Rodos tapınağında bir araya gelerek birlikte hareket etme kararı manidardır.
Canan Arıtman'ın kocasının organize ettiği bu toplantıda ayinin dışında ne gibi kararlar alındı, neler planlandı?
Derin, karanlık, masonik yapılar mevcut hükümetlere karşı müşterek hareket etme kararı aldılar mı?
Komşuda bir gencin polis tarafından öldürülmesi üzerine başlatılan olayların, şiddet eylemlerinin benzerleri Türkiye'de çıkarılacak mıdır?
Kendi çıkardıkları yangınlara mekanize güçlerini çağıran bu derin, karanlık cenahlar komşuda ve bizde olağanüstü hal ortamı mı oluşturmaya çalışıyorlar?
26 Aralık 2008 Cuma
NUMAN KURTULMUŞ'UN "PERGEL"DEN KURTULUŞU YOK Erbakan'ın onu kuşbaşı yapıp Millî Görüş için bir tecrübe kazanımına dönüştüreceğinden emin olunuz… Saadet Partisi 3. Olağan Büyük Kongresinde tek aday olarak ittifakla Genel Başkan seçilen Prof. Dr. Numan Kurtulmuş medyanın ilgi odağı olmaya devam ediyor. Bugüne kadar birçok televizyon programına konuk edilen Kurtulmuş ile geçtiğimiz gün CNN-TÜRK Televizyonundan Gürkan Zengin de yaptığı söyleşiyi yayımladı. İzleyebildiğimiz neredeyse tüm televizyon programlarında Numan Kurtulmuş'a özellikle sorulan bir soruyu Gürkan Zengin şu şekilde sordu: Herkes şunu merak ediyor… Erbakan ve Recai Kutan'a rağmen Numan Kurtulmuş nasıl bir çıkış yaparak Saadet Partisi'nde bir açılım gerçekleştirip AKP'ye giden Millî Görüş oylarını geri alacak? Kurtulmuş'un bu soru karşısındaki tavır ve yaklaşımına gelmeden önce çeşitli çevrelerin bu konudaki ısrarlı tutumlarına ilişkin bir hususa parmak basmak istiyoruz… Daha önce Millî Görüş kadrolarını ve tabanını koparıp Recep Tayip Erdoğan'ın peşine takarak AKP'nin kurulması ve iktidar olması için elinden geleni ardına koymayan çevreler; şimdi aynı çabayı bu kez tam tersine bu seçmen kesimini AKP'den koparıp Numan Kurtulmuş liderliğindeki Saadet Partisi'ne geri döndürmek için çırpınıp duruyorlar! Şimdi bu tespitimize bir ünlem koyup gelelim Numan Kurtulmuş'un şimdiden bir kısır döngü içerisine girerek aynı soruya verdiği klişe cevabı tekrar edip durmasına… Diyor ki Kurtulmuş: Pergelin sivri ucu bir noktada (Millî Görüş'te demek istiyor)sabit kalacak ve diğer ucu serbest hareket edecek! (hep aynı nakarat) Peki, pergelin sivri ucu bir noktada sabit kalarak diğer ucu ile ne yapılabilir? Sadece farklı yarıçaplarda daireler çizilebilir… Başka hiçbir şey çizilemez. Örneğin üçgen, dörtgen, beşgen çizilemez. Bir ucu sabit kaldıkça daire dışında bir elips bile çizilemez. Paralelkenar, eşkenar dörtgen çizilemez, yamuk yapılamaz; başka hiçbir geometrik şekil yapılamaz. Bir doğru ya da herhangi bir eğri bile çizilemez; ancak pergelin bacaklarının boyu kadar iç içe daireler çizilebilir, o kadar! Değil mi ama? Kurtulmuş, her ne kadar pergel örneğini Mevlana'ya dayandırmaya çalışsa da herkes bilir ki pergel ve gönye en temel bir Masonik simgedir. Diyeceğimiz o ki Kurtulmuş eğer pergelin yanına gönyeyi de koymazsa iç içe daireler çizip durmaktan öte bir şey yapamaz! Ya da Kurtulmuş'un pergel takıntısını şöyle okumak lazım: Anadolu'da köylüler gözü kaçmakta olan atını, eşeğini, ineğini… bir urganla kazığa bağlayıp otlak bir yere çakar. Hayvan urgan boyunun yarıçapı genişliğinde daireler çizerek içerisinde otlar. Ve o alan içerisinde otlayıp pisleyerek orasını artık otlanamaz hale getirir… Sahibi bir başka yere kazığını çakıncaya kadar hayvan o şart ve ortam içerisinde otlamaya mahkûm olur. Ancak ipini koparırsa dilediği yerde otlar. Ama o zaman da mahsullere zarar verir. Eğer azgınlaşır da hep ipini koparırsa tek çaresi kasaba vermektir. Tabii eti yenen cinsten ise; değilse Kayserili sucukçulara verebilir belki. Şayet birine kakalayıp canını yakmak istemezse kahrını çeker. Öyle görülüyor ki Numan Kurtulmuş sivri ucunu başka bir yere çekinceye ya da bacağını kırıncaya kadar pergelin azami iki bacağı kadar yarıçapta bir takım daireler çizip duracak ve başka da hiçbir şey yapamayacak. Tabii, bu arada bu kadar bir alanda Millî Görüş'ü kemirip tahrip de edecek. Oysa çıktığı her televizyon söyleşisinde kendisine sorulan bu ihanet misyonu yüklü soruya Numan Kurtulmuş şöyle bir cevap vermeli değil mi: Ne demek Erbakan'a, Recai Kutan'a rağmen… Onlar bana güvenerek bu göreve gelmemi sağladılar. Millî Görüş'ün muhteşem başarılarla dolu şanlı bir geçmişi var. Bu çizginin lideri olmaktan sınırsız bir şeref duyuyorum. Benim tüm çabam, daima hakkı üstün tutan, konjonktüre göre hareket etmeyen bu aziz davaya layık olabilmektir. Daha önce sizlerin teşviki ile Millî Görüş çizgisinden saparak AKP'yi kuranların geldikleri ve ülkeyi getirdikler yer ortada. Aynı şeyi benim de tekrar etmemde Saadet Partisi ve ülkemiz için ne yarar olabilir? Kaldı ki Millî Görüş doğrultusundan sapıp başka yollara gireceksek böyle bir sürü parti var; Saadet Partisi'nin bunlardan biri olmaktan öte ne özelliği kalır? Ama hayır bu türden hiçbir şey demiyor Sayın Kurtulmuş!!! Bu tür soruları soranların da Kurtulmuş'un da tek amacı nasıl bir yol bulup Millî Görüş'ten bir şekilde yakayı kurtarmak ve bildiğince hareket etmektir. Numan Kurtulmuş'un içeriden ve dışarıdan bunca yardımcısı ve destekçisi olmasına rağmen Millî Görüş'ü çizgisinden saptırabileceğini hiç sanmıyoruz ama bunu yapabilse bile asla özgürleşemeyecektir; yalnızca sahipleri değişecek. Açıkçası Erbakan'ın "kulluğundan" kurtulsa bile Yahudi'nin kulu, kölesi olacaktır. Numan Kurtulmuş yıllarca Millî Görüş tekkesini bekleyerek içerideki yardımcıları ve dışarıdaki destekçileri sayesinde nihayet Genel Başkanlık koltuğuna oturdu. Fakat bu kez tekkede tuzağa düşürülüp kafeslendiği duygusu içerisinde kurtulmak için çırpınıp duruyor. Tabii, içerideki yardımcıları ve dışarıdaki destekçileri ile birlikte! Tayip Erdoğan da Refah Partisi başına geçmek için yine bu içerideki yardımcılar ve dışarıdaki destekçiler ile birlikte hareket ederek çok çalışıp uğraştı ama başaramadı. Tıpkı daha önce Gündüz Sevilgen ve Korkut Özal'ın da başaramadığı gibi. Özal kardeşlerin Millî Görüş kazanımlarını kullanarak 12 Eylül fırsatında ANAP'ı kurmaları gibi, Tayip Erdoğan ve arkadaşları da aynı şekilde 28 Şubat fırsatında AKP'yi kurup iktidar oldular. Ancak Özal kardeşler gibi Erdoğan ve arkadaşları da Erbakan'ın kontrolünden çıktıktan sonra Yahudi tarafından kafeslendiler. Yahudi Turgut Özal'ı ehlileştiremeyip nihayet zehirleterek öldürdü. Ancak Erbakan'ın yardımıyla Tayip Erdoğan ve arkadaşları Yahudi'nin kafesinden kurtulup can havliyle kendilerini Millî Devlet kucağına atmış durumdalar. Şimdi Yahudi bu kez Erbakan'ı can evinden vurup Millî Görüş'ün tek temsilcisi Saadet Partisi'nin başına Numan Kurtulmuş'u getirmiş bulunuyor. Daha doğrusu böyle zannediyordu. Ama çok geçmeden kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığını anladı. Açıkçası Numan Kurtulmuş'un tuzağa düşürülüp kafeslendiğini fark etti. Şimdiki bu çırpınışları, 10 yıldır bunca çaba ve gayretle güçbelâ Saadet Partisi Genel Başkanlığına getirilen Numan Kurtulmuş'u bu kez kafesten kurtarmak için. Oysa biz Erbakan'ın onu kuşbaşı yapıp Millî Görüş için bir tecrübe kazanımına dönüştüreceğinden eminiz. Karaman'ın koyunu sonra çıkar oyunu derler ama koyunun kurda yapabileceği hiçbir oyun yok! Şimdilik lafı fazla uzatmayalım Artık biliyorsunuz Lafın tamamı aptala söylenir. |
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu mesajı "Saadet! Şimdi" grubuna üye olduğunuz için aldınız...
Bu gruba posta göndermek için : saadet_simdi@googlegroups.com
adresine mail atabilirsiniz...
Daha fazla seçenek için,
http://www.saadetsimdi.com
web adresimizi ziyaret edebilirsiniz...
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.