YILBAŞI V İSLAMİYET

KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ;

191. SEMİMER İstanbul, 04 Ocak 2003

YILBAŞI VE İSLÂMİYET
Hazreti Meryem havrada Zekeriya peygamberin himayesinde büyümüştür. Yusuf ile nişanlı iken Cebrail görünmüş ve ona bir oğul vermiştir. Yusuf karısına inanmış ve onu uzak diyara götürmüştür. Hazreti İsa doğmuş ve daha beşikte iken büyük insan gibi konuşmaya başlamıştır. Meryem ülkesine dönmüş ve halkının sataşmasına karşı cevap olarak ‘çocuğa sorun’ demiştir. Şaşıran Yahudi cemaati ondan sonra Meryem hakkında söz söylemekten vazgeçmişlerdir. Hazreti İsa büyümüş ve ölüleri diriltmek, hastaları iyileştirmek gibi mucizeler göstermiştir. 12 kişi ona inanmış ve İncil’i öğrenmişlerdir. Bu olay o kadar kesin olarak dünyaya yayılmıştır ki, bugün insanların yarısından çoğu bu olaya inanmakta ve Hazreti İsa’yı takdis etmektedir.
Kur’an bu olayı te’kit etmiş ve Müslümanlar da bu oluşa şüphelenmeden inanmaktadır. Kur’an’da başka bir haber daha verilmiştir: Sadece Hazreti İsa’nın doğuşu mucizedir. Başka peygamberler diğer bütün insanlar gibi anne-babanın eşleşmesinden doğmuştur. Sadece Hz. Adem ve Hz. İsa babasız doğmuştur.
Bugünkü ilimler erkekle birleşmeden de yavrunun doğabileceğini tesbit etmiştir. Bunlar tek kromozomludurlar. Oysa normal canlılar çift kromozomludur. Arıların bütün erkekleri tek kromozomludur. İnsanda X ve Y kromozomları vardır. Eğer X kromozomu çift olursa kadın olur. Eğer X ve Y kromozomu varsa erkek olur. Tek kromozomlu ise X kromozomlu olur. Yaşayabilir. Ancak görünüşü erkektir. Ama erkek çocuk yapamaz. Hazreti İsa da evlenmemiş ve çocuğu olmamıştır.
Kur’an başka bir haber daha vermektedir: “İsa’yı ve annesini bütün insanlara âyet yaptık.” denmektedir. Âyet, işaret demektir, başlangıç demektir. Bugün artık Milâdî Takvimi herkes kullanmaktadır. Tarihleri Hazreti İsa’nın doğuşu ile yapmaktadır. İslâm Âleminde, Çin’de ve Hint’te Milâdî Takvim kullanılmaktadır. Bu haber bir mucizedir. Hazreti İsa’nın doğuşunun neden mucize olduğu da buradan anlaşılmaktadır. Hicrî Takvim terk edilmiştir. Çünkü Allah takvimi “Milâdî Takvim” yapmıştır. Kur’an’da da bu bildirilmiştir.
İnsanın ömrü 100 yıldır. Uygarlıkların ömrü de 1000 yıldır. Tarih uygarlıkların doğup çökmesi ile yazılmıştır. Bu bin yıllık tarihlemede başlangıç yılları Hazreti İsa’nın doğumu ile sayılmaktadır. Milattan önce ve sonra hep 1000 yıllık periyotlarla gelişme oluşmuştur. Uygarlıklar böyle doğmuş, böyle batmıştır.
Hazreti Nuh MÖ 3000 yıllarında, Hazreti İbrahim MÖ 2000 yıllarında, Hazreti Davut MÖ 1000 yıllarında, Hazreti İsa Milatta, I. Kur’an Uygarlığı MS 1000 yıllarında ve II. Kur’an Uygarlığı MS 2000 yıllarında doğmuştur ve doğmaktadır. Bu arada Hazreti Musa ve Hazreti Muhammed uygarlığı hazırlamak için 300 - 400 yıl önce dünyaya gelmişlerdir. Gerek İbrani gerek İslâm uygarlıkları sonra doğmuştur. Uygarlıklar bin yılların başlarında doğmuştur. Peygamber olarak bunlar en önde peygamber oldukları halde, onların doğumları tarih başlangıcı yapılmamıştır.
Hazreti İbrahim “ilim”de, Hazreti Musa “şeriat”ta, Hazreti Davut “ekonomi”de ve Hazreti İsa “dinde laiklik”i getirmiştir. İnsanlığı “müsbet ilme” dayalı bir çağa hazırlamışlardır. Hazreti Muhammed ile uygarlıklar tamamlanmıştır. Artık “mucize dönemi” bitmiş, onun yerine “ilim dönemi” gelmiştir. Ne var ki, bunlar ayrı ayrı yerlerde ve çağlarda gerçekleşmiştir. Bunları bir arada sentez edip uygulama ise Hazreti Muhammed döneminde gerçekleşmiştir. Bu sebepledir ki Hazreti Muhammed’e eski peygamberler verilen “mucizeler” verilmemiş, onun mucizesi kalıcı mucize olan “Kur’an” olmuştur. Son mucizenin Hazreti İsa’nın doğumu olması nedeniyle tarih başlangıcı o zaman yapılmıştır.
Burada bir hususa daha işaret etmemiz gerekir. O da, doğum gününün fizikî bir başlangıcı olması gerekir.
Hazreti İsa’nın doğumu olan Ocak başlangıcı (2 Ocak günü) Dünya’nın Güneş’e en çok yaklaştığı gündür. Bu sebepledir ki kuzey yarım küresinin iklimi güney yarım küresinden daha mutedildir. Böylece Hazreti İsa’nın doğum günü başka bir mucizeye daha işaret etmektedir. Gerçi bu doğum gününde ihtilâf vardır. Ancak insanlığın ittifak ettiği gün 1 Ocak günüdür. Bu günü İslâm Âlemi de kutlar ama içki ile değil, ibadetle.
Şimdi İslâm Âlemi için bu tarihin ne anlam taşıdığını anlatalım.
Kur’an 610 yıllarında inmeye başlamıştır. 400 yıl başka uygarlıklardan uzak olarak kendi içinde gelişmiştir. Daha önce bilinmeyen bir ilimler ortaya çıkmıştır. “Kur’an’ın tesbit ve kıraat ilmi” ki, bu bir eseri bozulmadan gelecek nesle ulaştırma ilmidir. Sonra “Sünnet ilmi” doğmuştur ki, bu da rivayetlerin sağlıklı aktarılması ilmidir. Sonra “Fıkıh ilmi” doğmuştur ki, bu da delillere dayanarak sonuçları tesbittir; “ilmî metot” budur. Daha önceleri ilim yoktu, malumat ve felsefe vardı. Ondan sonra fıkhın dallanmasıyla “dil ilimleri” gelişmiş, “Arapça” tamamen “ilmî dil” olmuştur. 1000 yıllarında İslâmiyet’te hükümranlık Türklerin eline geçmiş ve İslâmiyet’te önemli gelişmeler oluşmuştur. Bunların başında geleni “Mezopotamya ilimleri”nin İran ve Hint yoluyla İslâm Uygarlığı içine girmesidir. İkincisi ise Yunan ve Süryaniler yoluyla “Yunan felsefesi”nin İslâm Uygarlığı’na girmesidir. Üçüncü olarak da Çin Budizmi yoluyla “mistisizm”in İslâmiyet’e girmesidir. Müslümanlar bunları ele almış ve Kur’an’ın süzgecinden geçirerek Kur’an’a uygun şekle sokmuşlardır. “Müsbet ilimler” doğmuş, “Kelam” ve “Tasavvuf” ilimleri gelişmiştir. Bu gelişmeler Avrupa’yı etkilemiş ve onlar da Kur’an’ın dışında bu ilimleri lâik düşünce içinde geliştirmişlerdir. Avrupa Uygarlığı demek, Kur’an’sız İslâmiyet demektir.
Kur’an’ın bildirdiklerine göre İslâm Uygarlığı yaşlanmış ve 20. yüzyılda ortadan kalkmıştır. 20. yüzyıl I. Kur’an/ IV. İslâm Uygarlığı’nın son asrıdır. 21. yüzyıl ise II. Kur’an/ V. İslâm Uygarlığı’nın doğduğu asırdır. İşte bu sebepledir ki “Milâdî Takvim”in bizim nezdimizde çok önemli bir yeri mevcuttur. 20. yüzyılın ilk yarısı İslâm Âlemi için bir yıkım asrı olmuştur. Dünyayı istilâ eden dinsiz Hıristiyanlar bütün dünyayı -bu arada İslâm ülkelerini de- hakimiyetleri altına almışlardır. Siyasette, ilimde, ekonomide ve dinsizlikte hâkim olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, onun yerinde kurulmuş bulunan Türkiye Cumhuriyeti de lâiklik adı altında dinsizliğe başlamıştır. Her halleriyle mağlup durumda olan Müslümanlar arasında çeşitli düşünceler ortaya çıkmıştır.
a)İslâmiyet’ten ümidini kesenler inançlarını kaybetmediler. Kıyametin yakın olduğunu, bu sebeple İslamiyet yenilmiştir diye düşündüler. Yakında kıyamet olacak ve mü’minler cennette toplanacaklardır.
b)Mehdi gelecek, Hz. İsa inecek, insanlığı küfür ve şirkten kurtaracaktır. Mağlubiyetin zahir olduğuna inanılar.
Bu iki grup ne Kur’an’ın anlattıklarından, ne de Avrupa Uygarlığı’ndan haberleri olmayan cahil kimselerdir.
c)İslâmiyet çökmüştür. Dinin dönemi geçmiştir. Bizim kuvvetli olmamız gerekmektedir. Avrupa’yı öğrenelim ve onları yenelim. Osmanlı siyaseti bu idi. Avrupa’yı yenmek için Avrupalı olma projesi. Mustafa Kemal de bu ekole mensuptur. Mustafa Kemal’in farkı; o İslâmiyet üzerindeki tartışmayı bir tarafa bırakarak, müsbet ilmi Avrupa’dan alıp sonra onunla Avrupalıların üstüne çıkmayı hedeflemiştir.
d)İslâmiyet ilerlemeye engeldir. Din olarak bâtıl da olsa, hak da olsa kalsın, ama dünya işlerine karıştırılmasın. Biz Avrupalı olalım, dinsiz uygarlık içinde gelişelim. Yaşlılar ölünce din kendiliğinden ortadan kalkar.
Bu iki grup İslâmiyet’ten ümitlerini kesmiş ve Batılı olarak varlığımızı sürdürmeyi hedeflemişlerdir.
Bugün galip olan zihniyet budur.
İslâmiyet’i bilen ve Batı’yı da anlayan insanlar vardır. Bunlar ise İslâmiyet içinde sorunları çözmeyi hedeflemişlerdir. Burada tartışılan nokta şu idi. Bunlara göre Avrupa Uygarlığı müsbet ilme dayanıyordu. Biz müsbet ilme dayalı olarak gelişeceğiz. Mustafa Kemal da bu görüştedir. Bunları da dört grupta toplayabiliriz.
a)Kur’an’ı bugünkü uygarlığa göre yorumlayıp çağın gereklerini yerine getirmemiz gerekir. Mesela Kur’an’daki çok evlilik kalkmalıdır. Kısas kalkmalıdır. Kol kesme kalkmalıdır.
b)İslâmiyet’i sadece din olarak almalı ve düzene ait olan hükümleri terk etmeliyiz. İslâmiyet sadece inanç ve ibadet olarak kalmalıdır.
c)Batı’nın buluşları Kur’an’ın açıklamalarına uyuyorsa almalıyız, yoksa uzak durmalıyız. İslâmiyet’e aykırı ilim olamaz.
d)Bizim benimsediğimiz son görüş ise; Kur’an’ı bugün ilimlerin verileri içinde yeniden ele anlamalıyız. Kur’an bugün bize ne söylüyor ise onu bulmalıyız. Kur’an Allah’ın sözüdür. Bugün nâzil olmuş gibi günceldir. İçtihatlarla sabit olan “fıkıh” ise o çağların ve onların sorunlarını çözmüştür. Kur’an’ı bugünkü müsbet ilmin verileri içinde anlamalıyız.
-Bunun için Kur’an’ı cahiliye (bedevi) dili ile anlamalıyız.
-Kur’an’ı Hz. Peygamber’in Sünnet metodu ile ona yüklenen yeni manâları ile anlamalıyız.
-Kur’an’ı anlamada ve bize intikal ettirmede müçtehitlerin geliştirdikleri usulleri öğrenmeliyiz.
-Nihayet, bugünkü insanlığın ulaştığı müsbet ilimlere göre Kur’an’ı tamamen yeniden yorumlamalıyız. Böylece “geleceğin uygarlığı”nı kurmalıyız.
İşte yılbaşının bizim için anlamı, çağın değişmekte olduğunu bildirmiş olmasıdır.
ADİL DÜZENCİLERE YILBAŞI MESAJIMIZ:
a)Uygarlıklar biner yıl içinde yaşarlar; Doğarlar, gelişirler, yaşlanırlar ve ölürler. Kur’an doğacak olan bütün uygarlıkların tek kaynağıdır.
b)Uygarlıkların sona ermeleri Hazreti İsa’nın doğuşu ile ayarlanmıştır. Bugün IV. İslâm/ I. Kur’an/ II. Bin Yıl Medeniyeti son bulmuştur. Şimdi V. İslâm/ II. Kur’an/ III. Bin Yıl Uygarlığı doğmaktadır. Bu yılbaşlarını bu kutsiyet içinde kutlamalıyız.
c)Her uygarlık iki medeniyetin sentezinden doğar. Yeni medeniyet Batı Uygarlığı ile İslâm Medeniyeti’nin sentezinden oluşacaktır. Bu sentez Kur’an’ın önderliğinde olacaktır.
d)Uygarlığı sentez edecek kavmi Allah seçer, yetiştirir; onlar da uygarlığı gerçekleştirir. II. Kur’an Uygarlığı’nı oluşturmak için Allah Türkiye’deki Türkleri seçmiştir. Her iki medeniyeti en iyi bilen ve sentez edecek olan ülke Türkiye’dir. Türkiye’deki inkılâplar Türkiye’yi bu senteze hazırlamıştır.
e)Sentez yapıp yeni uygarlık kuracak bir cemaata gerek vardır. Bu cemaat “Adil Düzen Cemaati”dir. Çünkü Kur’an’ı Batı’nın müsbet ilimleri ile anlamaya başlamışlar ve hâlen uygulamaktadırlar.
Bu anlayışı bir asırdır dünyada birçok âlim ve cemaatler benimsemişlerdir. Adım adım 21. yüzyıla gelinmiştir. Bu asır da bu adımları ileri götürecek gençleri beklemektedir.
Yeni nesillerin ve bütün insanlığın yeni yıllarını bu hedef içinde tebrik ediyoruz.

Yazan ve Anlatan: SÜLEYMAN KARAGÜLLE
Yayına Hazırlık ve Yönetim: REŞAT NURİ EROL
www.akevler.org (0532) 246 68 92

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.