Tarih 15 Şubat 2006'yı gösteriyordu. Türkiye şok bir operasyonla sarsıldı; Sauna Çetesi!
Yeni bir '28 Şubat' başlatılacaktı!
Bu olay, içinde yer alan isimler nedeniyle İkinci Susurluk olarak değerlendirildi. İddiaya göre Sauna çetesi, iş ve sanat dünyasının ünlü isimlerinin yanı sıra, milletvekili, bakanları fişlemiş, darbe için altyapı oluşturmaya çalışmıştı. Gazetelere yansıyan iddialara göre Sauna Çetesi'nin lideri esrarengiz bir isimdi. Kasım Zengin. Sıfıra vurulmuş saç traşı ve Ünlü sanatçı İbrahim Tatlıses'le yan yana çekilmiş fotoğrafı ile günlerce gazetelerin birinci sayfalarında yer aldı.
Suskunluğunu neden bozuyor?
Ben ilk defa konuşuyorum. Daha önce konuşmadım. Tek amacım bir konunun aydınlanmasıdır. Benim için bu çok önemli. Büyük bir yükten kurtulmuş olacağım. Çünkü vicdan azabı çekiyorum. Benim ismim üzerinden başta İsmailağa cemaati olmak üzere Müslümanlara yönelik bir komplo kurulmaya çalışıldı. Bazı perde arkası güçler, Müslümanları zan altında bırakmak, onları öcü gibi göstermek için savaş açmaya çalıştı. Bu konu gündeme geldiğinde, öyle ya da böyle benim ismim ve benim konumumla alakalı olarak İsmailağa kamuoyunda sıkıntıya girdiği için, o dönemde sıkıntıya giren herkesten ayrı ayrı haklarını helal etmelerini talep ediyorum. Bu olayın gerçek boyutunu anlatmak için konuşuyorum. Bir sürü televizyon ve gazete peşimde. Tekliflerini kabul etsem dünyanın zengini olurum. Ama onların ne istediğini biliyorum. Ne yapmak istediklerini de. O yüzden benim söylediklerimi anlayacağınızı bildiğim için size konuşuyorum.
Teklifi reddettim bir hafta sonra bu olay patladı!
Ben yetimim. Çocukluğumda parklarda yatıyordum. Sokakta yaşayan bir kişi olarak hırsızlık yapacak noktaya gelmiştim. Ama maalesef benim gibi insanlar, kullanılmaya müsait oluyor. Benim başıma gelenler yapılan bir teklifi kabul etmememden kaynaklandı. Sadece bir kişinin zaafı yüzünden, çenemi tutamayıp 'sen yanlış yapıyorsun" dememden gelmiştir. Burada ismini vermeyeceğim. Onunla yaptığımız bir toplantıda bazı teklifler oldu. Onun yaptığı teklif, ne İslam'a, ne insanlığa, hayvanlığa bile yakışmayan bir teklif. Ben de dedim ki, "Böyle bir koltukta oturan bir böyle bir teklifte bulunabiliyorsa, bu ülkenin sonudur, vahşileşmesidir. Sen o koltuğun gereğini yerine getiremiyorsun. Ben seni o koltuktan kaldıracağım. O tekliften sonra ben patladım bunu söyledim. O da dedi ki, "Ben de seni dünyanın en rezil adamı yapıp içeriye attırmazsam bu isim de, bu makam da bana haram olsun" dedi. Bir hafta sonra ben hayatım boyunca harama uçkur çözmediğim halde "saunacı!" olarak cezaevine girdim. Bahsedilen saunanın ben adresini bile bilmem. Yani saunayı çalıştıran kişi, aynı ekibin bir adamı. O bayan aynı ekibin adamı. Gizli kamera koymuşlar. Benim bir tane görüntüm var mı? Bir tane telefon teması var mı? Yok.
"Kadı Mahkemesi" komploydu
Benim üzerimden komplo kurulmaya çalışıldı. Kadı Mahkemesi bunun örneğidir. Ben buradaki yanlışlığın düzeltilmesini istiyorum. Şimdi ben o komployu bozmak istiyorum. Çok yazıldı, çok çizildi. Orada kesinlikle kadı mahkemesi diye bir şey olmadı. Kadı mahkemesi diye bir olay kesinlikle yoktur. Yargılanma diye bir şey yoktur. Ben şizofren hastasıyım. Benim kullandığım ilaçları kestiler. Bir de Türkiye gündemine öyle bir oturduk ki, nerden geldiğimizi şaşırdık. O havada, önüme 7 bine yakın sayfa koydular. Hepsini imzalayacaksın diye. Bunlar senin ifaden, diye. Ben o ifadeleri cezaevine girdikten sonra istettim, inceleyeceğim diye. İfadeler geldi, 7 bin sayfa ifade. Ancak çıkmaya yakın okumayı bitirebildim. Söylediklerimin yarısından çoğu yok. Benim söylemediğim birçok şey altına imza atmışım. 4 gün içinde binlerce sayfayı yazdılar. Ben de saatlerce imzaladım. Avukat inceledi diye hiç bakmadım. Avukatım sadece şerh koydu. Mütevekkilim Şizofren hastasıdır, söyledikleri doğru olmayabilir diye. Kabul etmiyoruz diye. Bana da öyle imzalattı. Onun rahatlığı ile imzaladık.
Yeni bir '28 Şubat' başlatılacaktı!
Ali Kalkancı, Fadime Şahin,... Hepsini tanıyorum. Ne amaçla tarikat kurduklarını, neyi amaçladıklarını da biliyorum. İslam ile yakından uzaktan bir alakaları yoktu. O dönemden tanıyorum. Kalkancı Fatih'e bilerek sokuldu. Sokulduğu gün de yanındaydık. Nasıl adam topladığını, adam toplama tekniğini de biliyoruz. Tarikata kimleri getirdiğini de biliyoruz. Tarikat süsü verilecekti, sonra operasyon olacaktı. İşte İslam'a zarar verilecekti. Bunlar bilerek yapıldı. Sonra olanları biliyorsunuz. Ben de kullanıldım. Beni rahatsız eden konu da budur.
İsmailağa Peygamber Efendimizin sünnetinden ayrılmayan bir cemaattir. Benim üzerimden, bana ait olmayan ifadelerin malzeme yapılarak, Müslümanlara zarar verilmesi beni aşırı derece yıpratmıştır. 2 yıllık cezaevi hayatımda sürekli yazdım. Şeytan'ın Oyunu diye! Bunun 300 sayfasını mahkemeye savunma olarak gönderdik. Bu oyunların hepsini yazdık. Fakat İsmailağa'daki "Kadı Mahkemesi" gündeme geldiği zaman, böyle olmadığına ilişkin bir çok yazı gönderdim. Bunların doğru olmadığını yazdım. Ama onlara hiç yer vermediler. Benim yargılama sürecimde İsmailağa cemaatine karşı bir savaş açılmıştır. Orada kadı mahkemesinde yargılandı diye yazıldı. Amaç Müslümanları zan altında bırakmak, tarikatları öcü yuvası, şer odağı gibi göstermek. Böylece Müslümanlar zor duruma düşürülecekti.
Milli Gazete
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.