"BOZUK SAAT…"
Serdar Ant
Başbakan Erdoğan Davos'a bir gitti, pir gitti…
Ve ortalığı birbirine katıp geldi!
Dünden beri bütün televizyon kanallarında "Davos Fatihi"nin maceraları… Saadet Partisi'nin "Kıbrıs Fatihi" mücahit Erbakan'ı varsa, artık AKP'nin de "Davos Fatihi" Kasımpaşalı Tayyip'i var! Bakalım, yerel seçimlerde Milli Görüşçü seçmen, tercihini kimden yana yapacak?
"Davos Fatihi" katıldığı panelde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e yanıt vermek için, önce o müthiş İngilizcesiyle "one minute, one minute…" diyerek panel yöneticisinden söz istedi ve sonra Peres'e Tevrat'la ilgili bilgi verdi:
"Tevrat'ın 6.maddesi der ki: öldürmeyeceksin."
Bildiğim kadarıyla "Öldürmeyeceksin", On Emir'in (Evâmir-i Aşere) altıncısıdır, Tevrat'ın 6. maddesi değil! Tevrat'ın ikinci kitabında (Exodus) 20. Bap'ta yer alır.
Neyse ki Şimon Peres, "Davos Fatihi"ne "6. Emir "öldürmeyeceksin" der, ama 8. Emir de 'çalmayacaksın' diye buyurur!" şeklinde yanıt vermedi! Ya da Şimon Peres "5. Emir de 'babana ve anana hürmet edeceksin.' der. Onun için kimseye 'ananı da al git' demeyeceksin" diyerek yanıt da verebilirdi! Dahası, Şimon Peres, "nasıl olsa ilahiyattan başladık" diyerek, mesela "Rab'in ismini boşuna ağzına almayacaksın" diyen 3. Emir'i hatırlatıp, "Sayın Başbakan, olur olmaz yerde "hamdolsun", "inşallah" falan demeyeceksin" de diyebilirdi.
Neyse ki bizimkinin yaşça büyüğü olan İsrail Başbakan'ı, belki de yaşından ötürü bunları hatırlamadı ve "Davos Fatihi" de zor bir durumda kalmadı!
İsrail Cumhurbaşkanına Davos'ta "din dersi" veren Davos Fatihi, Türkiye'ye döndüğünde de bu sefer millete "tarih dersi" vermeye soyundu. Davos Fatihi' ne kulak verelim şimdi:
"Zaman 18 Mart 1915... Bildiğiniz gibi adeta dünya Türkiye'nin karşısında Çanakkale'de bizi yok etmek için saldırıya girmişlerdi. Türkiye'nin nesi var, nesi yok o zaman belliydi. Gücümüz belliydi. Ama Türkiye'ye saldıranların da o ittifakın da gücü belliydi. Tüm bunlar karşısında o zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Mehmetçiğe bir bir şey söylüyordu. Neydi o? 'Ben size ölmeyi emrediyorum' diyordu. Bir taraftan bu mücadelelerin içerisinden gelen bir milletin ahfadı olacaksın, torunu olacaksın, bir taraftan da acaba 'Şu ne der? Bu ne der?' diye düşüneceksin. Tabii ki çok düşüneceğiz, 10 düşüneceğiz bir yapacağız, yeri gelecek bin düşüneceğiz bir yapacağız. Ama izzetimizle onurumuzla kimseyi de oynatmayacağız." (Cümle düşüklükleri bana ait değil.)
Öncelikle birkaç hatayı düzeltelim…
Birincisi, "Zaman: 18 Mart 1915" denilmez, "Tarih: 18 Mart 1915" denilir! "18 Mart 1915", "zaman" değil, bir tarihtir.
İkincisi, 18 Mart 1915'te Mustafa Kemal henüz "Atatürk" soyadını da almamıştır, "Gazi" de değildir. Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı'ndan sonra "Gazi" unvanını aldı; 1934'te Soyadı Kanunu çıkınca da "Atatürk" soyadını… 18 Mart 1915 tarihinde Mustafa Kemal, henüz "Gazi Mustafa Kemal Atatürk" değildi, 1 Haziran 1915'ten itibaren "Miralay Mustafa Kemal" idi!
Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları sırasında Türk askerine "ben siz ölmeyi emrediyorum" şeklindeki emri de 18 Mart 1915 tarihinde değil, 25 Nisan 1915'te Arıburnu cephesinde başlayan çıkartma harekâtını önlemek amacıyla vermişti. 18 Mart 1915 ise, Çanakkale Boğazı'nı geçmeye çalışan Müttefik Donanması'nın bozguna uğratıldığı, Çanakkale Deniz Muharebeleri'nin kazanıldığı tarihtir!
Ayrıca Çanakkale Savaşları sırasında Türk askeri henüz "Mehmetçik" olarak adlandırılıyor muydu? Mustafa Kemal, 17 Mayıs 1915 tarihinde Corinne Lütfi'ye yazığı mektupta bu durumu şöyle anlatıyor:
"İki aydır buradayım ve Çanakkale Boğazını Müttefiklerin ihraç teşebbüsünde bulunan donanmalarına ve kuvvetlerine karşı müdafaa ediyorum. Bu ana kadar aziz Corinne, hep muvaffak oldum ve aynı yerde kalırsam ümit ediyorum ki, daima da muvaffak olacağım. Burada benim ismimim duyulmamasına hayret etmemeli, çünkü ben mühim bir muharebenin kahramanı olarak Mehmet Çavuş'a şeref kazandırmayı tercih ettim. Tabii şüphe etmezsiniz ki, muharebeyi idare eden sizin dostunuzdu ve savaş gecesi, muhariplerin saflarında Mehmet Çavuş'u bulan da o idi"
Bu mektuptaki bilgileri yorumlayan Prof. Dr. Şerafettin Turan, Türk askerinin artık "Mehmetçik" olarak adlandırılması konusunu şöyle açıklıyor:
"Seddülbahir Savaşları'nda Mehmet adında bir çavuş, tüfeği kilitlenince eline büyük bir kaya parçası alarak ateş etmekte olan karşısındaki İngiliz denizcisine saldırmış, böylece hem kendini hem de yanındaki erleri kurtarmıştı. Olayı haber alan Mustafa Kemal, Mehmet Çavuş'u buldurmuş ve 7 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı'na yazı yazarak bu kahraman çavuşa madalya verilmesini önermişti. Haber kamuoyunda övgü ile karşılanmış ve Türk erleri, artık Mehmetçik diye anılır olmuştu." (Şerafettin Turan, Mustafa Kemal Atatürk, s. 133)
İngiliz tarihçi Andrew Mango ise bu olayı "günümüze kadar Türk askeri için kullanılan 'Mehmetçik' adının doğmasını sağladı" diye aktarmaktadır. (Mango, Atatürk, s. 141)
Hadi bütün bunlar bir yana, asıl garip olan Davos Fatihi'nin "izzetimizle onurumuzla kimseyi de oynatmayacağız" şeklindeki sözleridir. Ne yalan söylemeli, izzet ve onur kelimeleri Davos Fatihi'nin ağzına çok yakışıyor doğrusu! Ama insan sormadan edemiyor işte, acaba 2003 yılında Kuzey Irak'ta, Süleymaniye'de Türk askerleri ABD generalinin emriyle kafalarına çuval geçirilip gözaltına alındığında, Başbakan Erdoğan neredeydi? Ya da Cüneyt Zapsu, 2006 yılında ABD'deki yakın dostlarına Başbakan Erdoğan'ı kastederek "deliğe süpürmeyin! Kullanın!" şeklinde seslenirken "Davos Fatihi"nin "izzeti" ve "onuru" yaralanmadı mı?
Ama Türk milleti unutkan bir millet olduğu için, işine geldiğinde tarih dersi verirsin, işine geldiğinde izzet-onur nutukları atarsın! Çark etmek gerekince de suçu toplantı yöneticisine atıp, aradan sıyrılırsın!
Davos'taki toplantının yöneticisi kim peki?
David Ignatius…
Ermeni soykırımı tezlerinin inançlı bir destekçisi David Ignatius'un gazetecilik vasfı yanında bir de "yazarlık" özelliği var. Yazdığı kitaplardan Siro isimli romanda şunları diyor David Ignatius:
"Dünyanın bu bölümündeki insanlar böyledir. Hiç kimseye güvenmezler. Arnavutlar Bulgarlardan nefret eder. Bulgarlar, Türklerden… Türkler Kürtlerden nefret eder. Kürtler de Ermenilerden… Bu yüzden hepsi, vakitlerinin büyük bir bölümünü, birbirlerini izlemekle geçirirler. İşte dünyanın bu bölgesinde, politikanın gizli sırrı budur: Adamları birbirine karşı oynamak…"
Yoruma gerek var mı?
"Tamam, haklısın, ama Başbakan'ın Davos'ta İsrail hakkında söyledikleri yalan mı? Buna ne diyeceksin?" diye soranlara da son olarak şunu söyleyebilirim:
Bozuk bir saat bile, günde iki kez zamanı doğru gösterir!
--
eren
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...
Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
*Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
-----------------------------------------------------------------....
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" Haber Bilgi Paylaşım grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.