(anadoluhaber) Re: Saadet'te Hizbullah çatlağı_cenevre konuşması bakın sözlerine nasıl başlıyor

Sen varya Allahu alem belkide tasvvuf ehlisindir, değilsen bile sempatin vardır tasvvufa. OLmasa Tasavvuf büyüklerinin sözlerini nakletmezdin bir kaç mailinde. Bak güzel kardeşim kulaklarını iyi aç dinle bu yaptığın İran propagandasına giriyor. İranın mezhebi "Şia" dır, biz ise Ehli Sünnet vel Cemaatiz. Kaş yapayım derken göz çıkarıyorsun farkında değilsin. Sana daha öncede dedim yolladığın bir mailde ki, Sultan Baba, Mehmed Zahid Kotku Hz.leri bunları Şia küfür ehli yani kafir olarak görür. Bak sana kardeş olarak söylüyorum Nar'ı kucaklıyorsun, insanların İran'ı dolayısı ile Şia'yı güzel görmesine sebebiyet veriyorsun. Bilmiyorsan da arşatır biraz Şia'yı Sünnilere nasıl bakıyorlar, İfk hadisesini araştır ki, Hz. Aişe validemizin masumiyeti ayetle sabittir. Şia ise bu masumiyeti reddeder. Hz. Ebubekr, Hz.Ömer, Hz. Osman ve sahabeinin ekserisini kafir olarak görürler. Kendi imamlarının masumiyeti vardır. Ve dahi derler ki , "bizim imamlarımız peygamberlerden üstündür". Sen ise böyle bir anlayışın propagandasını yapıyorsun. Sözlerine nasıl başladığı mühim değil bunları bütün sapık fırkalar söyler.

Cennetle müjdelenen on sahabiyi bilirsin, say bakalım sırası ile ilk üçü hangi isimler ve propagandasını yaptığın Şia bunlara neler demiş araştır. Uzatmayacağım sana kardeş olarak yazdım bunları, umarım yanlış anlamazsın söylediklerimi. Unutma Şia fitnedir...


07 Mayıs 2009 Perşembe 16:02 tarihinde EMRE SELMAN KAPLAN <emreselmankaplan@hotmail.com> yazdı:


Dr. Mahmud AHMEDİNEJAD

Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbi'l âlemin, vesselâtu vesselâmu alâ Resulinâ ve Nebbiyyinâ Muhammed ve âlihi't tâhirin ve eshâbihi'l muntecebîn
“Allahümme accil liveliyikel ferec...”

Hamd ve şükür adil ve şefkatli olan ve kullarının iyiliğini isteyen Allah’a mahsustur.
Allah’ın selamı hepsi de tevhid, kardeşlik, muhabbet ve insani kerametin davetçileri olan Hazreti Adem’den Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s) dek bütün enbiyanın üzerine olsun…

Sayın başkan,

BM’in muhterem genel sekreteri

İnsan Hakları Komisyonu, baylar ve bayanlar;

Durban’daki ırkçılıkla mücadele konferansının devamında fiili durumumuzu incelemek, bu kutsal ve insani mücadelede pratik çözümler aramak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Son birkaç yüzyıl içersindeki hadiselerde insanlığa büyük zulümler edildi. Ortaçağda bilginler ve düşünürler ölüme mahkum ediliyorlardı, sonra da kölecilik ve köle ticareti yapmak, günahsız insanları avlamak ve bu insanların milyonlarcasını evlerinden kopararak en kötü şartlar altında Avrupa ve Amerika’ya taşımak revaç buldu.

Bu karanlık devre toprakların işgal edilmesi, kaynakların yağmalanması ve günahsız insanların avare edilmesiyle doluydu. Yıllar geçti ve milletler pahalıya mal olan ve milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan kıyamları sonucu işgalcileri ülkelerinden attılar ve bağımsız ve milli hükümetler tesis ettiler.

Güç talepçileri kısa bir zaman aralığıyla Avrupa ve Asya’nın bir kısmının boynuna iki büyük dünya savaşı yüklediler ve bu savaşların sonucunda yaklaşık 100 milyon insan öldü, yurtlar viran oldu ve savaşın galipleri kendilerini dünya fatihi ve diğer halkları da mağlup saydılar ve zalimane kanunlarını yürürlüğe sokarak milletlerin haklarını görmezden gelip ayaklar altına aldılar.

Hanımlar, Beyler,

BM Güvenlik Şurası Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının mirasının sonucu ortaya çıkmıştır, Bakın, onlar hangi hakla kendileri için veto ayrıcalığına inanıyorlar. Bu mantık hangi insani ve ilahi değerlerle uyumludur? Adalet ve kanun karşısında eşitlikle, insanın yüceliğiyle mi; yoksa adaletsizlik, insan haklarının ihlali ve ülkelerin ve halkların çoğunluğunun tehdit edilmesi ile mi uyumlu? Bu Şura dünya barışının ve emniyetinin sağlanması için en üst karar alıcı merciidir.

Kanuni bir hak ihlali olduğu zaman veya kanunun kökeni adalet ve hak yerine güce dayanırsa, adalet ve barış beklemek nasıl mümkün olabilir? Güç talebi ve kendine tapıcılık; ırkçılık, adaletsizlik, tecavüz ve zulmün kökeninde yatan ana nedendir. Bugünkü ırkçıların çoğu söylemde ırkçılığı mahkum etseler de, sadece birkaç ülke kendi teşhisleri ve çıkarları uyarınca diğer ülkeler adına karar alabildiği için bütün insani değerleri ve kanunları çiğneyebiliyorlar ve nitekim de öyle ettiler.

İkinci Dünya Savaşından sonra Yahudilerin kurban edildikleri bahanesi ve Holokost’tun suistifade edilmesi suretiyle, saldırganlıkla ve ordular göndererek bir milleti avare ettiler ve Avrupa, Amerika ve diğer ülkelerden göçmenleri bu insanların topraklarına taşıdılar. Tamamen ırkçı bir rejimi Filistin’in işgal edilmiş topraklarında kurdular böylece ve Avrupa’daki ırkçılığın darbelerini telafi etmek için başka bir bölgede, yani Filistin’de en sert ırkçılığı hakim ettiler.

Güvenlik Şurası bu gasıp rejimi sağlamlaştırdı ve onu altmış yıl boyunca savunarak gasıpların ellerinin bütün cinayetleri için açık olmasına neden oldular. Bundan da kötüsü, pak insanların vicdanları Gazze’de gerçekleşen bombardıman, işgal ve katliamlardan rahatsız olmasına rağmen bazı batılı devletler ve Amerika bu soykırımcı ırkçıları korumakla vazifeli görüyor kendisini. Bundan önce de bu rejimin bütün rezillikleri karşısında susmuşlardı.

Aziz dostlar, hanımlar ve beyler,

Amerika’nın Irak’a saldırısının veya Afganistan’a büyük bir ordu gönderilmesinin nedeni neydi? Acaba Amerika’nın o zamanki hükümetinin bencilliği ve servet ve kudret sahiplerinin nüfuz ve sultası, silah üreticilerinin çıkarları için binlerce yıllık bir kültürün ve bölge ülkelerinin Siyonist rejim karşısındaki fiili veya potansiyel tehlikelerinin etkisiz kılınması ve Irak halkının enerji kaynaklarının yağmalanmasından başka bir nedeni mi vardı?

Evet, gerçekten bir milyon insan niye öldürüldü ve yaralandı ve milyonlarcası avare oldu? Irak halkına milyarlarca dolar zarar niçin verildi, Amerika’nın ve müttefiklerinin halklarının hazinesine yüz milyarlarca dolar savaş masrafı niçin yüklendi? Acaba Irak saldırısı Siyonistlerin ve onların Amerikan yönetimindeki müttefiklerinin planlaması –ki bunlar bir taraftan koltuklarına yaslanmışlarken diğer yandan da silah şirketlerine sahipler- sonucu gerçekleşmemiş miydi? Acaba Afganistan’a asker göndererek bu ülkedeki barış, emniyet ve refahı mı arttırmış oldular?

Amerikalılar ve müttefikleri uyuşturucu madde üretiminin bile önüne geçemediler, kendi dönemlerinde bu üretim birkaç kat arttı. Asıl soru burada, Amerikan hükümeti ve müttefikleri ne yapıyordu o zaman? Acaba dünya milletlerinin temsilcileri miydiler? Halklar mı seçmiş onları? Dünya halklarından dünyanın her yerine -tabii çoğunlukla da bizim bölgelerimize- karışmaları için vekalet mi almışlar? Acaba Irak ve Afganistan’ın işgali bencillik, ırkçılık, ayrımcılık ve halkların izzet, bağımsızlık ve özgürlüklerinin ayaklar altına alınması anlamına gelmiyor mu?

Dünyanın krizdeki ekonomisinin gerçek sorumluları kimlerdir? Bu kriz nereden kaynaklanmıştır? Afrika veya Asya’dan mı doğmuş yoksa önce Amerika’dan başlayıp sonra Avrupa’ya ve oradan da müttefiklerine mi sirayet etmiş?

Uzun yıllar boyunca adil olmayan iktisadi kuralları siyasi kudrete dayanarak insanlığa zorunlu kıldılar; para ve finans sistemini uluslarası toplumun görüşlerini dikkate almadan kurdular ve diğer milletlerin boynuna yüklediler. Onlar kendi halklarına bile fikir bildirme hakkı tanımadılar ve ahlakı ilişkilerden dışlayarak bütün kuralları servet ve güç sahiplerinin faydasına tanzim ettiler; serbest piyasa ve rekabeti de kendileri tanımlayarak pek çok fırsatı diğerlerinden uzaklaştırmakla kalmayıp kendi sorunlarını da onlara yıktılar. Bugün bu krizin şiddeti, on binlerce milyar dolar borç ve binlerce dolar bütçe açığı olarak kendilerine geri döndü.

Bugün de durumu kurtarmak için karşılıksız paraları -aslında kendi vatandaşlarının ve diğer milletlerin cebinden bankalara, şirketlere ve sermaye piyasalarına milyarlarca dolar olarak aktarmak şekliyle- pompalamaya başladılar ve kendi halklarını bir kez daha borçlandırarak meseleyi daha da zorlaştırmış oldular. Bu kişiler kendi servetlerinin ve güçlerinin peşindeler, diğer milletlerin ve hatta kendi halklarının gözlerinde zerre değeri yok.

Sayın başkan, hanımlar ve beyler

Irkçılığın asıl nedeni insanın seçkin bir yaratık olarak kendi hakikatini derk edememesi ve asıl insani hayatın çizgisinden inhiraf göstermesidir. Allah’a bilinçli ibadetten, hayatın felsefesi üzerinde düşünmekten ve bunun doğal sonucu olan insani ve ilahi değerlere bağlılık olan insanın kemal yolundan gaflet; insanın bakış ufkunun alçalmasına ve hareket amacının sadece çabucak geçen sınırlı çıkarları olmasına neden olmuştur. Böylece şeytan sıfatlı güçler şekillenmiş ve diğerlerinin rüşde ermesi için gereken adilane fırsatları ellerinden alarak olabilecek olan en çirkin ırkçılığı oluşturmuşlardır ve bu durum, bugün dünya barışını tehdit eden en büyük amildir.

Şüphesiz ırkçılığı tarihin derinlerine kök salan cehaletin göstergesi ve genelin rüşdü önündeki katılık olarak görmek mümkün, bu yüzden ırkçılığın cilvelerini bilgi yoksulluğu ve anlayış kıtlığına maruz olan toplumlarda yaygın olarak görüyoruz. Bundan dolayı, bu tezahür ile mücadele etmek genelin, insanoğlunun ve dünyanın varoluşsal hakikatine olan bilgisini ve anlayışını arttırmayı gerektirir ve bu da manevi ve ahlaki değerlere, insani faziletlere ve Allah’a dönmekle olur ancak. Dünya toplumu geniş kapsamlı kültürel bir akımla, bazı sorunlu ve elbette geri kalmış toplumlarda toplu bir hareket gerçekleştirmeli ve bu çirkin tezahürü süratle ortadan kaldırmalıdır.

Siz aziz dostlar,

Bugün insanlık camiası öyle bir ırkçılıkla yüz yüze gelmiştir ki bunun çirkinliği, insanlık haysiyetini 3. bin yılın başlangıcında ciddi bir şekilde zedelemiş ve insanlığı utandırmıştır. Küresel Siyonizm ırkçılığın en belirgin bir öneğidir ve yalandan dine sarılarak, bu duyguları sömürmeye ve bazı habersiz insanlardan çirkin yüzünü gizlemeye çalışmaktadır. Üzerine ciddi eğilinmesi gereken şey bazı büyük güçlerin ve geniş imkanlara sahip olan dünya akımlarının; iktisadi imkanlarından, siyasi nüfuzlarından ve geniş medya ağından yararlanarak Siyonist rejimin cinayetlerinin çirkinliğini azaltma amaçlı hedefleridir.

Burada asıl mesele cehalet değil, dolayısıyla bu olgu ile mücadele etmek için kültürel alanda adım atmakla yetinilmemelidir, yapılması gereken, Siyonistlerin ve onların hamilerinin uluslararası alandaki siyasi araçları kötüye kullanmalarına son verilmesini ve bu ırkçılığın ortadan kaldırılmasını isteyen milletleri açıkça cezp ederek cesur bir şekilde uluslararası ilişkilerin ıslahı yolunda adım atmamızdır.

Şüphesiz hepiniz bu önemli toplantının işlevini saptırmak için hareket eden bazı küresel teşkilatların faaliyetlerinden haberdarsınız. Maalesef edebiyat Siyonistlerin cinayetlerine ortak olarak onları savunmakta ve bu durum, halkın değerli temsilcilerinin Siyonistlerin suçlarını ifşaya dönük sorumluluklarını arttırıyor. Şunu bilmeliyiz ki bu toplantıyı asli görevinden saptırmak da başka çirkin bir ırkçılığın yoluna devam etmesine yardım etmek anlamına gelecektir.

Günümüzde insan haklarını savunmanın gerektirdiği şey dünyanın önemli karar alma süreçlerinde milletlerin diğer büyük güçlerin tesirinde olmadan rol almalarını savunmak ve ikinci olarak da bu küresel teşkilatların yapısında ıslah yoluna gitmektir.

Bu açıdan bu oturum büyük bir imtihan sahnesidir ve dünya kamuoyu bugün veya yarın hakkımızda hüküm verecektir.

Sayın başkan, hanımlar ve beyler,

Dünyanın şartları hızla esaslı değişimlerin yönüne doğru gitmektedir. Güç ilişkileri çok kırılgan olmuştur. KÜRESEL ZULMÜN SÜTUNLARININ ÇATIRDAMA SESLERİ GELMEKTEDİR KULAKLARA. Büyük siyasi ve iktisadi yapılar çökmektedir. Siyasi ve güvenlik krizleri de derinleşiyor. Ufukta hiçbir çözümü gözükmeyen bu küresel krizin giderek yayılması da önümüzdeki süreçte gerçekleşecek olan çok boyutlu değişimi fazlasıyla ilginç kılmaktadır.

Ben defalarca dünyanın idaresine musallat olan güçlerin gittikleri yanlış yönden geri dönmeleri gerektiğini söyledim ve bunun ertelenmesinin olumsuz sonuçları konusunda uyarılarda bulundum. Şimdi de bu önemli toplantıda siz yöneticilere, düşünürlere ve barışa, özgürlüğe, ilerlemeye ve refaha susayan bütün dünya halklarına arz ediyorum ki dünyaya musallat olan adaletsiz yönetim artık yolunun sonuna gelmiştir.

Bu çıkmaz, bu yönetim mantığının zalimane olmasından dolayı kaçınılmaz idi, çünkü dünyanın hareket mantığı yüce, hedefi olan, insan merkezli ve Allah’ı arayan bir harekettir. Bu hareket, halkların çıkarına olmayan her siyaset ve programın karşısındadır.

Hakkın batıl karşısındaki zaferi, insanlığın aydınlık geleceği ve bütün dünyada adilane bir düzenin tesis edilecek olması Allah’ın ve tüm peygamberlerin vaadi ve bütün insan kuşaklarının ve toplumlarının ortak tarihi ümididir. Böylesi bir geleceğin gerçekleşmesi yaratılıştaki hikmetin gereği ve Allah’a iman etmiş bütün mümin kalplerin kabulü ve insan için çok değerli bir makamdır.

Evrensel toplum yapısının yavaş yavaş şekillenmesi ve ortak insanlık nizamının gerçekleşmesi ve en sonunda da düşünürlerin, idarecilerin ve dünya halklarının önemli kararların alınmasında etkin ve adilane bir şekilde rol alması bu büyük amaçtaki zorunlu yoldur. Bugün, bilimsel ve teknolojik gelişmişlik, iletişim ve bilgi alanındaki keşifler küresel dünyanın tasavvur edilmesinde yaygın ve ortak bir kabülün oluşmasına neden olmuştur ve ortak nizamın gerçekleşmesi için gereken yolun önünü açmıştır.

Bugün bu büyük sorumluluk dünyanın dört yanındaki bilginlere, düşünürlere ve idarecilere aittir, ta ki bu yola iman ile kaçınılmaz tarihi rollerini ifa etsinler. Şimdi şu hakikati de vurgulamak istiyorum, batı kapitalizmi de tıpkı komünizm gibi insanı ve toplumu olduğu gibi göremediğinden ve kendi uydurduğu amacı ve yolu insanlığa dayatmak istediği ve insani ve ilahi değerlere bağlılık, adalet, özgürlük, aşk, muhabbet ve kardeşliğe teveccüh etmek yerine maddi ve bireysel çıkarları elde etme amaçlı sert rekabeti temel kabul ettiği için yolunun sonuna gelmiştir.

Şimdi geçmişten ibret alarak ve yolumuzu ve günümüz şartlarını ıslah etmenin gerekliliğini de derk ederek çok yönlü bir çaba göstermemiz gerekiyor. Burada, konuşmamın sonunda herkesin dikkatini iki noktaya çekmek istiyorum.

1) Dünyanın halihazırdaki durumunu düzeltmek mümkündür. Fakat şurası bilinmelidir ki bu iş bütün devletlerin ve milletlerin işbirliği olmadan gerçekleşemez. Bundan dolayı bütün dünyanın işbirliğinin doğuracağı ortak kapasiteden yararlanılmalıdır ve bendenin bu oturumda yer alması bu önemli meseleye önem vermemden ve insan hakları ve ırkçılık karşısında mazlum milletlerin haklarının korunmasına siz değerli düşünürlerle birlikte katılmak arzumdan dolayıdır.

2) Uluslararası kültür, siyaset ve ekonomik kuruluşlardan etkili bir şekilde yararlanılamamasını ele alışın ilahi ve insani değerlerin ışığında ve insanı doğru ve gerçek bir şekilde tahlil etmekle olabileceği ve dünyadaki bütün insanların hakkına değer verme ve geçmişte yapılan hataları itiraf ederek bakışımızı ve eylemlerimizi değiştirme gibi adımlarla dünyadaki mevcut düzeni değiştirmeye çalışmak. Bu bağlamda da, Güvenlik Şurası’nın yapısında hızlı bir değişime gitmek, veto hakkının ortadan kaldırılması ve dünyanın askeri ve ekonomik nizamında değişiklik yapmak gündeme alınmalıdır. Değişimde acelenin zorunlu olduğunun derkinde yapılacak eksiklik, değişikliğin maliyetini daha da arttıracaktır.

Aziz dostlarım,

Şunu bilin ki adalet ve insanlığın izzeti yönünde hareket etmek suyun yönünde hareket etmek gibidir. Aşk ve sevgi iksirini unutmayalım. İnsanlığın aydınlık geleceğinin kesinliği bizi daha ümitli ve bilinçli yapacak olan değerli bir sermayedir, ta ki böylelikle aşk ve nimet dolu ve yoksulluk ve nefretten uzak bir dünya ve İnsan-ı Kamil’in salih yönetimi için çaba gösterelim. Gelin hepimiz bu büyük işte büyük bir pay sahibi olalım.

O aydınlık ve güzel günün ümidiyle…

Hepinize dinleme sabrı gösterdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum…

Muvaffak ve başı dik olunuz her zaman…

* İran Cumhurbaşkanı Dr. Mahmud Ahmedinejad'ın Durbna II konferansında yaptığı bu konuşma, Kemal Saral tarafından tercüme edilmiştir.

 


Date: Thu, 7 May 2009 15:15:01 +0300
Subject: (anadoluhaber) Re: Saadet'te Hizbullah çatlağı
From: seyfeddinkeser@gmail.com
To: anadoluhaber@googlegroups.com

Ahmet bey lütfen ileri gitmeyin, tanımadığınız etmediğiniz ve ben müslümanım diyen bir insana kafir diyemezsiniz. İslam siz bu hakkı vermiyor, bir savaşta tam öldürüleceği sırada kelimei şahadet getiren birini sahabenin öldürmesi üzerine Allah Resülünün ihtiranı bilirsiniz. Kalpleri yarıcı değiliz, kimin Müslüman olduğunu veya olmadığını bilemeyiz. Gizli inançsızlar veya gizli inançlılar... Demişsiniz yazdıklarınız böyle düşünmeme sebebiyet veriyor, efendim tekfir etmek gibi bir lükse ve o ilme sahib değiliz. Evet zahire göre hükmederiz , fakat ben müslümanım diyen kimseyede hayır değilsin diyici değiliz. Evet bende diyorum Şia kötüdür ur'dur, habis insanlardır. Size göre kafirmi oluyorum, Ebussud efendinin fetvası var, saymaya gerek yok büyüklerin Şia'ya karşı tavırları malum hep kafirmi oluyorlar. Şunu biliyorum ki hayır tabiki de değiller onlar bizim büyüklerimiz diyeceksiniz ve böyle diyeceğinizede inanıyorum. İlimen olsun, siyaseten olsun "tekfir"le bir yere varılamz. Selefilerin en çok yaptığı şeydir bu ehli sünnet de tekfir anlayışı yoktur...

Saygılarımla



06 Mayıs 2009 Çarşamba 23:59 tarihinde ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> yazdı:
Eğer bir görev icabı münafık gibi davranmak zorunda iseniz ve aslında hak yolda biri iseniz. Bundan ben sorumlu olmam. Çünkü davranışınız suçunuzun delilidir ve verdiğiniz görüntü budur.
Eğer değilseniz, neden fitne çıkarmaya çalıştığınızı açıklamanız gerekir. Basiret körüyüm, ben iyi bir şey yaptığımı sanıyorum derseniz. Bilmemek sebebi necat değildir. Kesin bilmediğiniz işleri yapmamanız lazım. Doğru yoldayım sanıyorsanız zaten münafıklar kendilerinin doğru hareket ettiklerini sanır ve söyler ama heva heveslerine uyarlar. Eğer değilseniz, biz vicdan mahkemesinde tıpkı dünya yargıçları gibi fiile ve delile göre karar verdiğimizden verdiğimiz karar ilahi hukuka uygundur. Yanılmışşsak sonucuna katlanırız. 
Allah her şeyi kemali ile bilen kalplerin gizlediğinden haberdar olandır. Fitne çıkarmaya çalışmıyorum diyorsanız , çıkarıyorsunuz hemde düşman projelerine tamamen uygun olarak. Doğru sözlü iseniz, bu yüzden benim düşeceğim durum sizin sorununuz olmadığından dert etmenizede gerek yok. Kafir değilseniz nifak çıkardığınızdan münafıksınız. İlahi mahkemede öyle olmadığınızı savunursuz.  Bizde gerekçelerimizi. Mutlak hüküm sadece Allahındır.

06 Mayıs 2009 Çarşamba 20:27 tarihinde Yavuz Sultan <caldiranli@gmail.com> yazdı:

"Tamam, ben kafirim! YA DEĞİLSEM… NE DEMEK İSTEDİĞİMİ GAYET İYİ ANLADINIZ. Bırakın artık bu çocukça şeyleri eskidi bunlar, önüne geleni ajan ilan et, önüne geleni kâfir ilan et, önüne geleni hain ilan et. Yok ya herkes kâfir, ajan, hain bilmem ne tek sen ve gibilerin adam.

 

VE TEKRAR EDİYORUM “YA DEĞİLSEM” YANILDIM DEMEKLE KURTULABİLECEKMİSİN BANA ATTIĞIN İFTİRANIN ATEŞİNDEN…"


04 Mayıs 2009 Pazartesi 17:44 tarihinde ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com> yazdı:


Fitne çıkarmak isteyenlerin yapmak istediği, asıl dikkatin üzerinde yoğunlaşması gereken gerçek tehdidin gelebileceği düşmanı savunmak amacı ile hedef olma sırası belki de kırkıncı sıradaki birini öne çıkarmak sureti ile kişiyi asıl düşmanına yoğunlaşmaktan engelleyip asıl düşmanının işine yarayacak şekilde düşmanının düşmanına saldırtmaktır. Sonrada iki tarafında nefesi tükenince asıl hizmetinde bulunduğu düşmanın aniden arkadan saldırıp, savaşa kışkırttığı tarafın işini bitirecek darbeyi indirmesine hizmet etmektir. Sizn yaptığınız da TC.Devletine karşı ABD İsrail hesabına kamu oyumuzu bu şekilde bir intihar saldırısına hazırlama çalışmalarıdır. Her Vatandaş sizin gibilere karşı müteyakkız olmakla yükümlüdür.

Siz bunu yapıyorsunuz ve ülkemize de milletimize de ihanet içinde etki ajanlığı yapıyorsunuz. Ben bir otorite miyim? Evet, kışkırtıcı etki ajanları teşhiste bir tür otoriteyim de denilebilir.  Çünkü böyle bir durumu yakından teşhis edecek deneyim ve tecrübeye sahip bir Türk vatandaşıyım. Kesin ispatını o raddeye gelirse ya hukuk yapar ya da kelimeye duyarlı İsrail istihbaratı, Büyük bir Şii Türk nüfusa sahip İran’ın Türkiye’yi yakından gözlem altında tutan İran istihbaratı, benim yazılarımla dikkati çekilmiş olan yerli istihbarat birimlerindeki kişilerden bazıları da rutin çalışmaları içinde dikkate almışlardır. Almamışlarsa da bu yazılar birkaç gün daha sürünce ciddiye alınacaktır. Benim hakkımdaki incelemeler zaten yeteri kadar yapıldığı için kendim ve ilişkilerim belli bir kişi olarak çekineceğim bir tarafımda yoktur. Siznde yoksa mesele yok pek hoş olmasa da bu pek hoş olmayan sohbete birkaç ay yada yıl devem etmemizde de sakınca olmaz. Tekrar konuya dönelim.

Diyelim ki dünyanın en kötü ülkesi ve bizimde dini olarak düşmanımız İran olsaydı. Biz bir İslam ülkesi miyiz ki İran’la dini bir savaşa girelim. İran bize hadi len bir zamanlar GKB düzeyinde Türkiye bir İslam ülkesi de değildir İslam devleti de diye ilan edilen ülkenin kendi Müslümanlarının başına bela olmuş laikçi kafirler kendinize bakmadan bize mi laf söylüyorsunuz derse ne diyeceğiz.

İkincisi doğuda bizi bölmek isteyen İran mı ki sen bizi bölmek istiyorsun diye Ülkemizin bölünmüş haritalarını açıkça servis eden ABD’lileri ve bizi bölmek için bunca insan ve mali kaynak kaybımıza sebep olan batılıları ve 28 şubatta Türkiye de devrim yapan Meşru Refah yol hükümetini düşürüp Meclis iradesini saf dışı eden İsraillileri ve yandaşlarını ve onların emirlerindeki yerli bazı Yahudi, Sabataist, Mason, komutan neslinin hala ordumuzdan tamamen temizlendiğine emin olmadan üstelik tüm bu duruma rağmen emirleri NATO dan Alan Nato’ya bağımlı ordusu ile sanki kendi bağımsız ordumuz, yeterli silah ve cephanemiz varmış gibi Silahlarını kendi üreten, elli kere kuzey Irak’a bedel İran’a savaşa gidelim. Ya bize hadi lan kuzey  Irak’a ABD ve İsrail den icazet almadan giremiyorsunuz da benim ülkeme mi gireceksin derse ne diyeceğiz. Orada üstüne üstlük birde Ruslarla kafa kafaya gelip Azerbaycan’ı da Ruslara kaptırıp kaybettikten sonra  böyle bir durumda tamamen Haçlı ordularının kafir askerleri olarak tüm kötülüklerine rağmen yinede Müslümanız diyen yarı nüfusu Türk insanlar ile savaşıp,

Askerimizi ne şehittir ne gazi cehenneme gitti Niyazi mi yapalım istiyorsunuz.

Bu savaşı kimin istediği bellidir. Sizinde kime hizmet ettiğiniz belli. Benimde yazılarım bir Türk evladı ve vatandaşı olarak aslında çok hafif ve kibar. Çünkü aslında böyle iddiaları böyle bir zamanda Nato ya bağlı bir orduya rağmen Ramusen gibi bir İslam düşmanının komutasında İran’a saldırmaya teşvik amaçlı kamu oyu yaratmaya çalışanlara verilecek cevap nerde görülürlerse suratlarına Tükürmektir. Fitne çıkaranlar orman yakan sabotajcılara benzerler ne halt yediklerini bilseler de bilmeseler de aşağılık kişilerdir. Bir vatandaş olarak benim görevimde ihanete karşı can bahasına da olsa derhal karşı durmaktır.

Kırık cam teorisindeki cam kıran ilklerin ellerini tutmaktır. Vatan evladı olmak bu durumlarda ortaya çıkar. Bu sanal alem de herkesin kökenini ve amacını araştırmak ise haddi aşanlara mahsus olarak resmi görevlilere düşer.

A.D.Şimşek


04 Mayıs 2009 Pazartesi 15:12 tarihinde Yavuz Sultan <caldiranli@gmail.com> yazdı:

Elli defa söyledim derken kendinizi nerelere koyarak söylüyorsunuz siz bir otarite misiniz yoksa. Kim kim nereye salmak istiyor Allah aşkına biraz çevrenize bakın, at gözlüğünü çıkartın lütfen. Veya sizin gibi söylüyeyim elli defa söyledim, Sünni Taleban’a karşı ABD’ye işbirliği teklifini İran yaptı. Irak’ın içinde durumları belli değil mi? Bin yıldır uyuyan fitne imiş, bir kere fitne diyince akla gelen İran’dır. Yaşınız müsait hatırlarsınız, fazla ileriye gitmeyin yoklayın hafsalanızı. Doksanlı yıllar Ülkemin dört bir tarafına yayılan Şia fitnesi, insanların imanı ile oynadılar. İran’dan rejim ihracı yapmak istediler benim ülkeme, İran’dan gelen paralarla ülkemin dört bir tarafında örgütlendiler. Sünni Anadolu’nun kızlarının ırzına geçtiler “Muta Nikâhı” rezilliği adı altında. Ne çabuk unuttunuz bunları insan namusuna gelen haleli unutur mu? Kim yaptı bu söylediklerimi ve saymadığım daha fazlasını? Bunlar vatana ihanet olmuyor da benim bu fitneye dikkat çekmem mi vatana ihanet oluyor.

 

Hadi ben bir adım ileri daha giderek şunu diyorum: İman olmadı mı Vatan yoktur. Zira vatan iman etmiş, inanmış insanların kurduğu bir şeydir. Siz ne yapıyorsunuz ŞİA fitnesini sevimli göstererek VATANA İHANETİN EN BÜYÜĞÜNÜ YAPIYORSUNUZ. İnsanların imanını ateşe atan bir fitneyi sureti hak kılıfında insanlara sevimli gösteriyorsunuz. Şahsınız ikinci binin yenileyicisinden daha iyi biliyor galiba. Şahsınız Şeyhülislam Ebussuud Efendiden daha bir âlim galiba. Haddinizi bilin beyefendi haddinizi, kendiniz İran’ı seviyorsanız sevin ama bu insanlara sevimli göstermeye çalışmayın, insanların itikadı ile oynamaya çalışmayın. Hele hele bunu da ben vatanımı milletimi seviyorum vatanım her şeydir gibi malzemelerle süslemeyin. Farkındasınız veya değilsiniz yaptığınız ihanettir…

 

Bu nasıl bir anlayıştır Sayın Şimşek soruyorum size kim ilişti benim Ülkemin namusuna Patagonya’dan gelenler mi KİM? Bu toprakların anaları babaları Sünni olan ve dolayısıyla kendileri de Sünni olan fakat İran fitnesinden dolayı Şii’leşmiş şerefsizler yaptı bunları. Nasıl unuturum nasıl unuturuz? Peki ya insanların itikadları ile oynamak ne demek Sünnilere küfretmek ne oluyor, Sünni âlimlerin kitablarını paçavra diye yaftalamak, o muazzam eserlere küfretmek, o muazzam eserlerin müelliflerini kâfir olarak görmek ne demek? Sorarım size vicdanınız nasıl kaldırıyor bunu. İran kendi içinde Sünnilere yaşam hakkı vermiyor hapislerde çürütüyor, işkenceler yapıyor, öldürüyor.

 

Sakın bana Batı’dan bahsetmeyin zira onların küfrü açık ve yapacaklarını sureti haktan gözükerek yapmıyorlar. Onlar zaten düşmanımız, fakat İran siz ve benzerleriniz sayesinde bu insanların iliklerine işledi. İtikadi durumunuz nedir tam olarak bilmiyorum ve buraya bende sünniyim yazmanız bu saatten sonra beni tatmin etmez. Ki umarım Sünnisinizdir, fakat böyle olsanız bile değerlerine sahib çıkmayan ve hatta daha da ötesi kardeşlik, dostluk mostluk adı altında bilerek veya bilmeyerek İran borazanlığı yapıyorsunuz. Görün bu halinizi İran denilen fitne ateşini insanlara sevimli gösteriyorsunuz. Nedir bu hal Şimşek Bey soruyorum size nedir bu hal?

 

Şia tarihin hiçbir devresinde Sünnilerin dostu da olmamıştır, müttefiki de olmamıştır. Hz. Ömeri öldüren bir mecusinin türbesini ibadet yerine çeviren Allah’a dua eden “bizi ebu lulu ile yargıla” diyen insanlar bu soysuzlar. Hz. Aişe’ye hakkında ayet olmasına rağmen dilimiz varmıyor İfk olarak yazalım, İfk iftirasını atan Allah Resülünün ak ve pak zevceleri validemiz, Hz. Aişe’yi töhmet altında bıraktıklarını zanneden bu alçaklara karşı tavrınız nedir. Osmanlıyı arkadan vuran Müslüman Türk’ün düşmanı olan bu Muta P.ç’lerine karşı olan bu tavrınız nedir? İnsanlara İran denilen dübürcüler topluluğunu nasıl sevimli gösterirsiniz ve bu halden dolayı da insanların itikadı ile nasıl oynayabilirsiniz anlayamıyorum.

 

Var mı bunun ötesini…

 

Ve size diyorum o kulaklarınızı açın hem de iyice açın. Bırakın artık saçmalamayı. Yok kafir yok ajan, yok ahmak falan filan demeyi. Saçmaladığınızın farkında değimlisiniz? Tamam, ben kafirim YA DEĞİLSEM… NE DEMEK İSTEDİĞİMİ GAYET İYİ ANLADINIZ. Bırakın artık bu çocukça şeyleri eskidi bunlar, önüne geleni ajan ilan et, önüne geleni kâfir ilan et, önüne geleni hain ilan et. Yok ya herkes kâfir, ajan, hain bilmem ne tek sen ve gibilerin adam.

 

VE TEKRAR EDİYORUM “YA DEĞİLSEM” YANILDIM DEMEKLE KURTULABİLECEKMİSİN BANA ATTIĞIN İFTİRANIN ATEŞİNDEN…























--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.