(anadoluhaber) Re: Sahte Büyüklük Kuruntuları (Evhâmu'l-Azameti'z-Zâife)- İran'ın Gerçek Hali...-

Bu mail ne kadar doğru acaba...
Büyük bir iftira olmasın sakın...
Yada büyük bir provokasyon...


 
25 Mayıs 2009 Pazartesi 00:40 tarihinde Mehmet Şakir ............... <abdulhamitnesliyiz@hotmail.com> yazdı:
Sahte Büyüklük Kuruntuları (Evhâmu'l-Azameti'z-Zâife)İran'ın Gerçek Hali..

Irak rejimine karşı bağımsız muhalefetten idim. Altımışlı yıllarda üyesi olduğum solcu cepheyle ilişkimi keserek akıntıya ters yönde hareket ettim. Irak’ın içinde ve dışında düşmanlarım çoğaldı. Suriye’de, Ürdün’de ve İspanya’da farklı sürelerde kaldım. Sonunda Dubai’de bir şirkette müdür olan bir yakınım sayesinde Birleşik Arap Emirlikleri’ne yerleştim.

İran’ın gerçek halini görmek ve muhalifi olduğum Irak’ın haliyle karşılaştırmak için İran’ı ziyaret etmek istiyordum. En büyük engel, Irak pasaportuna İran’a giriş vizesinin konulmasıydı. Bu Irak’ta soru işaretlerine, problemlere ve sıkıntılara neden oluyordu. Problemler, zanlının sorgu odalarına alınmasıyla başlıyor ve ancak ölümle sona eriyordu.

Dubai’de yerleşip kendi ayaklarım üzerinde durunca, İran asıllı tüccar arkadaşlarımdan birine İran’ı ziyaret etme isteğimi açtım. Tacir arkadaşım on yıllardır Dubai’de ikamet etmekteydi ve sanırım hâlâ orada yaşıyor. Bana, “Şanslısın” dedi. “On gün sonra kardeşimin oğlunun düğünü için İran’a gideceğim, isteğinde ciddi isen Irak pasaportunu bana ver, İran’a giriş-çıkışında pasaportuna mühür vurulmaması için Dubai’deki İran Konsolosu’yla konuşacağım.” Duyduğuma inanamadım. Bu haber çok sevindiriciydi. Konuyu yeterince ayrıntısıyla anlattı ve beni ikna etti.

Sonra bir gücün sayesinde; bu güç para mı, rüşvet mi, torpil mi, referans mı, bunların biri mi, yoksa hepsi birden mi bilmiyorum, kendimi Tahran’da buldum.

Arkadaşım, Hazar sahilindeki kentine birlikte gitmemizi istedi. Otobüste benim için de yer ayırtmıştı. “Beni bırak, iki gün Tahran’ı göreyim, sonra sana katılırım” dedim. İsteğimi geri çevirmek istemedi. Tahran’da geçirdiğim iki gün boyunca şaşılacak şeyler gördüm.

Odadaki telefon her bir kaç dakikada bir çalıyordu. Yarım saat önce gelmiştim, beni kim tanıyabilirdi ki? Farça konuşan bir kadın sesi duydum. Kendi kendime “Zavallı kadın numaraları karıştırmış olmalı” dedim ve ahizeyi yerine koydum. Aynı kadın bu kez İngilizce konuşuyor ve bedenini sunuyordu. Özür dileyerek ahizeyi tekrar yerine koydum. Üçüncü kez aradığında fasih Arapça konuşuyordu. Tekrar özür diledim ve “Hanımefendi! Elli yaşını aştım, gençlik heves ve arzularını geride bıraktım” dedim. Sözü evirip çeviriyor ve burada söylenmeyecek şeyler söylüyordu. Ahizeyi yeniden yerine koydum. Bu böyle tekrarlayıp durdu. Bir başkası, bir başkası daha; küçük bir kız, bir genç kız, daha yaşlı bir kadın... Orada bir yabancı olduğunu nasıl öğrendiklerini bilmiyorum.

Otelden çıkıp caddede yürümeye başladım. Bir kaç kişi yanıma yaklaşıp farklı dillerde benimle konuşmaya çalışıyordu. Hollywood kızlarını geride bırakacak resimler gösteriyorlardı. Bir lokanta bulup girdim. Yemeğe başlar başlamaz bir kadın satıcısı gelip aynı şeyleri tekrarladı. Bir günde delirecek gibi oldum. Bu tür şeylere alışkın değildim ve teklifleri kabul etmedim. Akşam otele döndüm. Fakat ne okuyabildim, ne televizyon seyredebildim, ne de uyuyabildim. Telefon sürekli çalıyordu. Resepsiyonu aradım, önce sakin, daha sonra öfkeli ve asabi bir şekilde durumdan şikayetçi oldum. Danışmadaki yaşlı adam alçakgönüllülükle eğildi ve özür diledi. Kendimden utandım. Odama döndüm ve Hazar sahilindeki arkadaşımı aradım. Beni suçlayarak “Sana benimle gelmeni söylemiştim” dedi. “Oteli değiştireceğim” dedim. Oteli değiştirdim. Fakat kaçış yok. Iraklıyım. Dubai’den geliyorum. Bu benim birçok kazançlı karta sahip olduğum anlamına geliyor. Para, evlilik, göç.. Birinci nokta, para, dünyanın her yerindeki fuhuş pazarında alışılmış bir şey. Fakat içinde bulunduğu sefalet şartları nedeniyle bu işi yapıp da müşterisine evlilik teklif eden zavallı başka bir yerde daha yoktur. Bu zavallı kesimden biriyle karşılaşmazsam, sayıca onlardan daha az olmayan bir başka türle, güzel saçlarıyla terennüm eden dönmelerle karşılaşıyorum.

Yerleştiğim yeni otelin görevlisi bir öğütte bulundu. Kendisi Iraklı; İran-Irak Savaşı’nda esir düşmüş, kırkbeş yaşlarında eski bir asker. Afyon içiyor. Kendince makul bir öneride bulundu, hemen reddettim. “Sana yirmi yaşlarında bir kadın getireyim, odada seninle birlikte kalsın, onunla keyfine bak. Böylece seni rahatsız edenleri susturursun. Gidinceye kadar çok mutlu olursun. Birkaç dirhemden başka külfeti de olmaz” dedi.

Ertesi gün kendimi arkadaşımın yanında, Hazar sahilinde, gündüz rutubet ve sıcaklıkla kavrulan, geceleyin ise insanın ellerini ve ayaklarını donduran bir şehirde buldum. Vaktimizin çoğu yolculukla geçmişti. İki gün sonra Tahran’a döndük. Arkadaşım benim tek başına otelde kalmak istemediğimi ve Dubai’ye dönmeyi tercih ettiğimi görünce, beni yalnız başına yaşayan yaşlı ninesinin evinde misafir etti. Yaşlı kadının oğlu hergün geliyor ve ihtiyaçlarını görüyordu.

Gündüzleri arkadaşıma eşlik ediyordum. Tahran’ın ortasında, “Hac Tevessuli” bölgesinde yıkılmaya yüz tutmuş eski bir ev satın almıştı. Önce satış vekili ile ve daha sonra da müteahhit ile anlaşmaları imzalar imzalamaz Dubai’ye döneceğimizi söyleyince sevindim. Öyleyse bu iş bir veya iki günden fazla sürmeyecekti. Fakat tam yedi gün kaldık. Rejimden, rutinden ve yolsuzluktan sıkılmama rağmen arkadaşım elinden geldiğince beni eğlendirmeye çalıştı. Gözümün önünde evi satın aldığı fiyatın yüzde yüzellisini rüşvet olarak verdi. Odadaki memurların her birine rüşvet verirken yanındaydım. Hiçbiri bir tomar tümen (İran parası) almadan imzalamıyordu.

İran’da gördüğüm kadar sefalet ve insan şerefinin aşağılanmasını bir başka ülkede daha görmedim. Irak’ın durumu, ambargoya ve diktatörlüğe rağmen kıyaslanamayacak kadar iyiydi. Körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan’daki yaşam ise, İranlıların gözünde Adn cennetlerindeki ve gökyüzünde Firdevs’teki yaşam gibiydi. İran’da bir araya geldiğim kişilerin çoğu bu ülkelerden birinden vize almayı hayal ediyordu. Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşayan birçok İranlı olmasına rağmen bu vizeye kolaylıkla bulunamıyordu. Belki o an Amerika vizesi almak daha kolaydı. Çünkü İran Şahı her yıl Amerika’ya binlerce öğrenci göndermişti ve onların büyük çoğunluğu orada vatandaşlık almış, oturum ve çalışma hakkına sahip olmuş ve belirli yerler edinmişti. Şu anda onların sayısı dört milyona ulaşıyor ve onlar, bölünen ailelerin bir araya gelmesi, eğitim, tedavi ve benzeri nedenlerle yakınlarının Amerika’ya gitmesine yardım ediyorlar. Amerikan kanunları esnek olduğu ve kanunlarda birçok açık bulunduğu için gelenlerin birçoğu kalabiliyor.

Gerçeği kendi gözleriyle görmek isteyen, Dubai’deki Amerikan Konsolosluğu’na veya Abu Dhabi’deki Amerikan Büyükelçiliği’ne gitsin. Amerika vizesi için başvuran İranlıların çokluğu nedeniyle Dubai’deki konsolosluk düzene koymuş. Dünyanın başka ülkelerinden Amerikan vizesi için başvuranlar için her hafta (örneğin) Pazartesi günü başvuru günü olarak belirlenmişken, Salı günü sadece İranlılar için başvuru günü olarak belirlenmiş. İranlıların iltica veya oturum için öne sürdükleri sebepler ise şunlar: Ailenin bir araya gelmesi, tedavi, eğitim ve özgürlüklere baskı. En çok ileri sürülen sebep de bu ve siyasi muhalef olmak gibi bazısı onurlu, homoseksüellik iddiası gibi bazısı da utanç verici. Durumu daha iyi açıklaması için belki de göçmen dairesindeki üst düzey bir memurun şu açıklamasına işaret etmek gerekir: “Tıbbi muayeneler, çift cinsiyetli olduğunu öne sürenlerin çoğunun yalan söylediğini ortaya çıkarıyor.”

Haddinden fazla çürümüş ve diktatörlükle yönetilen, siyasetini din öğretilerinin ve geniş cübbelerin altına saklanan ümmiler belirlediği, hayal dahi edilemeyecek yolsuzluk uygulamalarına garkolmuş bir ülke...

Entelektüellerinin büyük çoğunluğu bu ülkeyi terketmek istiyor. İşte böyle bir ülke tehdit ediyor, kılıçları çekiyor, hançerleri kınından çıkarıyor. Halkı tepeden tırnağa açken, avret yerlerine kadar çıplakken ve yöneticilerinden ölümüne nefret ederken, olası ilk savaşta yöneticilerinin üzerine çullanıp kanını emmeyi beklerken nükleer silahla oynuyor.

Çürümüş bir rejim, kendine ait olmayan şeyleri elde ederek nasıl hayallerini gerçekleştirebilir? İran’ın Arap adalarını; Taneb Es-Suğrâ, Taneb El-Kubrâ ve Ebu Musa adalarını istemesi bir tür siyasi despotluktur. Çünkü İran o adaların üçünün de halkının Arap olduğunu, yönetiminin Arap olduğunu ve sokaklarında Arapça konuşulduğunu çok iyi bilmektedir.

Sadece bu değil. Körfez’in doğu yakasındaki tüm kentlerin, kazalar ve kasabaların sakinleri Araplardır. Arap elbisesi giyerler ve Arapça konuşurlar. İran okullarını ve İran yönetimini reddetmektedirler. Seçimleri boykot etmektedirler. Onlar şu ana kadar Tahran’daki yöneticilerin mezhebinden farklı olan mezheplerine bağlıdırlar.

Daha geniş bilgi edinmek ve teyit etmek isteyen okuyucunun tüm kütüphanelerde bulunan “İntihab” (seçim) isimli İran filmini seyretmesi yeterlidir. Filmde, İran Hükümeti tarafından özel uçakla İran hakimiyeti altındaki Arap (Basra) Körfezi bölgesinde bir yere gönderilen bayan temsilcinin yaşadıkları anlatılır. Genç temsilci seçmen kağıtlarını dağıtır fakat bölge halkından kimse onları almaz. Onunla kimse konuşmaz ve herkes onu küçümser. Onu kendi haline bırakıp işleriyle meşgul olurlar. Tahran’daki hakim anlayışa beddua etmekle, İran’ı yönetenlere düşmanca tavır sergilemekle ve Tahran’ı küçük gören bir dille konuşmakla meşguldürler.

Sorumsuzlar insan tabiatını ve yeryüzünü değiştirebilirler mi?

Bu sorunun cevabı için şu hikmetli hadis-i şerife müracaat etmek gerekir: “Kendi değerini/haddini bilen kimseye Allah rahmet etsin!”

Mahmud Said / El-Kuds El-Arabi – 14 Mayıs 2009

Çeviri: Asım Sancaktar

SÜTUNHABER


Windows Live™ Photos ile fotoğraflarınızı kolayca paylaşımı. Sürükle bırak




--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.