Mazlumder Diyarbakır’ın Mazıdağı Katliamı Raporu


MAZLUMDER Diyarbakır Şubesinin Mardin ili Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge Köyünde 04mayıs 2009 tarihinde 47 insanın toplu halde katledilmeleri ve 4 kişinin yaralanması olayı üzerine bölgeye gönderdiği heyet tarafından bir rapor hazırladı. Raporu sizlere sunuyoruz:


Raporun Tam Metni:

OLAY : Mardin ili Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge (Zanqırt) Köyünde 04.05.2009 tarihinde 20:30-21:00 sularında Cemil ÇELEBİ'nin evinde Habip ARI ve Sevgi ÇELEBİ'nin nişan töreninin silahla basılması sonucu meydana gelen saldırıda; 6 çocuk, 16 kadın (kadınların üçü hamile), 22 erkek olmak üzere toplam 47 insanın toplu halde yaşamlarını yitirmesi ve 4 kişinin yaralanması olayı.

AMAÇ: Bu katliam nedeni ile, mağdurlar, mağdur yakınları, şüpheli, şüpheli müdafii/leri, varsa görgü tanıkları ve resmi yetkililer ile görüşmek, araştırma ve incelemeler ile elde edilen bilgiler sonunda rapor hazırlamak, raporu ilgili ve yetkili kurum ve makamlara göndererek maddi gerçeğin açığa çıkarılmasına katkıda bulunmak, kamuoyunun gerçek bilgiye ulaşmasını sağlamak, faillerin bulunması ve haklarında gerekli soruşturmanın başlatılmasını talep etmek amacıyla bir insan hakları heyeti oluşturulmuştur.

HEYETİN OLUŞUMU: Heyet, MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı Av. Selahattin ÇOBAN, MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Güler ÖZAVCI, MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Av. Müzeyyen BOYLU, MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Av. Mustafa SARUHAN, MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Sedat DOĞAN, MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi Hüseyin İhsan YENİCE, MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi Yaşar GÜNAY, Psikolog Şiyar GÜLDİKEN, , MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi İsmail ÖZER, Sosyolog, sosyal psikolog Mehmedi AKTOPRAK'tan oluşmuştur.

HEYET GİRİŞİMLERİ: Heyet, 6 Mayıs 2009 tarihinde Mardin ili Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge (Zanqırt) Köyüne giderek, olay yeri, köylülerin yaşadıkları Bilge (Zanqırt) Köyü ve taranan evin iç ve dışında incelemelerde bulunmuş, birçok civar köylü, köylü ve maktül yakınları (Çelebi, Akyol ve Arı(08/05/2009) aileleri) ile görüşmüş, görgü ve beyanlarını almıştır. İnceleme ve araştırmanın büyük bir kısmı heyet üyeleri tarafından fotoğraf çekimi ile kayıt altına alınmıştır.

MAZLUMDER Genel Merkezi, heyet çalışmalarına kolaylıklar sağlanması ve heyet görüşmeleri için 05.05.2009 tarihinde yazı ile Mardin Valiliği, Mazıdağı Kaymakamlığı, Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı ve Mazıdağı Cumhuriyet Başsavcılığından randevu talep etmiştir.

HEYETİN OLAY YERİNE GİDİŞİ VE YAPTIĞI GÖRÜŞMELER : Heyet, Mardin ili Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge (Zanqırt) Köyüne 6 Mayıs 2009 günü saat 8:30'da varmıştır. Mezar köyün girişindeki düzlükte Köyün girişinde yeni kazılmış ve üç sıra halinde dizilmiş mezarlar ve bu mezarların başında ağıt yakan kadınların olduğunu gözlemlenmiştir. Öldürülen dört kişi Diyarbakır'a, bir kişi Ankara'ya götürülmüş tüm diğer vurulanlar bu mezarlığa gömülmüşlerdir. Mezarlık ile köyün arasının araçlarla dolu olduğu gözlemlemiştir. Taziyeye gelenler ile medya araçlarının iç içe olduğu tarafımızdan görülmüştür. Heyet daha sonra taziye çadırının önünde oturanlarla geliş amaçlarını belirtmiş ve insan hakları savunucuları olarak olaydan duydukları üzüntüyü belirterek başsağlığı dileklerini iletmiştir Heyet, köyde bir taziye çadırının kurulduğunu, ancak orada bulunan insanların çadırın içinde değil de çadırın önünde bulunan alanda oturduklarını, oturan kişilerin tamamının erkek olduğunu, kadınların ise evlerin içinde bulunduğunu gözlemlemiştir. Heyet, olaydan yaralı kurtulan Cengiz ÇELEBİ ve maktullerin yakınlarıyla, köylülerle baş başa görüşme yapmak istemiş, ancak sadece Osman ÇELEBİ olay yeri incelemesinde heyete eşlik etmiş ve yaralı görüşmesini yapamayacağımız kendisi tarafından belirtilmiştir. Yapılan tüm görüşmelerden sonra köyde bulunan jandarma kuvvetleri görüşme yaptığımız kişilerle tekrar görüşmeler yapmıştır.

Taziye yerinden sonra olayın meydana geldiği ev incelenmiştir. İki katlı kapının önünde, merdivenlerde pıhtılaşmış kan izleri görülmüştür. Evdeki bütün sergiler, halılar, malzemeler kana bulanmış olarak görülmüştür. Güvenlik güçlerinin sarı kalem ile çemberlediği 125 adet kurşun izi tarafımızdan da tespit edilmiştir.

Heyet köyde üç saatten fazla incelemelerde bulunmuştur. Görüşmeler geniş tutulmuş, delil olabilecek her şey fotoğraflanmaya, kayıt altına alınmaya çalışılmıştır.

Heyetin köyde bulunduğu sürede, dört askeri araç ve bir panzer köyün içine konumlandırılmıştı. Köylülerin bulunduğu taziye yerinde, köyün içinde, giriş ve çıkışlarında çok sayıda jandarma görevlisi bulunmuş, resmi giyimli jandarma görevlilerinin dışında sivil giyimli ve ellerinde telsiz bulunan kişiler olduğunu gözlemlenmiş ve heyet bu kuşatılmışlık içinde çalışmalarını yürütmek zorunda kalmıştır.

Heyet, aşağıda belirtilen şahıslarla yaptığı görüşmeleri olduğu gibi aktarmaktadır:

Osman ÇELEBİ ( Taziye yerinde bizi karşılayan ve olay yerinin incelenmesinde eşlik eden şahıs):

"Yegenim Cengiz ÇELEBİ'nin bana anlattığına göre; Saldırıyı yapan 9 kişiydi. İçeri 4 kişi girdi. 5 kişi çevreyi ablukaya almıştı. Vallahi aramızda hiçbir sorun yoktur. Büyük ablam küçük kızını küçük ablama veriyordu. Nişan töreni vardı. Tatlı yenilmiş yüzük takılmış en son 20:30–21 arasında yatsı namazına durmuşlardı. Namaz duasına otururken içeri öz yeğenim olan Mehmet ÇELEBİ, Mehmet Emin ÇELEBİ, Abdulhakim ÇELEBİ, Servet ÇELEBİ keleş silahlarla içeri dalıyorlar, ilk önce küfre başlıyorlar ve misafir olan Orhan AKYOL ve Mehmet AKYOL kişilerini öldürüyorlar. Ondan sonra namazın üstünde 2 kişi kadınlar odasına 2 kişi erkekler odasına girerek insanları taramaya başlıyorlar. Bütün namazdakiler tarandı. Cengiz ÇELEBİ pencereden kendisini dışarı atmış, kaçarken Süleyman ÇELEBİ, Ömer ÇELEBİ, ona ateş etmişler, başka yöne kaçarken Abdulkadir ÇELEBİ, Mehmet Ali ÇELEBİ, Ali ÇELEBİ onlar da ateş ediyorlar kendisini yüzüstü yere atarak sürünerek kurtulmuş, Muhtar Mehmet Halil ÇELEBİ benim ağabeyim olur Mardin Devlet Hastanesine götürülürken yolda bana kendi ağzıyla bizzat vasiyet etti bizi tarayan bu yeğenlerimiz bu insanlardır. Hiç kimsenin günahını almayın hepsinin yüzü açıktı. Köy imamı Ankara Beypazarından Kazım Ozan da olayda hayatını kaybetmiştir Olaydan sonra kimse onları takip edemedi çünkü herkes cenazelere düşmüştü."

Heyetin tüm ısrarlarımıza rağmen Osman ÇELEBİ, Cengiz ÇELEBİ ile görüşme talebini reddediyor ve "benden faklı bir şey anlatmaz diyor."

Abdurahman ÇELEBİ:

"Şu anda konuşacak halde bile değilim ortada hiçbir şey yok. Akrabayız. Aramızda ufak bir tartışma olsa bile bir kişi yaralanmaz. 44 kişi vahşice öldürüldü aramızdaki sadece husumet, çekememezliktir."

İsminin Belirtilmesini İstemeyen Cenazeleri Yıkayan İmamlardan Birinin Beyanı: "Vurulanların içinden sözü para edebilecek olanlarda kurşun izleri daha fazla idi. Bu işin temelinde "cehalet" var. Siz insanların kalbine Allah sevgisi ve korkusu yerine para ve güç kazanma hırsını koyarsanız sonuç bu olur"

Leyla ÇELEBİ (Öldürülen gelin adayı Sevgi ÇELEBİ'nin yengesi):

"Ben Ankara'dan geldim. Bu oda da olay oldu. Gelin benim görümcemdir. Herkes namaz kılıyordu erkekler bu odada imamla birlikte namaz kılıyorlardı. Babam Ali ÇELEBİ annem Zekiye ÇELEBİ ağabeyim Abdülkerim ile Salih ÇELEBİ, yengem Hayriye ÇELEBİ gelin olan görümcem Sevgi ÇELEBİ kaynanam Helime ÇELEBİ, kayınbiraderim Cemil ÇELEBİ kaynım Halil ÇELEBİ, küçük görümcem 13 yaşında banyoda kendini saklamıştı halam 9 aylık hamile ölmüştür. Amcam Abdulkadir ÇELEBİ, karısı Ayşe ÇELEBİ büyük kızı Sevim ÇELEBİ ölmüştür"

Bizler MAZLUM-DER heyeti olarak o sırada mağdurlarla konuşurken, turuncu kazaklı bir erkek yanımıza gelerek heyetimize "Burada ne arıyorsunuz" diye azarladı. Kardeşi Leyla ÇELEBİ 'ye kızarak kardeşinin konuşmasını engellemeye çalıştı bizimle konuşmadan önce askerlerle konuştuğunu heyetimizden birkaç arkadaş görmüştür.

İsmini Vermek İstemeyen Bir Bayan:

"Hiçbir şey anlatacak güçte değilim. Doktor ve sakinleştirici istiyoruz. Aramızda hiçbir sorun yoktu, aslını bilmiyoruz. Bilsek size söyleriz. Kim olduklarını bilmiyoruz. Bize yardımcı olmak istiyorsanız ilaç, doktor ve kadınların taziyesi için çadır getirin, iki kişi delirmiş vaziyette sakinleştirici istiyoruz."

Şeyxan Köyünden Gelen Ve İsmini Vermek İstemeyen Bir Kişi:

"Aralarında bir husumet vardı. Dayı yeğendiler kimse kurtulmasın diye vurduktan sonra tekrar dönüp ateş açılmıştır 1994 yılında 6 kişi öldürülmüştür 5`i ölenlerin akrabası 1 kişi de öldürenlerin akrabasıdır. Bunlar sırtlarını devlete dayıyorlardı. Damadım ve ağabeyimin kızı burada gelindi, onlarda öldürüldü."

İsmini vermek istemeyen bir kişi ( 48 Yaşında )

"Bize silahı kim veriyor? Devlet veriyor. Bize kim maaş veriyor? Devlet. Peki, bizi bu duruma niye getiriyor. Beni bana karşı, beni insanımla karşı-karşıya getiriyor. Burada biri öldürülüyor terör yaptı diyor, kim yapıyor? Derin Devlet yapıyor. Bir aile reisi sana para veriyor, silah veriyor, araba veriyor, karnı doyuruyorsa, sen ne yaparsın? İçersin, şaşırırsın, eline silah alırsın… Silah taşıyan adam hem korkar hem de korkutur. Bu olayın ana sebebi koruculuktur. Bu köyde istediğiniz silahı bulabilirsiniz. Bu silahlar nereden geliyor. Kim getiriyor. Asker bunu görmüyor mu? Devlet bunu bilmiyor mu? Devlet bu bölgeden bütün silahları toplasın. Sıradan bir vatandaş bir çatapat bile taşıyamıyor… Devletin kendisi dürüst bir şekilde can güvenliğimizi sağlasın. Televizyonda Kurtlar Vadisi filmi, Samanyolu TV deki yayınlar özellikle Tek Türkiye filmi bunlar çocuklarımıza kötü örnek olmaktadır. Çocuğa, anasına, babasına silah veriyorsun, eğitimsiz biri ne yapar. Bize eğitim lazımdır. 1994 yılında da 6 kişinin öldürüldüğü dönemde koruculuk sistemi yeni kurulmuştu. Silahı deliye, çocuğa, 70 yaşındaki birine vermiş sağlık raporu almadan nasıl buna silah veriyor."

Deniz AKYOL (18 Yaşında):

"Olaydan babam Orhan AKYOL, annem Kevser AKYOL, ağabeyim Mehmet AKYOL, yengem Abide AKYOL öldü. Yengemin doğumuna 3 gün vardı. Olay sırasında erkekler ayrı kadınlar ayrı odadaydı. Kızlar evin yanında olan bir odadaydı. Bebek benimleydi. Oraya gidemedim. Biz odadayken silahlar patladı. Biz düğün için olduğunu sandık. İçeriye gelinin ablası girdi bize dedi ki; teröristler geldi. Herkesi öldürdüler bana silah verin'' dedi. Odadaki bir kız ampulleri kapattı. Sobaları kapattı. Bizi kimse görmesin dedi. Kimi gördülerse öldürdüler. Hiç kimseyi görmedim. Dışarı çıkınca herkesin öldüğünü gördük kimin yaptığını bilmiyoruz. Kim olduğu kesin belli değil köyde daha önce hiç bir şey olmamıştı."

Zübeyde AKYOL:

"Ağabeyim, yengem ağabeyimin oğlu ve gelini öldü.. Gelin 5 aylık hamileydi. Hepsinde kurşunlar beynine, kalbine, hamile kadının karnına, ölecek yerlerine vurmuşlardı Ambulans geç geldi, Olay olduktan 1 saatten fazla sonra geldiler. Haber verecek araba yoktu. Çünkü arabaların tekerleri patlatılmıştı. Askerler de geç geldiler. Allah askerlerin belalarını versin. Bir kez yaptıktan sonra tekrar geri dönüp taramışlar."

Ayşe KAPLAN (AKYOL):

"Diyarbakır'dan geliyorum. Köyün ortasında olan suyun bulunduğu merada piknik alanı olan yerde piknik yapmaya giden köylülerden 5, 10, 15 lira arasında para alıyorlardı. Bu parayı korucular kendi köylülerinden alıyorlardı. Devletten aldıkları güçle köylüye zulüm ediyorlardı. Korkudan kimse konuşamıyordu. Daha önce de gidenlerin sahipsiz topraklarını sahiplenmişlerdi. Olayı işleyenler 10-12 hanedir."

Konuşma Talebinde Bulunan Fatma DEMİR (Öldürülen Orhan AKYOL'un ablası) "Öldürülen Orhan AKYOL kardeşim olur. Orhan AKYOL (fotoğrafından fotoğraf çekildi) 2 yıl önce evlenmiş. Orhan AKYOL'un karısı Kevser Abide AKYOL (Mehmet'in karısı) doğuma 3 gün kalmıştı. Aynı köylü ama Abide öldürülen ailenin kızı olurdu. Bizim gelinimiz olduğundan şerbete gidildi. Gitmeselerdi kırgınlık olurdu. Biz korucu muyduk? Bizim onlarla ne alıp veremediğimiz vardı?. Ben Diyarbakır 'dan geldim. Kendi partime oy verdim. Biz korucu da değildik. Hiçbir düşmanlığımız yok. Alakamız yok neden bu kardeşlerimiz öldürüldü?

Bizim yetkililerden talebimiz bu olaylara çare bulsunlar. Her gün köyde askerler mi nöbet tutacak? Ben ağabeyimin kalan evini taşıyacağım. Ama Ekrem yani kardeşim gelmek ve taşınmak istemiyordu.

Ölen ve öldürdüğü iddia edilen şahıslar her gün operasyona beraber çıkıyorlardı. Geride iz ve tanık bırakmamak için bu kadar şahıs öldürüldü."

Adının Açıklanmasını İstemeyen Bir Kişinin Alınan Beyanı :

"1994 yılında 6 kişi aynı aileden öldürülmüştü. Bunun terör örgütü yaptığı gerekçesiyle failler bulunamamıştı. Ölen şahıslar da koruculuk yapmaktadır. Damadımız bu köydendi, ağabeyimin kızı burada gelindi. Onlar da öldürülmüştür. İlk etapta ölmeyip sağ kalanların bile gözlerine kurşun sıktılar. Korculuk, bu insanları insanlıktan çıkardı

Şeyxan Köyünde İkamet Eden Ramazan ELÇİ'nin Beyanı:

"Mülk sebebiyle olabilir. Alabalık tesisleri yüzünden olabilir. İki aile var, mala şeyh ve mala koro var. Söylenenlere göre daha öncede bu tür olaylar meydana gelmişti

Daha önce Şeyhmus ÇELEBİ 'nin koruculuk sisteminden kaynaklı Zanqırt köyü cephanelik gibi imiş. Birçok insan bu sistemden kaynaklı olarak öldürüldü, kaybedildi. Bu ailelerden (öldürülen şahıslardan) 1994 yılında Bilge köyünde ŞUBAT ayında yine aynı aileden 6 kişi öldürüldü."

Nedim AKAR İle Yapılan Görüşme Neticesinde Bize Verilen Beyanlar:

"ÇELEBİLER'den kayınım kız almıştı. (Mehmet AKYOL) Düğüne gitmişlerdi. O, annesi, babası ve eşi ile beraber 4 kişi vefat etmiştir. Kaynanası Kayınbabam ile diğer akrabalarım öldürüldüler."

Ölenler: "Kaynanam Kevser, Kayınbabam Orhan, Kayınbiraderim Mehmet, Kaynımın eşi Abide,""Kayınbabam olay zanlısı (Şeyh Meheme adında) olan şahıs ile birlikte olayın olduğu evin önünde karşılaşıyorlar. Kayın babam zanlıya gel şerbete gidelim demiş. Zanlı da kayın babama sen git ben çalışıyorum demiş. Daha sonra namazda saf tutan şahısları taramışlar bildiğim kadarıyla Hacı Cemil, kızını öldüren şahısların düşmanlarına veriyor. Onlar da vermeyin şeklinde telkinde bulunuyor. Daha sonra da olay meydana geliyor. Daha sonra köye gelip yerleşenler ölenlerden soyadları değişik olanlardır. Diyarbakır'dan sonradan yerleşenlerdir. Benim işittiğim kadarıyla 3 saat sonra karakolun geldiği ve müdahale ettiği söylenmektedir."

MARDİN E TİPİ CEZAEVİ GÖRÜŞMELERİ : 05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi Kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan tüm şüphelilerle 06.05.2009 tarihinde cezaevinde görüşme yapılmış olup şüphelilerin imzalarıyla tasdik ettiği beyanlar aşağıdadır;

Tutuklu Şüpheli Mehmet ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu.): Doğum Tarihi: 1966, Doğum Yeri: Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı: Şeyhmus, Anne Adı: Berfo,

"Akbaş, Akyüz, Altaş, Baş, Alkış aileleri ile olan düşmanlığımız nedeni ile babam Şeyhmus 1985'te düşmanlarımız tarafından öldürüldü. Osman ÇELEBİ benim öz dayımdır bana iftira ediyor. Biz öldürülen kişilerle birlikte korucu idik. Beraber operasyonlara gidiyorduk. Namazımı evde kıldım bitirdim. Kurşun sesleri geldi. Nişan vardı. Zaten köy korucu köyüdür. Komşum Sait "Telebeler(Teröristler)" köye baskın yaptılar dedi. Ben baskın var diye silahıma üç kurşun doldurup kimseyi görmeden havaya doğru üç el ateş ettim, baskını bertaraf etmek için. İlkin terör dediler, sonra kan davalılarımız dediler. Sonra da bizim üstümüze attılar. Karakol köyümüze 5–6 km uzaklıktadır. 1,5–2 saat sonra geldiler. Geç geldiler. Her gece 6 korucu nöbet için bizim köyden isteniyordu. Sırayla gidiyorduk. Ahmet, Mustafa, Burhan, Erdal, Ramazan, Şeyhmus ÇELEBİ (Ramazan'ın oğlu) karakolda nöbet tutuyorlardı. Herkes bana Şeyh diyor, Şeyh Muhammed, her şeyi Ömer'e sorun o size anlatır. Osman ÇELEBİ bizim attığımız kurşunların boş kovanlarını toplayıp cesetlerin üstüne atacak. Bütün bu pislikleri yapan Osman'dır. Cemil ÇELEBİ muhtar iken 1 ay önce, Osman, Fesih, Mehdin köy imamını keleşnikofla taradılar. Askerler orda olayı kapattılar. Gelin adayı Cemil'in kızıdır. Ferman ARI karşı çıkıyordu. Bütün bu pislikler petrol ve muhtarlık içindir. Ben kır çeşmeye bakıyorum. İlk asfalttan köye doğru 1.Balık Tesisi Osman'ın balık tesisidir. 2. Ömer ustanındır. 3. Abdurahman ÇELEBİ'nindir. 4. Cemil'indir.

Ahmet ÇELEBİ ve Mustafa ÇELEBİ nöbette olduğu halde Osman ÇELEBİ bunlar bu olayı yapıp karakola geri gitmişler diyor."

Tutuklu Şüpheli Abdulhakim ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu), Doğum Yeri:Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı :Şeyhmus, Anne Adı :Berfo:

"Ben koruculuk yapıyorum. 620 YTL maaş alıyorum. Kredi de çektim ev yapmak için. 1994 yılında da 6 kişi bizden öldürüldü. Bir babaanne, bir anneanne, bir dedem, bir amcam kızı, teyzemin oğlu (şimdiki ölen Cemil ÇELEBİ'nin küçük oğluydu.) Osman ÇELEBİ'nin bir kardeşi bir de abisi bu olayda ölmüştür. Ben olay saatinde abim Ömer ÇELEBİ'nin evinde idim. Önce abim Süleyman ÇELEBİ'nin evine koştum. Baktım orda bir şey yok. Sait ÇELEBİ(Vahap oğlu) üç kez "Telebe" (Terörist) dedi. Bir şarjör Sait attı. (Vahap oğlu) Sonra ben de bir şarjör Said'in attığı bölgeye doğru attım. Sait korucu değil, köyümüzde 24 korucu var. 30–35 hane var.

Gözümle görmediğim bir şeyi şimdi ben kime yükleyeyim. Osman neden bize böyle yaptı bilmiyorum. Olay saatinde telefon açtılar Ahmet ÇELEBİ'ye oysa o Mardin'de eczanede imiş. Osman ÇELEBİ ilk esnada Ahmet ÇELEBİ yapmış demiş. Öyle iftiracıdır. Durumları iyidir. Bizim silahlarımızı bile değiştirebilirler."

Tutuklu Şüpheli Abdulkadir ÇELEBİ(05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu);

"Hepsi yeğenlerimdir. Evlatlarımdır. (Ağlamaya başladı.) Benim evimden ölü yoktur. Bizi nişana çağırmamışlardır. Herkes bana Hacı amca der. Yaş olarak hepsinden büyüğüm. Ben askeriye tarafından sıkıştırıldığımız için Mazıdağı'na kaçmıştım. Olay saatinde kayınvalidem Zelihan, eşim Neslihan ve kızım Remziye evde idik. Ezan okundu. Namazı bitirdim. Sünneti kılıyordum. Saat 8:40 idi. Silah sesleri gelmeye başladı. Oğlum M.Ali ÇELEBİ'nin silahını aldım. Devlet vermişti. Maaş almıyordu. Ateş açıldıktan sonra elektrik gitti. Silahı alıp damadım Ferhat ÇELEBİ'nin evine gittim. Elinde silah pencerede bekliyordu. Köye 4 kişi girmiş kimi görüyorlarsa öldürüyorlar dedi bana. Ali ÇELEBİ'nin oğlu Ferhat ÇELEBİ şimdi köydedir. Ben, Ramazan, Mustafa ÇELEBİ ve (M.Ali ÇELEBİ'nin oğludur.) cenazeleri aldık. Tek bir Cengiz ÇELEBİ vardır yanımda bana "Ben onları tanıdım ellerinden kaçtım. Sen eve git. Biz bu seferde diğer seferde kim yapmış biliyoruz. Bana buradan git dedi. Eğer ben yapmışsam beni de öldür" dedim. Allah büyük köyün büyüğü bendim. İki gündür yemek yemiyorum. Osman'la Cengiz iftira ediyor. Ferhat ne dese cezama razıyım. Bu yıl huzurumuz köyün arazileri nedeni ile çok yoktu. 1985'te kan davası aramıza girdi. Bir abim öldü.(Şeyhmus) Veli felçli yatıyor. Köyün bir kısmının tapusu vardı. Bir kısmı tapusuzdur. Kan davasından karşı taraftan 10–15 kişi dağa gitmiş. Bu işi yapan oğlumda olsa babam da olsa artık babam babam değil, oğlum oğlum değildir. Muhtar Mehmet Halim ÇELEBİ "Askerlerle zıtlaştı. O ile yüzbaşı birbirine çıkıştılar. Gel silahını al götür diyordu. Bunlar hepsi Ergenekon'dur diyordu muhtar askerler için. Osman ÇELEBİ sözü muteber bir insan değildir. Cengiz'e de ne söyle derse o da öyle der. 6 yıldır Osman ve ailesi Cemil'in ailesi ile konuşmuyor. Ben köyde yapıcı idim. Doğru söylemeye yönlendiriyordum. Karanlık bir şeydir. Bu tutuklananlarda bana bir şey söylemiyor, yanımda konuşmuyorlar. Ben bu işin aydınlanmasını istiyorum."

Tutuklu Şüpheli Süleyman ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu) Doğum Tarihi: 1965, Doğum Yeri:Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı :Şeyhmus, Anne Adı :Berfo, 8 çocuklu, 2 erkek, 6 kız çocuk.

"Biz korucuyuz, saat:09.00 civarlarında (bunun dışında teyzemin (kafiye arı) Ancak bizi çağırmamıştı. Erkek olarak çağırmamışlardı. Annemi tek çağırmışlardı. Saat:09.00 civarlarında 4 el silah sesi işittim, o sırada kardeşimin misafiri Vahit DOĞAN, Ömer ÇELEBİ ( Kardeşim ) , M. Sait ÇELEBİ, Süleyman ÇELEBİ ( ben ), Abdulhakim ÇELEBİ yemek hazırlamıştı. Misafir ile yemek yedik. Daha sonra çay içmek için bekledik. Bu sırada 4 el silah sesi işittik. Daha sonra silah sesleri artmaya başladı, bizler teröristler köyü bastı şeklinde düşündüm. Hem silahlarımızı aldık, mevzi tutak, bu sırada kardeşim ALO 156 (Jandarmayı aradı.) Daha sonra kardeşim Ömer karakol komutanını aradı. O sırada cevap vermiyordu. Ancak ALO 156 arandığı Mardin Mazıdağı Bilge köyünde çatışma olduğunu, hemen müdahale etmelerini bildirdi. Daha sonra kardeşim Ömer üsteğmen (Ahmet üsteğmen) Bu şahıs komando bölük komutanı bize sakın mevzinizi terk etmeyin dedi. O arada yaklaşık 1,5 saat geçti. Karakol komutanı bizim bulunduğumuz yer yani Ömer'in evinin önüne geldi. Karakol komutanı Âdem Başçavuş bir panzer ve 1 adet Şortland ile Ömer'in evinin önüne geldi. Ömer hemen onun yanına gitti. Ben, Sait, Abdulhakim mevzide kaldık. Ömer ona yel gösterecek şekilde önüne geçti. O sırada Ahmet üsteğmen geldi. Bizi hepimizi(Süleyman, Ömer, Halim, Mehmet Sait ÇELEBİ ) Koruyucu olarak topladı. Bunu üzerine bizi karakola getirdi. Bize hiçbir şeyden bahsetmedi. Hadey karakola gidiyoruz. Bize hiçbir şekilde gözaltına alındığımız veya olaya karıştığımın ile ilgili hiçbir şey söylemedi. Biz de karakola gittik. Bu sırada Ahmet ÇELEBİ, Mustafa ÇELEBİ bizimle beraberdiler. Ancak onlar biz mevlide iken daha sonra gelen Ahmet üsteğmen ile beraber deldiler. Biz silah sesini duyduktan sonra hiçbir şekilde ateş etmedik. Bekledik, Hatta silahımızda hiçbir mermi atılmamıştır. Sadece Vahap oğlu Sait ÇELEBİ talebe (yani terörist) köyü bastı diyerek birkaç el silahı havaya gelecek şekilde ateş etti. O esnasında bize gelen misafirimizi aşağı kata getirdik. Lambaları söndürdük. O sırada elektrik vardı sonra gitti. Bizler gözaltına alındıktan, tutuklanana kadar hiçbir şekilde kötü muamele görmedik. Bizler ÇELEBİ ailesi olarak bir köyde oturmaktayız. Hiçbir şekilde husumetimiz yok. Beraber aynı arabada otururduk operasyonlara çıkmaktayız. Hiçbir şekilde sorunumuz bu ölen şahıslar ve aileleri ile bulunmamaktadır. Ancak bunun dışında düşmanlarımız çoktur. Bizler koruculuk yapıyoruz. Aylık 620,00 YL maaş alıyoruz. Bunun dışında bizim köyde 4 adet ablalık tesisi bulunmaktadır. Bir adet benim Dayım Osman ÇELEBİ'ye ait, biri bana ait (Süleyman ÇELEBİ), biri A. Rahman ÇELEBİYE ait, 4.sü Cemil ÇELEBİYE aittir. Bunların gelirleri bize yetmektedir. Maaşlarımızı alıyoruz. Bu bize yeterli geliyor. Benim ifadem bundan ibarettir. Başkada bilgim yoktur."

Tutuklu Şüpheli Ömer ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu) Doğum Tarihi:1967, Doğum Yeri: Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı: Şeyhmus, Anne Adı: Berfo, 4 çocuklu 1 kız, 3 erkek

"Olay günü saat 14.00 - 15.00 civarında ben Ömer usta canlı alabalık tesisine A. Hâkim ÇELEBİ ile beraber gittik. ( Bu tesis benim ismime aittir.) Bir iki el okey oynadık. Yanıma Cengiz ÇELEBİ ile ölen damat adayı Cemil ARI geldiler. Onlara çay ısmarladım. Buyurun yerime oynayın dedim. O an ben, A. Hâkim, Mustafa ve Ahmet ÇELEBİ oyun oynuyorduk. Yok dediler biz Mustafa'ya Iraktan gelen mazotu satacaklarını söyledi. Biz de oyunu bıraktık. Mazotu alın karakola gideceksiniz geç olmasın diye Ahmet ve Mustafa ÇELEBİ' ye söyledim... Oradan ben ve A. Hâkim ayrıldık. Köye geldik. Köyün alt tarafında ölen muhtarın oğlu A. Rahman ÇELEBİ ile yaklaşık 1 saat boyunca kömür bekçiliği yaptık ve konuştuk Bu sırada M. Sait ÇELEBİ yukarıdan bize doğru yaklaştı selam verdi. Selam aldık. Bana senin için bir misafir getirdim dedi. Kim olduğunu sordum. Vahit DOĞAN'ı getirdiğini söyledi. Yaklaşık saat 19:00 civarlarındaydı. Gelin misafirle yemek yiyelim. Biz yemek yaptık. Yaklaşık 20:30 da yemek yedik. Yatsı ezanı okudu. Vahit DOĞAN namaza durdu. Ardından Süleyman, ben, Ömer, A.Hakim , M. Sait ve Vahit DOĞAN odanın içinde iken yaklaşık 4-5 mermi sesi işittik. Vahit hayırdır dedi. Biz de köyde nişan var ondandır dedik. Yaklaşık 2-3 dakika geçmeden çok sayıda mermi sesi işittik o anda M. Sait hemen dışarıya atıldı. A.Hâkim, ben, Vahit, Süleyman ve eşim ile çocuklarımı alt taraftaki taş duvar(ahır olarak kullanılan )yer geçtik. Silahımı aldım hazırlandım. ALO 156'yı aradım durumu bildirdim. Bunu ALO 156'dan da öğrenebilirsiniz. Karakol komutanını aradım. Ancak ulaşamadım bunlar telefonumda kayıtlıdır. Yüzbaşı Sedat AKBIYIK (Birlik komutanı ), ondan sonra bölük komutanı komando üsteğmen Ahmet BAŞAR'ı aradım. Ona ulaştım (Komutanım köyde çatışma var, elemanları mevzilere yani su depoların yerleştirdim. ) Üsteğmen(Yerini terk etme gözetle) dedi. O kadar kötü bir hava vardı. Hem rüzgârlı hem de tozluydu. Ondan sonra telefon bağlantısı kesildi. Biz orada kaldık. Beklemeye başladık. Hiçbir şekilde ateş etmedik. Sadece A. Hâkim ile Mehmet avluda A.Vahap'ın oğlu (Mehmet Sait )teröristler köyü bastı bir şarjör olay mahaline doğru sıktığını gördüm. Karakol tarafından da izli mermilerde geliyordu o sırada bizler yerimizi terk etmedik. Ancak insanların o yönden imdat ve feryat sesleri geliyordu. Biz talimat almadığımız için yerimizde sabit kaldık. Aradan yaklaşık 1 -1,5 saat geçtikten sonra 1 adet panzer (BTR) ile 1 adet Şortland ile beraber başçavuş ile bir kısım asker evimin önüne geldi. Onları karşıladım. Diğerleri mevzide beklediler. Başçavuş bana olay yerini sordu. Bende (BTR' ye) bindim daha sonra ve önde yürüyecek şekilde yolu gösterdim. Amcam Velo ve A.Kadir'in evinin alt tarafına kadar geldim. Onlara yolu tam tarif ettim. Daha sonra Amca Velo'nun evine gittim.(daha amcamın evine gitmeden karakolda görevli olan amcamın oğlu Ahmet oğlu bu yüzden Ahmet ile görüştüm. Olayın ne olduğunu sordu. Bende olay hakkında bilgi verdim. Amcam Velo'nun evine Ahmet ile ben beraber gittik. Amcam yatalaktır. Orda A.Kadir amcam da vardı. Durum nedir diye sordum. Dün yaralının çok olduğunu A.Kadir amcam söyledi. Olayın faili olarak da sizleri gösteriyorlar dedi. Bende ona Vahit ile beraber yemek yedik. Vahit'den hiç ayrılmadık dedim. Bu nasıl olur" dedim. Amcam sakın olay yerine gitmeyin sizden biliyorlar demesi üzerine biz de gitmedik. O esnada Barış Başçavuş ve Ahmet üsteğmen (bölük komutanı) evime yaklaştılar. Ben ile Ahmet (amcaoğlu) onların yanına gittik. Bize Ahmet'in evinde toplanalım dediler. Bende bütün elemanları (mevzideki) çağırdım. Ahmet'in evine beraber gittik. Oradan da karakola gittik. Bize bütün tesisatları, araç, gereç, silah ve mühimmatlarınızı da beraber getirin dediler. Bizde bunları yaparak onların yanından hiç ayrılmadan direk karakola geldik. Bunu özellikle yani şahit olarak Vahit DOĞAN TANRIYOLU köyünde ikamet etmektedir.(o gece misafirimiz) olan şahısla görüşülürse her şey anlaşılır. Bizler gözaltına alınıp tutuklanıncaya kadar hiçbir şekilde kötü muameleye maruz kalmadık. Biz karakola geldiğimiz zaman gözaltına alınacağımız bizlere söylenmedi. Orada o sırada 7. kolordu komutanı, Alay komutanı, Bölge komutanı, Karakol Başçavuşu Âdem Bal, uzman Çavuş Volkan KOYUNOĞLU bulunmaktaydı. Ben korucu başıyım Aylık 680,00 –YL maaş alıyorum. Bununla beraber bağ, tarla sahibiyim Alabalık ile uğraşıyorum. Ayrıca hayvancılıkta yapmaktayım. Bizim ölen ÇELEBİ 'lerle hiçbir sorunumuz yok. Hepsi ile akrabayız, dayım ile teyzemlerde onlardandır. Aramızda problem bulunmamaktadır. Dayım, A.Halim (Muhtar) benim 1. aza ve aynı zamanda korucu başı (yardımcısı) seçildim. Onunla çok iyi anlaşırdık. Problemimiz yoktu."

Tutuklu Şüpheli Mehmet Emin ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu) Doğum Tarihi: 1974, Doğum Yeri: Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı: Şeyhmus, Anne Adı: Berfo;

"Şoförlük yapıyorum Diyarbakır Nusaybin arası çalışıyorum. Sabah Diyarbakır tuğla yüklemeye gittim. Yükledikten sonra Nusaybin götürdüm. Kamyonumun resmi irsaliyesi var. Yükü boşalttım eve geldiğimde akşam ezanı okuyordu. Zaten köyde 3 saat kaldığım yok. Evimle arabam arasında mesafe var. Evim köyün batısına düşer olay yerinin tam tersine düşer. Dekograf cihazı arabamda vardır. Arabayı hangi saatte çalıştırdığımı hangi saatte arabayı durduğumu o cihazla belirnebilir. Eve girdikten sonra 5–6 mermi patladı. Sebebini sordum köyde nişan var dediler. Koruyucu değilim kendi isteğimle 5 sene önce istifa ettim. Abilerimle silahlarla beraber dışarıya fırladılar. Sait abim silah sıktı Apocular köye baskın yaptı dediler ağabeylerim sen koruyucu değilsin evine git dediler. Karşılıklı sesler duyuldu sizin köydekiler sıktı dedi. 1993 senesinde teröristler 6 kişiyi öldürmüştü. Ölenler abdal ÇELEBİ, melez ÇELEBİ( ninem) Günay ÇELEBİ( babaannem) Kadriye ÇELEBİ, İbrahim ÇELEBİ teröristler tarafından öldürüldüler. Ellerinden 3 kişi canlı kurtuldu. Ölenler teyzelerim olur. 24 sene önce kan davası olmuştu. Kan davasında babam öldürülmüştü. Amcam hala felçlidir( Velo ÇELEBİ). Kan davalılarımız Akbaşlar, Akyüzler, Acarlar, Baş soy isimleridir. Kan davamız hala devam etmektedir. Tarlalarını bağlarını hala zorla yiyoruz barış hala olmamış. 18 terörist vurduk. Çalabilerin dostları yok. Bu olayla ilgili iftira ediyorlar bize annemi nişana çağırmışlardı sadece annem de altını alıp takmaya gitti şekeri olduğundan 1,5 saat kalmış ve sonrasında eve dönmüştür. Abim jandarmayı aradı jandarma 1-1,5 saat sonra gelmiştir. Sizin ailenizde ölen var mı sorusuna karşılık ailemden ölen kimse yok kız tarafının yakınları nişana gider o yüzden biz gitmedik. İlk buraya geldiğimizde görevliler bize sert sert bakıyorlardı. Bir yatakta 8 kişi yatıyoruz battaniye yok yastık yok İşkenceye maruz kalmadık dediler."

Tutuklu Şüpheli Mehmet Sait ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu) Doğum Tarihi: 1969, Doğum Yeri: Mazıdağı / Bilge köyü, Baba Adı: Şeyhmus, Anne Adı: Berfo;

"Geçici köy korucusuyum. Bölük komutanı Ahmet üsteğmen bölük komutanıdır. Beni çağırdı telefonla bende ona Mazıdağ'daydım dedim. Oda bana işin bittiğinde 18.30 gibi yanıma gel dedi. Milli Eğitim müdürü Abdulhalim KORÇAK (soy ismini tam bilmiyorum) olay olmadan önce 16.55 sıralarıydı. Sait mesai bitti nereye mesai bitti nereye gittin diye sordu. Merkezden dönen vahit doğan aldım Vahiti bakkalcı Abdullah'ın dükkânına bıraktım. Sonra üsteğmenle görüştüm. Köy korucusuyum aynı zamanda gizli istihbaratı topluyorum ve onunla paylaşıyorum. Vatanım ve milletim için bunu yapıyorum. Bölgemizde 3 tane terörist vardır. Bunların Elebaşları Bismillidir. Bunları komutana söyledim. Kod adı Gencodur. Hatta bir eve geldiğini o istihbaratı ve o şahısın fotoğrafını ev sahibi tanıdı. Dağdakilerini tanıdı bu bilgileri ben topladım ve komutana söyledim. Osman ÇELEBİ ve Cemil ÇELEBİ'nin aralarında ham petrol bizim köyden geçiyor. Geçen borulardan vana açmışlardı. Osman ÇELEBİ köy korucusuydu. Bölgemizde 4 tane boruya vana taktılar cemil ÇELEBİ (eski muhtar) hepsini cemil ÇELEBİ yedi Osman'a vermedi. Osman'da onun yüzünden silahı bıraktı. Yani köy koruculuğunu bıraktı. Osman ÇELEBİ cemil ÇELEBİ'yi muhtarlıktan attı. Zorla tehdit ederek. Mehmet halimi muhtar etti. Osman ÇELEBİ hatta beni çağırdı. 5 sene önce hasan yüzbaşı dedi ki cemil ÇELEBİ hakkında gel bir iftira atalım dedi. Ham petrol tankerleri çalıyor diyelim. Sadece mahkemede bana bunu de yeterdir dedi. Teyzemin kocası olduğu için ben görmedim iftira atamam dedim. Osman ÇELEBİ geçen dönemde dedi gel gelin bana oy verin bende dedim ki biri teyzemin kocası diğeri öz dayım bunu teyzemin kocasına yapamam dedim.

O akşam Ömer ÇELEBİnin evinde misafirdik. Yemek yiyorduk ben Süleyman, A.Hâkim, Vahit doğan beraber yemek yiyorduk yemek geç oldu. saat 8-9 gibi vahitle Süleyman namaz kılıyorlardı. İlk önce 4-5 el silah sesi duyuldu sandım nişan düğünüdür. Normal dedim kendi kendime. Bir sürü silah sesi gelince yaklaşık 15 dakikaya kadar susmadı. Bende o esnada kendimi avluya atladım çift şarjörle kendimi avluya attım dedi. Köye teröristler saldırdı dedim. Abdulvahab'ın oğlu Sait bir şarjör havaya sıktığını gördüm. Ben hiçbir yere sıkmadım kimse üzerime gelmedi. Su deposuna gittim bizim kardeşler olay yerine giderken onları kovuyorlardı. A.kadir olay yerine gittiği zaman onları kovuyorlardı. Bizim isimlerimizi veren Osman ÇELEB'idir. Bize iftira atıyorlar ben olay yerine gitmedim. Üsteğmen bana telefonda yerini terk etme yani su deposunu terk etme dedi. Ben derken yanımda olan arkadaşlar Ömer yani Süleyman A.Hâkim dedi yerinizden ayrılmayın dedi. Üsteğmen ben geliyorum dedi. Misafirimiz vahit doğanı ahıra sakladık ona kurşun değmesin diye çünkü misafirdi. Ona bir şey olmasını istemedik. Üsteğmen Ahmet başçavuş geldi. Ömer'i aldı olay yeri neresidir diye sordu bizde aramızda 300 metre vardır. Dedik Ömer'i olay yerine zepeteyle götürdüler ölenler dayımlar ve teyzemlerdir. Ailemden ölen yok benim annem olay yerindeydi. Orada bayılıp düşmüş bizde onu kaybolduğunu sanıyorduk olay yerinde sabah ancak bulabildik. Bize yatak vermiyorlar. Ailem köyde çocuklarımı okutmak istiyorum sırf okumaları için 1994 doğumlu olan kızımı yurda yerleştirsinler ve can güvenliği için sultan köyde okuyan fedai ve çiçeği can güvenlikleri sağlansın okul okumalarını istiyorum Keşke koruyucu olmasaydım. Buralarda yaşamasaydım. 1994 de ailemden 6 kişi ölmüştü ve o köyde kurbanlar çok verdik boşu boşuna. Bizim düşmanlarımız vardır. Kan davası da var. Bunlar Akbaşlar, Akyüzler, Başlar. Terör de var. Kan davasının sebebi araba yolda giderken toz kalkıyor yani duman oluyor diye onun yüzünden kan davası başladı. Hala devam ediyor barışmadık kafiye arı kızı istemeye gelenler onların ailesi bunlara karşıydı. Kızı almayın. Diyarbakır'dan bizim köye gelirken akşam günü belliydi. Onlardan şüphe ediyoruz Osman ÇELEBİ o fatihaya katılmamıştı. Ondan şüphe ediyoruz. Çocukları da nişana gitmemiş. Onlarında kini devam etmektedir."

Tutuklu Şüpheli Mehmet Şirin ÇELEBİ (05.05.2009 tarih ve Mazıdağı Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile Mardin E Tipi Cezaevinde tutuklu) Doğum Tarihi: 1995, Doğum Yeri: Mazıdağ / Bilge köyü, Baba Adı: Mehmet, Anne Adı :Fersi;

"Keçileri eve getirdim. Annem babam hepsi evdeydi. Silah sesleri geldi. Elektrik ve pencereleri kapattık. Babam bizlere uyuyun dedi. Sonra babam dışarı çıktı. Amcam Ömer ÇELEBİ'nin misafirleri gelmişti. Ölenler amcam teyzem, teyzem çocuklarıydı. Aramızda herhangi bir şey yoktu. Askerler geldi. Dağları el fenerleriyle aradılar. Bana iftira attılar olay yerinde olduğum için beni buraya getirdiler. Ortaokul mezunuyum. Erken yatıyorum erken kalkıyorum. Bana küfürler attılar. Şıhanda Ahmet astsubay bana sorular sordu bende bilmediğimi söyleyince bana hızlı bir şekilde iki tokat attı. Adliyede görevli memur bildiklerini anlat dedi sonra beni tekmeledi çok pis küfürler attılar. Bizim köyden Ferhat yumruk vurdu bana sen yapmışsın dedi. Önce 2–3 sene önce kızı biz istedik bize vermediler ama aramızda küslük olmadı. Nişana bizim aileyi çağırmadılar."

Şüpheliler Müdafii Av. Aslan TOPARLI İle Yapılan Görüşme (Görüşme tarih ve saati:06.05.2009- 17.20, 18:45)

"Bu gün Mehmet Ali ÇELEBİ ile Ali ÇELEBİ tutuklandılar. Mehmet Ali ÇELEBİ diğer tutuklananların kardeşi, Ali ÇELEBİ ise amcaoğullarıdır. Şüphelilerin Suçlandıkları İddia = Tasarlayarak adam öldürme, 6136 S.V. Muhallefet. 05.05.2009 tarihinde gizlilik kararı verildi dosyaya. Öldürülen 3 tane kadın hamile. Namaz bitip dua aşamasına gelindiği zaman olay meydana geliyor. Çok soğukkanlılar, psikolojik olarak iyi durumdalar. Şirin konuşacaktı ama sorgu esnasında fikrini değiştirdi. Tanıklar arasında Osman ve Cengiz ÇELEBİ var. Abdulhalim ölmeden önce beyan vermiş ve kendilerini öldüren şahısların isimlerini vermiş, tutanakta polislerinde imzaları bulunmaktadır. Olayın gerçekleştirildiği silahlar ile korucular üzerinde yakalanan silahlar aynı silahlar değildir. Ben şüphelilerle ön görüşme yaptım. Susma hakkı kullandılar. Abdülkadir ÇELEBİ dışında bütün şüpheliler susma hakkını kullandılar. Olayda kullanılan silahlar kayıptır. Ölenlerin 37 tanesi ÇELEBİ, 4 tane AKYOL(1 hamile), 1 köy imamı, 2 tane ARI. Şüphelilerden A.Halim'i Cengiz'i kovalamış. Bunlar aynı aileden oldukları halde neden birbirlerini suçlamışlardır.

Teröristler bastıysa neden? Sadece düğün evini bastılar başka bir yeri basmadılar? Mustafa karakol komutanının eşine ilaç almış, Ahmet ÇELEBİ nöbette, Şükrü dışarıda. Kardeştirler.

13 kardeş neden bir çocuğu kullansın? Dedeleri çok zengin olduğundan dolayı ona Servet (Mehmet ŞİRİN) denmektedir." şeklinde heyetimize beyanlarda bulunulmuştur.

ARI AİLESİ İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER (08/05/2009)

ARI ailesinin 4 ferdinin bu olayda öldürülmüş olması nedeni ile 08/05/2009 tarihinde saat 12.05 itibari ile taziye yeri olan Mazıdağlılar Derneğine taziye ziyaretinde bulunulmuştur. Kadın ve erkeklerin ayrı ayrı oturdukları bölümlerde başsağlığı dilenmiştir. Akabinde MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Güler ÖZAVCI katliamdan sağ kurtulan damat adayının iki kızkardeşi ile görüşmüş bazı bilgiler veren bu kişiler daha sonra ilaç aldıklarını ve iyi olmadıklarını belirterek medyanın da çarpıtmalarından yakınarak bizlere beyanda bulunacaklarını ifade etmişlerdir. Ancak bu kalabalık ortamda rahat olunamayacağını, gece taziye dağıldıktan sonra beyan verebileceklerini ifade etmişlerdir. Daha sonra taziye 22:30 dağılmış olup yapılan telefon görüşmeleri sonucu saat 23:00 da müsait olacakları ifade edilmiştir. Bu saatte evlerine gidilmiş ve derneğimizin ve raporlamanın amacı kendilerine anlatıldıktan sonra kendi beyanları imzaları ile kayıt altına alınmıştır. 5 sayfa olarak beyanları alınan şahıslar ifadelerde ciddi iddialar ve olayı yapan kişilerin isimlerinin geçmesinden dolayı aile büyükleri/amcaları ile bu hususu danışmak istediklerini beyan etmeleri üzerine hep birlikte tüm amcalarının bulunduğu bir ortamda derneğimizin amacı ve bu raporlamanın da amacı uzun uzun izah edildikten sonra damadın erkek kardeşi tarafından kimliklerimiz sorulmuş kimliklerimiz ve dernek kart ve kararı kendisine ibraz edilmiştir. Ancak amcalar kızların psikolojilerinin iyi olmadığını, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı desteğine ihtiyaçları olduğunu, şokta olduklarını ve kimsenin kendileri ile ilgilenmediklerini belirterek elimizdeki alınmış olan beyanları bizden geri almışlardır. Düşünüp belki daha sonra beyanda bulunabileceklerini ifade eden amcalara tekrar başsağlığı dilenmiş ve gece saat 02:05'te heyet yanlarından ayrılmıştır.

Beyanlar çok önemli bilgileri içermekle birlikte olayın aydınlanmasına ışık tutacak olmalarına rağmen aile tarafından yazılması istenmediği için tarafımızdan rapora eklenmemiştir.

MAZIDAĞI ve MARDİN'DE YAPILAN RESMİ GÖRÜŞMELER :

1-Mazıdağı Cumhuriyet Savcısı Mustafa MANGA: C. Savcısı Mustafa MANGA ile görüşmek üzere Hükümet Konağına giden heyet üyeleri, bekletilmiş, valilikten gelen heyeti misiniz sorusuna cevaben hayır, MAZLUM-DER heyeti olduğu belirtilince, bekletilmiş ve daha sonra adliye koridorunda ayaküstü yoğun olduğu, yargıya intikal etmiş bir olayda bilgi veremeyeceği, katledilenlerin listesinin talep edilmesi üzerine en sağlıklı tüm bilgilerin Mardin Cumhuriyet Başsavcılığından alınabilineceği belirtilerek bu taraya heyet yönlendirilmiştir. Savcılık odasına alınmamış ve görüşme ayaküstü gerçekleştirilmiş, bu olayla ilgili müfettişlerin içeride olduğu belirtildikten sonra ayakta iken bu olayla ilgili Mardin 1. Ve 2. Ağır Ceza Mahkemesi reislerinin gelmesi üzerine görüşmeye son verilerek bu reisler savcı tarafından karşılanmıştır.

2-Mazıdağı Kaymakamı Aytaç AKGÜL: Heyet üyelerinin daha önceden randevu almak istemelerine cevaben kaymakamlık kamuoyuna dönük bir bilgi veremeyeceklerini ve açıklama yapamayacaklarını belirterek Mardin Valiliği ile görüşme yapılmasının doğru olacağı belirtilerek heyetin görüşme isteği geri çevrilmiştir.

3-Mardin Devlet Hastanesi Başhekimi Salih GÜÇLÜ: "Odasında bizi karşılayan başhekim şu bilgileri verdi; Hastanede bulunan bir hastanın durumu iyi diğer iki hasta Diyarbakır'da. Bir kişi Mardin Devlet Hastanesindedir. Burada bulunan hasta yoğun bakımda olduğundan görüşme yapılamamaktadır hastanın ismi Murat ÇELEBİ 19 yaşında teşhisi tibia da fraktür. 44 cenaze otopsisi burada yapılmıştır Mardin'imiz için acı bir olaydır hastanın doktoru ortopedi uzmanı Doktor Tevfik Bey size benden farklı bir şey söylemeyecektir, durumu iyi. Dicle Üniversitesi Tıp fakültesinde bulunan hediye ÇELEBİ 12 yaşında genel cerrahi yoğun bakımındadır, Medine ÇELEBİ 3 yaşında göğüs cerrahi yoğun bakımındadır."

4- Mardin Cumhuriyet Başsavcısı Fehmi YILMAZ: MAZLUMDER Genel Merkezi tarafından Mardin Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen faksın altında "muhabereye kayıt; Talep edilen hususla ilgili olay nedeniyle yapılan soruşturmanın gizliliği nedeni ile soruşturmanın selameti açısından görüşme talebinin reddinde" yazısı ile savcı sicil ve imzası yazılı idi.

5-Mardin Valisi Hasan DURUER: Heyet üyeleri, diğer resmi makamlarla olduğu gibi Mardin Valiliğine de yazılı olarak müracaatta bulunmuş ve randevu talep etmiştir. Mardin Valiliği ile MAZLUMDER Genel Merkezi arasında yapılan telefon görüşmesinde heyetin Mardin'e geleceği ve Valilik makamıyla görüşme yapmak isteği iletilmiş; yanıt olarak Vali Hasan DURUER'in olay yerinde bir heyetle beraber gittiklerini ve dört vali yardımcısının da bir toplantıda olduğu bilgisi verilmiştir.

OLAYA İLİŞKİN İDDİALAR:

Olaya ilişkin birçok iddia ileri sürülmektedir. Bunlar arasında en çok göze çarpanlar:

Kan davası

Köyden ve köyün dışından bazı şahıslarla yapılan görüşmeler neticesinde 1985 yılında bu aileden bir kişinin öldürüldüğü (cezaevinde olayla ilgili tutuklanan 7 kardeşin babası Şeyhmus) ve bir kişinin de halen felçli olduğu (Velo) anlaşılmıştır.

PKK Baskını

1994 yılında 04 Mayıs 2009 tarihinde öldürülen şahıslarla aynı aileden olan 6 kişinin bir çatışma sonucu öldürüldüğü anlaşılmıştır. O dönemde bu olayın PKK tarafından yapıldığı belirtilerek olay örtbas edilmiştir. Ve hemen sonrasında köye koruculuk sistemi getirilmiştir.

Rant Kavgası-Ekonomik Nedenler

Muhtarlık konusundaki anlaşmazlıklar, Canlı Alabalık Tesislerinin Varlığı, Arazi ve Toprak kavgası, Köyde bulunan piknik alanının paylaşılamaması, Botaş petrol boru hattından yapılan petrol hırsızlıklarında anlaşamama.

Kız Meselesi

Yine aynı köyde taziyede bulunulduğu sırada ve köyde incelemeler yapmak amacıyla köyün bazı yerlerinde karşılaşılan şahıslarla yapılan görüşmeler neticesinde dile getirilen bazı iddialarda şerbeti yapılan Sevgi ÇELEBİ 'nin daha önce olayın şüphelileri tarafından kendi çocukları ile evlenmek maksadıyla istendiği, Cemil ÇELEBİ'nin buna olumsuz yanıt verdiği, bununla da kalmayıp kızı Sevgi'yi isteyen ve daha önce olayın şüphelileri ile aralarında husumet bulunan şahıslardan birinin oğluna vermesi iddiası bulunmaktadır. Bu iddia damat adayının kızkardeşleri tarafından kesin bir dille yalanlanmaktadır. (Anadolu Ajansı, Bir çok medya kuruluşunda yer alan beyanlar)

Namus Meselesi

Yine ortaya atılan bir iddiaya göre olayın oluşunda ve planlanmasında yer alan ve şu an olayın şüphelisi olarak tutuklu bulunan Mehmet ÇELEBİ'nin ( Şeyh Mehmet veya Hemo olarak da bilinir ) eşi ile olayda öldürülen şahıslardan biri arasında uzun süredir devam eden bir yasak ilişkinin varlığının kısa bir süre önce öğrenilmesi, bu konuyla alakalı olarak dedikoduların köy içerisinde yayılması ve bu şekilde arada bir husumetin oluşması iddiası. (07/05/2009 tarihli Sabah Gazetesinin 15. sayfasındaki Mardin Valisi ile Savaş Ay görüşmesi)

Bir iddiaya göre de hem kız hem de namus meselesini içine alacak şekilde daha önce ölen aile fertlerinden birinin şüphelilerin ailesinden bir kıza tecavüz etmesi, tecavüz edilen kızın hamile kaldığı, araya birçok insanın girmesiyle (hatta devlet görevlilerinin de olduğu söylenmektedir. ) olayın üstünün örtüldüğü, ancak bunun karşılığında kendilerine bedel olarak olayın olduğu gece şerbeti yapılan gelin adayı Sevgi'nin istendiği ancak bu talebin olumsuz karşılandığı, iddiasıdır. Bu iddia da damat adayının kızkardeşleri tarafından kesin bir dille yalanlanmaktadır.

HEYETİN YAPTIĞI TESPİTLER:

1- Saldırı sonucu 47 insanın yaşam hakkı ihlal edilmiştir. (Resmi makamlar ve özellikle Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı sekreterliği ile heyetin bizzat yaptığı görüşmede maktullerin tam ve resmi bilgiye dayalı listesi talep edilmiş ancak bir türlü resmi makamlar olayda hayatını kaybedenlerin tam listesini tarafımıza vermemiştir.) Heyetin yaptığı görüşmeler sonucunda ulaşabildiği yaşam hakkı ihlal edilenlerin listesi aşağıdadır;

1-Hacı Halim ÇELEBİ
2-Abdullah ÇELEBİ,

3-Şükriye ÇELEBİ,
4-Emine ÇELEBİ,
5-Hüseyin ÇELEBİ,
6-Zekiye ÇELEBİ,
7-Abdulvahab ÇELEBİ,
8-Cemile ÇELEBİ,
9-Hacı Abdulkadir ÇELEBİ,
10-Hacı Mehmet ÇELEBİ,
11-Kenan ÇELEBİ,
12-Sevgi ÇELEBİ,
13-Ali ÇELEBİ,
14-Cemil ÇELEBİ,
15-Halime ÇELEBİ,
16-Kerim ÇELEBİ,
17-Şükrü ÇELEBİ,
18-Çerin ÇELEBİ,
19-Şükran ÇELEBİ,
20-Mehmet ÇELEBİ,
21-Murat ÇELEBİ,
22-Savaş ÇELEBİ,
23-Halil ÇELEBİ,
24-Salih ÇELEBİ,
25-Arife ÇELEBİ,
26-Yıldız ÇELEBİ,
27-Muhittin ÇELEBİ,
28-Semiha ÇELEBİ,
29-Şeyhmus ÇELEBİ,
30-Fasih ÇELEBİ,
31-Seyri ÇELEBİ,
32-Neriman ÇELEBİ,
33-Sevim ÇELEBİ,
34-Yasemin ÇELEBİ
35-Hacı Haluk ÇELEBİ
36-Mithat ARI,
37-Habip ARI,
38-Kafiye ARI
39-Ruken ARI,
40-Maruf AKYOL,
41-Abide AKYOL,
42-Orhan AKYOL,
43-Kevser AKYOL,
44-Kazım OZAN ve üç doğmamış can.

2- Katliamı yapan şüpheliler olarak on iki kişi gözaltına alınmış olup, on kişi tutuklanmıştır. Gözaltına alınanlardan Mustafa ÇELEBİ ve Ahmet ÇELEBİ serbest kalmış olup Mehmet Sait ÇELEBİ, Mehmet Şirin ÇELEBİ, Mehmet ÇELEBİ, Abdulkadir ÇELEBİ, Ömer ÇELEBİ, Abdulhakim ÇELEBİ, Mehmet Emin ÇELEBİ, Süleyman ÇELEBİ ve son olarak Mehmet Ali ÇELEBİ ile Ali ÇELEBİ tutuklanmıştır.

3-Bilge Köyü, Mazıdağı İlçesi Diyarbakır-Mardin Karayolu üzerinde Mardin İline 30 km mesafededir. Anakara yoluna uzaklığı 5-6 km'dir. Yörede bilinen Sultan Şeyhmus(Sultan Köy) Ören(Türbe) yerine kuşbakışı 3 km güneyine düşen sulak bir vadinin içerisine konumlanmış bir köydür.

4-Köyün geçim kaynağı bağcılık, hayvancılık, kavak yetiştiriciliği, Meşe kömürcülüğü, odunculuk, sebzecilik, günü birlik dinlenme ve pikniğe yönelik yerel şartlara uyarlanmış mesire yeri yönetimi ve son olarak geçici köy koruculuğu ile yapılmaktadır.

5-Köy 36 haneden oluşmaktadır.32 hane köy korucusudur.

6-Köyün temeli 2 aile tarafından atışmıştır. Şeyhler ailesi(Mala Şêxa) ve Koralar ailesi (Mala Qora) Kora bugünkü Çelebiler ailesi uzun süre önce ilçeye bağlı başka bir köy olan Helela köyünden gelmişlerdir.

7-Çelebi Ailesinin zamanla burada çoğalıp burayı yurt edinmesi soncunda Şeyhler Ailesi'nin bu köyde barınamayıp buradan göç etmesine sebep olduğu iddiaları bulunmaktadır. Daha sonra Çelebi Ailesi kendi içinde bir veya ikinci kuşak şeklinde doğal bir bölünme yaşadığı değerlendirilmektedir. Ancak; bu insanların hepsi akrabadır. Amca-yeğen, dayı-yeğendirler. Daha sonra bir gurup diğer gurubun üzerinde bir egemenlik ve tahakküm kurmaya çalışıp ekonomik getirilerinden mahrum bırakmış olabilirler.

8-1994 yılında aynı köyde buna benzer bir olay yaşanmış 6 kişi yaşamını yitirmiştir. Bu olay PKK'ye mal edilmiştir. Bu olaydan sonra köye Koruculuk sistemi getirilmiştir.

9-Olayın gerçekleştiği gün bölge genelinde toz bulutu hakim olup görüş mesafesinin çok düşük olduğu beyanlarla tespit edilmiştir.

10-Olay 04-05 2009 Pazartesi akşamı 20:30-21:00 sularında bir nişan töreni için bir evde toplanan insanlara yönelik gerçekleşmiştir. Silahlı saldırıda 22 erkek, 3 hamile olmak üzere 16 kadın ve 6 çocuk olmak üzere toplam 47 kişi toplu halde yaşamlarını yetirmişlerdir.

11-Olayın geçtiği Bilge Köyü'ne en yakın karakol 5-6 km uzaklıktadır. Buda yaklaşık olarak 8-10 dakika demektir.

12-Güvenlik güçleri olay gecesi köyde nişan töreni münasebetiyle gelen silah seslerinin nişan töreninde sıkılan silahlar olduğunu düşünerek geç müdahale etmiş olabilirler. Tanıklıkların verdiği ifadeler güvenlik güçlerinin en az bir buçuk saat sonra geldiği yönündedir. Diyarbakır'ın bir köyünden gelen bir maktül yakınının 'ben bu köye vardığımda hala ortada asker falan yoktu' sözleri güvenlik güçlerinin köye geç geldiğini desteklemektedir. Ancak

13-Olayın meydana geldiği ev iki katlıdır. Alt kat ahır olarak kullanılmaktadır. İkinci katının giriş kapısı pen olup iki kapılıdır. Karşılıklı sağ taraftaki odanın bitişiğindeki bir oda daha ve hemen yanında bir banyo bulunmaktadır. Evin içerisinde güvenlik güçlerinin sarı kalemle çemberlediği 125 kurşun izi sayılmıştır.

14-Evin tam karşısında beyaz bir minibüs içinde askerler kapının girişini tutmuşlardır. Heyetin olay yeri incelemesi sırasındaki konuşmalar bu askerler tarafından rahatlıkla duyulabiliyordu. Beyaz minibüsün yanında bir tank bulunmaktadır. Evin aşağı kısmında 4 tane askeri kamyon bulunmaktadır. Bir askeri yetkili durmadan heyetimizin incelemesi sırasında not aldığı gözlemlenmiştir.

15-Heyetimiz, olayın geçtiği yerde gelinin yengesi olduğunu söyleyen Sevgi ÇELEBİ ile görüşme esnasında turuncu bir kazak giymiş olan erkek kardeşi tarafından engellenmeye çalışıldı. Bu kişinin daha sonra evin karşısında bulunan askerlerle konuştuğu görüldü.

16-Heyetimize verilen beyanlara göre olayı gerçekleştirdiği iddi edilen 5 kişinin evin dışında 4 kişinin evin içinde 2'si kadınların odasına diğer 2'side erkeklerin bulunduğu odaya girdikleri değerlendirilmektedir. Olayı yapanların toplam 9 kişi olduğu beyan edilmektedir. Olayı yapanlar arasında 14 yaşında bir çocuk olduğuna yönelik beyanlar da vardır.

17-Olayda yaşamını yitirenlerden 4 tanesi Diyarbakır'a getirilmiş ve burada defnedilmişlerdir. Geri kalan cenazeler köyün girişindeki mezarlıkta defnedilmişlerdir. Taziye çadırı köyün ortasındaki açık alanda kurulmuştur.

18-Mardin İli Mazıdağı İlçesi Cumhuriyet savcısıyla görüşmek üzere Hükümet Konağına giden heyet üyeleri burada bekletilmiş ve daha sonra adliye koridorunda savcı tarafından heyete ayaküstü yoğun olduğunu, yargıya intikal etmiş bir olay için bilgi veremeyeceğini, katledilenlerin listesinin talep edilmesi üzerine en sağlıklı bilgilerin Mardin Cumhuriyet Başsavcılığından alınabileceği belirtilerek heyetimiz bu tarafa yönlendirilmiştir.

UZMAN GÖRÜŞÜ VE TAHLİLLER:

Şiyar GÜLDİKEN (Psikolog):

Mardin-Mazıdağı'na bağlı Bilge Köyünde; Diyarbakır Mazlumder Şubesinin oluşturduğu heyetten biri olarak yaptığım gözlemler sonucunda;

Silahın amansız gücünün, kendini gerçekleştirmemiş bir insanı ve özünde kendine güveni olmayan, içinde bulunduğu sosyal yapının etkisiyle oluşan edilgen kişilik yapısını görmekteyiz. Bu kişilik yapısı, eline güç geçtiğinde en acımasız hale gelebilmektedir. Bu olayda da görüldüğü gibi eylemi gerçekleştiren kişiliklerin aslında bilinçaltında var olan korkuyu bastırabilmek için geride hiçbir tanık bırakmak istemediği görülmüştür. Korku, özünde organizmanın bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bu güdü, karşılığı veya sonucu bilişsel olarak tasarlatamayabilir. Öte yandan, bu olayı gerçekleştiren kişilerin yaptıkları iş(koruculuk) gereği bir antisosyalitenin geliştiği açıktır. Zira silahın bir güç verdiği ve bunun da kutsal sayıldığı Ortadoğu coğrafyasında yaşamaktadır bu kişiler. Aynı zamanda daha önce bu aileler arasında meydana gelen olayın, bu kişiler üzerinde yarattığı baskının bilinçaltı yansımalarıdır da bu defaki eylem.

Yakınlarını kaybedenlerden biriyle yaptığımız görüşmede açığa çıkan önemli bir husus vardı. Bu kişi, olayı bizden önce görüştüğü basın veya kişilere o kadar çok defa anlatmıştı ki adeta ezberlemişti. Dolayısıyla bu durum onda bir insanda kolayca rastlanamayacak soğukkanlılığa dönüşmüştü.

Diğer yakınlarla yaptığımız görüşmelerde hemen hepsinin ŞOK halinde olduğu kolaylıkla tespit edilebiliyordu. Buna bağlı olarak da; konuşulanları veya herhangi bir uyaranı algılama gibi süreçleri oldukça etkilenmişti. Tüm bu belirtiler TSSB(Travma Sonrası Stres Bozukluğu)'na işaret etmektedir. Bununla birlikte Avukat arkadaşların Sanıklarla yaptıkları görüşmeler sırasında, bu sanıkların aşırı soğukkanlı oldukları ifade edilmiştir. Bu kişilerin bulundukları durum, silahın insan üzerindeki güçsel etkisini bir kez daha göstermiştir. Psikoloji'nin önemli isimlerinde olan Freud'un Psikoanalatik kuramının tek başına bu olayda yetersiz kaldığını söyleyebilirim. Çünkü bu kuram çocukluk yaşantısının sonraki tüm dönemleri şekillendirdiğini savunur. Ancak, burada söz konusu etki çocukluk yaşantısı değil erk'i sağlayan koruculuktur.

Olayın failleri, yetişkin görgü tanıkları, yaralı olarak kurtulan yetişkinlerle birlikte asıl olarak çocuklarda bıraktığı izler ve etkileri görmek gerekir.

Bu çocukların; korku ve dehşete düşmüş bir halde oldukları, güven duygularının zedelendiği( basının bu çocuklarla konuşmaya çalışırken yaptıkları yönlendirmeler ve her seferinde olayı tekrar yaşamalarına neden olmaları), aidiyet duygularının zedelendiğini gözlemledim. Özellikle kadınların bu çocukların bulunduğu ortamlarda; ağlama, bayılma, ağıt yakma gibi davranışları sergilemeleri ve mezarlığın köye yakın olması bu çocuklarda ölümle ilişkili düşünceler oluşturmuştur. Bu düşünce, öç almaya yönelik olabileceği gibi intiharla da ilişkilendirilebilir.

Bu çocuklar; tüm bu yaşadıklarına bağlı olarak TSSB(Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ile karşı karşıyadırlar. Bu travmayı daha kolay atlatabilmeleri için bir an önce bulundukları ortamdan uzaklaştırılmalı ve uzman yardımı almalıdırlar. Aksi durumda bu çocuklar açısından ve gelecekleri açısından çok kötü durumlar söz konusu olacaktır. Bu çocuklar, gelecekte bugünkü olaydan daha da vahim eylemler yapabilir, konuşma döneminde olanlar ket vurup konuşamayabilir, aile kavramına olan yaklaşımları güven itibari ile olumsuz etkilenebilir.

Bunun yanında diğer mağdur ve tanıklar içinde uzman yardımının gerekli olduğunu belirtmek gerekir.

Mehmedi AKTOPRAK (Sosyolog, Sosyal psikolog) :Bu olayda göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta,bu çapta büyük bir şiddet olayının yaşanmasını sağlayan olanakların olması ve olaylara karışanların soğukkanlı tutumudur. Şiddet olgusunun bir sarmal şeklinde toplumda bu kadar önemli bir eylemi yapabilecek noktaya gelmiş olması, pek çok açıdan çok ciddi bir kaygı nedenidir. Çünkü bu anlamda toplumda insani duyguları ve hukuk anlayışını baltalayan bir şiddet potansiyeli söz konusudur. Bu şiddet kültürünü besleyen çok yönlü faktörlerden söz etsek de en önemli neden olarak, gözden kaçmaması gereken faktör,ölüm olgusunun toplumca kutsanması, bu kutsallık üzerinden gelişen bir önemli yapısallık söz konusudur. Ölüm gibi, uygar toplumlarda yaşamın bir kırılma noktası olarak doğal görülen ve fazlaca abartılmayan olgu ne yazık ki başta medya ve devlet kurumlarının özensiz tutumları ile bugün adeta yaşamı tehdit eder bir hale gelmiştir. Bu olayda da görüleceği üzere katiller, bir toplu cinayet eylemi ile şiddeti ve ölümü bir araç haline getirmekten çekinmemişlerdir. Adeta yok etmek ve öldürmek eylemi ile kendi yaşamlarını yaratmak gibi bir noktada bu katliamı yapmışlardır. Bu açıdan bu türden olayların önüne geçmenin en kolay yolu geniş kitleleri hukuk bilinci ile tanıştırmak, yaygın bir eğitim ile insan hakları kavramını yerleştirmek, insanlar arası ilişkileri besleyen bir programla her türden düşmanlık duygularını ortadan kaldırmak ve toplumsal barışa önemli bir zemin hazırlamaktır. Bu olayda açıkça görülebileceği gibi koruculuk gibi çağdışı bir uygulama ile toplumda suni bir ayrımcılık nedeni olan her türlü kararlardan özenle kaçınılmalı, taraf ve düşman ikilemini besleyen uygulamalardan vazgeçilmelidir. Güç ve iktidar gibi önemli olguların, hukuk bilincinden yoksun insanlarda bir çeşit ölüm makinesine dönüşebileceği ihtimali asla gözden uzak tutulmamalıdır. Ve suç ve hukuk olgusunda, koruculara tanınan korumacı tavırlardan sonra, bunların toplumsal bir tehdit potansiyeline dönüşebileceği unutulmamalıdır. Bu katliamdan sonra belki de yaşam hakkının ihlali kadar önemli bir başka konu ise, kamu güvenliğin sağlanması konusunda ortaya çıkan acı tablodur. En temel görevi yurttaşlarının can güvenliğini korumak olan devletin, bu konuda önleyici bir mekanizmayı kullanamamış olması gerçekten üzücü ve onur kırıcı bir durumdur. Avrupa Birliği hedefleri olan bir ülkenin, bu çapta bir katliamı önlemede istihbarat yoksunluğu, kolayca açıklanabilir bir durum değildir.

Bu olaydan sonra şu tüm açıklığı ile ortaya çıkmıştır; toplumsal barış için en temel koşul, yaşamda ve insan bilincinde insan haklarını bir değer haline getirmek zorunlu olmuştur. Evrensel değerlerle benimsenmiş normlara uygun yasalar ve sivil toplum işbirliği ile çoğu travma yaratan sorunlar rahatlıkla aşılabilinecekken bu türden katliamlarla toplumun vicdanı derin bir yaralanmaya bırakılmıştır. Yılların birikmiş sorunlarını çözme konusunda kesinlikle sivil toplum kuruluşlarının desteğine ihtiyaç vardır. Bu olaydan çıkaracağımız en önemli sonuçlardan biride hukuk bilincinin yoksunluğunu yaratan nedenleri düşünmek, bunlardan bilhassa töre olgusunu araştırmaktır. Çünkü töre olgusu birçok olayda ve cinayette artık insan ve insan yaşamı gibi kutsal değerlerin önüne geçmiş, toplum barışını yok eder hale gelmiştir. Çoğu zaman bireylerin kişisel özçıkarları için önemli bir kılıf haline gelmiş olan çoğu töre ve ritüeller artık temelden bir sorgulanmaya tabi tutulmalıdırlar. Bu anlamda en küçük yerleşim birimlerini de içine alan bir eğitim çalışması yapılmalıdır.

AYDINLATILMASI GEREKEN NOKTALAR :

1-Olay sonrası Karakolun 5-6 km gibi oldukça yakın bir mesafede olmasına rağmen ve bu mesafenin araçla 5-8 dk. Süreceği dikkate alındığında, ayrıca korucuların ve diğer kişilerin olaydan hemen sonra karakolu aramasının mutlak olduğu dikkate alındığında neden- 1,5-2 saat sonra olay yerine gelmiştir.

2-Olay sonrasında ambulansların çok geç geldiği ve ağır yaralı bazı hastaların tıbbi müdahalesizlikten öldükleri dikkate alındığında bu gecikmenin sebebi aydınlatılmalıdır.

3-Bilge köyünde geçmişte yaşanmış bazı faili meçhul olayların ve faillerinin bulunması yönünde özel bir araştırma yapılmalıdır. Bu olayların faili meçhul kalmasında köyde bulunan kolluk kuvvetlerinin bir katkısı / menfaati olup olmadığı araştırılmalıdır.

4-Köyde bulunan tüm korucuların silahlarının, bu olay ve geçmişte bir olaya karışıp karışmadığı yönünde balistiktik incelemeden geçmesi gerekmektedir.

5- Köyde yaşayan ve ölenler arasında fertleri bulunmayan ailelerin bu olayın gerçekleşebileceği yönünde bir bilgi veya duyumlarının olup olmadığı araştırılmalıdır.

6- Köyde geçmişte yaşanmış ve husumet konusu olan fiillerin ek bir araştırmayla hakikatinin ortaya çıkartılması ve olayla bağlantısı aydınlatılmalıdır.

7- Olayda kullanılan silahlar korucu silahları olabileceği gibi, daha önce operasyonlarda elde edilip kayıtlara geçirilen/geçirilmeyen silahlardan olup olmadıkları tespit edilmesi gerekir.

8- Olay sonrası, köy korucuları ile karakol arasında veya 3. kişiler arasında yapılan telefon ve telsiz görüşmelerinin kayıtları/ görüşme nokta ve mesafelerinin aydınlatılması gerekmektedir

9-Olay esnasında köyde bulunan tüm kişilerden ve maktül/ yaralılardan kan örnekleri elde edilerek, (hazırlık soruşturması esnasında bir kısmı alınmış olabilir) köydeki giysilerle ( yıkanmış olsa da ) teknik testler yapılarak failler araştırılmalıdır.

10- Olay sonrasında köydeki tüm erkeklerden atış sonrası elde kalan barut atıklarının tespiti yönünde "el svap" incelemesi yapılıp yapılmadığı, yapılmamış ise neden yapılmadığı araştırılmalıdır.

11- Olay sonrası faillerin kaçış istikameti olarak bildirilen güzergahta havanın yağışlı – tozlu olduğu dikkate alındığında, ayak izlerinin tespit edilmesinin kolaylaştığı da dikkate alınarak, bu tür bir tespitin yapılıp yapılmadığı ve köydeki tüm yetişkin erkeklerin ayakkabılarıyla karşılaştırmaya gidilip gidilmediği araştırılmalıdır.

12- Tanık ve şüpheli anlatımlarının çoğunda sözü geçen ve aynı köyde işlendiği ifade edilen eski olayların aydınlatılması hayati önem arz etmektir. 1994'te işlendiği, 6 kişinin ölümüne yol açtığı ifade edilen olayın ilgili dönemde yeterli soruşturulamadığı gerçeğinin yeni olayda ne kadar tetikleyici bir unsur taşıdığı kamu makamlarınca etkili bir şekilde araştırılmalıdır.

13- Salt korucu köyü olduğu için, düğünde silah sıkılmasının jandarma kuvvetlerince neden meşru sayılarak müdahale gereği hissedilmediği araştırılmalıdır. Eğer aksi bir uygulama söz konusu ise bir başka deyişle korucu köyü dahi olsa düğünlerde silah sıkılmasının meşru sayılmadığı savı varsa, güvenlik güçlerinin neden olaydan 1,5 saat sonra müdahale ettiği konusu aydınlatılmalıdır.

14- Kimi tanık ve şüphelilerce iddia edilen eski kan davası sebebinin varlığı ve olay tarihine kadar devam edip etmediği hususu araştırılmalıdır. Ayrıca 1994 yılındaki 6 kişinin katledilmesi hususu yeniden araştırılarak kapsamlı bir soruşturma yapılmalıdır. İddia olunan husumetin olası varlığı karşısında, olası tehlikeye rağmen taraflara neden silah verildiği ve koruculuk yaptırıldığı gerçeği aydınlatılarak sorumlular araştırılmalıdır.

ÖNERİLER :

1- Olay, bütün sosyolojik ve psikolojik tahlillerinin yapılması ve gereklerinin yerine getirilmesi için tüm kurumlar üstüne düşen görevleri hakkıyla yapmalıdır.

2- Kimi tanık ve şüpheli anlatımlarından da açıkça anlaşıldığı üzere şiddetin medyatik kanallar ve araçlarla meşrulaştırılması hatasına son verilmelidir. Şiddet çağrışımı ve etkisi yapan bütün yayınlar dikkatle takip edilmeli ve gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.

3- Koruculuk sistemi derhal tasfiye olmalıdır. Tasfiyenin yöntemi hayli önemli olup, bu görevi ifa eden vatandaşların devlet tarafından dışlanmışlık hissine kapılmaması gerekir. Aksi halde, bölgede bir suç patlamasının yaşanması olası bir gerçektir. Bunun önüne geçmek için;

a- Bölgede kullanılmayan fakat hazine mülkiyetinde olan bütün arazilerin bu vatandaşlar için tarıma açılması adil ve sistematik bir düzene bağlanmalıdır. Kayıtlarda Orman arazisi olarak gözüken fakat hiçbir şekilde orman vasfı kalmamış arazilerin kayıt düzenlemeleri yapılarak, yine koruculuğu bırakan vatandaşlara tahsisi yapılmalıdır.

b- Güvenlik nedeniyle vatandaşlara mera alanlarını kapatan devlet, kooperatifçilik anlayışını vatandaşa yük getiren halden çıkarmalı ve teşvik edici önlemler almalıdır. Koruculuğu bırakan ailelerden çiftçilik dışında hayvancılıkla uğraşmak isteyenlere kooperatifler kurdurularak çiftlik kurma olanağı sağlanmalıdır. Uzman görevlilerin gözetiminde vatandaşların zarar etmeyeceği şekilde modern hayvancılık eğitimi verilmeli ve bu işle uğraşan vatandaşların koruculuk maaşından daha fazla gelir elde etmeleri sağlanmalıdır.

c- Tarım işçilerinin sosyal güvenliği hakkındaki bütün yasalar gözden geçirilerek, koruculuğu bırakan bütün vatandaşların sosyal bir güvenceye kavuşması temin edilmelidir.

KANAAT VE SONUÇ:

Kanaat

Şüpheli ve tanıklarla yapılan görüşmelerde olayın sebepleri hakkında, mal mülk tartışması, kan davası, çekememezlik, kız meselesi gibi çeşitli iddialar bulunmakta olup yine, kamu otoritesinin bazı temsilcileri bu verilerden hareketle töre ve eğitimsizlik vurgusu yapmış iseler de olay tüm bunlarla birlikte değerlendirildiğinde asıl etkenin bir "devlet otoritesine / erkine" bel bağlayıp hukuk dışına çıkma arzusunun ürünü olduğu kanaatine varılmıştır.

Heyet, güvenlik güçlerinin silahlı ve silahsız bazı mensuplarının heyetin görüşme yaptığı kimselere müdahale etmesi, alınan beyanların çelişkili olması birçok kişinin özellikle kadınların konuşmaktan çekindiklerini gözlemlemiştir. Bu nedenle heyet olayla ilgili çok kapsamlı bir soruşturma yürütülmesi gerektiği kanaatindedir.

Sonuç:

Yaşam hakkı, her ortamda ve her koşulda kutsal ve dokunulmaz olan bir haktır. Olayın meydana getirdiği infial sebebiyle gerçekleştirilecek aydınlatma çabalarının, acelecilik ve kolaycılıktan ziyade hukuka ve hakikatlere uygun bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Aksi bir çabanın, "intikam güdüleri" göz önüne alındığında yeni olaylara zemin hazırlaması kaçınılmazdır.

Olayı salt kriminal açıdan ele alınıp, faillerini yakalatıp cezalandırmak olası olayların önlenmesi açısından yeterli olmayacaktır. Geçmişte yaşanan sayısız korucu vakası incelendiğinde, adli vaka olarak yapılan nitelendirmelerin sonuç getirmediği açıktır.

Zaman zaman köylüleri değişik şekillerde silah altına alınarak bu şekilde koruculuk sisteminin devlet tarafından yaygınlaştırıldığı, aksine hareket eden köylerin ise zorla boşaltılarak göçe zorlandığı bir vakıadır. Bu göçler neticesinde birçok şehrin sosyo-kültürel yapısı bozulmuş, yoksulluk artmış ve suç oranında büyük bir artış olmuştur. Aynı zamanda binlerce dönüm arazi yıllarca işlenemeyerek ülke ekonomisi büyük kayıplar yaşamıştır. Dönemsel olarak yasalar çıkarılsa da, yasa koyucular tarafından maddi zararların giderilmesi durumunda bütün yaraların sarılacağı fikrinden hareketle hazırlanmıştır. Pratikte ise köylerine dönmek isteyen vatandaşların karşılaştıkları korucu zulmü ve topraklarına ait mülkiyet hakkı ihlalleri göz önüne alındığında bu girişimlerin sonuçsuz kaldığı görülmektedir.

Koruculuk sistemi, aynı zamanda bölgenin geçmişinde yer alan ancak günümüz dünyasının her yerinde olduğu gibi bölgeyi de terk etmekte olan feodal zihniyeti yeniden yeşertmiş ve feodal zihniyetin değişime karşı olan direncine ortak olmuştur. Özellikle "korucubaşı" olarak nitelendirilen kişilerin büyük ölçüde aile reisleri, aşiret liderlerinden seçildiği göz önüne alındığında konunun vahameti açıkça anlaşılacaktır. Söz konusu bu kişiler, yaşadıkları bölgedeki etkinliklerini ve feodal saiklerini sürdürmek adına hukuku askıya alarak "sulh" adı altında vatandaşları öncelikle kendilerine başvurmaya zorlamaktadırlar. Yapılan bu sulh görüşmelerinde korucubaşlarının, otoritelerini güçlendirmekle birlikte başta toprak ve çeşitli mülkiyetler olmak üzere birçok çıkar elde ettikleri bilinen bir gerçektir. Güvenliğin sağlanması adı altında devlet eliyle silahlandırılan bu kişilerin, hukuksuz ve özerk uygulamaları kamu otoritesince de bilinmesine rağmen yıllarca gizlenmiştir. Bunun sebebi ise bu kişilerin aynı zamanda bireylerin oy iradesine de nüfuz etmelerinden kaynaklanmaktadır. Dönemin bütün siyasal iktidarlarının yine dönemin bütün korucubaşları tarafından desteklendiği gerçeği incelenirse gerçekler açıkça ortaya çıkacaktır. Ayrıca Mardin'deki olay, bir menfaat çatışmasının çözümü noktasında hukuku ve diğer yasal otoriteleri hiçe sayan bir güdü ve vahşetle işlendiği gerçeği karşısında, tarihi yanlışlıklardan dönülmesinin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

MAZLUMDER İNSAN HAKLARI HEYETİ

MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı Av. Selahattin ÇOBAN,

MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkan Yardımcısı Güler ÖZAVCI

MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Av. Müzeyyen BOYLU

MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Av. Mustafa SARIHAN

MAZLUMDER Diyarbakır Şube yöneticisi Sedat DOĞAN

MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi Hüseyin İhsan YENİCE

MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi Yaşar GÜNAY

MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi İsmail ÖZER

MAZLUMDER Diyarbakır Şube üyesi Sosyolog, sosyal psikolog Mehmedi AKTOPRAK

Psikolog Şiyar GÜLDİKEN

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.