Yusuf DİKİCİ isimli arkadaşımızdan şu mesajı aldım:
BISMILLAHHIRRAHMANIRRAHIM.
Selamunalykumverahmetullah
Sayin Muzaffer Bey (?) Efendi (?) .....
Internetde Sizin metininize denk gelerek bazi Anayasa Kanunlari ile tanismak nasib oldu benim ilgimi ceken ise bilhassa Sapka Kanunudur yani sahsi mevzubatim "Türkiyede niye Fess giyemiyorum ? " sorusu ben ilgilendigi icin de bu konu ile daha cok bilgi edinmem icin Insaallah yardimci olursunuz.
Saygilarim ile
Yusuf Dikici
-
Sayın Dikici;
Şapka kanunu vatandaşın giyim-kuşamı ile ilgili değil, sadece başta TBMM üyeleri, bilcümle Devlet memurları ve müstahdemlerinin şapka giymek zorunda olduklarına amirdir.
Şapka Kanunu" diye bilinen (25 11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun) sadece " Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir" diyerek memur ve müstahdemlere ait hükümler getirmiştir. Yani, bu hususta karar verecek hâkimler dâhil, bilcümle memurlar, Milletvekilleri ve devlet dairelerindeki müstahdemlerin şapka giymekle yükümlü oldukları açıktır.
Fakat bildiğiniz gibi, bu kişilerden büyük kısmı şapka giymedikleri bir yana; kanunda cezası olmasına rağmen, takibata da uğramamaktadırlar. Bu mecburiyete uymayanlar hakkında Türk Ceza Kanununun 222. maddesinin getirdiği hüküm şudur:
CEZA KANUNU MADDE 222. - "(1) 25.11.1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanunla, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir."
Bu kanun yürürlükte olduğuna göre; şapka mecburiyeti niçin yerine getirilmemektedir?. En azından kendisini "Atatürk İlkeleri koruyucusu" kabul eden ve "Kemalizm" kelimesini dillerinden düşürmeyen başta TBMM üyeleri olmak üzere; Adalet ve İdare mensupları şapka giymemelerini Atatürkçülük ve Kemalizm ile nasıl telif edeceklerdir? Bu durumda kendilerini hala "Atatürkçü" ve "Devrimci" görmeleri de oldukça komiktir.
Kanunlarımızda fes, türban veya bir başka şekildeki serpuş (Dini olanlar hariç) giyilmesini engelleyen bir hüküm yoktur. Ancak; Anayasanın giriş maddelerindeki ilkeleri nazara alarak sanki bir yasak varmış gibi algılanmaktadır.
Kanunlarda olmadığı gibi Anayasa hükümleri arasında da kılık-kıyafetle ilgili hiçbir hüküm olmadığından Cumhuriyetin nitelikleri arasında geçen "Demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti" ifadesi ile serpuş arasında ilişki kurulmak istenmektedir.
Ancak, bu maddede;
TC ANAYASASI : MADDE 2 . – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir " denilmektedir.
Bu maddeye göre;
Cumhuriyetimizin;
Bir diğer dayanak gösterilen maddeler İnkılâp kanunlarıdır.
Bu kanunlar Anayasa'mızın 174. maddesinde sayılmaktadır:
TC ANAYASASI : MADDE 174 . – Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1.
2. 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisâsı Hakkında Kanun;
3. 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4.
5.
6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7. 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8. 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.
Görüldüğü gibi; 2. fıkrada bulunan "Şapka İktisası Hakkında Kanunu" ile 8. fıkrada bulunan "Bazı kisvelerin giyilemeyeceği dair kanun" vardır.
Bunlardan birincisinin; şapka giymeyi mecburi kıldığı kişilerin "Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin" olduğunu yukarıda belirtmiştik. Yani halk ile ilgili bir mecburiyet getirmiyor.
8. fıkrada gösterilen "Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Kanun" ise;
2596 sayılı Kanun - Madde 1. Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin (din görevlilerinin) mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları yasaktır. Hükümet her din ve mezhepten münasip göreceği yalnız bir ruhaniye mabet ve ayin haricinde dahi ruhani kıyafetini taşıyabilmek için muvakkat müsaadeler verebilir. Bu müsaade müddetinin hitamında onun aynı ruhani hakkında yenilenmesi veya başka bir ruhaniye verilmesi caizdir.
Madde 2. Türkiye'de kanuna tevfikan teşekkül etmiş ve edecek olan izcilik ve sporculuk gibi topluluklar ve cemiyet ve kulüp gibi heyetler ve mektepler mahsus kıyafet, alamet ve levazım taşımak istedikleri zaman yalnız nizamname ve talimatname ile muayyen tiplere uygun kıyafet, alamet ve levazım taşıyabilirler.
Madde 3. Türkiye'de bulunan Türklerin ve yabancıların, yabancı memleketlerin siyaset, askerlik ve milis teşekkülleri ile münasebetli kıyafet ve alametlerini ve levazımını taşımaları yasaktır.
Madde 4. Ecnebi teşekkül mensuplarının kendi kıyafet, alamet ve levazımları ile Türkiye'yi ziyaret etmeleri, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak mercilerin müsaadesine bağlıdır.
Madde 5. Türkiye Devleti nezdinde memur bulunanların kıyafetleri beynelmilel mer'i adetlere tabidir.
denilmektedir ki, yine vatandaşların kıyafetleri ile ilgili bir hüküm yoktur. Burada sadece "ruhanilerin (din görevlilerinin) mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları" yasaklanmıştır..
Zira 1. fıkrada bu kıyafetlerin Din görevlilerinden hükümetçe izin verilen kişilerin giyebileceği açıklanmıştır. Tatbikatta; Diyanet İşleri Başkanı, Hahambaşı, Patrikler için izin verildiği, hala da tatbik edildiği görülmektedir.
Diğer bir husus da; Anayasa'nın İnkılap Kanunları denilen bu 8 kanunun değiştirilemeyeceği veya kaldırılamayacağı gibi bir hükmü de yok. Anayasanın koruması sadece ", Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz" olduğudur. BU HÜKÜM KANUNLARI DEĞİL, BUNLARI KOYANLARI KORUMAKTADIR. Bu kanunların Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılmamasını garantiye almaktadır. Yani biri çıkıp ta, Anayasa Mahkemesine bu kanunlar "Anayasa'ya aykırıdır" diye dava açamayacaktır, bu kanunları iptal ettiremeyecektir. Ama bu kanunların normal prosedür uygulanarak, değiştirilmesi veya kaldırılması her zaman mümkündür. Kanunun Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia etmeden TBMM den çıkarılacak bir kanunla bu mümkündür.
Zaten, şu anda bu 8 kanundan tam tatbik edilebileni sadece "Beynelmilel rakamların kabulü" "Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların resmi belgelerde kullanılmaması" ve "Türk harflerinin kabulü" kanunlarıdır. Diğerlerinin hepsi, çeşitli yollarla kaldırılmış gibi bulunmaktadır.
1.
Bunlarla ilgili örnekleri : http://muzafferdeligoz.blogcu.com/Anayasa+ve+Inkilap+Kanunlari/page2 sitesinden okuyabilirsiniz.
Atatürk'ün ölümünden sonra hemen hepsi tatbikattan kaldırılmıştır. Bu konudaki yazımız http://muzafferdeligoz.blogcu.com/Anayasa+ve+Inkilap+Kanunlari/ sitemizde yayınlanmıştır.
Sorunuzdaki Fes'in bu kanunlarla bir ilgisi olmayıp, yasaklanan kıyafet "Sarık ve cüppe" olarak isimlendirilebilir. Fes giymenin Ceza kanununda bir karşılığı olmadığından "emre itaatsizlik" gibi Ceza maddelerine uygulanmaktadır.
Ben sadece bir tanesinden örnek vermek istiyorum: İnkilap kanunlarından 26 11 1934 tarihli ve 2590 sayılı "Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun"dan;
Madde 2-Sivil ve rütbe ve resmi nişanlar ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harb madalyaları bundan müstesnadır. Türkler yabancı Devlet nişanları da taşıyamazlar.
Bu hükme rağmen, kendisini Atatürk İnkılâplarının tabii koruyucusu olarak kabul eden Ordumuzun yurtdışında görev yapmış hemen her generalinde Yabancı Devletlerin veya ordularının madalyaları (nişanları) vardır ve iftiharla göğüslerinde taşımaktadırlar.
Bunun en yakın örneği, TC. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a, ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Micheal Mullen tarafından onur madalyası takılmasıdır. (ABD,
Sitenizi inceledim. Kendinize layık gördüğünüz sıfatları okudum. Türkçe ifadeleri ve imla kurallarını yanlış kullanmakta olduğunuz bir yana; aşağıda belirteceğim hususlar garibime gitti . Bana açıklarsanız memnun olurum:
Siyasi Görüş: Saltanatci....Monarchist- Osmanliyiz ! Pek Sanliyiz !i (extrem Ottoman )
Dini İnanç: Ehli-Sunna vel Cemaat-No Wahhabi...No Taliban...No Laik -Müslüman...just OSMANLI (OTTOMAN)
1- Fes; Türklerin veya Osmanlı'nın milli kisvesi değildir. Nizam-ı Cedid askerlerinin Yeniçerilerden fark edilmesini sağlamak üzere Kuzey Afrika'dan alınmıştır. Daha sonra halk da giymeye başlamıştır. Bunu insanın kendisine alem (sembol) yapmasının, ortadan kalkmasına rağmen bir protesto veya isyan haline getirmesinin mantıklı bir izahı da yoktur. Sarık kullanmak isteyenlerin "sünnet" bir dayanakları olabilir. Ama feshin hiçbir milli, dini, manevi, maddi müdafaa mantığı olamaz. Zaten resminizdeki kıyafetinizde festen başka Osmanlı'ya benzer tarafınız da yoktur. Yani fes giymekle ne değişecektir anlayamıyorum..Sadece elinize bir kılıç almak da, nostaljiden öte bir işe yaramamaktadır. Biliyorsunuz "Silah icat oldu, mertlik bozuldu" demiş şairimiz..
2- "Saltanatçı", "monarşist", "Osmanlıcı" gibi sıfatları kendinize uygun görmenizi hukukunuz bakımından tenkit edemem ama, bana göre; ne Türklerde ne İslam'da Saltanat yoktur. İngiltere'de, İspanya'da Japonya'da vardır ama Müslümanlıkta yoktur. İslamiyetteki rejim şekli, Cumhuriyettir. Peygamberimiz kendisinden sonra gelecek kişiyi belirlememiş, seçimle gelmesini sağlamıştır. Bu ileriki yıllarda daha da yerleşerek seçiciler yalnız Mekke-Medine halkı ile kalmamış, bütün ülkenin kabile ve halk temsilcilerinin iştiraki şeklinde yani bir Cumhuriyet şeklinde oluşmuştur. Osmanlıdaki Saltanat şeklinin İslama uydurulması gayretine de gidilmemiş, Osman oğullarının saltanatı olarak devam etmiştir. Ayrıca monarşist demeye de gerek yoktur, zaten Saltanat monarşidir. "Osmanlıcılık" da zaten saltanat ve monarşidir. Ayrıca vasf etmeniz için Osmanlının neyini öne aldığınız önemli. Osmanlı'nın hangi vasfını taşımak istiyorsunuz? Osmanlı'nın da her şeyi mükemmel değil ki, bakalım hangi özelliklerine hayransınız?
3- Ehl-i Sünnet iseniz zaten Vahhabi, Taliban, laik Müslüman olmayacağınız belli. Ancak "sadece Osmanlı" demekle neyi kastediyorsunuz?
Aziz kardeşim nostalji (özlem) elbette iyidir. Tarihine, milliyetine, dinine sahip çıkmak ta iyidir. Ama onlardan daha iyisi yani en iyisi bu söylenilenleri yaşamak ve yapmaktır. Sözle, ben buyum demekle hiçbir şey halledilmez.
Bunun en güzel misali İsrail'in etrafındaki Müslümanlar Petrol üretimi, milli gelir, asker, tank, uçak, nüfus gibi konularda İsrail'den en az 100 kat fazla oldukları halde, İsrail hepsine nizamat veriyor.
Şunu da açıkça söylemek istiyorum. 1000 yıllık Türk Ordusu, döktüğü mayınları temizleyemiyor, İsrail'den 7 firma talip oluyor. 1000 yıllık ordu uçağını 60 yıllık devlete bakıma gönderiyor. PKK için insansız uçağı İsrail'den alıyor. Tabii bu yalnız askerimiz için değil, siyasetçimiz için de en utanılacak bir durum. Bundan kurtulmanın yolu fes, tarihi kılıç, şalvar, sakal değil.. Çalışmak, ilim yapmak. İsrail etrafındaki Müslüman devletler kadar biz de buna muhtacız. Belki daha çok muhtacız.
Sana; fesli, monarşili, saltanatlı hayatlar değil; ilimli, gayretli, faziletli günler dilerim.
Gazeteci-Yazar
www.muzafferdeligoz.blogcu.com
www.kooperatifcilik.blogcu.com
Notlar:
(1) Çankaya'da şapka ile ilgili alınan 2 Eylül kararlarından, şapka kanunun çıktığı 25 Kasım'a kadar (671 sayılı kanun) geçen üç aya yakın bir zaman içinde şapka adına kimi zaman ilginç, kimi zaman komik ve kimi zaman da sancılı görüntüler meydana geldi. Şapka inkılâbı açısından işin en ilginç yani, kanundan bir ay kadar önce Eylülün ilk haftasında İstanbul Karaköy limanında, dünyaca ünlü şapka ve fötr imalatçılarından İtalyan Borsalino firmasına ait şapka ve fötr yüklü bir geminin bekliyor olmasıydı. Borsalino firması gümrük işlemlerini bir- iki günde yaptırarak gemiyi boşaltmışlardı. Tabii bu ticaretten de çok büyük karlar elde etmişler, Gemiler dolusu gelen şapkaya rağmen ihtiyaç karşılanamamıştı.
Bunun komik olan tarafı, İstanbul halkının baslarına geçirdikleri türlü türlü şapkalarla, tam bir karnaval havası içinde yaşamış olmaları ve erkeklerin başlarında renkli, cicili-bicili kâğıttan şapkaların bulunması idi. Hatta çoğu erkeğin kafasında kadın şapkaları da görülmeğe başlanmıştı.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.