T a r a f s ı z D e ğ i l i z

(anadoluhaber) TEKERRÜR // ŞEBNEM ÖZBEK




(W)SEBNEM ÖZBEK <sebnemenator@gmail.com>
21 Temmuz 2009 17:34

 TEKERRÜR


1920'de Suriye ve Lübnan, Fransız mandasına devredilmişti. 1936 yılında Suriye, Fransızlara karşı ayaklandı. 1941 de bağımsızlıkları resmen tanındı. Ancak Fransız birlikleri 1946 yılında Suriye'den çekildi. Bugün nasıl ki Amerika Irak işgali nedeniyle sınır komşumuz oldu ise 1946 yılına kadar Fransızlar da fiilen sınır komşumuzdu.

 

Yani Kurtuluş Savaşı bitmiş, Lozan Barış Anlaşması imzalanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Fransa tarafından tanınmış olmasına rağmen Fransa; Suriye sınırımızda bizimle mücadele etmeyi bırakmamıştır. Güçlü bir Türkiye'nin, Suriye'nin ellerinden çıkmasına neden olacağını iyi bilen Fransa; 25 yıl boyunca, özellikle Suriye sınırımızda aktif faaliyet göstermiş, türlü oyunlarla Ermeni ve Kürtleri çeteler halinde Türklere karşı kışkırtarak güçlenmemizi engellemeye çalışmıştır. Bu durum İsmet İnönü'nün Atatürk'ün direktifiyle bizzat bölgeye gidip incelemeleri neticesinde sunduğu raporda açıkça belirtilmiştir: "Bölgenin en büyük problemi; Fransızların desteklediği ve bize iktisadi açıdan büyük zararı dokunan kaçakçılık olaylarının hüküm sürmesidir. Fransızlar; Karadeniz sınırımıza kadar menfaat temin ettikleri haydut çetelerinin oluşmasını sağlamaktadır. Sınır boyunca kaçakçılıkla geçinen Ermeni ve Kürtler; Fransızlardan destek ve yardım almaktadır. Fransızlar sınırın Suriye tarafına özellikle senelerden beri türlü vakalardan kaçan Kürt, Arap ve Ermeni grupları yerleştirmiştir. Fransız istihbaratı istedikleri an bu ahalileri çeteler halinde Türkiye'ye saldırtmaya muktedirdir. Suriye'deki reisler ve bizdeki yuvaları bellidir. Yerine göre muhaliflerini yetiştirmek veya yataklarını yardım edemeyecek duruma getirmek, her gelişlerinde onları imha edecek surette hazırlanmak mümkündür. Ancak bu iş, hazırlıksız ve hemen yapılacak bir iş değildir."

 

1943 yılında; Fransızlar tarafından desteklenen, soygun, cinayet, ırza geçme gibi bir çok suç işleyen, askere pusu kurup arkadan kalleşçe vuran, devletten yana tavır alanların tarlalarını yakan çetelerle mücadele görevi; Atatürk'ün silah arkadaşı Orgeneral Mustafa Muğlalı'ya verilmiştir. Muğlalı kendisine verilen görevi yerine getirmiş; askere pusu kurup çatışan ve ardından sınırı geçmeye çalışan çetelerle mücadele etmiştir. Çete elemanlarından bir kısmı sınırı geçmeyi başarsa da bunlardan 33'ü öldürülmüş ve halkın nefes alması sağlanmıştır. 1943 yılında Van cezaevinde yatan Kürt çetecilerden biri Adalet Bakanlığına bir dilekçe gönderir. Dilekçesinde: "33 kişinin kaçmasının mümkün olmadığını, bilerek katledildiğini" yazar. Adalet Bakanlığı, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'tan dilekçeyle ilgili araştırma yapmasını istediğinde; iddiayı destekleyen hiçbir belge ve kanıt olmadığı ve bir çetecinin sözlerinin dikkate alınarak soruşturma açılmasının yanlış olduğunu düşünen F. Çakmak "Ordu komutanı o günkü şartların gereğini yapmıştır. Memleketin yüksek menfaati için gerekli tedbirleri almıştır. Görevini yerine getiren bir komutanı mahkemeye veremem. Böyle şey olamaz."diyerek reddetmiştir.

 

Aradan çok değil sadece 3 yıl geçmiş ve Demokrat Parti tek başına iktidar olmuştur. 1946 yılında iktidar partisi sadece "Hükümet" değil "Devlet" olmak isteği ile; masum insanların canını alan, ırzına geçen, soygun yapan, hayatlarından bezdiren çetecilerden biri olan İsmail Özay'ın 1943 yılında verdiği dilekçesini gündeme alıp; Cumhurbaşkanı İ. İnönü, Milli Savunma Bakanı  R. Artunkal, İçişleri Bakanı H. Uran ve Orgeneral Muğlalı'nın kellesini istemiştir. Demokrat Partinin amacı; bölge insanının sevgisini ve güvenini kazanarak "Oy avcılığı" yapmak, kendilerine "Emaneten" verilen iktidar koltuğunun "Sahibi" olmaya çalışmaktır. Atatürk'ün silah arkadaşı; 1947 yılında hakim karşısına çıkartılır. Tüm sorumluluğu üzerine alır ve emri altındaki subayları dahi koruyup "Emrimi yerine getirmeselerdi vururdum" der. Olayın siyasi hiçbir yönü olmadığı için DP'nin suçladığı devlet adamları ceza almaz. Ancak o koltukta daha uzun oturmak ve oy almak için her şeyi göze alan iktidarın, tekrar gündeme getirdiği çetecinin sözlerinden hareketle açılan davada; M. Muğlalı idam cezasına çarptırılır. Cezası 20 yıl ağır hapse çevrilen Muğlalı; Türk Ordusu mensubu bir subaya, sırf vatanını ve milletini koruma görevini yerine getirdiği için verilen bu cezayı hazmedemez ve 1951 yılında kalp krizi sonucu vefat eder. 

 

Orgeneral Mustafa Muğlalı; Balkan ve I. Dünya Harplerinde savaşmıştır. Kurtuluş Savaşı mücadelesi için Anadolu'ya geçmiş ve hemen hemen bütün cephelerde Türkiye Cumhuriyeti kurulsun diye canını hiçe sayarak düşmana kurşun sıkmıştır. Bin bir güçlükle kurulan genç Cumhuriyet yaşasın, bugünlere erişsin diye çaba harcayan asteğmen Kubilay'ın şehit edildiği Menemen olayında; gerici, yobaz irticacıların yargılandığı mahkemede başkanlık yapmıştır. Orgeneral Mustafa Muğlalı; Türkiye Cumhuriyetinin bekası için emrinde bulunan askerleriyle beraber canını ortaya koyarak çeteci ve kaçakçılarla çatışmış, bölge halkının güvenliği için kendi güvenliğini hiçe saymıştır. 46 yıl boyunca şerefle taşıdığı üniformasına şerefsizce yapılan saldırılardan dolayı son nefesini küskün verip vermediğini ancak Allah bilir.

 

O gün Orgeneral Mustafa Muğlalı kendisinin hiçbir şahsi menfaati bulunmadığı halde, Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ve onu oluşturan halkın barış içinde yaşaması için canını hiçe sayıp çetecilerle mücadele etmiştir. Bugün de onlarca Mustafa Muğlalı aynı şerefi üstlenmiştir.

 

O gün çete denilen oluşumun adı bugün terör örgütüdür. O gün çeteleri kullanan Fransa'nın yerini, bugün başta Amerika olmak üzere tüm emperyalist ülkeler almıştır. O gün Kürtleri; Türkiye Cumhuriyeti güçlenmesin, kendine yeten bir ülke olmasın, sürekli insanlar birbiriyle çatışsın diye kullananlar, bugün de aynı istekle PKK'yı kullanmaktadır.

 

O gün bölge halkının oyunu almak isteyen ve bunun için her şeyi göze alan siyasiler vardı. Bugün de aynı siyasi yapı devam etmektedir. O gün kendisine geçici olarak verilen hükümet görevini yetersiz görüp, devlet olmak isteyen siyasiler vardı. Bugün de dünyanın Sultan Süleyman'a kalmadığını göremeyip aynı düşüncede olan siyasiler var.

 

O gün Türk Ordusuna kurşun sıkan, bölge halkını soyan, ırzına geçen, mahsulünü bile toplamasına izin vermeyen çetecinin; hiçbir kanıt ve belgeye dayandıramadığı söylemleri dikkate alınmıştı. Bugün de devlete, devletin ordusuna, masum insanlara kurşun sıkan PKK'lı itirafçıların iddiaları herhangi bir kanıt ve belge olmaksızın dikkate alınmaktadır.

 

O gün çetelerle mücadele eden Türk Ordusuna; "Çete" yaftası yapıştırılırken, karalanırken; bir kısım halk bunun "Demokrasi" olduğunu sanıp sessiz kalmış, bir kısım halk ise mutluluğunu dile getirmekten çekinmemişti. Bugün de terörle ve teröristle mücadele eden, vatan savunmasında "Gazi" olan, madalya alan Türk Subayları; karalandığı, küçük düşürüldüğü için sevincini hayasızca dile getiren insanlar kadar, bu yaşananların "Demokratik gelişme" olduğunu sanan kişiler var.


O gün Mustafa Muğlalı'nın cezalandırılmasına sadece çeteciler ve ayrılıkçılar değil; aynı zamanda Menemen Olayının intikamının alındığını düşünüp sevinen irticacılar vardı. Bu günde kendilerine göz açtırmayan Türk Subaylarının hapse atılmasına sevinen irticacılar var.

 

O gün "Vatan" saydığı topraklar için üniformasını giydiği günden itibaren düşmanla her cephede savaşan Orgeneral Muğlalı; devlete kurşun sıkan bir çeteciymiş gibi yargılanmıştı. Bugün de "Vatan" toprağı için, Kardak ve Kıbrıs için canını ortaya koyan Türk Subayları terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla içeridedir.

 

O gün Orgeneral Mustafa Muğlalı görevini yerine getirip çetecilerle mücadele etmeseydi; sizce bugün Misak-ı Milli sınırlarımızı hala koruyor olur muyduk? Bugün aynı mücadele Türk Ordusu tarafından verilmese; yarın Türkiye haritası bugünkü ile aynı olur mu? İrtica ile terörle ve teröristle mücadele ettiği için, herhangi bir itirafçının sözleriyle; yargılanma, cezalandırılma ihtimali olan Türk Ordusu mensuplarından; irtica, terör ve teröriste karşı bugün gösterdikleri kararlılık ve azmi; yarın bekleyebilir miyiz? O gün Mustafa Muğlalı'nın emrini gözünü kırpmadan yerine getiren askerlerin emir-komuta disiplinini; bugün "Ya ileride dava açılırsa" korkusu taşıyan askerden bekleyebilir misiniz? 

 

ŞEBNEM ÖZBEK

21.07.2009



--
http://www.sebnemozbek.net/

YA YOLUNDA YÜRÜRÜZ...
YA BU UĞURDA ÖLÜRÜZ...

ŞEBNEM...


--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
        Bu grubun  hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM  STANDIDIR.."
      Grupta yayınlanan  yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...

Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com

Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.