Kalplere nurlar doldu; la ilahe illallah!...
Bu sevimli tekerleme her Ramazan-ı Şerif geldiğinde kulaklarımda çınlar. Daha dün gibi; sokağımızın 5-10 yaş gurubu çocuklarını el ele tutuşturur, önceden ezberletip, provasını yaptırdığımız bu maniyi söyletirdik. Çocuklar bir bayram coşkusu içinde sevinçle el ele tutuşur sokağı baştan, başa, gider gelirken, cıvıl cıvıl sesleri de gönüllerimize dolardı... Tabi bu sahne sokağımızın sakinlerinin bazısının hoşuna gider, bazıları da görmezden gelip hiç reaksiyon vermeyerek, bizim bu coşkumuza yabancı kalırdı. Ama her defasında bu resmigeçit mutlaka, herkesin hacı annesi Hatice Hanım Teyze gözleri buğulu, heyecanı en az, çocuklarınkine eş, şekerleme ikramı ile neticelenirdi…
Şimdi, artık her Ramazan gayri ihtiyari içimde o günlerden kalma bir tat, sessizce bu maniyi tekrar ediyorum…
Ramazan geldi hoş geldi, hu hu; hu Allah
Kalplere nurlar doldu; la ilahe illallah!...
Kadrine erenlere ne mutlu ki, gelişi ile kalplere nurlar dolan bir Ramazan-ı Şerif’e daha şahit oluyoruz… Ramazan-ı Şerif’ den bahsederken bu gün birkaç defa gayri ihtiyari güya, dilim sürçerek bayram diye anmam, arkadaşlarda tebessüme sebep olunca hiç bozuntuya vermeyerek ısrar ettim, evet sanki bayram… Bayrama erme sürecinin başlangıcı.
Elbette ki bayram olarak anılmaya değerdi, zira biliyoruz ki, 11 ayın sultanı olarak, aylar içinde bu ay benzersiz, eşsiz; ibadetler içinde oruç benzeriz ve eşsiz ve bu mübarek ay içinde, Kur-an’ı Azimüşşan’ın inzal olduğu, Kadir gecesi de geceler içinde, eşsiz ve benzersiz…
Gündüzü ayrı gecesi ayrı ibadet mahalli olan bu mübarek şerefli ay, oruç, Kur-an, namaz, zekât ve fitre ayı olarak, bir ibadetler silsilesi özel bir süreçtir.
Müslim’in es-Sahih’te Ebu Hureyre’den aktardığı bir kudsi Hadis de Allah şöyle buyurur: “Orucun dışındaki bütün ameller kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğu zaman, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa ben oruçluyum desin. Oruçlunun iki sevinci vardır: Orucunu açtığında sevinir. İkincisi ise Hesap gününde Rabbi ile karşılaştığı zaman, oruç tuttuğu için sevinir.”
Oruçlu, bu dünya da iftarı ile ya da özellikle ikram ettiği iftar ile sevinirken, Rabbinin huzurunda da tuttuğu oruç ile sevinecektir.
İbn-i Arabî bir şiirinde:
Oruç, yükselmeksizin tutmaktır
Ya da yükselmektir, tutmaksızın.
Diyerek, oruç nefsi hazlardan tutmak ve yükselmek olduğuna dikkat çekmiş ve oruç bütün ibadetlerden daha yüksek olduğu için oruç (savm) diye nitelendirildi, gerçekte oruç bir şey yapmak değil, yapmamaktır.” diye açıklık getirmiştir.
Kendini tutmak ve beşeri birçok hali terk söz konusudur. Oruçlu Rabbinin emri ile yeme içme, gıybet, cidal, cinsi ilişkiyi terk ederek, ya da beşeri hallerden alıkonularak yakınlaşma ve yükselme kapısı açılmaktadır. Bu yüzden dereceleri yükselten anlamında ‘Rafiu’d derecat’ olarak nitelendirilmiştir.
Oruçlu, beşeri hallerden kendini alıkoymak, tutmak, terk etmenin karşılığında, doymak ve kanmak anlamında olan Reyyan kapısı ile müjdelenmiştir. Bu sadece oruçlulara münhasır özel bir ikramdır.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.