Bir yazımda artık pek fazla kitap okumadığımı, kitapları başı sonu ortasından karıştırıp ana konuyu anladıktan sonra detayları genellikle önemsemediğimi yazmıştım. Tabi burada kitaplar derken siyasi içerikli kitaplardan söz etmiştim.
Yazışma yaptığımız arkadaşımız da bana cevaben verdiği cevap da
Sevgili Ahmet bey, aslında bu tip yazılarla kafa yoracağınıza bilim kurgu türü roman yazarak çok iyi işler yaparsınız. Çünkü analist olmak herkesin harcı değildir. Örneğin kendim ekmek parası kazanmadığım saatlerde kitap okumayı ve araştırmayı çok severim. Kitapların bütün satır aralarını ve kaynaklarını dikkatli incelerim. Benim için yazının vermiş olduğu mesaj ve aldığı kaynakların doğruluğudur. Bunun yanında hafta bir veya iki hafta bir çeşitli meslek gruplarında bulunan kişilerle o haftaki gündemi eğrisiyle doğrusuyla beyin fırtınası yaparak gündemdeki olayları çözümleme olayına gideriz.
Zaten kendimde bir düşünce merkezi ve strateji kuruluşu olan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsün de (www.21yyte.org) araştırmacı olarak görev yapmaktayım.
Diye devam ediyordu. Dolayısı ile bir açıklama daha yapmam gerekiyordu onu da bu yazı da becerebilirsem açıklamaya çalışacağım.
Sevgili xxxxx Bey
Anlattıklarımı bu şekilde anlayıp kurgu romanlar yazmamı önermekte haklısınız. Çünkü insan dünyaya geldiğinden beri ne gördü ise öyle düşünür ve yaşar. Başka türlüde düşünüle bileceğini ve İnşirah suresinde geçen her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten her güçlüğün yanında bir kolaylık vardır ayetlerini pek fark edemez. Zaten bende sizin bahis ettiğiniz kişiler de dâhil sizde dahil pek çok kişiyi okuyor ve yaptığınız beyin fırtınalarını ilgi ile izliyorum. Ancak bilgilerin doğruluğunu test etme yöntemim çok farklı.
Öncelikle şunu belirteyim ki altmış yaşımı da biraz aşana kadar durmadan elime geçen her şeyi okudum beni tanıyanların bazıları Ankara da Atatürk Bulvarı üzerinde kalabalıkta kendisine çarpanlara ve çarptıklarına aldırmadan elindeki kitabını okuyarak yürüyen şaşkın bir kişi sanırlardı. Bunların bazılarından bilgi bazılarından bağımsız düşünme yol ve teknikleri öğrendim. Bazı akıl erdiremediğim sırları içten dualar ile Rabbimden bana açmasını istedim. O da bazen hiç ummadığım birini yada kitabı, makaleyi, olayı karşıma çıkararak onu öğrenmemi sağlardı ve sağladı.
Anladığım şuydu her hangi bir yazar önemli ve kritik konularda kapalı alanlara girerek kitap yazmakla o kitabı bastıracak yayıncı bulamazdı. Bulup bastırsa dahi bir şekilde engellenir satamazdı. Akıl almaz engeller çıkar ve tüm bu engelleri aşacak olsa da ya kendi kafasına ya kiremit düşer ya köpek ısırır kuduz olur yada kafayı yedi diye ortadan kaldırılırdı. Bunları atlasa yayıncı durduk yerde yayınlamaktan vazgeçerdi. Hele bizdeki gibi Cumhuriyet tarihi Atatürk vs. konularında yazarsa kitap anında toplatılır yıllarca ya hapiste ya da dışarıdan mahkemelerde süründürülür anasından doğduğuna pişman edilirdi. Kitaplar sadece mevcut normlara ve sınırlamalara bir zarar vermediği ve sahibinin düşüncesinden korkulmadığı takdirde basılabiliyordu.
Bu sınırlar içinde bırakınız yapsınlar bırakınız yassınlar kuralı geçerli idi. İşte bu kural bir şeyler bulduğunu zannedenlerin bolca yazıp çizdiği ilginç konuların çoğu da zaten bilgi kirliliğinde kullanılıyordu.
Bazı kitaplar ise nasıl oluyorsa geleceğin tarihini bire bir yazıyordu ve basılmış olanları ya engellenmemiş ya da özel olarak desteklenmiş olanları idi.
Birkaç örnek vereyim:
1)Detaylarını şimdi artık tam hatırlamıyorum. Bilirisiniz eskiden 007 James Bond kitapları çıkardı. 1960’lı yılların ilk yarısında O seriden bir kitabı İstanbul da Almıştım. O sıralar Almanya da ikamet ediyordum ve orada okudum. ABD’liler İle Sovyetler arasında kıran kırana geçen bir nükleer casusluk romanı idi. Adı da yanılmıyorsam Yıldırım harekatı idi. Yeni geliştirilmiş çok önemli bir Nükleer aygıtı taşıyan uçak Portekiz açıklarında koordinatları verilen bir yerde gizemli bir şekilde düşüyor veya düşürülüyordu. Bölgeye hızla intikal eden Sovyet ve ABD gemileri savaş ve arama uçakları arasında gerilimli bir soğuk savaş ve batığa ilk ulaşma kavgası kıran kırana devam ederken her an bir nükleer savaşın patlaması gerilimi içinde roman sanırım ABD nin başarısı ile bitiyordu. Ben kitabı okuduğumda kitabın basılması beklide 2-4 yıl öncesine dayanıyordu. Ben okuduktan iki yıl sonra bu olay aynı koordinatlarda ve aynı şekilde gerçekleşti. Bu olay ABD başkanı Kenedy’nin Berlin’e gelip Ich bin eine Berliner (Bende bir Berlinliyim) diye Sovyet saldırı tehdidine karşı rest çektiği günlerin bir süre öncesine denk geliyordu.
2) Gölcük depreminden bir yada birkaç yıl önce ABD de komplo teorileri diye bir kitap yayınlandı. ABD deki çok tehlikeli sonuçları olabilecek bazı deprem fay hatlarındaki basıncı ABD ye zarar vermeyecek şekilde dünyanın diğer bölgelerindeki fay ları kırarak depremi ihraç edip ABD yi az zararla kurtarmak gibi bir proje üzerinde çalışılıyordu. Ve bir iki yıl içinde hayata geçirilecekti. Kitabın yazarı olan Taksi şoförünü ilgilendiren bir şey yoktu. Ama bir dizi olayların başına gelmesi ve bazı gazete haberlerinden yola çıkan Şoför bilgi kırıntılarını birleştirip bir teori üretti.
Teori İstanbul civarında bir deprem denemesi yerden yönetilen uydu destekli uygulanacak deprem sırasında aynı zaman kesiti ile kesişir bir şekilde Başkanları Clinton’un da resmi bir ziyaret için Türkiye’ye gitmesi ve deprem sırasında çökecek otelin enkazı altında kalıp ölmesini sağlamak isteyen bir komplo kurulmuştu. Hem de oteli istenildiği şekilde çöküp başkanı öldürmez ise birde İkiz kulelerde uygulanan teknik gibi bir teknik ile tam çökmesi de tesadüfen bodrumunda bulunan patlayıcıların depremde patlaması ile iş tamam olacaktı. Bunu Başkana bildirmek için çabalıyor ama sıradan bir taksi şoförü olarak imkân bulamıyor ve üstelik kendiside fark edilmiş ve öldürülmek isteniyordu yani sonradan filmi de çevrilen kitap tam bir ABD klasik kurgu romanlarından birisi idi. Ve saçma sapan gibi görünüyordu. Sonunda Bu kitap yayınlandı. Deprem sırasında Gelmesi beklenen başkanları bazı işleri yüzünden ziyareti erteleyip depremden sonra geldi ve Erkan bebeği kucağına aldı. Bu nasıl bir komplo idi ve nasıl oluyor da bir şoför bunu çözebiliyordu. Hayır Gizli yazar şoför değil ABD nin eski Ankara Büyükelçilerinden 1963 yılında ODTÜ rektörünü ziyaret ederken arabası yakılan Meşhur Büyükelçi Commer idi.
Olay sadece başkanın ziyareti ertelemesi ile bu kısmı hariç aynen gerçekleşti.
3) İkiz kuleler olayı. Olaydan üç dört aya kadar önce ABD de bir müzik grubu çıktı. Adlarını hatırlamıyorum. Ama amblemleri yanmakta olan ikiz kulelerdi. Olaydan sonra birden kayıp oldular yada kaybedildiler. Belki de bu amblemi onlara öneren ve onları destekleyip tanıtan güç kayboluverdiği için resmi daireleri bunlardan bir şey bilmedikleri için bir şey öğrenemediler yada öğrendiler. Ama konumuz bu değil. Konu o amblemleri. Çünkü o amblemler olaydan sonra çekilen en yaygın resimlerden birisi ile aynı olan resimlerdi. Tesadüf denilmesi kesinlikle imkansız aynı resim.
Birde Windows da ne işe yaradığı pek bilinmeyen bazı yazı türleri vardı Bunlardan birisi de Wingdings seçeneğidir. Olay 9/11 tarihinde meydana gelmiştir. ABD de acil yardım telefonu 911 dir. O gün ikiz kulelerde çalışan Yahudiler işe gitmemiş ve zayiat vermeden kurtulmuşlardır. Uçağın uçuş numarası Q 33 NY dir. Eğer bu uçuş numarasını büyük harfle yazar ve bu yazıyı Wingdings türüne çevirirsek bakalım ne çıkıyor. Q 33 N Y (yazıyı word dosyasına yapıştırıp büyük boy mesela 72 de seyrediniz) İlginç değil mi insan bu yazılardan bazılarının geleceğin tarihinin yazılmasında kullanılmış olabileceğini düşünüyor ama seslendirirse deli diye kariyerini kaybetmekten korkuyor. Mesela 9/11/2003 olayın dan ABD deki 911 acil yardım numarası dışında da bazı şeylerin oluşunu belki tesadüfe bağlayabiliriz. Madrid'teki 3/11/2004 te meydana gelen terörist saldırısı ikiz kulelere olan saldırılardan 911 gün sonra meydana geldi Ama 11 Eylülde Yahudilere kim haber verdide ikiz kulelerde çalışanlar işe gitmediler. Yahudiler başkalarının bu bilgilere ulaşmasını engellemek için kendileri çok realistmiş de bu gibi şeyleri araştıranlar uçuk kaçıkmış gibi bir baskı havası yaratıp terör estirerek siz sadece bizim yayınlanmasına izin verdiğimiz alanlardaki kum havuzlarınızda naylon kova, tırmık ve küreklerinizi de getirip kumda oynayın diyor olamazlardı.
Acaba Cumhuriyet döneminde okuduklarınızdan tarih dâhil ne kadarı ne kadar doğrudur. Doğru olmayan çok şey var ama tutun ki doğru diyelim. Asker ve sivil bu kum havuzunda yıllardır oynamakla ne kazandık ne kaybettik. Bir sürü düşünme yeteneğini kayıp etmiş mankurtlar kazanırken bunca yıllarımızı boşuna harcayıp boş bilgiler ile kayıp ettik. İşte geldiğimiz nokta başka şeye aklımız ermediği için Kürtleri kessek mi assak mı sürsek mi gibi saçma sapan konular ile ve ülkemizi kim daha ucuza satar paranoyaklığı içinde kayıp etmeye devam ediyoruz.
Bazen de çok aşırı bazı Türkçülerin bu gibi konuları konuştuğumuzda, Bu Yahudi kabalizmidir diyerek konuyu tu kaka yaparak susturmaya çalıştıklarında ve diğer kesimlerinde bunlar komplo teorileri bende uydurabilirim havalarına girdiklerinde Ya kendilerinden bazılarının yada genellikle yönlendirenlerin aslında bu alanalara kendileri dışında kimsenin girmesini istemedikleri için buna benzer bazı mantık yapılarının esiri olduklarını yada kariyer endişesine düşerek bırak yahu bu milleti sen mi kurtaracaksın gibi ört de uyusun yaptıklarını düşündürüyor. Benim bir huyum vardır TV de bir filmin en kritik yerinde programı zaplayıp kısa bir tur atıp dönerek çevremdekileri kızdırırım. Bunun iki nedeni vardır bir toplu hipnoz yapan, sanal reklam gibi bilinç altı kurgulamaları varsa Windows’taki gibi cereyanı kesip yüklemeyi yarıda bırakıp imha etmek. 2 bir yerde takıldığında başka çok önemli bir şeyi kaçırıyor olma ihtimalini de göz önünde bulundurmak.
1980 yılında o sıralarda küçük olan üç kızımı da yanıma alıp kendi arabamla bir Avrupa turuna çıkmıştım. İngiltere de oturan eşimin yeğenini de ziyaret edelim diye Londra’ya kadar uzandık. O sıralarda Belçika da Walibi yada Valibi diye bir yerde çok büyük çaplı bir lunapark kurulmuştu. 360 derece ile baş aşağı gelerek dönülen çok büyük raylı arabalara kızımın zorlaması ile binmiştim. Ama asıl anlatacağım şey bir çadır sineması idi. Bildiğimiz çok eskiden bizdeki açık hava gece sinemaları gibi sandalyelerin dizilmiş olduğu bir çadır ve önümüzde oldukça gediş ve iç yada dışbükey bir sinema perdesi vardı ve film başladı galiba biz bir gemideyiz de önümüzdeki perde geminin kocaman ön camı ve denizi seyir ediyorduk ama çok hızlı gidiyorduk. Sonra galiba o karada giden bir deniz otobüsü gibi bir şeymiş ki karaya çıktık ve hızla gitmeye devam ederken dağlardan tepelerden süratle geçiyorduk ama bir anda büyük bir dağın tepesinden boşluğa fırladık ve olduğumuz yerlere sımsıkı tutunup dehşet içinde kaldık bazılar çığlık da atıyordu. Ama meğer bizim araç aynı zamanda uçakmış ki uçmaya devan ettik. Sonra bir şehrin caddelerine daldık o kadar hızlı idik ki bazı kavşaklardan sadece şans eseri kıl payı çarpışmadan geçebiliyorduk. Sonra uzun ve düz bir caddede sanırım 300- 500 km. arası bir süratle ilerlemeye başladık. Çevremizdeki bizimle aynı istikamete giden bazı arabaları görmemizle bir anda hızla arkamıza doğru uçup kaybolduklarını görüyorduk. Kasılmıştık ve hepimiz oturduğumuz sandalyelere sımsıkı tutunuyorduk. Artık bir sinemada olduğumuzu tamamen unutmuş sadece dehşet içinde kasılıp kalmıştık çok uzak da bir lamba vardı ve hızla o kavşağa yaklaşıyorduk ki birden ışık değişti ve uzun bir tramvay yolumuzu kesti. Acı bir fren ve hepimiz sinema perdesine doğru savrulduk ve yere yuvarlandık. Ölmüş olmalıydık. 7 yaşındaki ortanca kızımın ne vuruyorsun be baba deyişi ile kendime geldim. O kızım asla bir yere uzun süreli odaklanmaz ve daima çevreyi de gözetler gözleri etrafta dolaşırdı. Bu yüzden sadece o ortak hipnoza katılmamış ve normal yaşamını sürdürürken ben can havli ile bir yere tutunmak isterken istemeden ona sertçe vurmuştum. Bu bada konulara odaklandığımda mutlaka çevreden kopmamayı öğretti.
Uzun oldu ama bir şey daha anlatmak istiyorum.İngiltere dönüşü araba vapurunda çok şiddetli bir fırtınaya yakalandık. Orada böyle fırtına çok olurmuş ama bu gemi personeli dahil içi dışına çıkmayan kimseyi bırakmadı ve gemide her yer duvarlar dahil kusanlar yüzünden iğrenç bir hal aldı.Eşyalar ortalıkta oradan oraya savrulup yuvarlanıp duruyordu. Yanaşacağımız liman gelmiş ama rıhtıma yanaşamıyorduk. Rıhtımın hemen yanında yüksek bir bina vardı. Pencereden o binanın bir çatısını birde temel kısmını bazen de denizi görüyorduk. Zaten biz geldikten bir yıl sonra tam orada aynı gemilerden birisi battı ve pek az kurtulan oldu.
Ne ise işte bu yolculuk da gemi personelinden bile istifra etmemiş ve öğürmeyen kimse kalmadığı bu seyahatte gemide bir Hintli kocaman sarığı ile banklardan birine oturmuş ve fırtınayı umursaman gelmişti.
Sanki cesedini bırakıp gitmiş gibi hiç kıpırdamadan yoga gibi bir şey yaparak sağlıkla genlerden biri o idi. Dört kişilik serseri kılıklı iki kız iki oğlan Almanlar vardı. Dover den çıkışta içmeye başladılar ve sarhoş olarak selametle indiler. Bizim aileden de Belçika da ikamet eden 13 yaşındaki yeğenim 9 yaşındaki yanımız daki çocuklarımız dan büyük kızım ve ben etkilenmemiştik. Çünkü Valibi deki sinemada aldığımız dersi uygulamış ve geminin arka tarafından o kocaman dalgaların sohbetini Mobi dick (beyaz Balina romanı) hikâyeleri anlatarak başka yerlere çekebilmiş ve yolculuğu sohbet ederek tamamlamıştık.
Bu yüzden ben hala bu dünyayı bir gemi ve herkesi geminin tayfaları, yolcular olarak görür tayfalar dahil başkalarını çok etkileyen fırtınalara göz atarken büyüsüne kapılmadan başka konulara da yoğunlaşarak herkesin kendi derdine düşerek farkında olmadığı fırtınanın o muhteşem görüntüsünü o görüntüde boğulmadan seyir ederim. Bu yüzden güncel hayatı da onlardan biri olmadan dışarıdan biriymiş gibi görmek ve yorumlamak imkanına sahip olabiliyorum.
A.D.Şimşek
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum, parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır. Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş, Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.Ayrıca harici linklerden de Anadolu Haber Günlüğü Mesul değildir...
Grup Yöneticileri Mail Adresleri Aşağıdadır
kurtulusyolu99@gmail.com
bahadirserhad@gmail.com
forevermirza@gmail.com
Bu gruba posta göndermek için, mail atın: anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.