[anadoluhaber:37156] Israrla dini yok sayıyorlar

Kürt sorunu konusunda, daha çok Marksist ve liberal aydınların söz söylemesini, İslamcı aydınların geri planda durmasını eleştiren Yüksel, "Burada ısrarla din faktörü ve bölgenin dindar halkı ıskalanmaktadır. Marksistler muhatap alınınca dindarlar baskı altına giriyor. Halbuki çatışma zeminini ortadan kaldıran şeyin kendisi din faktörüdür" dedi.

Önceki hafta ulusal bir gazetede yer alan "Açılımın anahtarı İslam'dır" başlıklı analiz-dosya'sının ardından yazılı medyada ve internet üzerinde çeşitli tartışmalar yapıldı. Bu nedenle Kürt sorunu uzmanı olarak da bilinen Müfid Yüksel yine aynı ulusal gazetede konuyu biraz daha derinlemesine analiz etti.

 

Müfid Yüksel Kimdir?

Medrese ve modern tahsil yapan Sosyolog ve yazar Müfid Yüksel, büyük İslam Alimi merhum Molla Sadrettin Yüksel'in oğlu. Devletin ve Kürt ulusalcılarının öncelikle halkın diniyle barışması gerektiğini, Kürt sorununun İslam dininin kardeşlik zemininde çözülmesi gerektiğini vurgulayan Yüksel ısrarla, Müslüman aydınların inisiyatif almasını ve meselelerin din kardeşliği zemininde çözümlenmesi için harekete geçilmesini vurguluyor. Açılım konusundaki tartışmalara ve Kürtlerin yakın tarihi üzerinden yapılan yanlış algılamaları gündeme getiren Yüksel, İslam dininin birleştirici motivasyonunun öncelenmesini ve alim yetiştiren medreselerin yeniden toplumsal hayata kazandırılmasını istiyor. ODTÜ Sosyoloji mezunu olan Yüksel'in, Alevîlik-Bektâşîlik, Nakşibendîlik, Kürt Sorunu ve Balkanlarla ilgili makale ve tercümeleri yayınlandı. "Kürdistan'da Değişim Süreci", "Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin", "Bektâşîlik ve Mehmed Ali Hilmî Dedebaba" ile "İdris-i Bitlisi ve Eserleri" gibi kitaplar kaleme alan Yüksel İngilizce, Arapça, Farsça, Kürtçe ve Çağatayca biliyor.

Hem bölgenin tarihini ve bugününü hem de bölge halkını iyi tanıyan Müfid Yüksel, Açılım, Kürt sorunu, İslam dininin kardeşlik çatısı oluşturması gibi konularda ilginç detaylar sunarak bizlere yeni ufuklar açtı.

PKK'nın kitlesi az ama organizeler!

"Geçen sene Danimarka'da bir karikatür meselesi oldu. Peygamber (s.a.v.)'e bir hakaret oldu. Bu hakarete karşı en büyük miting Diyarbakır'da yapıldı. Yüz binlerce insan katıldı. Bu çok önemliydi. Yani beş altı bin PKK'lıyı görüp, onu baz alıp Kürtlere karşı tavır alanlar oradaki yüz binleri göremiyor. Gazze için miting yapan elli-altmış bin kişilik kalabalığı neden görmüyorlar? Özellikle Türkiye'nin Batı bölgelerinde yaşayanlar bunu görmezden gelmemeli. Kürt kimliğini PKK ya da DTP'ye endeksleyerek Kürtlere cephe almaya hakları yok. Böyle bir kolaycılıkla, holiganlıkla bir yere varamazlar. Oradaki kitleler Müslüman, fakat kitlelerin şu problemi var tek tek bireyler, organize değiller. Karşılarındaki organize güç PKK nüfusça az bir kitle, ancak organize oldukları için, organize güç organize olmayan büyük kitlelere her zaman galip gelir. Çünkü organize güç bırakılmamış PKK'nın karşısında. İslami gruplar tamamen çökmüş durumda hiçbir İslami grup kalmamış bölgede."

Kürt alimlerin tablosu Trabzon'da köy odasında asılı

"Kürt Şeyhlerinin ve Âlimlerinin bulunduğu bir resim tablosunun Çorum, Kastamonu, Rize, Trabzon, Manisa vb. yerlerdeki köylerin köy odalarına asıldığını biliyorum. Bunlar Nakşî ve Kadiri ulemasındandır. Bunların arasında benim babamın hocalarının da resimleri var. Bu son derece önemli bir durumdur. Kürt büyükleri olarak kabul gören bu şahsiyetlerin Trabzon vs. yerlerde köy odalarında veya evlerinin mutena köşelerinde asılı olması ortak bir duygunun ve hafızanın oluşumu açısından çok önemli bir veridir."

Ulusalcılık asimilasyon-dur!

Birlikte yaşama projesine bir asimilasyon süreci olarak bakmak yanlıştır. Ulusalcılığın getirdiği tek tip insan oluşturma süreci asimilasyon olarak tanımlanmalı. Cumhuriyet öncesinde başlayan tek tipçi, asimilasyoncu, homojenleştirme, Cumhuriyet projesi olarak uygulanmaya çalışıldı, ama tutmadı. Farklılıklar ile birlikte yaşamayı birbirine karıştırmamak lazım. Osmanlı bir imparatorluk olduğu için birlikte yaşamayı sağlamıştı. Çünkü imparatorluk farklılıklar üzerine kuruludur ve asimilasyonu ortadan kaldırır.

Kürtler, "Marksistleri değil bizi muhatap alın" diyor

"Bölge halkı, bölgenin dindar insanları ısrarla şunu söylüyor: "Sol, Marksist gelenekten gelen örgütlenmeleri, dine karşıt görüşlerinden dolayı tek muhatap olarak almayın. Eğer bu Marksist örgütlenmeleri muhatap olarak alırsanız bize, yani dindar halka yaşama hakkı tanımazlar." Bu sözler kaç yerde, kaç kere söylendi bana. "Bu konuda yetkilileri uyarın" dediler. Bölgede kiminle görüştüysem bu görüşü dile getirdi. Tabii ki Marksist gelenekten gelip bugün dine daha yumuşak bakan, bugün namaz kılan, oruç tutan kişiler de var ama genel kanaat sadece Marksistlerin muhatap alınmasının dindar halka baskı olarak yansıyacağı yönünde!"merkezinin Kürt bölgeleri olduğunu belirtiyor.

Demokrasi kardeşliği değil din kardeşliği

Demokratikleşmenin, çağdaş anlamda insan haklarını ve bireysel hakları çözüme kavuşturabileceğini ancak ortak yaşamı geliştirecek bir değer üretemediğini ifade eden Müfid Yüksel, "Aksine farklılıkları artırıyor. Demokratikleşme süreçleri, farklılıkların kabulü konusunda önemli, ortak yaşamayı geliştirme konusunda ise ciddi zaaflar taşıyor. Din, kavgalardan sonra birleşmenin ve barışın bir zemini olabiliyor. "Din kardeşiyiz" diyerek bütünleşmenin güçlü bir zeminini inşa edebiliyor. O yüzden bu bölgede çatışmalar, kardeş kavgaları, etnik çatışmalar bir süreliğine olabilir. Ancak dini duygular güçlendirilerek bu sorunu kardeşçe çözüme bağlayacak önderler de çıkabilir. Ama bunu demokratik bir sistem içinde yapamazsınız. Çünkü buna uyumlu bir ahlaki yapı ve sosyolojik gerçekliği yoktur. Demokratik kardeşlik diye bir zemin yoktur. O yüzden de ortak bir yaşam oluşturma becerisi zayıftır. Ortak değerleri, her zaman bir asimilasyon olarak yorumlamak da haksızlık olur."

Çözüm, İslam birliğinden geçer!

Kürt sorununun çözümünün temelde İslam kardeşliğinden, İslam birliğinden geçtiğini ifade eden Yüksel, "Ancak bu çözüm, Kürt kimliğini reddetme, asimile etme, yok sayma, ya da baskı altına alma anlamına gelmez. İslam Kürt kimliğini dışlamaz. Eğer böyle olsaydı ta Emevilerden, Abbasilerden bu yana Kürt insanı, Kürt kimliğini yaşamazdı. Kürtçe yaşamazdı" şeklinde konuşuyor. Müslüman Kürt halkının dindar olduğunu ve dini talepleri bulunduğunu kaydeden Yüksel dini taleplerin içinde, Kürt medreselerine yasal statü verilmesi, bu medreselerin serbest bırakılması, tevhid-i tedrisat kanununun kaldırılması, tekke ve zaviyeler kanununun kaldırılması ve Şafii kimliğinin Diyanet'te temsil edilmesi gibi taleplerin altını çiziyor. Şafii Kürt kimliğinin de önemine dikkat çeken Yüksel, Mısır'dan sonra Şafii mezhebinin en önemli merkezinin Kürt bölgeleri olduğunu belirtiyor.

Bilinçli olarak din faktörü ıskalanıyor!

Kürt sorunu konusunda, Batı'da ve Doğu'da daha çok Marksist ve liberal aydınların söz söylemesini, İslamcı aydınların daha geri planda durmasını eleştiren Yüksel, "Burada ısrarla üzerinde durulması gereken şey; bu çözümün oluşumunda din faktörünün ve bölgenin dindar halkının ıskalanmasıdır!" diyor.

Liberal aydınların ve çevrelerin bu noktada çözümün tarafları olarak ve çözümün odağı gibi muamele görmesini eleştiren Yüksel, "Liberal aydınlar, seküler-din karşıtı bir köken ve kültürden gelmelerinden mütevellit, Kürt sorunu çerçevesinde başta Kürtçe eğitim olmak üzere hakların iadesi konusunda bir söyleme sahipler ama din faktörünü bilinçli bir şekilde dışarıda tutuyorlar. Halbuki çatışma zeminini ortadan kaldıran şeyin kendisi din faktörüdür" şeklinde konuşuyor.

Bu noktada İslamcı aydınların -istisnalar hariç- iyi bir sınav vermediği kanaatinde olan Yüksel, İslamcı aydınların, liberal aydınların etkisinde kalarak ve onlara öykünerek, sorunun çözümünde dini faktörün yeterli olmadığı savı üzerine seküler bir çözüm arayışını dillendirdiğini ve bu yaklaşımın da çok tehlikeli olduğunu vurguluyor.

"Müslümanlar bu ülkede çok dağınık duruyorlar. Temsiliyet sorunu yaşıyorlar. Aydınları da liberallere eklemlenme sorunu yaşıyor" diyen Yüksel, "Diyalog başka, ama eklemlenme başkadır. Liberallerin din dışı temelli yaklaşımlarının farkına varmadan bu eklemlenmeden kaynaklı bir kabul ediş süreci var. Bütün Müslüman aydınları kastetmiyorum, ama bir kısmında bu sorun ciddidir" şeklinde görüş ifade ediyor.

Liberal aydınlar İslam'ı istemiyor

Açılım'ı sahiplenme konusunda hükümetten ziyade liberal aydınların ön plana çıktığını ve bu Liberal aydınların da PKK ve DTP gibi seküler zihniyette olanları muhatap kabul ettiğini kaydeden Yüksel, "Liberal Aydınlar İslam'ı istemiyor. Din'e karşılar. Kürt kimliği olarak seküler-Kürt  kimliği ön plana çıkmaya başladı. Bu konuda, liberal aydınların yanı sıra, en büyük problem liberal aydınlara öykünüp onlara eklemlenen İslamcı aydınlardan kaynaklandı. Dinin bu ülkede bir faktör olarak toplumsal huzuru ve barışı sağlamada çok rol oynamasını bazı İslamcı aydınlar da istemiyor artık. Çünkü İslamcı aydınlar dönüşmüş/değişmiş durumdalar" diye konuşuyor.

Kürtleri ümmetin dışına çıkarmak istiyorlar!

Kürt sorununun seküler bir zeminde tartışılmasını tehlikeli bulan Müfid Yüksel bu konuda şunları söylüyor: "Burada dinden, İslâm'dan taviz veremeyiz. Biz ümmetiz neticede. Allah'a (C.C) ve Resulü'ne (SAV) bağlıyız. Sonuçta Kürtlerin bu ümmet içerisinde onurlu bir şekilde yaşamasını istiyoruz. Elbette ulus devletlerin Kürtler üzerinde baskılarını istemiyoruz. Ulus devletlerin getirdiği baskıları, kimlikleri yok saymaları, bu kimliği, dili yasaklamaları ve bu kimliğe yönelik hiçbir baskıyı kabul etmiyoruz. Ama ümmet içerisindeyiz, bu ümmetin dışında değiliz. Ama Türkiye'de liberal ve bir kısım İslamcı aydınlar Kürtleri, bu ümmetin dışına çıkarmak istiyorlar!"

Allah'tan (CC) kaçış olmaz

İslamiyet'in kimseyi kandırma aracı olmadığını söyleyen Yüksel, bu konuda daha önce yapılmış olan "ayet ve hadis kullanarak Kürtleri aldatma" girişimlerini de sert bir dille eleştiriyor. Bu yapılan yanlışların İslam'a halel ve nakise getirmeyeceğinin altını çizen Yüksel, "Çözüm İslam'dadır yine. Allah'tan (CC) kaçış olmaz. Devletin böyle yapmış olması İslam'ı degrade etme hakkı vermez bize. Sonuçta Ahiret var. İslamcı aydınların önemli bir bölümü "Yewmud-din"e inancını sanki kaybetmiş durumdalar" diyor.

Sadece Müslümanlar öldürülüyor

İslamiyet'in kimseyi kandırma aracı olmadığını söyleyen Yüksel, bu konuda daha önce yapılmış olan "ayet ve hadis kullanarak Kürtleri aldatma" girişimlerini de sert bir dille eleştiriyor. Bu yapılan yanlışların İslam'a halel ve nakise getirmeyeceğinin altını çizen Yüksel, "Çözüm İslam'dadır yine. Allah'tan (CC) kaçış olmaz. Devletin böyle yapmış olması İslam'ı degrade etme hakkı vermez bize. Sonuçta Ahiret var. İslamcı aydınların önemli bir bölümü "Yewmud-din"e inancını sanki kaybetmiş durumdalar" diyor.


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.