[anadoluhaber:37340] IL BSK TOPLANTISI

DOĞRU YOL PARTİSİ
GENEL MERKEZİ
www.dyp.com.tr
 

DYP Genel Merkezi

Basın Bülteni       :                                                                         Ankara, 14.01.2010

 

“DYP İL BAŞKANLARI TOPLANTISI” NIN 2.Sİ ANKARA’DA YAPILDI. TOPLANTININ GENEL MERKEZDE YAPILAN BİRİNCİ BÖLÜMÜNDE İL BAŞKANLARI ORTAK BİR BİLDİRİ YAYINLAMIŞTIR :

 

(Toplantının Aldino Otel’de yapılan yemekli 2.bölümündeki Genel Başkan Çetin Özaçıkgöz’ün 1,5 saatlik konuşmasının YAZILI METNİ www.dyp.com.tr internet adresinden alınabilir)

 

         Bugün partimizin İl Başkanlarının yanı sıra Genel Başkan, Genel Başkan Yardımcıları ve Genel İdare Kurulu üyelerinin katılımı ile “DYP 2.İL BAŞKANLARI” toplantısı yapılmıştır.

         Toplantıda partimizin yeniden iktidara yürüyüş çalışmaları ve hazırlanan projelerin partinin muhatap olduğu saygıdeğer kamuoyu ile paylaşmamız gereken sorunları gözden geçirilmiştir.

         Ülkemizin iç ve dış sorunlarına yönelik olarak hazırlanan raporlar gözden geçirilerek alınması gerekli önlemler konusunda Akademik bir Komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

         Doğru Yol Partisi’ni yeniden iktidara getirme ve yeniden şahlanış hareketimizin en önemli toplantılarından birini teşkil eden bu toplantıda sırasıyla aşağıdaki maddeler belirlenmiştir.

1)     Doğru Yol Partisi, 27 Mayıs 2007 de RED-Dİ MİRASCILAR tarafından ihanete uğrayan, logosu değiştirilerek kıratı sola döndürülen, misyonu terk edilen, Menderes ve Demirel çizgisinden çıkartılarak % 2 oy oranlarına düşürülen ama bunlara rağmen Genel Başkanımız Av.Çetin Özaçıkgöz tarafından yeniden kurularak bayrağı yeniden 54 ilde dalgalandırılan partidir.

2)     Doğru Yol Partisi her türlü dinsel, etnik, kültürel, mezhepsel ve bölgesel ayrımcılığa karşıdır. Atatürk ilkeleri ile Anayasal düzen ve Hukuk sisteminin yanında halkımızın milli değerlerine de saygılıdır.

3)     Doğru Yol Partisi tarih ve destanlar yazan bir partidir, muhalefete alışmamış iktidara alışık olan bir partidir. Bunun farkında olarak çalışmalıyız.

4)     Doğru Yol Partisi demek, rahmetli MENDERES demektir, barajlar kralı Türkiye’nin mimarı DEMİREL demektir. Bu iki büyük devlet adamının misyonları, üzerinde hiçbir partinin logosunu taşımayan, rengini Türk bayrağından alan kıratın temsilcisidir.

5)     Doğru Yol Partisi demek, yaptığı tüm ekonomik değerleri ile Türkiye’yi yaratan parti demektir. İşçinin, köylünün, esnafın, memurun, tüccarın, emeklinin, dulun partisi demektir. Doğru Yol Partisi lekesiz tertemiz bir parti demektir.

6)     Bugünkü Doğru Yol Partisi iktidara aday, iktidara gelmek için SANDIKTA HALKLA RANDEVULAŞMIŞ bir partidir.

7)     Doğru Yol Partisi, ülkenin tüm değerlerinin yitirilmesine, kardeş kavgasına başlanmasına, tüm yatırımların satılmasına meydan vermiş olan mevcut hükümetten milleti kurtaracak partidir.

8)     Çağın yükselen değerleri ile milletimizi buluşturmaya kararlıdır.

9)     İsmini bizzat 9.Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in koyduğu Doğru Yol Partisi’ni yeniden iktidar yapmaya kararlıdır.

 

Doğru Yol Partisi İl Başkanları olarak yüce milletimize şunu arzetmek isteriz.

         Son günlerde ülkemizde meydana gelen yeni siyasi yapılanma, birleşme gibi varsayımlarla, daha düne kadar doğal liderimiz Sayın Süleyman Demirel’in yasağının kalkmasında en çok mücadele ettiğimiz parti ile birleşmelerle, misyona ihanet edercesine SOL SİYASET yaparak başarılı olunamaz.

         Başarının tek yolu misyona ihanet etmeden, DYP çatısı altında toplanmaktır.

         Başarının tek yolu Türkiye’nin mimarı olan, halen eserleri satılarak ayakta durulabilen, mevcut üniversitelerin, barajların, yolların, köprülerin, hastanelerin, dev tesislerin altında imzası bulunan doğal liderimiz Süleyman Demirel’in yakın mesaisinde, gençlik teşkilatında, Güniz sokakta yetişmiş Çetin Özaçıkgöz’ün Genel Başkanlığında Doğru Yol Partisi çatısı altında toplanmaktır.

         Doğru Yol Partisi Milli Barışın, gelişmenin, kalkınmanın, demokrasinin, refahın teminatıdır.

         Yeniden kurduğumuz Doğru Yol Partisi’nin seçime girebilme yeterlilik şartlarını Şubat ayında tamamlayarak, Milletimizin karşısına çıkacağız.

         MİLLETİMİZLE SANDIKTA RANDEVUMUZ VAR…..

         Tüm parti teşkilatımıza ve kamuoyuna saygı ile duyururuz.

 

         Doğru Yol Partisi

Kurucu İl Başkanları.

 

GENEL BAŞKAN ÇETİN ÖZAÇIKGÖZ’ÜN KONUŞMASI.

 

          DYP nereden geliyor ve nereye gidiyor? Büyük ve köklü geçmişi, geleceği, unutulmayacak yatırım ve hizmetleri olan DYP, neden barajın altına düştü? Bu soru zaman zaman, Merkez Sağ neden çöktü? diye de sorulmaktadır.

          Acaba Merkez Sağ gerçekten çöktü mü?

          Yoksa Merkez Sağ ile özdeşleşen DYP barajın altına düştüğü için mi, Merkez Sağ’ın çöktüğü zannediliyor.

          Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılının kurtarılabilmesi için Merkez Sağın ve DYP’nin durumunu çok iyi tahlil etmek gerekmektedir. Yani neden böyle olmuştur? İşte bu sorunun cevabını tesbit etmeden ne Merkez Sağı ne de DYP’ni ve en önemlisi de Türkiye’yi layık olduğu yere oturtamayız. Bugün gelinen noktanın sebebini doğru tesbit ve teşhis ettiğimiz taktirde, çözüm yollarımız ve tedavi yöntemlerimiz de isabetli olacaktır.

          MİSYON ve VİZYON

          Misyon ve vizyon, DYP’nin vazgeçemeyeceği dayanaklardır. Sadece misyon veya sadece vizyon partiyi başarıya ulaştıramaz.

          Misyon, geçmişte iktidar olduğumuz zaman yaptıklarımız ve söylediklerimizdir. Vizyon ise parti programı, iktidar olduğumuz zaman hükümet programına yansıyacak olan seçim beyannamesidir.

Yani misyonumuz geçmişte yaptıklarımız, vizyonumuz ise gelecekte yapmak istediklerimizdir.

Geleceğe ait program, seçim beyannamesi her partide vardır, olmaması düşünülemez. Ama bizde hem geleceğe ait program (vizyon) hem de geçmişte yaptıklarımızın bilançosu mevcuttur.

Seçmen önce vizyona değil, misyona bakar.

Etrafınıza bakın, bugüne kadar bütün seçimleri gözlerinizin önüne getirin. Komşularınızın, arkadaşlarınızın arasında seçimlerde önce herhangi bir partinin seçim beyannamesini, geleceğe ait kitapçıklarını okuyup araştıran ve bunlara göre kararını verip, oyunu sandığa atanı hiç gördünüz mü? Görmemişsinizdir çünkü zannedildiği gibi seçmen, partileri gelecekte yapacaklarına göre değil, geçmişte yaptıklarına veya yapmadıklarına göre değerlendirir.

Bu görüş ve düşüncelerimizden dolayı hiç kimse, geleceğe ait plan, program ve projelerimizin olmadığı veya bunları iktidar olduktan sonra düşüneceğimizi zannetmesin. Tam tersine Türkiye’nin geleceği ile ilgili Eğitim, Ekonomi, Sağlık, Tarım, Sanayi, Turizm, Denizcilik (Balıkçılık, deniz nakliyatı, gemi yapımcılığı) ve çağımızın en büyük sorunu olan Enerji konusundaki gerçekçi, faydalı ve kalıcı projelerimizi zamanı gelince milletimizle paylaşacağız.

Bu projelerimizi ortaya koyduğumuz zaman seçmenin vaatlerimize inanabilmesi ve bize güven duyabilmesi için geçmişte neleri ve nasıl yaptığımızı bilmesi şarttır. Bugün, doğrular yanlışlara karışmıştır. Yaptıklarımızı bilmeyenlere anlatmak, unutanlara hatırlatmak birinci derecede görevimizdir. Zaten bizi her zaman iktidar yapan ve geçmişle bağlarımız koparıldığı için de bizi terk eden taraftarlarımızın yeniden yuvaya dönmelerini, onlarla yeniden kucaklaşmamızı sağlayabilmenin başka bir yolu da yoktur.

Sayın Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığına çıkmasıyla birlikte aktif siyasetten ayrılmasından sonra, sonraki yöneticilerin Demirel’in izinden ayrılması ve  DYP’nin geçmişinden, köklerinden yani misyonundan farklı bir politika ortaya koymaları düşüşün fitilini ateşlemiştir.

Yeni bir kimlik arayışı ve geçmişimizin üzerine konan zımni reddi miras, partimize her zaman destek, güç ve oy vermiş taraftarlarımızı partiden soğutmuş ve kopartmıştır. Yok oluşun sebebi sadece budur.

İşte onun için biz öncelikle misyonumuz ve geçmişimiz üzerindeki bu zımni reddi mirası kaldırıyoruz. Biz Rahmetli Adnan Menderes’in Demokrat Partisi’nin, Sayın Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nin 23 Haziran 1983’de Zincirbozan yollarında kurulan Doğru Yol Partisi’nin ta kendisiyiz.

Seçmen sandık başına gittiği zaman isabetli bir karar verebilmesi için geçmişin muhasebesinin milletin önüne konması gerektiğine inanıyoruz.

MİSYONUMUZUN FOTOĞRAFI

Biz üç isimden meydana gelen tek bir partiyiz. Rahmetli Adnan Menderes ile simgeleşen 1946 DP’si, Sayın Süleyman Demirel ile simgeleşen AP ve DYP.

Son zamanlarda yöneticileri tarafından önce misyonu terk edilen DYP, bu yetmiyormuş gibi 27 Mayıs 2007 tarihinde Büyük Kongrede bir de DYP ismi terk edildi ve tabelaları indirildi. Bu Büyük Kongrenin delegesi olduğum halde böyle bir karara oy veremeyeceğim için kongreye gitmedim. Daha sonra, benim teklifim üzerine bazı kurucu arkadaşlarım ile ertesi günü 28 Mayıs 2007 tarihinde DYP’nin yere atılan kırat bayrağını yerden kaldırdık.

Bu bayrak yere bırakılmamalıydı. Çünkü bu bayrak rahmetli Adnan Menderes’in Sayın Süleyman Demirel’in bayrağıydı.

7 Ocak 1946 yılında kurulan Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950 yılında milletimiz tarafından iktidara getirildi. 1954 ve 1957 seçimlerini de kazandı.

O güne kadar sadece “Cumhuriyet” ile yönetilen Türkiye, bizim misyonumuz sayesinde “Demokratik Cumhuriyet” ile yönetilmeye başlandı.

Fakat milletin hep iktidar yaptığı Adnan Menderes’i 27 Mayıs 1960 darbesi ile, 38 cuntacı iktidardan indirdi. Yassıada’da düzmece bir mahkemede sözde bir yargılama yapılarak Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildiler. Sözde yargılama diyorum çünkü önce Karar verilmiş, sonra da yargılama yapılmıştır. Hasan Polatkan’a son savunması dahi yaptırılmamıştır.

Adnan Menderes, Anayasa’ya aykırı kanun çıkarttığı gerekçesi ile suçlanmıştı. Oysa ki bu yargılama tarihinde Anayasa Mahkemesi kurulmuş değildi. Yani Menderes’in çıkarttığı kanunların Anayasa’ya aykırı olup olmadığına Anayasa Mahkemesi değil, cuntacılar karar vermiş idi.

14 Mayıs 1950 den 27 Mayıs 1960 darbesine kadar geçen 10 yıllık iktidar döneminde rahmetli Menderes büyük bir kalkınma gerçekleştirmiştir.

1 Milyar 250 milyon liralık (eski para birimi ile) bir bütçe ile işe başlayan Menderes, 13 köyünde elektrik olan, kağnı ile seyahat eden, öküz ve karasapan ile tarım yapan, yolu olmayan, okulu olmayan, öğretmeni olmayan, hastanesi olmayan, doktoru olmayan, sanayisi olmayan bir Türkiye devralmıştı.

Büyük bir kalkınma hamlesine girişen Menderes, şehirlerarası yolları, barajları, fabrikaları, limanları, rakip partinin bütün muhalefetine rağmen milletin hizmetine sunmuştur. Barajlardan hem elektrik elde ediliyor hem de tarım için sulama yapılıyordu. Tarımla uğraşan kesim karasapan ve karaöküzden kurtulmuş ve traktöre kavuşmuştur. Köylünün ayağından çarık çıkmış, ayakkabıya kavuşmuştur.

Kaymakamlığın, Valiliğin önünden geçemeyen hatta Ankara’ya sokulmayan insanlarımız artık Kaymakamın, Valinin kapısını çalıp dertlerini söylemeye başlamış, milletvekilleri ve bakanlar vatandaşın ayağına gider hale gelmiştir.

Yani “Yeter Söz Milletindir” sloganı fiiliyata dönmüştür.

Halk sadece vergi istenen, askere çağrılan bir toplum olmaktan çıkmış, kendisi devletten bir şeyler isteyen ve yönetimde söz sahibi olan bir toplum haline gelmiştir.

Her seçimde % 50 nin üzerinde bir oy alan Adnan Menderes 27 Mayıs 1960 darbesinden 1,5 yıl evvel yapılan yerel seçimlerde de % 72 oy almıştı.

1950’den 1960 darbesine kadar tam 10 yıl bir siyaset adamı, bir devlet adamı, bir Başbakan gibi değil, gecenin saat üçünde dördünde beşinde, seher vakti, sabah namazı bir şantiye şefi gibi Türkiye’nin imar ve kalkınma hareketlerine katılmaktan başka bir suçu ve günahı olmayan Menderes, seçimle değil 38 kişinin silah zoruyla iktidardan düşürülmüştür.

Dış politikada da büyük ataklara girişen Menderes, Türkiye’yi NATO’ya sokmuş, (NATO’ya girişimiz sırasında da tıpkı AB gibi “almazlar” deniliyordu) Avrupa Konseyi’nin “Kurucu Üyesi” yapmıştır.

Kıbrıs’ın elimizden çıktığı bir zamanda 1959 ve 1960 tarihlerinde Londra ve Zürih Antlaşmalarını sağlayarak, Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde garantör devlet olma hakkını sağlamıştır. Türkiye, Kıbrıs çıkartması ve halen orada asker bulundurma hakkını bu antlaşmalar sayesinde elde etmiştir. Bunu da Menderes’e borçludur. Hatta bu antlaşma çalışmaları sırasında uçağı, Londra’da düşmüştür.

Bu zaman zarfına Rahmetli Menderes, Türkiye’nin Ekonomik Kalkınma ve Demokrasi Destanı’nın BİRİNCİ cildini yazmıştır. İşte bu yüzden geçmişin muhasebesinin milletin önüne konması gerektiğine inanıyoruz.

ADALET PARTİSİ ve SÜLEYMAN DEMİREL DÖNEMİ

Darbe ile yok edilmeye çalışılan büyük hizmet kervanı pes etmemiş ve 11 Şubat 1961’de DP’nin devamı olarak Adalet Partisi kurulmuştur. AP bizim yani DYP’nin, devamı olmakla övündüğümüz parti adıdır.

1961 seçimlerinde 450 sandalyeli Millet Meclisine 165 milletvekili sokan AP, 1.ve 2.İnönü koalisyonlarına iştirak etmiş fakat 3.İnönü hükümetine girmemiştir.

Kurucu Genel Başkanımız Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın vefatından 6 ay sonra yapılan AP 2.Büyük Kongresinde 28 Kasım 1964 tarihinde parlamento dışından Sayın Süleyman Demirel Genel Başkanlığa seçilmiştir. 75 gün sonra 13 Şubat 1965 tarihinde Bütçe Müzakereleri sonunda yapılan oylamada Demirel’in girişimleri neticesinde bütçeye red oyu verilmiş ve 3.İnönü Hükümeti düşürülmüştür. Demirel Milletvekili olmadığı için AP Genel Başkanı olarak hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı tarafından kendisine verilememiştir. Bunun üzerine bağımsız Kayseri Senatörü Suat Hayri Ürgüplü’nün başkanlığında kurulan Koalisyon Hükümetine AP iştirak etmiş ve Sayın Demirel bu hükümette Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenmiştir.

8 ay sonra 10 Ekim 1965 de yapılan seçimde, milli bakiyeli seçim sistemine rağmen Demirel liderliğindeki AP, oyların % 52,9 unu alarak 450 sandalyeli Millet Meclisi’ne 262 milletvekili sokarak tek başına iktidar olmuştur. Demirel sanayi ve kalkınma hareketlerine Menderes’in bıraktığı yerden devam etmiştir. 13 Milyar 400 Milyon (eski para birimi ile) liralık bir bütçe ile yatırımlara girişen Demirel, bugüne kadar yapılan yolların, barajların, fabrikaların, rafinerilerin, hidroelektrik santrallerinin, üniversitelerin % 80 ini başlayıp bitirmiştir. 57 Üniversitenin altında imzası vardır. Hastanelerin % 60’ı Demirel zamanında yapılmıştır.

Kalkınma planlarında % 7 lik bir kalkınma hızı tesbit edilmiş olmasına rağmen AP iktidarında plan ve program hedefleri aşılarak, sanayi sektöründe % 9 luk, tarım sektöründe % 11 lik kalkınma hızına ulaşılmıştır. 5 yıllık fiyat artışları % 5 olmuştur. Ve millet enflasyonun ne kendisi ile ne de enflasyon adı ile tanışmamıştır. OECD ülkeleri arasında dünyada kalkınma hızında Japonya’dan sonra ikinci geliyorduk. AP İktidara gelmeden önce kalkınma hızı % 3,9 ve % 4,6 idi.

Kalkınma planında devlet sektörü için emredicilik, özel sektör için yol göstericilik prensibi hakimdi.

Karma ekonomi gereği bir taraftan Azot fabrikaları, Seydişehir Aliminyum Tesisleri, İskenderun Demir Çelik Fabrikası, rafineriler, barajlar gibi büyük devasa yatırım ve tesislerin temelleri atılıyor, diğer taraftan biten tesisler işletmeye açılıyordu. Hür teşebbüse önem ve destek verilerek yapılan yatırımlarla Türkiye bir şantiye yerine çevrilerek baş döndürücü bir şekilde yurt kalkınması sağlanıyordu.

Tarım kesiminde “yeşil plan” uygulanarak çiftçiye ucuz tohum, ucuz gübre, ucuz mazot, ucuz ilaç, ucuz traktör ve techizat, ucuz kredi ile barajlardan gelen sulama sayesinde tarım kesimi ve dolayısıyla bütün Türkiye altın devrini yaşıyordu.

1966’da Keban Barajı yapımına başlanarak, 1,5 senede tamamlandı.

Ayrıca bu dönemde 5 Milyon dönüm hazine arazisi topraksız köylü ailelerine dağıtılmıştır. Sosyal hüviyetli kanunlar çıkarılarak, sosyal adalet ve sosyal barışa büyük katkılar yapılmıştır ki, bunları daha sonra açıklayacağız.

İnönü hükümeti zamanında 1964 yılında Kıbrıs’a gitmek üzere havalanan savaş uçaklarımızın benzin sıkıntısı ve ABD Başkanı Johnson’ın bir mektubu ile yoldan geri döndürüldüğü hala daha unutulmamıştır.

Başbakan Demirel Hava, Deniz ve Kara Kuvvetleri olmak üzere ordumuzun vurucu gücünü kuvvetlendirmiştir.

1965’de iktidara geldiğimiz zaman Deniz Kuvvetlerimizin 2 tane çıkartma gemisi (Onaran ve Donatan), Türkiye’nin 10 tane helikopteri ve 150 paraşütü vardı.

Ekonomik kalkınmayı, yatırımları hızlandıran Demirel, diğer taraftan da Türk Silahlı Kuvvetlerine büyük güç katıyordu.

Nihayet 1967’de Rumlar Kıbrıs’ta 33 köyümüzü yakıp yıkmışlardı. Kıbrıs’a askeri müdahale için TBMM’den karar çıkartan Başbakan Demirel, askeri harekatı hemen başlatarak birliklerimizi güney sahillerimize nakletmeye başlamıştı. Bunun üzerine işin çok ciddi olduğunu gören yabancı devletlerin Başbakanları, Dış İşleri Bakanları Ankara’ya kadar gelerek “Siz ne istiyorsanız söyleyin, biz yerine getirelim, yeter ki kan dökülmesin. Savaş çıkmasın” diyorlardı. Bunun üzerine Demirel kendilerine şu isteklerimizi sıralamıştı :

1)     Yakılan yıkılan 33 köyümüze derhal tazminat ödensin,

2)     Kıbrıs’ta bulunan 15.000 Yunan Subayı ve askeri Ada’dan derhal çıkartılsın,

3)     Rumların elinde bulunan büyük miktardaki Çek yapısı bütün silahlar Ada’dan çıkartılsın.

            Bütün isteklerimiz derhal yerine getirilmiş ve Türkiye’de de havadan ve denizden Kıbrıs’a yapılacak olan müdahaleyi durdurmuştur.

            İşte 1974’de yapılan Kıbrıs çıkartması, Adnan Menderes’in sağlamış olduğu Londra ve Zürih Antlaşmalarının Türkiye’yi uluslar arası alanda Kıbrıs’a garantör devlet olma hakkını kazandırması ve Demirel’in de Kıbrıs’taki 15.000 Yunan Subay ve askeri ile Çek yapısı silahlardan arındırılması ve ordumuzu güçlendirmesi sayesinde olmuştur.

           Televizyon, Boğaz Köprüsü ve Muhalefet.

  1968’de Demirel Türkiye’ye televizyonu getirdiği zaman muhalefet buna karşı çıkmıştı. MÖ 300 yılında Pers İmparatoru Darins, daha sonra II.Abdülhamid ve Adnan Menderes tarafından hayal edilen Boğaz Köprüsü’nü gerçekleştirmek için çalışmalar başlatan Demirel yine muhalefetin hışmına uğramıştı. Muhalefet ve bazı yazarlar köprünün lüks olduğunu, buraya yapılacak masrafın doğuya kaydırılmasını talep ederek insanların duygularıyla oynamaya çalıştılar. Halbuki gereken parayı, Avrupa Yatırım Bankası köprünün yapılma şartı ile veriyordu. Yani Avrupa Yatırım Bankası krediyi köprüye veriyordu. Muhalefetin aklı ile hareket edip köprüden vazgeçilseydi, ortada zaten doğuya kaydıracak para da olmayacaktı.

   Muhalefet “zengine köprü, fakire kolera” sloganını kullanıyor, köprü çalışmalarını başlatan Demirel’i ise Mimarlar ve Mühendisler Odası’ndan atmaya kalkıyordu.

   Bütün bunlara rağmen, merkezi ABD’de bulunan “Uluslar arası Karayollar Federasyonu” iki kıtayı birleştirdiği için Demirel’i 1974’de dünyada yılın Devlet Adamı seçmişti.

   Birincisinin yapılmasına karşı çıkılan köprünün, şimdilerde üçüncüsünün dördüncüsünün nereye yapılması gerektiği tartışılıyor.

            Anayasaya, kanunlara ve demokrasiye ne kadar ve nasıl bağlı olduğumuzun bir göstergesi olarak Demirel’in “Yollar yürümekle aşınmaz” sözünü de bu arada gündeme getirmek istiyorum.

            1968 de kredi, yurt, burs gibi konularda isteklerini dile getirmek isteyen öğrenciler, yürüyüşler yapıyordu. Bu sırada 5 Kasım 1968 de AP Ankara İl Kongresi yapılıyordu ki; Başbakan Demirel Genel Başkan sıfatıyla bir konuşma yapmak üzere kongrede bulunuyordu.

            AP Ankara İl teşkilatının Sefer ağabeyi kürsüde yapmış olduğu konuşmada “Sayın Başbakanım, bu gençler yine yürüyorlar, toplumun huzurunu bozuyorlar, bunları durduralım” diye konuşmasını bitirmişti. Bunun üzerine konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Demirel, konuşmasının bir bölümünde bu konuya değinerek “Demokrasi ile yönetilen ülkelerde toplantılar ve yürüyüşler yapılır, bunlardan rahatsız olmaya gerek yoktur” diyerek her zaman ceketinin sol iç cebinde taşıdığı Anayasa’yı çıkartıp 28.maddeyi aynen okuyarak “Önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılır” demiş ve o günkü 172 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu’nun fertlere bu hakkı verdiğini söyleyerek her zamanki espritüel haliyle tarihe geçecek “Korkmayın, yollar yürümekle aşınmaz” demiş ve salondaki tansiyonu düşürmüştür.

            12 Ekim 1969 seçimlerinde de, AP % 47 oy alarak 257 milletvekili çıkartmış, yine tek başına iktidar olmuştu.

            Anayasa ve Muhalefet

            İktidar döneminde AP, bu Anayasa ile ülkenin idare edilmesinin mümkün olmadığını söylediği gibi 1969 seçim kampanyasında seçmenden, bu Anayasanın (1961) değiştirilebilmesi için gerekliği çoğunluğu istiyordu. Çünkü mevcut Anayasa, bir Emniyet Müdürünü terfien dahi olsa değiştirme yetkisi vermiyordu.

            Böylesine yetkisiz ama sorumlu hükümet anarşiyi nasıl önleyebilirdi. Çünkü 1968 deki masum ve kanuni yürüyüşler yerini 1969 sonunda anarşiye dönüşme istidatı gösteriyordu. O günkü muhalefet ise “Anayasanın kılına dokunursanız, gökkubbeyi başınıza yıkarız” diye karşı çıkıyordu.

            Ve 12 Mart 1971’de Genel Kurmay Başkanı ve 3 Kuvvet Komutanı’nın imzası ile bir MUHTIRA geldi. “Hiç değilse Parlamentoyu açık tutalım” düşüncesi ile Demirel Başbakanlıktan istifa etti.

            40 yıllık CHP’li Nihat Erim, partisinden istifa ederek bağımsız oldu ve hükümeti de kurdu. AP olarak bizde hükümete 5 bakan verdik. Erim hükümeti bütün partilerin desteğini alarak büyük bir oyla güvenoyu almıştı. Sıkıyönetim, Parlamentonun tamamı, Sendikalar ve basın arkasında olmasına rağmen 15 gün sonra yapmış olduğu basın toplantısında “Bu Anayasa lükstür, bu Anayasa ile ülkeyi idare edecek biri varsa gelsin, bu Anayasa’nın değişmesi şarttır” demiş ve akabinde 56 maddesini değiştirmiştir.

            Halbuki aynı Erim, 10 ay evvel 10 Mayıs 1970 de Milliyet Gazetesi’nin 2.sayfasındaki “Düşünürlerin Düşüncesi” sütunlarında “Bu iktidar Anayasa’yı değiştirmek istiyor, bu Anayasa ideal bir Anayasadır, değişmesine izin vermeyeceğiz. Değişmesi gereken Anayasa değil Demirel’dir” diye yazıyordu.

            Erim Hükümetinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Topaloğlu, Bakanlığı’nın ilk icraatı olarak bizim plan-projesini yaptığımız, finansmanını temin ederek ihaleye çıkarttığımız ve inşaatlarına başladığımız barajları, bir genelge yayınlayarak durdurmuştu. Durdurmuştu ama bu yüzden de elektrik sıkıntısı başlamış ve Türkiye Bulgaristan’dan elektrik almak mecburiyetinde kalmıştı. 12 Mart 1971 Müdahalesi ile hizmet kervanının yolu bir kere daha kesilmişti.

            1973 seçimleri sonunda CHP-MSP koalisyonu kurulmuş, Ecevit’in Başbakanlığında Necmettin Erbakan’ın Başbakan Yardımcılığında Nisan 1975’e gelinmiştir. 12 Mart 1971 Muhtırası ile Nisan 1975’e kadar ülke ekonomisi ilerleme sağlayamamış rutin işler yürütülmüş, Kıbrıs çıkartmasından sonra Türkiye’ye konan ekonomik ambargo ile döviz sıkıntısı içinde olan Türkiye’yi sırtlamak yine Demirel’e düşmüştür.

            1975 ilkbaharında 1.Koalisyon hükümetini daha sonra 2.koalisyon hükümetini kuran Demirel bir taraftan ambargolarla bir taraftan da döviz sıkıntısı ile mücadele ederken diğer taraftan yatırımları canlandırmaya gayret sarfediyordu.

            13 Nisan 1977’de GAP Projesi’ni yine Sayın Demirel başlatmıştır.

            1977 sonunda meşhur Güneş Motel operasyonuyla AP’den 11 Milletvekili istifa ettirilip Ecevit’in kuracağı hükümette Bakan oluyordu. 1978 başında AP’den istifa ederek bağımsız kalan 11 milletvekiline Ecevit tarafından Bakanlık verilmiş ve bu şekilde Meclis’de güvenoyu alabilmiş ve iktidar olabilmişti.

            22 ay sonra Ekim 1979’da 5 milletvekilliği için yapılan ara seçimlerde AP % 55 oy alarak 5 milletvekilinin 5’ini ve aynı gün yapılan Senato seçimlerinde oyların % 47 sini alarak 50 Senatörlüğün 33’ünü kazanmıştır.

            Ecevit’in “Milletin teveccühü Demirel ve AP’ne yönelmiştir” diyerek hükümetten çekilmesi üzerine 182 Milletvekili olan AP Genel Başkanı Demirel azınlık hükümetini kurmuştur.

            1979’da AP azınlık hükümetinin zamanında başlattığımız Kars Şeker Fabrikasını 1991’de iktidara geldiğimiz de biz bitirdik. Yani bizim iktidarda olmadığımız 1980-1991 arasında 11 yılda bitirilemedi.

            1980 yılında 10 aylık azınlık hükümetinin Başbakanı olan Demirel % 107 lik bir enflasyon, yağ, şeker, benzin, sigara kuyrukları devralmıştır. Demirel bütün kuyrukları kaldırarak, 12 Eylül yönetimine enflasyonu % 107’den % 28’e indirerek devretmiştir. 12 Eylül 1980’den sonra ise hiçbir üretim tesisi yapılmadı. İhracat patlaması yaptık diye övünenler, bütün ihraç edilen malların Demirel zamanında yapılan fabrika ve sanayi tesislerinde üretildiğini görmezden geliyorlardı. 12 Eylül 1980’den itibaren Demirel’i Hamzakoy’a daha sonra Zincirbozan’a gönderdiler. Yasakladılar, susturdular. Ama vicdanları susturamadılar. Demirel’in Türkiye’ye kazandırdığı bir zamanların rüyası olan televizyonda da, bütün milletin Demirel aleyhine beyinleri yıkanmış, birçok güçlükler çıkarılmış olduğu halde Büyük Türk Milleti O’nu yine iktidar yaparak, kendisini yok etmek isteyenleri yerle bir etti.

            1980 darbesi öncesinde, sıkıyönetime rağmen anarşinin engellenemeyip de, darbeden  sonra bir günde nasıl engellendiği konusuna fazla değinmeyeceğim.

            DEMİREL SONRASI DYP

            Sayın Demirel’in Genel Başkan olarak son katıldığı 1991 seçimlerinde % 27,5 oy ile birinci olan DYP, Demirel’in aktif siyasetten çekilmesinden sonra 1995 seçimlerinde % 19, 1999 seçimlerinde % 12 ve 2002 seçimlerinde % 9,6, isim değiştikten sonra da sırasıyla % 5,4 ve % 3,6’ya neden düşmüştür. İşte bu sorunun cevabını verebilirsek çareyi buluruz ve DYP’yi tekrar iktidara getirebiliriz.

            Eğer tek bir seçimde oy kaybetmiş olsaydık, “siyasi ve ekonomik konjöktürde bir dalgalanma oldu, önümüzdeki seçimlerde telafi ederiz” diye düşünebilirdik. Ama bir tek seçimde değil, 4 Genel Milletvekili ve ayrıca yerel seçimlerde sürekli olarak oy oranı ciddi bir şekilde düşmüştür.

            Misyonumuza her zaman destek veren oy veren kitle, partiyi tanıyamaz hale gelmişti. Eski, sağlam ve tutarlı olan misyonumuzun terk edilişi, yeni bir kimlik arayışından memnun kalmayan taraftarlarımız her seçimde partiden soğuyarak uzaklaştılar ve koptular. Halbuki siyasette geçmiş geçmişte kalmıyordu. Partinin arkasından bir gölge gibi takip ediyor, bazen adımlarını hızlandırarak başarılı veya başarısız partilerin önüne çıkıyordu.

            Bizim önümüze çıkacak olan geçmişimiz, bizim övünç kaynağımızdır. Geçmişi ile yüzleştiği zaman gurur duyacak olan siyasi partiler arasında bir tek biz varız.

            “Geçmişte nasıl yaptıksa, nasıl başardıksa, yine öyle yapacağız yine öyle başaracağız” diyebilecek parti sadece DYP’dir. Çünkü geçmişte yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.

   Bu kadar muhalefet ve kesintilere rağmen Sayın Süleyman Demirel, Türkiye’nin Ekonomik Kalkınma ve Demokrasi Destanı’nın İKİNCİ cildini yazmıştır.

            Türkiye’de Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Destanı üç cilttir. Birinci cilt Adnan Menderes, ikinci cilt Süleyman Demirel tarafından yazılmıştır.

            İşte biz, bu destanın üçüncü cildini yazmaya talibiz. İnşallah üçüncü cildi yazmak DYP’ne kısmet olduğu taktirde Demokrasi ve Ekonomik Kalkınma Destanı tamamlanmış olacaktır. Bu destanın yazılıp tamamlanması ile herkese daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük daha fazla refah payı vaadimiz yerine getirilmiş olacaktır.

            VİZYONUMUZU YAKINDA AÇIKLAYACAĞIZ.

            Misyonumuzun destek vereceği, değişen dünya şartlarına uygun vizyonumuzu yani iktidar olduğumuzda hükümet programına yansıyacak geniş parti programımızı, plan ve projelerimizi, seçim beyannamemizi yakında açıklayacağız.

            Açıklamalarımızda sadece neleri yapacağımızı değil, neleri nasıl yapacağımızı ve finans kaynaklarını nasıl temin edeceğimizi de açıklayacağız.

  MERKEZ SAĞIN TEK TEMSİLCİSİ DYP.  

            Biz 60 yıldan beri Merkez Sağ’dayız. 1960-1980 yılları arasında Türkiye’de partiler yelpazesi aşırı soldan aşırı sağa kadar çok genişti. Bu yelpaze içinde gerek o tarihlerde ve gerekse bugünkü partiler aşırı soldan aşırı sağa kadar alanda yer almıştı. Ama biz her zaman Merkez Sağ’da durduk. Başka yerlerde duran partilerin ortaya koymuş oldukları politikalara bakınca bugün Merkez Sağ’da yer alma çabası içinde olduklarını görülüyor.

            Biz ülkenin hür teşebbüsle kalkınacağını söylediğimiz, özel sektöre teşvikler getirdiğimiz zaman, bizi eleştirenler, bir toplantıda bir iş adamının elini dahi sıkmayanlar bugün hür teşebbüse karşı değiller. Avrupa Birliği’ne karşı olanlar bugün karşı değiller. Onlar doğruyu bularak değiştiler. Değişmeyen yalnız biziz. Her zaman olduğu gibi bugün de hür teşebbüs diyoruz, serbest piyasa ekonomisi diyoruz, kalıcı ve faydalı yabancı sermaye diyoruz.

            60 yıldan beri yapmış olduğumuz mücadele ve politika, gerek dünyanın ve gerekse Türkiye’nin gelmiş olduğu noktada ne kadar doğru ve haklı bir politika yapmış olduğumuzun ispatıdır. Çünkü Türkiye’de bütün partiler, bizim yıllardır söylediklerimizi söylemeye başlamışlardır. Diğer taraftan Güney Amerika ülkeleri haricinde dünyada demokrasi ile yönetilen ülkelerdeki iktidarlar, Merkez Sağ politika uygulamaktadırlar.

            Onun için diyoruz ki ; “Merkez Sağ’ın tek ve samimi temsilcisi biziz”

            DYP, doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle Türkiye’nin ortak paydasıdır. Özlenen DYP iktidarı yakındadır.  

            Milletimiz sabırlı olsun,

            Hepinize katılımlarınızdan ve çalışmalarınızdan dolayı teşekkür ederim.

 

            Av.Çetin ÖZAÇIKGÖZ

            Genel Başkan.

 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.