Hasım Cephe

Hasım Cephe

 

Fethullah Gülen'in "hasım cephe"den neyi kastettiğini açıklamaya herhalde gerek yoktur. Gülen, bu direktifiyle, şeriat doğrultusunda silbaştan yeniden yapılanmayı öngördükleri devletin içine sızılmasını; devlet gücünü kullanarak devlet ve rejim taraftarlarını sindirmeyi, etkisizleştirmeyi ve de bu amaç doğrultusunda istihbarat örgütlerinin hem haberalma ve hem de T.S.K.'ne karşı alternatif silahlı güç olarak önemine işaret etmektedir. Nitekim, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Fethullah Gülen İddianamesi'nde bu husus şu cümlelerle teyid edilmektedir:

 

"Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı uyguladığı politika, hoş görünme, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bazı politikalardan alınmış tavizlerle, polisi güçlendirme, böylece denge sağlama, etkinleştiği polis camiasını gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı kullanma şeklindedir"

 

"Fethullah Gülen Grubunun başta Milli Eğitim ve Emniyet Teşkilâtı olmak üzere bütün devlet kadrolarına sızma çalışmaları yaptığı ve önemli ölçüde bu faaliyetlerinde muvaffak olduğu bilinmektedir" (25).

 

Hatırlanacağı üzere, fethullahçı yapılanma içinde oluşturulan ve sivil istihbarat örgütleri içinde yuvalanan "sivil istihbarat" örgü hakkında ilk suçduyurusu, "Yeni HAYAT" Dergisi sayfalarından yapılmıştır (26). Emniyet içindeki kadrolaşma, farklı istihbarat birimleri tarafından hazırlanan raporlarda (27) vurgulanmış; eski bir Polis Akademisi öğrencisi olan gazeteci Zübeyr Kındıra tarafından "Fethullah'ın Copları" ismiyle kitaplaştırılmış ve ardından Fethullah Gülen'in yargılandığı Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde tanık olarak dinlenen Emniyet Müdürleri Cevdet Saral ve Osman Ak'ın dehşetengiz açıklamalarıyla bir kere daha gündemde yeralmıştır. Emniyet Müdürü Osman Ak'ın, hayli uzun ve çarpıcı tanık ifadesini, Cumhuriyet şöyle yayınlamıştır:

 

"... Bu raporda, Polis Koleji'nin yüzde 50'sinin bu grupla temas halinde olduğunu yazıyordu. Bu zamana kadar bir cezalandırma olmadığına göre, karşıdaki insanlar en az başkomiser rütbesinde bulunuyor. Biz İstihbarat Daire Başkanına yazdığımız kişiye özel ve çok gizli yazıların nasıl sızdığını anlıyamıyorduk. Ama daha sonra 92'deki bu listede yer alan bir ismin, İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un Özel Kalem Amiri olduğunu gördük. Kişiye özel bilgilerin nasıl sızdığını anladık.... Ak, devlette devamlılığın esas olduğunu, ancak görevden ayrılmalarının ardından resmi makamlara intikal ettirdikleri değerlendirme ve çalışma rapor ve belgelerin yok edildiğini öne sürerek, Gülen'in Diyanet'te eski Diyanet İşleri Başkan Yardımcılarından Yaşar Tunagür ve Abdurrahim Gürle isimli kişiyle nasıl örgütlenmeye gittiklerine ilişkin elde ettikleri belgeyi mahkemeye sundu.... Ak, Gülen yandaşlarının, düzenledikleri himmet toplantılarıyla yardım topladıklarını bildirdi. Ak, 'Haşhaşileri andıran bir yapılanma olduğunu görüyoruz" dedi. Rapor hazırladıkları dönemde irticacıların kendilerini gizlemeye başladıklarını söyleyen Ak, "Maskeleme mantığı Usame Bin Ladin'le benzerlik gösteriyor. Maskeyi düşürüp gerçek yüzleri ortaya çıksaydı, kandırılmış insanlar gerçeği görecekti. Ben Usame Bin Ladin benzeri bir örgütlenme olduğunu değerlendiriyorum' dedi.... Osman Ak şunları söyledi: 'Bu soruşturma, sonunda, soruşturanın soruşturulmasına dönüşmüştür. Bizden sonra soruşturmanın örtbas edildiği kanaatindeyim. Fethullahçı olduğuna inandığım meslekdaşlarım şu anda önemli görevlerde. Benim cezalandırılmamı isteyenlerden birisi TEMÜH, diğeri Asayiş Daire Başkanı. Böyle bir İstihbarat Daire Başkanı da var. Benim teşkilâtımın maalesef şu anda ZAPTEDİLDİĞİ kanaatindeyim'. Ak, mahkemenin anlattıklarıyla yetinmeyerek emniyetin ilgili birimlerine yazı yazacağını, ancak mahkemenin, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat, Terörle Mücadele Şubesi ve Asayiş Daire Başkanlıklarından, Gülen örgütlenmesi konusunda 'sağlıklı bilgi alamayacağını' öne sürdü. Fethullahçıların devletin tüm kurumlarına sızdığını belirten Ak, Gülen'in adının siyasi bağlantıları dolayısıyla Susurluk Raporu'ndan çıkarıldığını iddia etti. Ak, Gülen örgütünün silâha gerek duymadığını, çünkü silâhlı yanını polis içindeki örgütlenmenin oluşturduğunu savundu" (28).

 

Emniyet Müdürü Osman Ak'ın sözkonusu davanın 10. Celsesinde (12.11.2001) tanık olarak verdiği ifadede kısmen değindiği Polis Koleji ile ilgili bilgiler, Polis Akademisi, Polis Koleji, Polis Okulları gibi eğitim ve öğretim kurumlarındaki "Fethullah Hocanın Talebeleri" adlı örgütün soruşturulması kapsamında yer almıştır. Buna göre, Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın 24.10.1991 gün ve 91/316 sayılı bilgi talebine karşılık İstihbarat Daire Başkanlığı'nın 10 Mart 1992 gün ve 1992/79 sayılı yazısında şöyle denilmektedir:

 

"Elde edilen bilgiler doğrultusunda yapılan takip, tarassut ve tahkikatlarda Ankara Polis Koleji öğrencilerinin % 50'sine yakın bir kesimi ile çeşitli şekillerde temas kuran örgüt elemanları, kendilerine yakın olanlar üzerindeki ajitasyon çalışmalarını sistemli olarak yürütmektedirler. Örgütün yapılanmadaki temel stratejisine bağlı olarak devlet dairelerinin önemli yerlerine yerleşme planını, en tabanda uygulamaya koymaları teşkilâtımızda da gözlenmektedir. Gelecekte Emniyet Teşkilâtı'nın bürokratlarını oluşturacak Polis Koleji öğrencilerinin, koleje seçiminden itibaren her aşamada sistematik bir çalışmanın yürütüldüğü görülmektedir.

 

Örgütün tüm yurt sathında çeşitli görünümler altında kurulu bulunan vakıf ve evlerde ailelerinin izniyle yerleştirilen zeki, çalışkan öğrencilerin meslek okullarına yerleştirilme planında, Polis Kolejleri de payını almıştır. Bu öğrenciler Polis Kolejlerine hiyerarşik sıra içinde, sınıf, dönem ve okul imamları ve kadrolarının denetiminde, görüşleri doğrultusunda eğitilmektedirler. Sınıfların ve okulun kendi bünyesinde sorumlu imamları olmasına rağmen, örgüte karşı asıl sorumlu olan dışarıdan bir üniversite öğrencisidir...."

 

1980'lerden başlayan bu kadrolaşma, klasik örnekle "Tavukçuluk Enstitüsü"nde olsa, neyse diyebilirsiniz. Ama bu tehlike, güvenliğimizi ve tam bağımsızlığımızı birinci derecede ilgilendiren bir Anayasal kurum yani Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı okullar için sözkonusu olacak ve 1992'de bu olgu, resmi bir soruşturma raporunda yer alacak ve de hiçbir şey yapılmayacak!.. Bir başka ifadeyle, tamamiyle dış odaklı fethullahçı tehdit, yok sayılarak görmezlikten gelinecek!.. Gerçekte sorulacak o kadar çok soru ve sorumlulardan sorulacak o kadar çok hesap var ki!.. İşte, sadece birkaçı: O tarihlerde öğrenci olanlar, bugün Emniyet'in üst düzey bürokratları arasında yeralmakta mıdır? Yasadışı yapılanma bağlantısı nedeniyle kaç öğrencinin ya da mezunun Emniyetle ilişkisi kesilmiştir? Kaçının terfisi yapılmamıştır ya da geciktirilmiştir? Kaçının fethullahçı hiyerarşideki yeri ile organik ilişkisi saptanmıştır? Yasadışı fethullahçı yapılanmaya yönelik istihbarat akışını durduracak; yasadışı fethullahçı yapılanma çıkarları doğrultusunda polis gücünü kullanmayı önleyecek ne gibi önlemler alınmıştır? Bu bağlamda hangi ilişkiler deşifre edilmiştir? Bu soruların cevapları ya da cevapsızlığı, olayın vahametini ortaya koymaya yeterlidir.

 

 

 



Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.