Selamlar, aziz ve pek muhterem dostlar, kıymetli Doğu Türkistanlı hemşerilerim. İstanbul’daki evimde, mevsimin yaz olması itibari ile günlerden en sıcak birini yaşarken, içimdeki hararetin, şu bunaltıcı Haziran sıcağından daha ağır bastığını sizlerle paylaşmadan edemem. Günlerdir yazacağım makalenin konusunu düşünüyordum. Havaların nem oranı yüksek bunaltıcı sıcağı, aklıma hararet denilen şu kelimenin derinliklerinde saklı olan, içimi yakan, vatan hasret, yarım asır kadar uzak, bir özlemin, karmaşası, kafamı allak, bullak etti. Ne duruyorum, daha uygun bir konu bulmaya ne hacet? Diye düşündüm. Şu sıralar yayına hazırlamakta olduğum kitabım üzerinde araştırma yaparken, çok üzülerek gördüm ki, birinci kuşak, hasretler kervanı, dünyadan göçüp gitmişler. İkinci kuşak ise yaşlanmış, yanık yüreklerini serinletecek bir teselli rüzgârı arayışı içinde. Üçüncü kuşak yani ben ve benim yaşıtlarım, yolun yarısını çoktan geçmişiz.
Göbeğimin kanının döküldüğü evden, kilometrelerce uzaklarda, dünyaya gözlerimi açtığım vatanımı, ömür boyu bir kez bile görmek, vatanımın havasını bir kere olsun içime çeke, çeke, teneffüs etmek, akrabalarımla bir bayram sabahı olsun bayramlaşa bilmek şansı bile olmayan koskoca bir ömür nerdeyse kayıp gitmiş.
Anam, Babam, birçok yakınım, bizimle 1961 yılında vatanlarından ayrılmak zorunda kalanlar, sessiz birer mezar olmuşlar hiç farkına varmadan. Yürekleri ömürlerinin son demlerine kadar vatan! diye çarpan o, güzel insanlar, vicdanlarında taşıdıkları en kutlu emanet olan, vatan sevdasını, kutlu davasını, imanın, azmin gücünü, bizlere miras bırakıp gittiler. Çünkü miras bırakacakları, maddi olan bütün servetleri, kızıl Çin sömürgeci emperyalist güçlerin ellerinde talan edilmiş, Öz vatanımız doğu Türkistan’da kalmıştı.
Onlar, öz miraslarına sahip çıkabilmek şöyle dursun, imanlarına, hür düşüncelerine, ilimlerine sahip çıkmak istedikleri için, Çin zindanlarında azap görmüşler, Öz memleketlerinde dağlara, uzak mezralara, köylere sürgün edilmişlerdi. Ne acıdır ki, insanlık onurlarını koruyabilmek, ancak hayatta kalmakla olacaktı. Hayatta kalmaksa, o yıllarda, özbeöz vatanlarını terk hiç düşünmeden etmekle mümkündü. Düşünmeye, ne zamanları, nede imkânlar müsait değildi. İçinde bulundukları durumun tek çıkar yolu vardı, “göç!” Bir bilinmez sefer belirmişti, vatan dan Tanrı dağlarından uzanan Afganistan sıra dağlarına doğru. Sonları nereye gidecekti? Gittikleri yerlerde ne yapacaklardı, ne ile karşılaşacaklardı? Vatanlarına bir daha tekrar döne bilecekler miydi, kimse bilmiyordu. Çin askerleri ve yanlarında yerli, silahlı muhafızlar olduğu halde, yabancı uyrukluları, Çin hükümeti tespit etmiş, üç gün içinde hazırlanıp sınır dışına kadar bırakma emrini yaymışlardı.
Kök saldıklar vatanlarından kopmak hiçte kolay değildi. Fakat durum vahimdi, bir yandan halk yer, yer tutuklanıp, sorgusuz sualsiz asılıp kesiliyor. Diğer yandan, milli kimliğini, dini kimliğini, malını, mülkünü inkâr etmeye zorlanarak, akıl almaz işkence ediliyor zindanlara atılıyordu.
Umuda yolculuk görünmüş, halk kaderine razı olmuştu. Belki, olup biteni, kızıl Çinin bu kapalı hapishaneye çevrilen topraklarda ki vahşeti, dış dünya milletlerine duyurabilme, yardım çağırma, imdat arama düşüncesi belirmişti, kimi kafalarda.
Yatağını, yorganını, kıyıya köşeye saklayabildiği ne kadar değerli eşyası, parası varsa almış, merkezi mekteplerde kendilerini bekleyen kamyonlara mal gibi yüklenmişlerdi. Nihayet ayrılık saati gelince, sanki kıyamet kıyama kalkmış gibi, feryatlar, figanlar kopmuştu. Analar evlatlarından, evlatlar atalarından, bacılarından kardeşlerinden ayrılırlarken, pek çok kişi yakınlarına, “kıyamette görüşürüz” diye veda etmişti. Kıyamet, aslında onlar için o gündü. Yaşlı genç, her kes gayri ihtiyari ağlıyor, gözyaşlarına ve hıçkırıklarına mani olamıyorlardı. Ebede yolculuk kadar bir belisizlik yanmaktaydı.
98 gün süren ağır, acılı, sancılı yolculuk boyunca, yeteri kadar binek hayvanları olmayan göçün mağdurları, için hicret yolları bir ömür kadar uzun ve zorlu geçmişti. Gençler ve sağlığı yerinde olanlar, uçsuz, bucaksız, çetin yollarda, kâh uykusuz, kâh susuz, kâh tok, kâh aç kalarak, yolarda hastalara, yaşlılara, çocuklara, ölenlere, yaralananlara, muhafızlık görevi üstlenmişlerdi. O zor şartlar altında imkânları ölçüsünde insanca destek vermişlerdi. Dile kolay yolun sonunda, Hür Dünyaya ulaşabilme umudu vardı.
Anlatması bile kolay olmayan bu yolculuğun, Afganistan sınırını geçtikten sonraki hayal kırıklığı, 1965 Türkiye’ye gelindiğinde bile devam etmişti. Dört yıl süren Afganistan muhacirlik süreci zarfında, muhacirlerin aydınları, önde gelenleri toplanıp, dernek kurmuşlar, Afganistan’ın başkenti Kabil’de bulunan bütün başkonsolosluklara müracaat ederek, dilekçelerle durum beyanında bulunmuşlardı.
Diğer yandan 1951 de vatanları için vatanlarından, kaçarak ayrılmak zorunda kalan, pek çok ülke de bulunduktan sonra, Türkiye’de ikamet etmeye karar veren, merhum öncülerimizle irtibata geçilerek, durumun aciliyeti hakkında kendilerine malumat vermişlerdi. Merhum liderlerimizden Mehmet Emin Buğra Bey, Merhum İsa Yusuf Alptekin beyler, Türkiye’de bulundukları yerden, muhacirler için acilen birleşmiş milletleri yardıma çağırmıştı. Türkiyeli bakanlar, başbakanlar, elçiler, baş elçiler liderlerimizin dilekçeleri doğrultusunda kendilerine her türlü desteği sağlamışlardı.
Sefirlerin ve Afganistan hükümetinin ortak kararları sonucu, 1965 uçakla Türkiye ye getirilerek, yeni mahalle, koru çayır at yarışı meydanına yapılan 65 m2.lı müstakil evlere iskânlı göçmen olarak yerleştiren 105 hanelik göçmenlerin ardından 1967 de 30 hanelik Doğu Türkistan göçmenler aynı mahalleye yerleştirilmişti.
Evlerini bırakıp başka bir yere gitmeleri halinde tapularının devletçe ellerinden alınacağı bildirildiğinden, hiçbir yere gitmemişlerdi. Tek tük İstanbul’a, Almanya ya çalışmaya gidenlerin dışında Erciyes’in eteklerini mesken edinen Uygurlar Kayseri’yi vatan bilmiştir. İmkânları ölçüsünde milli davaları için her yaşta, her şartta, her zaman çırpınarak bu günlere gelmişlerdi. Adeta, küçük bir doğu Türkistan olan Türkistan mahallesinde halen vatan hasreti kokan yanık duygular, Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen Uygurlara bağrını açmış beklemekte.
Sümer bankta çalışırken, aynı zamanda öğrenimini Konya Selçuk ve Ankara Gazi Üniversitelerini okuyan, emekli olduktan sonra Kayseri Erciyes Üniversitesinde Öğretim görevlisi olarak göreve başlamak yerine, vatana, millete ve yarınlarımızın emanetçileri olan neslimize hizmet etmek için, merhum liderimiz İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin İslami(Suudi Arabistan’dan) merhum Mehmet Rıza Bekin Paşa gibi büyüklerin önerileri ve ısrarcı çağrıları üzerine 1991 yılından bu güne kadar Doğu Türkistan vakfında görevini sürdüren eşim Hamit han Göktürk bey ile hayatımıza devam etmekteyiz.
Vatan aşkı, milletin sorunları, dünyaya çağrılarımız, çareler, çaresizlikler içinde can hiraş geçen ömür sermayemizin çoğunu bu uğurda, seve, seve feda ettik. İçimizdeki, tarifi mümkün olmayan hararetimizi dindirecek, ateşlerimizi söndürecek istiklal, istikbal rüzgarlarının gözlerimiz kapanmadan eseceğini ümit ediyoruz.
Güneş yine doğudan doğacak. Karanlık emelleri yine karanlıklar boğacaktır!
Çok sade olarak sizlerle paylaşmak istediğim, bu gerçekler, bir ömrün içinden seçilen ufacık kırıntılardır. Hikâyemiz, gayelerle dolu sermayelerimizdir. 1949 da öz vatanım Doğu Türkistan talancı kızıl Çin güçleri tarafından istila edildi. Bu gün ben, vatanım Doğu Türkistan’dan ayrılalı 49 yıl oldu. Ne biz vatana gidebildik, ne bizim akrabalarımız hür Dünyayı görebildi.
Dünya şu günlerde biraz çalkantılı bir dönem yaşamaktadır. Sıra Doğu Türkistan meselesine gelince her devirde olduğu gibi, insanlık âlemi sessizliğini koruyor. İnsan hakları yaygarası koparanlar, Doğu Türkistan’da olup biten insanlık dışı katliama göz yumuyorlar.
35-40 milyon insanın haklı feryadı inşallah, kör ve sağır vicdanlara hükmedecektir! Şehitlerin tevhidi, hür yarınlar için, yedi kat semada Doğu Türkistan’ın özgürlüğü, hür ve aydınlık yarınlar için kızıl Çin’in bitip tükenmeyen zulmünü Kâinata haykırmaktadır! Zalimin zulmüne, şehitlerin çağrısı ile Allahın adaleti mutlaka tecelli edecektir!
NURALA GÖKTÜRK
kaynak:http://www.uygurunsesi.com/?mxz=YaziD&hid=68
Windows 7: Size en uygun bilgisayarı bulun. Daha fazla bilgi edinin.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.