Türkiye'ye karşı uluslararası bir tezgahın
taşeronu Gülen cemaati mi, yoksa Cemaat sadece devlette vesayet kurmak
için ABD ve İsrail arkasındaymış gibi mi davranıyor?Bu çok kritik meselenin Washington ve Brüksel diplomatik kulislerindeki
perde arkasına bugün Milliyet’te Nagehan Alçı ışık tuttu. Alçı’nın
yazısındaki çarpıcı detay, Gülen cemaatinin hükümeti devirebilmek için
resmen Batı’yı kışkırtıp, “yanaşmaşlık” ile Türkiye’ye büyük bir ihanet
içinde davranması. Alçı’ya göre cemaatin Türkiye’yi terörist ülke
göstermek için verdiği uğraşla, küresel ve bölgesel güç olma
hayallerimizi ertelemekle kalmayacak, bir de TC vatandaşları olarak
Batı’da çok fena damgalanmaya başlayacağız…
İşte Alçı’nın yazısı:
Hep aynı şeyi yapıyoruz. 17 Aralık operasyonu sonrası yaşananları iç politika açısından değerlendiriyoruz. Oysa bence bu operasyonun dış boyutu içeride olandan çok daha vahim. 17 Aralık sürecinin dış ayağı korkutucu bir yere gidiyor. Dışarıda çizilmeye çalışılan imaj hepimize ciddi zarar verebilir…
Geçtiğimiz hafta Serdar Turgut çok önemli bir uyarı yaptı. Dedi ki: ‘Ülke olarak büyük tehlike ile karşı karşıyayız. Dünyanın güçlüleri, global karar vericiler, Türkiye’yi terörü destekleyen ülkelere ve terör örgütlerine parasal akış sağlayan ülke olarak konumlandırmaya çalışıyor.’ Peki ama bu imaj nasıl oluşuyor? Türkiye nasıl görünüyor? Geçtiğimiz hafta dış politika muhabirliği döneminden beri koruduğum kaynaklarımla bağlantıya geçtim ve bu olayın Batı dünyası ile İsrail’de nasıl karşılandığını araştırdım. Washington ve Brüksel’deki birçok diplomat ve uzmanla off the record görüşmeler yaptım.
Çıkardığım sonuçlar şunlar: Gülen cemaatinin güvenlik ve yargı bürokrasisinde özerk bir alan istediği ve demokratik yolla hangi hükümet gelirse gelsin değişmeyen bir Gülenci iktidar alanı talep ettiği konusunda görüştüğüm tüm diplomatik kaynaklar hemfikir. Gülencilerin eski rejimdeki Kemalist vesayetin yerine geçmek istediğini düşünüyorlar. Washington’dan bir kaynağım aynen şöyle dedi: ‘Kemalist rejim TSK merkezli ve yargı başta olmak üzere çeşitli ayakları olan bir vesayet rejimi tipiydi. Gülenciler ise istihbarat merkezli ve yargıyı araç olarak kullanan bir rejim istiyorlar. Biz bunu tasvip etmiyoruz ama Erdoğan’ın otoriter tek adamcı modeline de karşıyız.’
Bu görüş aslında Batı’daki ortak bir bakış açısını yansıtıyor. Evet, Batı yönetimleri Erdoğan’a karşı mesafeli. İsrail ise mesafenin de ötesinde, Erdoğan’ın indirilmesini ister bir pozisyonda. Elbette bu itirazın temelinde Başbakan’ın uluslararası sistemden fazla bağımsız bir aktör olması temel sebep. Ne de olsa Erdoğan Batı ittifakının üyesi olmakla beraber özgür ve özerk hareket eden bir Türkiye tasarlıyor. Çoğu zaman bu merkezlere meydan okuyor. Şayet özellikle ABD ve İsrail’e uyumlu bir aktör olsaydı aynı Erdoğan için otoriter değil ‘reformist’ tanımlaması yaparlardı. Mesela büyük bir başarı olan çözüm süreci yerlere göklere sığdırılamazdı. Şimdiyse bir dokunulup geçiliyor. Oysa Erdoğan üslup itibarıyla hep aynı Erdoğan. Batı’dan övgüler aldığı dönemde de aynıydı, bu gün de aynı…
Ancak Türkiye’yi iyi takip eden gerçekçi uzmanlar ve diplomatlar hoşlanmadıkları Erdoğan’ın halk tabanındaki gücünün hala büyük olduğunun farkında. AK Parti’nin önümüzdeki seçimleri de kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Peki o zaman bu üç merkezin Türkiye politikası ne olacak? Gülen cemaatinin devlet içi unsurlarıyla AK Parti hükümeti arası savaşta ne tavır alacaklar? Edindiğim izlenimi söyleyeyim: Batı, Gülen cemaatiyle kavga ile ilgili olarak Erdoğan’ın sürekli kendilerini suçlamasından rahatsız. Operasyonu Batı’nın yaptığı ve Gülen grubunun ABD ve İsrail’in taşeronluğunu üstlendiği vurgusunun yanlış olduğunu belirtiyor görüştüğüm kaynaklar.
Ancak bu kavgada cemaatin ABD ve İsrail’in desteğini arkasına almak için elinden geleni yaptığını onlar da kabul ediyor. Yani Gülen cemaatini yönlendirmeleri söz konusu değil ama cemaatin bu iç iktidar savaşında kendilerine yanaştığı tespiti doğru. Görünen şu ki Cemaat bu iki merkezden Erdoğan’ın zayıflatılması yönünde meşruiyet istiyor. Dolayısıyla bir çıkar ittifakı oluşuyor. Hem Batı’nın önemli merkezleri hem de Gülenciler Erdoğan’ın ‘yola getirilmesi’ni istiyorlar aslında. Esas bağ bu… Özellikle cemaatin İngilizce gazetesi bir aydır adeta ABD ve İsrail’e mektuplar şeklinde çıkıyor. Bu iki merkezin cemaat yargısal operasyonlarını desteklemesi ve hükümeti açıktan kınaması isteniyor. Bunu garantilemek için Türkiye’nin El Kaide’ye yardım eden bir ülke olduğunu söylemeye kadar vardırıyorlar işi… Cemaat açıkça şu mesaji gönderiyor: ‘Biz El Kaide ile mücadele etmek istiyoruz fakat El Kaide’yi destekleyen Erdoğan buna izin vermiyor.’
Kısacası maalesef Gülen cemaati Erdoğan’la yaşadığı iktidar savaşından galip gelmek uğruna 76 milyonluk koskoca bir ülkeyi terörizme destek veren ülke statüsüne kadar indirmek istiyor. Açıkçası devlet içi özerk iktidar uğruna kendi ülkesini böylesine riske atması çok korkutucu… Bu imaj Batı’da oturursa vay halimize… Böyle giderse Türkiye olarak küresel ve bölgesel güç olma hayallerimizi ertelemekle kalmayacak, bir de TC vatandaşları olarak Batı’da çok fena damgalanmaya başlayacağız…
Milliyet /Nagehan Alçı
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.