Haber Vaktim yazarı Mustafa Durdu
Mirzabeyoğlu'nun hala cezaevinde hücre'de işkence altında tutulmasının
sebebinin Parelel yapı olabilirmi diye sordu .Ve Parelel yapının yayın
organlarında Mirzabeyoğlu hakkında neden tek bir satır haber bile
çıkmıyor dedi..İşte o yazı:
Ne hazin bir tablodur ki kumpas, iftira, tuzak kavramları ile cemaatçi-Gülenist kavramı aynı kategoride değerlendirilir oldu.
Hâlihazırdaki olaylara baktığımızda dün hükümeti cemaatçiler konusunda uyaranların ne kadar haklı oldukları daha iyi anlaşılıyor.
Hükümetin geçmişte kazma küreği ellerine verdiği cemaatçiler şimdi hükümetin kuyusunu kazıyor. Bir anlamda hükümet kendi ayağına kurşun sıktı.
HSYK başta olmak üzere yüksek yargı cemaatçilerle dolduruldu; şimdi “falan yargı mensubu falan dosyayı Pensilvanya’ya gönderiyor” diye feryat ediliyor.
Daha önce çok söyledik. Basiret sahibi Müslümanlar da çok söyledi; cemaatçilere güvenilmez onların misyonu ABD üzerine şekillenmiştir, onlar Müslümanlarla uğraşır, her yeri onlarla doldurmayın, diye.
Hükümet belki iyi niyetlerle, belki onlar sayesinde bazı işleri başarabilmek için onlara prim verdi; ama gelinen nokta gösteriyor ki cemaatçiler hükümeti kullanmış hem de fişleyerek kullanmış.
Hükümetin yükselttiği şahıslar hükümete komplo kuruyor. Hükümet HSYK’nın 7 kişilik yapısını demokratikleşme adına değiştirdi, şimdi orası son olaylarda merkez üs olarak baş aktör oldu.
Suçlu suçsuz ayırt etmeden askerler için iddianame hazırlayan Zekeriya Öz, kahraman ilan edildi, şimdi Başbakan’ı tehdit eder duruma geldi.
Suriye’ye yapılan yardımları ABD adına denetleyenler, bu yardıma engel olanlar bütün Müslümanların ahına düçar olacaklardır.
HSYK’de ve diğer kurumlarda hükümetin yetkisi artırılmalı ve emniyet içindeki çeteleşen yapı bertaraf edilmelidir. Şurası unutulmasın bu millet şu anda Tayyip Erdoğan’ın sonuna kadar arkasındadır. Bu konuda ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
İftira, şantaj, kumpas kelimeleri ile anılan yapının geçmişte de pek çok şeyi yaptığı ve gelecekte de her şeyi yapabileceği akıldan ırak tutulmamalıdır.
Bugün cemaatin kurduğu kumpasları konuşurken 28 Şubat darbecilerinin akredite ettiği, birifinglerle beslediği hâkimlerin verdiği karar ile 16 senedir hücrede işkence çeken Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun durumunu unutmuş bulunuyoruz.
Salih Mirzabeyoğlu hani yeniden yargılancaktı?
Bugün 28 Şubat darbesini yapanlar dışarıda da olsa yargılanırken o darbecilerin kolladığı, direktif verdiği yargıçların kararı ile mahpus olan Salih Mirzabeyoğlu’nun yeniden yargılanması olayı unutulmuş durumdadır.
Darbeyi düşünen Silivri mahkûm ve tutuklularının yeniden yargılanması gündemde iken 16 yıldır suçsuz yere hücrede acı çeken Salih Mirzabeyoğlu’nun hâli kimsenin umurunda değil.
Bu durum vicdan sahibi Müslümanları derinden yaralıyor. Suçsuz yere, atılan bir iftira ile ömür boyu hapse mahkum edilmiş olan Mirzabeyoğlu’na adaletin ne zaman geleceğini merak ediyoruz.
Bugün Balyoz ve Ergenekon’da kurunun yanında yaş da yandı, deniliyor. Yeniden yargılama gündemde. Oysa suçluluğu hakkında en ufak bir delilin dahi olmadığı, kitap yazmak ve fikir üremekten başka eylemi olmayan Mirzabeyoğlu’nun bugün hâlâ hücrede işkence çekiyor olması milletimizi sokaklara dökecek kadar vahim bir dramdır.
Ne çare ki her konuda olduğu gibi bu konuda da duyarsızlığımız hat safhadadır. Bugün Salih Mirzabeyoğlu’nun yerinde bir solcu olsaydı yer yerinden oynar, onu kimselere unutturmazlar, ne gerekiyorsa yapılırdı. Bizlerde maalesef bu hissiyat yok. Bu birliktelik yok. Bu kardeşlik yok. Bu samimiyet ve yüreği dışındalık yok.
Baksanıza yıllar yılı Müslüman kardeş olarak bildiklerimiz bile Müslümanlara savaş açtı veya açılan savaşın taşeronu olmayı kabul etti. Cemaatin başlattığı ifsat hareketi bugün bütün Türkiye’yi etkileyecek boyutlara ulaştı. Graham Fuller gibi CIA ajanlarının güvendiği bir isim olan Fhetholah Gülen, tabanındaki samimî Müslümanların vebalini boynuna takarak onları hüsrana götürüyor. Lider kültü yüzünden yakınındakilerin her hangi bir uyarısı da olmuyor. Bütün bu ifsadın, gizlenmenin, paralel yapılanmanın amacı da maalesef gayriislâmî bir tasavvuru yeryüzüne hâkim kılmak ve şeytanları bile güldürecek kadar komik olan diyalog ve hoşgörü safsatasıyla dünya Siyonizminin yoluna gönüllü kurban olmaktır.
Hanefi Avcı’nın bu yapıyı deşifre ettikten sonra nasıl kodese tıkıldığını, Şık, Şener ve hatta Cübbeli olayı ile daha iyi anlamış idik. Şimdi aklıma bir şey geliyor. Acaba Salih Mirzabeyoğlu’nun iftira ile müebbete gönderilmesinde, hücrede bugün dahi işkence görmesinde bu cemaatçi paralel yapılanmanın bir parmağı var mıdır?
28 Şubat dönemini hatırlayın!
Darbecilere en çok alkış tutan, onlara ödüller sunan bugünkü çeteleşmeyi mubah gören paralel yapının en tepesindekiler değil miydi? Darbecileri müctehid ilen ederek onlara şefaat edeceğini söyleyen (kendisine kim şefaat edecek acaba) şahsın adamları darbecilere jest olsun diye Salih Mirzabeyoğlu’nun başına çorap örmüş olamaz mı? Samimiyetlerinden şüphe duyan darbecilerin içlerini ferahlatmak ve “biz de sizdeniz” demek için Salih Mirzabeyoğlu’nun başını teslim etmiş olamazlar mı?
Malum paralel yapıda iftira en önemli şiar, tuzak en büyük taktik, yalan en büyük marifet olduğuna göre Mirzabeyoğlu’nun başına gelenleri başka türlü değerlendiremeyiz.
Mirzabeyoğlu’nu çocuğunun okulundayken bir operasyon ile apar topar yakalayıp ona terörist muamelesi yapan polis müdürleri şu anda nerededir? Son operasyonlarda görev alanlar içinde onlar da var mıdır? Şimdi yerleri değiştirilenler içinde o müdürler bulunuyor mu? O polis müdürleri bugün hangi görevdedir?
Bugün yargıyı ele geçiren paralel yapının Salih Mirzabeyoğlu’nun yeniden yargılanmasına sıcak bakmaması hatta onu unutturması, paralel yapının basın yayın organlarında Mirzabeyoğlu hakkında tek satırın bile çıkmaması, en küçük haberin dahi verilmemesi ve her şeyden önemlisi de geçmişte İBDA fikriyatı hakkında malum paralel yapının olumsuz söylemleri bizim başka bir şey düşünmemize imkân vermiyor.
Ne hazin bir tablodur ki kumpas, iftira, tuzak kavramları ile cemaatçi-Gülenist kavramı aynı kategoride değerlendirilir oldu.
Hâlihazırdaki olaylara baktığımızda dün hükümeti cemaatçiler konusunda uyaranların ne kadar haklı oldukları daha iyi anlaşılıyor.
Hükümetin geçmişte kazma küreği ellerine verdiği cemaatçiler şimdi hükümetin kuyusunu kazıyor. Bir anlamda hükümet kendi ayağına kurşun sıktı.
HSYK başta olmak üzere yüksek yargı cemaatçilerle dolduruldu; şimdi “falan yargı mensubu falan dosyayı Pensilvanya’ya gönderiyor” diye feryat ediliyor.
Daha önce çok söyledik. Basiret sahibi Müslümanlar da çok söyledi; cemaatçilere güvenilmez onların misyonu ABD üzerine şekillenmiştir, onlar Müslümanlarla uğraşır, her yeri onlarla doldurmayın, diye.
Hükümet belki iyi niyetlerle, belki onlar sayesinde bazı işleri başarabilmek için onlara prim verdi; ama gelinen nokta gösteriyor ki cemaatçiler hükümeti kullanmış hem de fişleyerek kullanmış.
Hükümetin yükselttiği şahıslar hükümete komplo kuruyor. Hükümet HSYK’nın 7 kişilik yapısını demokratikleşme adına değiştirdi, şimdi orası son olaylarda merkez üs olarak baş aktör oldu.
Suçlu suçsuz ayırt etmeden askerler için iddianame hazırlayan Zekeriya Öz, kahraman ilan edildi, şimdi Başbakan’ı tehdit eder duruma geldi.
Suriye’ye yapılan yardımları ABD adına denetleyenler, bu yardıma engel olanlar bütün Müslümanların ahına düçar olacaklardır.
HSYK’de ve diğer kurumlarda hükümetin yetkisi artırılmalı ve emniyet içindeki çeteleşen yapı bertaraf edilmelidir. Şurası unutulmasın bu millet şu anda Tayyip Erdoğan’ın sonuna kadar arkasındadır. Bu konuda ne gerekiyorsa yapılmalıdır.
İftira, şantaj, kumpas kelimeleri ile anılan yapının geçmişte de pek çok şeyi yaptığı ve gelecekte de her şeyi yapabileceği akıldan ırak tutulmamalıdır.
Bugün cemaatin kurduğu kumpasları konuşurken 28 Şubat darbecilerinin akredite ettiği, birifinglerle beslediği hâkimlerin verdiği karar ile 16 senedir hücrede işkence çeken Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun durumunu unutmuş bulunuyoruz.
Salih Mirzabeyoğlu hani yeniden yargılancaktı?
Bugün 28 Şubat darbesini yapanlar dışarıda da olsa yargılanırken o darbecilerin kolladığı, direktif verdiği yargıçların kararı ile mahpus olan Salih Mirzabeyoğlu’nun yeniden yargılanması olayı unutulmuş durumdadır.
Darbeyi düşünen Silivri mahkûm ve tutuklularının yeniden yargılanması gündemde iken 16 yıldır suçsuz yere hücrede acı çeken Salih Mirzabeyoğlu’nun hâli kimsenin umurunda değil.
Bu durum vicdan sahibi Müslümanları derinden yaralıyor. Suçsuz yere, atılan bir iftira ile ömür boyu hapse mahkum edilmiş olan Mirzabeyoğlu’na adaletin ne zaman geleceğini merak ediyoruz.
Bugün Balyoz ve Ergenekon’da kurunun yanında yaş da yandı, deniliyor. Yeniden yargılama gündemde. Oysa suçluluğu hakkında en ufak bir delilin dahi olmadığı, kitap yazmak ve fikir üremekten başka eylemi olmayan Mirzabeyoğlu’nun bugün hâlâ hücrede işkence çekiyor olması milletimizi sokaklara dökecek kadar vahim bir dramdır.
Ne çare ki her konuda olduğu gibi bu konuda da duyarsızlığımız hat safhadadır. Bugün Salih Mirzabeyoğlu’nun yerinde bir solcu olsaydı yer yerinden oynar, onu kimselere unutturmazlar, ne gerekiyorsa yapılırdı. Bizlerde maalesef bu hissiyat yok. Bu birliktelik yok. Bu kardeşlik yok. Bu samimiyet ve yüreği dışındalık yok.
Baksanıza yıllar yılı Müslüman kardeş olarak bildiklerimiz bile Müslümanlara savaş açtı veya açılan savaşın taşeronu olmayı kabul etti. Cemaatin başlattığı ifsat hareketi bugün bütün Türkiye’yi etkileyecek boyutlara ulaştı. Graham Fuller gibi CIA ajanlarının güvendiği bir isim olan Fhetholah Gülen, tabanındaki samimî Müslümanların vebalini boynuna takarak onları hüsrana götürüyor. Lider kültü yüzünden yakınındakilerin her hangi bir uyarısı da olmuyor. Bütün bu ifsadın, gizlenmenin, paralel yapılanmanın amacı da maalesef gayriislâmî bir tasavvuru yeryüzüne hâkim kılmak ve şeytanları bile güldürecek kadar komik olan diyalog ve hoşgörü safsatasıyla dünya Siyonizminin yoluna gönüllü kurban olmaktır.
Hanefi Avcı’nın bu yapıyı deşifre ettikten sonra nasıl kodese tıkıldığını, Şık, Şener ve hatta Cübbeli olayı ile daha iyi anlamış idik. Şimdi aklıma bir şey geliyor. Acaba Salih Mirzabeyoğlu’nun iftira ile müebbete gönderilmesinde, hücrede bugün dahi işkence görmesinde bu cemaatçi paralel yapılanmanın bir parmağı var mıdır?
28 Şubat dönemini hatırlayın!
Darbecilere en çok alkış tutan, onlara ödüller sunan bugünkü çeteleşmeyi mubah gören paralel yapının en tepesindekiler değil miydi? Darbecileri müctehid ilen ederek onlara şefaat edeceğini söyleyen (kendisine kim şefaat edecek acaba) şahsın adamları darbecilere jest olsun diye Salih Mirzabeyoğlu’nun başına çorap örmüş olamaz mı? Samimiyetlerinden şüphe duyan darbecilerin içlerini ferahlatmak ve “biz de sizdeniz” demek için Salih Mirzabeyoğlu’nun başını teslim etmiş olamazlar mı?
Malum paralel yapıda iftira en önemli şiar, tuzak en büyük taktik, yalan en büyük marifet olduğuna göre Mirzabeyoğlu’nun başına gelenleri başka türlü değerlendiremeyiz.
Mirzabeyoğlu’nu çocuğunun okulundayken bir operasyon ile apar topar yakalayıp ona terörist muamelesi yapan polis müdürleri şu anda nerededir? Son operasyonlarda görev alanlar içinde onlar da var mıdır? Şimdi yerleri değiştirilenler içinde o müdürler bulunuyor mu? O polis müdürleri bugün hangi görevdedir?
Bugün yargıyı ele geçiren paralel yapının Salih Mirzabeyoğlu’nun yeniden yargılanmasına sıcak bakmaması hatta onu unutturması, paralel yapının basın yayın organlarında Mirzabeyoğlu hakkında tek satırın bile çıkmaması, en küçük haberin dahi verilmemesi ve her şeyden önemlisi de geçmişte İBDA fikriyatı hakkında malum paralel yapının olumsuz söylemleri bizim başka bir şey düşünmemize imkân vermiyor.
AK PARTI gerçek dostları olan 28 Şubatçılara direnen Müslümanları zindanda unuttu...
YanıtlaSilUnutmaya devam ediyor...
Veya unutmadı ..!
Ortak düşmanlarıyla birlik oldu , küresel işbirliği içinde olan Yapıyla birlik olup gerçek dostlarını sattı..
Cemaat denen bu yapının , bu zamana kadar Islamcıların yanında veya bir Müslümanın yanında olduğunu gören duyan varmı ?...
Hülya Avşar için bile açıklama yapan feto Efendi'nin bir İslamcı için açıklamasını duyan varmı ?...
Ama batı adamı veya batılılaşmış adamlar için her tür açıklamayı bilmeyen varmı ?...