Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Karaman'da gündeme ilişkin sorularını cevapladı.A Haber Ankara temsilcisi Murat Akgün'ün sorularına yanıt veren Davutoğlu, İnternet yasasından, İsrail, Kıbrıs ve Suriye sorunu için önemli açıklamalarda bulundu.
"Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç İsrail'le tazminat konusunda olumlu gelişmeler olduğunu açıkladı. Bir olumlu sonuca yaklaştık mı, bir de İsrail tarafından gelen haberlerde İsrail'in 20-25 milyon dolar ödemeyi kabul ettiğine dair bir takım iddialar, haberler var doğrular mısınız?" sorusuna "Her şeyden önce Türkiye bu konuda ilkeli bir durum sergiledi ve sergilemeye devam ediyor" diyen Davutoğlu şöyle cevap verdi.
Mavi Marmara olayı sonrasında benim BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığım toplantıda zikrettiğimiz bazı talepler vardı. Bunlar 7-8 talepti. Bir çoğu o süre içerisinde yerine getirildi. Geriye üç temel talebimiz kalmıştı. Özür, tazminat ve Gazze ile Filistin'e dönük kısıtlamaların kaldırılması.
Geçen sene mart ayında bildiğiniz gibi sayın Obama'nın da girişimiyle bir şart yerine getirildi, özür dilendi. Yıllarca Türkiye'de özür dilenmez diye bekleyen ve bunu eleştiren kesimler de bu konuda Türkiye'nin kararlı tutumunun neticesini görmüş oldular. O günden bu yana tazminat için görüşmeler belli aralıklarla ama hep sürdü .Son dönemde bu görüşmelerde hem bir ivme hem de belli bir yakınlaşma söz konusu. Son görüşmelerde aradaki görüş ayrılıklarının azaldığını söyleyebiliriz.
TARİHİ BİR ADIM DAHA ATILMAK ÜZERE
Bizim şimdi bir rakam zikretmemiz doğru olmaz ama tazminat bizim için maddi değeri bağlamında değil vatandaşlarımızın hukuklarının korunması ve bu anlamda bir bedel ödetilmesi anlamında önemlidir. Olumlu bazı gelişmeler bu çerçevede var. Bu tip konularda bir süre vermek doğru olmaz ama son görüşmelerde ciddi mesafe alındığını ifade edebilirim. Özür ile birlikte tarihi bir adım atıldı. Şimdi tazminatla da bir ikinci adım atılacak. Mavi Marmara'dan sonra ilişkilerin normalleşmeye en yakın olduğu dönemi yaşıyoruz.
GEZİ OLAYLARI ESNASINDA İNTERNETTEN BASKIN İÇİN EVİMİN ADRESİ VERİLDİ
Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinde bazen farklı bir psikoloji egemen oluyor. Türkiye'de üzerinde çalışılan veya yasalaştırılan bir husus tam anlamıyla anlaşılmadan ve Avrupa'daki örneklerle karşılaştırmadan bir hükme varılıyor. Bu doğru bir şey değil. Bir bakan ya da siyasi bir kişilik olara değil, bir aydın olarak da basın üzerine hiçbir kısıtlamanın gelmesinin doğru olduğu kanaatinde değilim. Buna internet de dahildir. Ama aynı zamanda bir basın etiği var, İnternet etiği de oluşmalı. Basın etiğinde söz konusu olan hususlar internet etiğine de yansıyabilmeli. Öyle oylalar yaşadık ve yaşıyoruz ki; internet ortamının sana ortamın hiçbir ahlaki kayıt olmadan kullanılması sanki doğal bir hakmış gibi görünüyor. Yazılı basında çıktığın da tepki doğuran bir husus internette rahatlıkla paylaşılabiliyor. Kendi tecrübelerimden hareketle; benim seneler evvel tekzip ettiğim bir haber 2-3 sene sonra tekrar gündeme getirildi.
Ben o gün gazete ile ilgili mahkeme üzerinden bir durdurma kararı alabildim. Hem hukuki bir suçlama var hem de etik olarak bir suçlama var. Hiçbir zemini yok. Hem daha önce bu konu ile ilgili bir karar var. Bu durdurulabildi ve tekrar tekzip yayınlanmasını kararlaştırıldı. İnternet ortamında kişilik haklarını yok eden küfürlere varan olağanüstü hakaretler içeren metinler rahatlıkla dolaşabiliyor. İnsan haklarının basın özgürlüğü ve etik temellerle bir yerde sentez edilmesi lazım. Bir kişinin bir görüşü beyan edebilmesi nasıl bir insan hakkıysa, başka bir insanın da kendi kişisel hukukuna ve kendi kişiliğine yönelik saldırılarla ilgili bir talepte bulunabilmesi de bir hukuki haktır. O da bir insan hakları ihlalidir.
Gezi olayları esnasında evimin adresi verilen internet ortamında o provokatörlerin baskın yapmaları yolunda çağrıda bulunuldu. Düşünebiliyor musunuz? Bir adres gösteriliyor ve deniliyor ki şimdi hep beraber şuraya gidip basacağız. Gazetede olsa böyle bir şey suç, bir toplantıda söyleseniz suç. İnternet ortamında twit ortamında bunu söylediğinizde sanki serbestmiş gibi. Dedikodunun veya toplum içinde dar bir kesimde konuşulduğunu önünü açmak gibi. bu dar da değil.. sanal alemde bir mesele. Bu yasanın arka planında esas itibariyle insan hakları konusunda kişisel hakların ihlal edilenleri bu ihlallerin önlenmesi çabası var. bir düzenleme çabası var bir yasaklama değil.
"Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç İsrail'le tazminat konusunda olumlu gelişmeler olduğunu açıkladı. Bir olumlu sonuca yaklaştık mı, bir de İsrail tarafından gelen haberlerde İsrail'in 20-25 milyon dolar ödemeyi kabul ettiğine dair bir takım iddialar, haberler var doğrular mısınız?" sorusuna "Her şeyden önce Türkiye bu konuda ilkeli bir durum sergiledi ve sergilemeye devam ediyor" diyen Davutoğlu şöyle cevap verdi.
Mavi Marmara olayı sonrasında benim BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığım toplantıda zikrettiğimiz bazı talepler vardı. Bunlar 7-8 talepti. Bir çoğu o süre içerisinde yerine getirildi. Geriye üç temel talebimiz kalmıştı. Özür, tazminat ve Gazze ile Filistin'e dönük kısıtlamaların kaldırılması.
Geçen sene mart ayında bildiğiniz gibi sayın Obama'nın da girişimiyle bir şart yerine getirildi, özür dilendi. Yıllarca Türkiye'de özür dilenmez diye bekleyen ve bunu eleştiren kesimler de bu konuda Türkiye'nin kararlı tutumunun neticesini görmüş oldular. O günden bu yana tazminat için görüşmeler belli aralıklarla ama hep sürdü .Son dönemde bu görüşmelerde hem bir ivme hem de belli bir yakınlaşma söz konusu. Son görüşmelerde aradaki görüş ayrılıklarının azaldığını söyleyebiliriz.
TARİHİ BİR ADIM DAHA ATILMAK ÜZERE
Bizim şimdi bir rakam zikretmemiz doğru olmaz ama tazminat bizim için maddi değeri bağlamında değil vatandaşlarımızın hukuklarının korunması ve bu anlamda bir bedel ödetilmesi anlamında önemlidir. Olumlu bazı gelişmeler bu çerçevede var. Bu tip konularda bir süre vermek doğru olmaz ama son görüşmelerde ciddi mesafe alındığını ifade edebilirim. Özür ile birlikte tarihi bir adım atıldı. Şimdi tazminatla da bir ikinci adım atılacak. Mavi Marmara'dan sonra ilişkilerin normalleşmeye en yakın olduğu dönemi yaşıyoruz.
GEZİ OLAYLARI ESNASINDA İNTERNETTEN BASKIN İÇİN EVİMİN ADRESİ VERİLDİ
Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinde bazen farklı bir psikoloji egemen oluyor. Türkiye'de üzerinde çalışılan veya yasalaştırılan bir husus tam anlamıyla anlaşılmadan ve Avrupa'daki örneklerle karşılaştırmadan bir hükme varılıyor. Bu doğru bir şey değil. Bir bakan ya da siyasi bir kişilik olara değil, bir aydın olarak da basın üzerine hiçbir kısıtlamanın gelmesinin doğru olduğu kanaatinde değilim. Buna internet de dahildir. Ama aynı zamanda bir basın etiği var, İnternet etiği de oluşmalı. Basın etiğinde söz konusu olan hususlar internet etiğine de yansıyabilmeli. Öyle oylalar yaşadık ve yaşıyoruz ki; internet ortamının sana ortamın hiçbir ahlaki kayıt olmadan kullanılması sanki doğal bir hakmış gibi görünüyor. Yazılı basında çıktığın da tepki doğuran bir husus internette rahatlıkla paylaşılabiliyor. Kendi tecrübelerimden hareketle; benim seneler evvel tekzip ettiğim bir haber 2-3 sene sonra tekrar gündeme getirildi.
Ben o gün gazete ile ilgili mahkeme üzerinden bir durdurma kararı alabildim. Hem hukuki bir suçlama var hem de etik olarak bir suçlama var. Hiçbir zemini yok. Hem daha önce bu konu ile ilgili bir karar var. Bu durdurulabildi ve tekrar tekzip yayınlanmasını kararlaştırıldı. İnternet ortamında kişilik haklarını yok eden küfürlere varan olağanüstü hakaretler içeren metinler rahatlıkla dolaşabiliyor. İnsan haklarının basın özgürlüğü ve etik temellerle bir yerde sentez edilmesi lazım. Bir kişinin bir görüşü beyan edebilmesi nasıl bir insan hakkıysa, başka bir insanın da kendi kişisel hukukuna ve kendi kişiliğine yönelik saldırılarla ilgili bir talepte bulunabilmesi de bir hukuki haktır. O da bir insan hakları ihlalidir.
Gezi olayları esnasında evimin adresi verilen internet ortamında o provokatörlerin baskın yapmaları yolunda çağrıda bulunuldu. Düşünebiliyor musunuz? Bir adres gösteriliyor ve deniliyor ki şimdi hep beraber şuraya gidip basacağız. Gazetede olsa böyle bir şey suç, bir toplantıda söyleseniz suç. İnternet ortamında twit ortamında bunu söylediğinizde sanki serbestmiş gibi. Dedikodunun veya toplum içinde dar bir kesimde konuşulduğunu önünü açmak gibi. bu dar da değil.. sanal alemde bir mesele. Bu yasanın arka planında esas itibariyle insan hakları konusunda kişisel hakların ihlal edilenleri bu ihlallerin önlenmesi çabası var. bir düzenleme çabası var bir yasaklama değil.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.