Yıkın o binayı!..

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) diye bir birim ve bütün istihbarat operasyonlarının yürütüldüğü bir bina var. Türkiye'de telefon ve internet kullanan herkesin kayıt altına alındığı bir bina.
Binlerce kişi dinlenmiş, onlarca örgüt inşa edilmiş, şemalar yapılmış, listeler hazırlanmış, listede isimleri olan ve örgütlere dağıtılan belki binlerce kişi içeri alınacakmış diyoruz ya...
İşte bu insanların hepsi bu binadan takip ediliyor.
Türkiye'nin tamamının yolu bu binadan geçiyor. O binayı yönetenler hepimizi yönetiyor. Bütün mahrem bilgilere ulaşıyor, bütün görüşme trafiğini kontrol ediyor.

Bu nasıl bir bina ise, nasıl bir devlet kurumu ise, nasıl bir yönetimi ve ne tür çalışanları varsa, herkes bu bina üzerinden fişlenmiş, dosyalanmış.
Devlet vatandaşını koruyamamış. Binasına sahip olamamış, bu kurumda çalışanları denetleyememiş. Bina da, yönetimi de, çalışanlar da birilerinin eline geçmiş ve o birileri millete, hepimize tuzak kurmuş.
Bütün özel iletişimi denetim altına almış. Kimler için alındığı bile belli olmayan mahkeme kararlarıyla herkesi buradan dinlemiş. Yüz kişilik, beş yüz kişilik mahkeme kararları getirilmiş, burayı yönetenler isimlere bakma gereği bile duymamış, altına imzayı basmış.
BİNLERCE KABLO NEREYE GİDİYOR?
Bu insanları kim, neden dinlemeye alıyor? Bu insanların kaderiyle kim, neden oynuyor? Burada neler tezgahlanıyor, kimse dönüp bakmamış..
Binayı dizayn edenler, daha sonra yönetenler, binayı ele geçirip kendi amaçları için kullananlar, altına nereye gittiği belli bile olmayan fiber hatlar döşeyenler, binlerce kablonun ne işe yaradığını, hangi adreslere neler aktardığını bile bilemeyecek, öğrenemeyecek durumda olanlar bu milletin vebalini nasıl ödeyecek?
Bina yönetimini bile dışarıdan malum şirketlere devretmişler. Bütün iletişimi onların eline vermişler ve bundan şüphe bile etmemişler. Bugün bile bu binada kontrolsüz dinlemelerin yapıldığı, bunun denetlenmesinin, kontrol altına alınmasının mümkün olmadığı, bina yapısının ya da sonradan eklenenlerin buna izin vermediği, dışarıdan servis sağlayanların sadece istediği kişileri değil tüm iletişimi takip ettiği söyleniyor.
Açıkça ortaya şu sonuç çıkıyor: Türkiye'deki bütün telefon numaralarının geçtiği kurum, bütün elemanlarını ve yönetimini değiştirseniz de, dışarıdan çalışan şirketlerin sözleşmelerini feshetseniz de kontrol edilemiyor, denetlenemiyor. Fiziki olarak, teknik olarak bu mümkün değil.
O zaman binayı yapanlardan, sistemi kuranlardan, kurulduğu günden bu yana yönetenlerden, bu birimle iş yapan şirketlere kadar her şeyin sorgulanması gerekiyor.
Madem bina kontrol altına alınamıyor, denetlenemiyor, sistemi değiştirilemiyor, binlerce kablonun nereye gittiği tespit edilemiyor o zaman tek bir seçenek kalıyor geriyor:
Bu binayı yıkın!
Yüz bine yakın insan bu bina üzerinden dinleniyorsa, yargıya hakim güvenlik kadroları istediği listeyi sorgusuz onaylatıp dinletebiliyorsa, hiçbir yargısal sorgulama yapılmıyorsa, bütün ülke vatandaşları tehdit altında demektir.
Emniyette bir istihbarat kadrosu, yargıda bir zümre, TİB binasındaki kadrolar beraber operasyonlar yapıyor, binlerce insanı zanlı durumuna sokuyor, hayatlarıyla oynuyor. Devlet, kurum, bina yönetimi, denetim mekanizmaları uyuyor ya da bilinçli olarak görevini yapmıyor.
Kollektif bir sorumluluk var ve çok kapsamlı bir soruşturma başlatılması gerekiyor. Yüzlerce kişilik dinleme listelerine tek bir imza ile onay veren TİB yöneticileri dosyayı açıp bakma zahmetine bile katlanamıyorsa devlet dediğimiz aygıt vatandaşının Anayasal güvenceye sahip haklarını koruyamıyor, yargı denetimi de işe yaramıyor demektir.
MİLYONLARCA İNSANI YABANCILARA SATMIŞLAR!
Vatandaşının en tabi özgürlük alanını koruyamayan devlet sorumludur. Devletin kurumları, devlet içinde bir başka yapılanma ile hem devlete hem vatandaşa tuzak kurmuş ve başka maceralara girişmişse bu çok vahim bir suç demektir. Bir de bu bilgileri doğrudan yabancı kaynaklara, istihbarat merkezlerine aktaran sistemi işletiyorlarsa gerçekten vatana ihanetten yargılanmaları gerekiyor.
Bu çok ağır suçun ciddi olarak ihtimal dahilinde olduğunu görüyoruz. Bu ülkede ya da bir başka ülkede vatandaşının kusurlarını arayan bir devlet sistemi düşünülemez. Vatandaşını tehdit gören, bu tehdide göre suç üreten, bu tehdide göre örgütsel şemalar hazırlayan devletin meşruiyeti sorgulanır.
Birileri özellikle bu meşruiyeti sorgulatmak için senaryoyu tam yazmış ve uygulamış. Öyleyse devletin bu karanlık yapının üstüne gitmesi, bu yapıyı deşifre etmesi, vatandaşına karşı suç işleyenleri cezalandırması gerekiyor.
Devlet dediğimiz aygıtın vatandaşına karşı öncelikli sorumluluklarından biridir bu. Yapamayan, vatandaşına bu Anayasal güvenceyi sağlayamayan devlet de sorgulanacaktır.
Avustralya İstihbaratı, (Australia Security Intelligence Organization, ASIO) için yapılan 608 milyon dolarlık yeni binanın çizimlerinin, Çinli hackerlar tarafından ele geçirildiği, taşeron firmaya yönelik siber saldırı ile gündeme gelmişti. Çinliler'in binayı kolayca dinleyebileceğinden korkan Avustralyalılar yeni binayı yıkmayı bile tartışıyormuş.
Yahu bizim TİB üzerinden on binlerce insan denetimsiz dinlenmiş, Türkiye'de telefon ve internet kullanan herkes yabancı istihbarat servislerine aktarılmış, işi organize eden yapı deşifre olmuş, söz konusu bina bu deşifreden sonra bile yönetilemez halde ama biz hiçbir şey yapmıyoruz.
Sizin binanızın tamamını taşeron firmalar yönetiyormuş. Milyonlarca insanı yabancılara satıyormuş. Bir de onlara milyonlarca lira hizmet ödemeleri yapmışsınız. Vatandaşın vergilerinden!
Hala ne bekliyorsunuz. Yıkın o binayı, yok edin! Bu ülkeye böyle bir utanç yakışmaz.
İbrahim Karagül/ Yeni Şafak..
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.