Selefilik örtüsü altına saklanan vehhabiler, gizli örgütlere maşa olmaya ve Müslümanları katletmeye cihad diyor ve bu gün heryerde cihat yaptıklarını söylüyorlar. Halbuki dış güçlerin kuklası olup, onların yönlendirmesi ile hareket ediyorlar. Bu
vehhabilik tehlikesini işin içinden, cihadın merkezinden bir insan dile
getiriyor…
Çeçenistan’ın efsane komutanı Şamil Basayev, yaptığı bir konuşmada selefi geçinen Vehhabilere karşı uyarıyor ve gerçek cihadın tarikatlar ile yapıldığını söylüyor. İzleyelim:
Şehid Şamil Basayev’in o konferansı:
.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bu konferansta siz sayın delegeleri ve misafirleri görmekten mutluluk duyuyorum. Ben bugün buraya gelmeyi bardığımız için çok memnunum. Ve özellikle toplantıyı düzenleyenlere, yemek hazırlayanlara, namaz için gerekli düzenlemeyi yapan herkese teşekkür etmek istiyorum. Bütün bunların oldukça zor şartlar altında yapıldığına inanıyorum. Ben onların çalışmaları için kendilerine teşekkür etmek istiyorum.
.
Ben hepimizin aynı şekilde ana meseleye dokunmayışımıza çok şaşırıyoorum. Ben aceleci davranmak istemiyorum, çünkü bu konuda alim değilim. Biz hepimiz sorunun etrafında dolaşıp duruyoruz. Sorunun özüne dokunmuyoruz. Nasıl çözeceğimizi konuşmuyoruz. Bugünün ve geleceğimizin en önemli sorunu bu. Ancak bu konuda kim çözümden bahsederse silahtan ve güçten bahsediyor. Ben de bu konuda fikrimi söylemek istiyorum.
.
En başta söylemek isterim ki bu problem hakkında hepinizden daha çok şey biliyorum. Yine söylüyorum ki ben alim değilim. Eğer bu konuda yanlış bir şey söylersem, eminim alimlerimiz beni memnuniyetle düzelteceklerdir. Çünkü bu konuda son merci değilim. Konuşmamın başında söylemek isterim ki, ben bu problemle ilgili daha çok şey biliyorum, çünkü ben Vehhabilerle arkadaşım, onlarla yaşıyorum, onlarla birlikte savaştım ve Cumhuriyetimizde bütün bu oluşumu başından sonuna kadar gördüm. Ben Vehhabi değilim ama hayat böyle bir şey, bizi bu savaşta hep birlikte olmak zorunda bıraktı.
.
Savaşın başından itibaren onları ayıran şey bir disipline sahib olmalarıydı. Ama bu disiplin sadece kendi içlerindeydi. Sadece birbirlerine saygı gösteriyorlardı. Her zaman devlet içinde bir devlet idiler. Her zaman onların ana kozu buydu. 1992-93 savaş yılı zamanında beni de kendi saflarına çekmek için, sürekli dedikleri gibi yoğun bir şekilde çalıştılar. Neredeyse Vehhabi oluyordum ama bir şey beni onlardan uzaklaştırdı. Onlara katılma kararıyla yanlarına gittim. Ve selam verdim; Esselamu Aleyküm. Onlar büyük ve küçük çeşitli şekillerde oturuyorlardı. Ve aleyküm selam, fakat kimse kımıldamadı. Ben dedim; “size ne oluyor, ben size selam verdim neden kimse ayağa kalkmadı. Bana mı sayınız yok veya kendinize mi saygınız yok.” Onlar bana; “Hz. Peygamber (sav) ashabına ayağa kalkmadı, biz de ayağa kalkmak zorunda değiliz” dediler. Ben dedim ki; “ben bu tarihi olayı biliyorum, O (sav) ashabı için ayağa kalktı ve ashabı da onun için ayağa kalktı ilk karşılaşmmalarında. Fakat günde on yirmi defa girip çıkmalarında bir daha kalkmadılar. Biz de daha sonralarında ayağa kalmıyoruz.” Burada bir anlaşmazlık doğdu ve bu insanların yanlış yola sapmış oldukları sonucuna vardım. O zaman dedim ki, biri bana ayağa kalkar ve saygı gösterirse bu beni memnun eder. Ve yarın ben bu adamla karşılaşırsam ben de ayağa kalkmak ve onu mutlu etmek isterim. Eğer bu bize iyilik getiriyorsa, müslümanlar arasında sevgiyi arttırıyorsa bunda ne kötülük var. Hiçbirşey. Bunu söylemek gerekli değil. Ama diyorum ki, bir adam iyilik yapmak yasak diyorsa o yanılmıştır, doğru değildir.
.
Konuşmamın başında öncelikle Kafkasya tarihinde tarikatların rolünü özellikle vurgulamak istiyorum. Birinci Kafkas Savaşı… Biz İslam bayrağı altında düzenlenen Kafkas savaşlarında tarikatların nasıl önemli bir rol oynadığını hepimiz hatırlıyoruz. İsteyelim veya istemeyelim bu bilinen bir gerçektir. Eğer tarikatlar olmasaydı Rus yetkililere karşı bir direniş olmayacaktı. Herşeye hazırdılar ama bugün kimse tarikat sorunu hakkında konuşmuyor. Hatta dokunmuyoruz bile, ama aynı zamanda bugün bir tarafı uyuşmuş felçli bir adama benziyoruz. Ve bize ceset diyen bu sözde Vehhabilere diyoruz ki; Hayır biz hayattayız… İşte bütün fark ve işte var olan sorun. Bu benim fikrim.
.
Tarikat iki parçadan oluşur; ruh ve fizik… Fiziksel tarafı ise zikirdir. Zikir bu tarafta, bizde kaldı. Manevi yan, yani ruh ise önce Rus İmparatorluğu, daha sonra ise Sovyetler tarafından baskılarla bizden uzaklaştırılmıştır. Bildiğiniz gibi bütün şeyhlerimiz Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Müridleri, mürşidleri ve tüm takipçileri ve tüm alimlerimiz yok edilmiş ve böylece halkımızın manevi yönü ortadan kaldırılmıştır. Biz fiziki yönü çok sıkı tuttuk. Ama o tarikatın sadece bir yüzü idi. Bizim herşeyden önce tarikatı canlandırmamız gerekir. Bu Nakşibendi kanadı olabilir yada Kadiri kolu olabilir. Fakat tam olarak canlandırılmak için fırsat verilsin. O zaman bu konuda konuşmak için sebeb olmayacaktır. Spekülasyon yapmak için fırsat olmayacaktır. Bugün bize çok alim yetiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Bize yeni sufi okullar organize etmek gerekir. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nde ilk sırada onları kurmak için bize özel komiteler gerekli. Çünkü devlet düzeyinde destek mevcuttur. Bizim bir sansür komisyonu kurmamız ve edebi eser litaratürü oluşturmamız gereklidir. Ve dini ilahiler gibi, haydi doğrusunu konuşalım; bizim dini ilahilerin çoğu aynı fanatik kara cahiller tarafından yazılmıştır, onların şeyhleri kim daha hızlı ise onun daha çabuk cennete çıkacağına inandırdı..
.
Yani ülkemizde herşeyden önce bir bilim komisyonu kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra, bu sözde, Vehhabi litaratürünün de oluşturulmasının gerektiğini düşünüyorum. O da sansürden sonra ülkede yerini almalıdır. Bizim öncelikle cehaletle mücadele etmemiz gerekli. Çünkü bütün sorunlar cehaletten kaynaklanıyor. Hazret-i Peygamberin bir hadisi var; İslam’ın üç düşmanı var. Birincisi militan bir ateist(bunun hakkında bir şey söylemedik, bu ateist bu savaşla gelen Ruslar). İkincisi, İslam’ın esaslarını doğru yorumlamayan alimler. İslam’ın üçüncü düşmanı ise, fanatik cahil.
.
Bizim bunu uzaklaştırmamız gerekli, bizim ruhumuzdan cehaleti çıkarmamız gereklidir. Bugün biz bir takım kararlar alabiliriz, bir şeyleri önleyebiliriz. Ancak size söylüyorum bu iyi sonuç getirmez. Yarın bizim çocuklarımızda onların yanına gider. Çünkü biz bugün onlara kendi hakkımızda bir şey vermedik. Sonra ise boşluk… Bugün Dağıstan’da, İnguşetya’da ve Çeçenistan’da, bizim geçlerimizden duyumlarımız, büyük başarısızlık ve bilgi eksikliği… Biz onlara bir şey vermiyoruz. Bugün bize geçmiş velilerden bilgi, gerçek İslam bilgisi gerekli.. Biz Vehhabileri ve diğerlerini ancak böyle durdurabiliriz. Önleyici tedbirler olarak biz hiçbirşey yapmıyoruz.”
İHVANLAR.NET
Çeçenistan’ın efsane komutanı Şamil Basayev, yaptığı bir konuşmada selefi geçinen Vehhabilere karşı uyarıyor ve gerçek cihadın tarikatlar ile yapıldığını söylüyor. İzleyelim:
Şehid Şamil Basayev’in o konferansı:
.
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Bu konferansta siz sayın delegeleri ve misafirleri görmekten mutluluk duyuyorum. Ben bugün buraya gelmeyi bardığımız için çok memnunum. Ve özellikle toplantıyı düzenleyenlere, yemek hazırlayanlara, namaz için gerekli düzenlemeyi yapan herkese teşekkür etmek istiyorum. Bütün bunların oldukça zor şartlar altında yapıldığına inanıyorum. Ben onların çalışmaları için kendilerine teşekkür etmek istiyorum.
.
Ben hepimizin aynı şekilde ana meseleye dokunmayışımıza çok şaşırıyoorum. Ben aceleci davranmak istemiyorum, çünkü bu konuda alim değilim. Biz hepimiz sorunun etrafında dolaşıp duruyoruz. Sorunun özüne dokunmuyoruz. Nasıl çözeceğimizi konuşmuyoruz. Bugünün ve geleceğimizin en önemli sorunu bu. Ancak bu konuda kim çözümden bahsederse silahtan ve güçten bahsediyor. Ben de bu konuda fikrimi söylemek istiyorum.
.
En başta söylemek isterim ki bu problem hakkında hepinizden daha çok şey biliyorum. Yine söylüyorum ki ben alim değilim. Eğer bu konuda yanlış bir şey söylersem, eminim alimlerimiz beni memnuniyetle düzelteceklerdir. Çünkü bu konuda son merci değilim. Konuşmamın başında söylemek isterim ki, ben bu problemle ilgili daha çok şey biliyorum, çünkü ben Vehhabilerle arkadaşım, onlarla yaşıyorum, onlarla birlikte savaştım ve Cumhuriyetimizde bütün bu oluşumu başından sonuna kadar gördüm. Ben Vehhabi değilim ama hayat böyle bir şey, bizi bu savaşta hep birlikte olmak zorunda bıraktı.
.
Savaşın başından itibaren onları ayıran şey bir disipline sahib olmalarıydı. Ama bu disiplin sadece kendi içlerindeydi. Sadece birbirlerine saygı gösteriyorlardı. Her zaman devlet içinde bir devlet idiler. Her zaman onların ana kozu buydu. 1992-93 savaş yılı zamanında beni de kendi saflarına çekmek için, sürekli dedikleri gibi yoğun bir şekilde çalıştılar. Neredeyse Vehhabi oluyordum ama bir şey beni onlardan uzaklaştırdı. Onlara katılma kararıyla yanlarına gittim. Ve selam verdim; Esselamu Aleyküm. Onlar büyük ve küçük çeşitli şekillerde oturuyorlardı. Ve aleyküm selam, fakat kimse kımıldamadı. Ben dedim; “size ne oluyor, ben size selam verdim neden kimse ayağa kalkmadı. Bana mı sayınız yok veya kendinize mi saygınız yok.” Onlar bana; “Hz. Peygamber (sav) ashabına ayağa kalkmadı, biz de ayağa kalkmak zorunda değiliz” dediler. Ben dedim ki; “ben bu tarihi olayı biliyorum, O (sav) ashabı için ayağa kalktı ve ashabı da onun için ayağa kalktı ilk karşılaşmmalarında. Fakat günde on yirmi defa girip çıkmalarında bir daha kalkmadılar. Biz de daha sonralarında ayağa kalmıyoruz.” Burada bir anlaşmazlık doğdu ve bu insanların yanlış yola sapmış oldukları sonucuna vardım. O zaman dedim ki, biri bana ayağa kalkar ve saygı gösterirse bu beni memnun eder. Ve yarın ben bu adamla karşılaşırsam ben de ayağa kalkmak ve onu mutlu etmek isterim. Eğer bu bize iyilik getiriyorsa, müslümanlar arasında sevgiyi arttırıyorsa bunda ne kötülük var. Hiçbirşey. Bunu söylemek gerekli değil. Ama diyorum ki, bir adam iyilik yapmak yasak diyorsa o yanılmıştır, doğru değildir.
.
Konuşmamın başında öncelikle Kafkasya tarihinde tarikatların rolünü özellikle vurgulamak istiyorum. Birinci Kafkas Savaşı… Biz İslam bayrağı altında düzenlenen Kafkas savaşlarında tarikatların nasıl önemli bir rol oynadığını hepimiz hatırlıyoruz. İsteyelim veya istemeyelim bu bilinen bir gerçektir. Eğer tarikatlar olmasaydı Rus yetkililere karşı bir direniş olmayacaktı. Herşeye hazırdılar ama bugün kimse tarikat sorunu hakkında konuşmuyor. Hatta dokunmuyoruz bile, ama aynı zamanda bugün bir tarafı uyuşmuş felçli bir adama benziyoruz. Ve bize ceset diyen bu sözde Vehhabilere diyoruz ki; Hayır biz hayattayız… İşte bütün fark ve işte var olan sorun. Bu benim fikrim.
.
Tarikat iki parçadan oluşur; ruh ve fizik… Fiziksel tarafı ise zikirdir. Zikir bu tarafta, bizde kaldı. Manevi yan, yani ruh ise önce Rus İmparatorluğu, daha sonra ise Sovyetler tarafından baskılarla bizden uzaklaştırılmıştır. Bildiğiniz gibi bütün şeyhlerimiz Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Müridleri, mürşidleri ve tüm takipçileri ve tüm alimlerimiz yok edilmiş ve böylece halkımızın manevi yönü ortadan kaldırılmıştır. Biz fiziki yönü çok sıkı tuttuk. Ama o tarikatın sadece bir yüzü idi. Bizim herşeyden önce tarikatı canlandırmamız gerekir. Bu Nakşibendi kanadı olabilir yada Kadiri kolu olabilir. Fakat tam olarak canlandırılmak için fırsat verilsin. O zaman bu konuda konuşmak için sebeb olmayacaktır. Spekülasyon yapmak için fırsat olmayacaktır. Bugün bize çok alim yetiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Bize yeni sufi okullar organize etmek gerekir. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti’nde ilk sırada onları kurmak için bize özel komiteler gerekli. Çünkü devlet düzeyinde destek mevcuttur. Bizim bir sansür komisyonu kurmamız ve edebi eser litaratürü oluşturmamız gereklidir. Ve dini ilahiler gibi, haydi doğrusunu konuşalım; bizim dini ilahilerin çoğu aynı fanatik kara cahiller tarafından yazılmıştır, onların şeyhleri kim daha hızlı ise onun daha çabuk cennete çıkacağına inandırdı..
.
Yani ülkemizde herşeyden önce bir bilim komisyonu kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra, bu sözde, Vehhabi litaratürünün de oluşturulmasının gerektiğini düşünüyorum. O da sansürden sonra ülkede yerini almalıdır. Bizim öncelikle cehaletle mücadele etmemiz gerekli. Çünkü bütün sorunlar cehaletten kaynaklanıyor. Hazret-i Peygamberin bir hadisi var; İslam’ın üç düşmanı var. Birincisi militan bir ateist(bunun hakkında bir şey söylemedik, bu ateist bu savaşla gelen Ruslar). İkincisi, İslam’ın esaslarını doğru yorumlamayan alimler. İslam’ın üçüncü düşmanı ise, fanatik cahil.
.
Bizim bunu uzaklaştırmamız gerekli, bizim ruhumuzdan cehaleti çıkarmamız gereklidir. Bugün biz bir takım kararlar alabiliriz, bir şeyleri önleyebiliriz. Ancak size söylüyorum bu iyi sonuç getirmez. Yarın bizim çocuklarımızda onların yanına gider. Çünkü biz bugün onlara kendi hakkımızda bir şey vermedik. Sonra ise boşluk… Bugün Dağıstan’da, İnguşetya’da ve Çeçenistan’da, bizim geçlerimizden duyumlarımız, büyük başarısızlık ve bilgi eksikliği… Biz onlara bir şey vermiyoruz. Bugün bize geçmiş velilerden bilgi, gerçek İslam bilgisi gerekli.. Biz Vehhabileri ve diğerlerini ancak böyle durdurabiliriz. Önleyici tedbirler olarak biz hiçbirşey yapmıyoruz.”
İHVANLAR.NET
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.