İşte Kaplan'ın "Dünya Osmanlı’ya gebe!" başlıklı o yazısı:
Dünyanın karşı karşıya kaldığı ve çözemediği iki temel sorun var.
İKİ KÜRESEL SORUN
Birincisi, farklı dinlerin ve medeniyetlerin nasıl bir arada yaşayabileceği meselesi.
İkincisi: Hakikat fikrinin yitirilmesi.
Hakikat fikri, dolayısıyla Tanrı fikri yitirildiği, tabiat tahrip edildiği, hakikatin, adaletin ve sulhün değil, gücün hâkim olduğu bir dünya düzeni kurulduğu için bütün insanlık büyük bir varoluşsal kaosun eşiğinde “debelenip duruyor”.
İslâm medeniyetinin en son ve en sofistike kavramlarını ve kurumlarını geliştiren Osmanlı medeniyet fikri, tam da dünyanın karşı karşıya kaldığı fizik ve metafizik kaosu nasıl aşabileceğinin kodlarını barındıran, yeniden keşfetmemiz ve geliştirmemiz gereken tek çıkış yolu.
“OSMANLI, İNSANLIĞIN GELECEĞİDİR” SÖZÜNÜ BİR TÜRK TARİHÇİ NEDEN SÖYLEYEMEZ?
Bu gerçeği, büyük tarihçi Toynbee, “Osmanlı, insanlığın geleceğidir” diyerek açıkça ifade ediyor.
Ama Türk entelijansiyasının henüz Osmanlı’nın nasıl bir medeniyet tecrübesi ürettiğini bile bilememesi ve hatta Osmanlı’ya kem gözle bakması, bizim Batılılar tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülke olmamıza rağmen kendi-kendini sömürgeleştiren tek ülke olduğumuz ve zihnî sömürgecilik yaşadığımız acı gerçeğini gözler önüne seriyor.
İzi sürülmesi gereken yakıcı soru şu bu noktada: Osmanlı medeniyet fikrinin ve atılımının temel özellikleri nelerdi ve bugün bu medeniyet fikri, insanlığa, yaşadığı varoluş bunalımından çıkış sürecinde ne söyleyebilir, nasıl yenilenerek yeniden üretilebilir acaba?
OSMANLI ATILIMI: AKÎDE, FİKİR VE SİYASETTE BİRLİK
Osmanlı, üç büyük tarihî sütunun temellerini atmıştı.
Birincisi, İslâm dünyasını, akîdevî olarak; ikincisi, fikrî olarak; üçüncüsü de, siyasî olarak ehl-i sünnet omurga üzerinden ayağa kaldırmış, yeniden tarihe girdirmişti ve birleştirmişti.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.