Suriyede savaş 9. Yılına girdi, 2011 yılında özgürlük ve adalet anlayışı isteyen halka Pazar yerlerini, okulları, hastaneleri bombalayarak, insanlara çeşitli işkenceler yaparak cevap veren Esed Rejimi hala yönetimde kalmaya devam ediyor.
9 yıl boyunca bir çok strateji ve konjonktür değiştiren bölge yeni oyunlar ve yeni sahalarla her daim zemin buldu. Geldiğimiz noktada (Rusya, İran ve Esed) bir taraf, (Esed, YPG /PKK, ABD) bir taraf olmuş durumda Türkiye ise sonradan oyuna girmekle büyük bir gecikme ve hatanın getirdiği zorluklarla bir taraf olmaya çalışmaktadır. Bu taraf olmaların tamamı çıkar ve denge üzerine kurulu olup, hepsi işbirliği sona erene dek veya yeni çıkarların oluşmasına kadardır.
Suriye devriminde türlü türlü gruplar kuruldu, bazıları yabancı istihbarat kuruluşlarına hizmet etti, bir çoğu isim değiştirdi veya kapanmak zorunda kaldı. Her daim radikal diye ifade edilen gruplar oldu ve sürekli birileri (medya) tarafından halkın desteğini alan veya almayan gruplar sipariş üzerine radikal ilan edilmeye devam edecektir.
Suriye devriminin başından beri İdlip sınır bölgesi, önemli bir güzergahta ve Suriyenin en büyük 3’üncü bölgesi olması gibi sebeplerden çok büyük öneme sahiptir. Bu önemler sebebiyle Esed başta olmak üzere bir çok ülke İdlib’in hiçbir zaman kalkınmasını istemedi ve bir an önce oradan sivilleri gönderme derdindeydi. Bunu bilen Türkiye 2018 yılının ocak ayında bölgedeki HTŞ vb örgütlerle anlaşarak gözetleme noktaları kurmaya başladı şuan gelinen noktada 12 gözlem noktası mevcuttur.
Türkiye’yi bir çok riskten koruyan yani beka meselesi olan bölge İdlip bölgesidir ve 2013 yılında bir çok aktivist ve sivil toplum kuruluşunun belirttiği Tampon bölge’de bu alanda yapılması planlanmıştır.
2018 yılının Mart ayında başlayan ve hem ülke olarak bir arada olup kenetlenmemize vesile olan hem de sivil halkı teröristlerden kurtarıp bölgeyi özgürleştirdiğimiz Afrin Zeytin Dalı harekatından sonra 2018 yılı sonlarında tüm gözler yine PYD /YPG ‘nin kontrolünde olan Minbiç’e dönmüştü.
Minbiç için terör devleti ABD’ye restler çekildi, sınıra sevkiyatlar yapıldı 2019 yılının ilk günlerinde Minbiç üzerinden sınır hareketlendi, operasyon tarihleri hatta saatleri verilmeye başlandı. Tabiki bu operasyonu başta ABD olmak üzere terör örgütünün Türkiye’deki tüm siyasi, medya ve stk uzantıları istemedi ve aksi algı oluşturma çalışmalarına başladı.
Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak gazetesi de buna benzer bir ısmarlama algı haberiyle karşımıza çıkarak bizleri şaşırttı. Daha önce Suriye savaş stratejisiyle ilgili hiçbir açıklaması olmayan Afgan asıllı Şii kökenli bir akademisyen üzerinden yapılmıştı bu haber.
Biraz haberin içeriğinden sizlere bahsedeyim;
Prof. Dr. Ahmet Kasım Han HTŞ’nin şuan İdlib'te mevcut durumu kullanarak Rusya ve Türkiye'nin kurduğu, kısmen Şam yönetiminin de katıldığı ve İran'ın da yakından izlediği dengeyi bozduğuna uğrattığını söylemekle kalmıyor.
"İdlib, Fırat'ın doğusuna (Minbiç’e) düzenlenecek bir operasyona göre şuan daha öncelikli bir sorun haline geldi" tespitinde bulunarak Türkiye’nin İdlib’e yapılacak operasyona itiraz etmemesi algısını oluşturan Han, Astana görüşmelerinde İdlib’in çatışmasızlık bölgesi ilan edildiğini ve kontrolünün Türkiye’ye verildiğini unutup "İdlib konusunda Rusya ile 'Astana ruhu' üzerinden yakın ilişki kurmak ve Rusya'yı oyunda tutmak zorundayız.” Dedi.
Tüm bunlar yaşanırken, Müslümanların ve bölgemizin maslahatını gözeterek müttefiklerimize yön vermesi gereken Türkiye yerine Suriye devriminin başından beri bazı siyasetçi, bürokrat, medya ve stk’ların yönlendirmesiyle sürekli Müttefiklerimizin (Rusya, İran ve ABD) nin yaptıklarını onaylamak görevi Türkiye verilmeye çalışılıyor.
Bugün Deaş üzerinden siviller katledilirken Türkiye’ye sen sus karışma onlar aşırıcı, onlar radikal diyenler insanlık olarak, Ümmet olarak Deyrizor'a da şuana kadar yaşanan tüm katliamlara sessiz kalmamıza sebep oldu.
Bir aydır Amerika ve Sadık Köpeği PKK/YPG Deyrizor'a bağlı Bagoz (baghouz) bölgesinde Sivil Müslümanların kaldığı çadır kentte bombalar yağdırdılar. Yaklaşık 2 bin’e yakın insan hayatını kaybetti.
YPG güçleri tarafından yoğun olarak karadan bombalandığı belirtilen bölgede, tahliye edilmeyen siviller, IŞİD militanları ve aileleri küçük bir bölgede kuşatma altına alınmış durumda.
Dehşet verici fotoğraflarda kadın ve çocukların öldürülme korkusuyla yüzlerce cesedin arasında bekleştiği görülüyor. Kamplar’da cesetleri defnedecek kimse de kalmadı. Yerel kaynaklar, birçok cesedin parçalanmamış olmasından hareketle, PKK’nın büyük çaplı bir infaz gerçekleştirmiş olabileceğine dikkat çekiyor.
Terör örgütü PKK/YPG ise toplu halde alanda duranlara ‘DEAŞ’ bahanesiyle kurşun yağdırmasıyla yaklaşık 300 insan hayatını kaybetti.
Yazının sonunda "bu ümmetin erkekleri toprağın altına girsin.." diyerek bir ah çektiğinizi duyar gibiyim. Bu sebeple sizlere ve bize düşen görev tüm bu oyunların önüne geçebilmek için yaşananları tüm gerçekliğiyle araştırmak ve elimizden geldiğince bunu diğer insanların duyabilmesi için yazılanları paylaşmak ve duyurmaya çalışmakla başlayacaktır.
ÖMER FARUK TEKE
9 yıl boyunca bir çok strateji ve konjonktür değiştiren bölge yeni oyunlar ve yeni sahalarla her daim zemin buldu. Geldiğimiz noktada (Rusya, İran ve Esed) bir taraf, (Esed, YPG /PKK, ABD) bir taraf olmuş durumda Türkiye ise sonradan oyuna girmekle büyük bir gecikme ve hatanın getirdiği zorluklarla bir taraf olmaya çalışmaktadır. Bu taraf olmaların tamamı çıkar ve denge üzerine kurulu olup, hepsi işbirliği sona erene dek veya yeni çıkarların oluşmasına kadardır.
Suriye devriminde türlü türlü gruplar kuruldu, bazıları yabancı istihbarat kuruluşlarına hizmet etti, bir çoğu isim değiştirdi veya kapanmak zorunda kaldı. Her daim radikal diye ifade edilen gruplar oldu ve sürekli birileri (medya) tarafından halkın desteğini alan veya almayan gruplar sipariş üzerine radikal ilan edilmeye devam edecektir.
Suriye devriminin başından beri İdlip sınır bölgesi, önemli bir güzergahta ve Suriyenin en büyük 3’üncü bölgesi olması gibi sebeplerden çok büyük öneme sahiptir. Bu önemler sebebiyle Esed başta olmak üzere bir çok ülke İdlib’in hiçbir zaman kalkınmasını istemedi ve bir an önce oradan sivilleri gönderme derdindeydi. Bunu bilen Türkiye 2018 yılının ocak ayında bölgedeki HTŞ vb örgütlerle anlaşarak gözetleme noktaları kurmaya başladı şuan gelinen noktada 12 gözlem noktası mevcuttur.
Türkiye’yi bir çok riskten koruyan yani beka meselesi olan bölge İdlip bölgesidir ve 2013 yılında bir çok aktivist ve sivil toplum kuruluşunun belirttiği Tampon bölge’de bu alanda yapılması planlanmıştır.
2018 yılının Mart ayında başlayan ve hem ülke olarak bir arada olup kenetlenmemize vesile olan hem de sivil halkı teröristlerden kurtarıp bölgeyi özgürleştirdiğimiz Afrin Zeytin Dalı harekatından sonra 2018 yılı sonlarında tüm gözler yine PYD /YPG ‘nin kontrolünde olan Minbiç’e dönmüştü.
Minbiç için terör devleti ABD’ye restler çekildi, sınıra sevkiyatlar yapıldı 2019 yılının ilk günlerinde Minbiç üzerinden sınır hareketlendi, operasyon tarihleri hatta saatleri verilmeye başlandı. Tabiki bu operasyonu başta ABD olmak üzere terör örgütünün Türkiye’deki tüm siyasi, medya ve stk uzantıları istemedi ve aksi algı oluşturma çalışmalarına başladı.
Geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak gazetesi de buna benzer bir ısmarlama algı haberiyle karşımıza çıkarak bizleri şaşırttı. Daha önce Suriye savaş stratejisiyle ilgili hiçbir açıklaması olmayan Afgan asıllı Şii kökenli bir akademisyen üzerinden yapılmıştı bu haber.
Biraz haberin içeriğinden sizlere bahsedeyim;
Prof. Dr. Ahmet Kasım Han HTŞ’nin şuan İdlib'te mevcut durumu kullanarak Rusya ve Türkiye'nin kurduğu, kısmen Şam yönetiminin de katıldığı ve İran'ın da yakından izlediği dengeyi bozduğuna uğrattığını söylemekle kalmıyor.
"İdlib, Fırat'ın doğusuna (Minbiç’e) düzenlenecek bir operasyona göre şuan daha öncelikli bir sorun haline geldi" tespitinde bulunarak Türkiye’nin İdlib’e yapılacak operasyona itiraz etmemesi algısını oluşturan Han, Astana görüşmelerinde İdlib’in çatışmasızlık bölgesi ilan edildiğini ve kontrolünün Türkiye’ye verildiğini unutup "İdlib konusunda Rusya ile 'Astana ruhu' üzerinden yakın ilişki kurmak ve Rusya'yı oyunda tutmak zorundayız.” Dedi.
Tüm bunlar yaşanırken, Müslümanların ve bölgemizin maslahatını gözeterek müttefiklerimize yön vermesi gereken Türkiye yerine Suriye devriminin başından beri bazı siyasetçi, bürokrat, medya ve stk’ların yönlendirmesiyle sürekli Müttefiklerimizin (Rusya, İran ve ABD) nin yaptıklarını onaylamak görevi Türkiye verilmeye çalışılıyor.
Bugün Deaş üzerinden siviller katledilirken Türkiye’ye sen sus karışma onlar aşırıcı, onlar radikal diyenler insanlık olarak, Ümmet olarak Deyrizor'a da şuana kadar yaşanan tüm katliamlara sessiz kalmamıza sebep oldu.
Bir aydır Amerika ve Sadık Köpeği PKK/YPG Deyrizor'a bağlı Bagoz (baghouz) bölgesinde Sivil Müslümanların kaldığı çadır kentte bombalar yağdırdılar. Yaklaşık 2 bin’e yakın insan hayatını kaybetti.
YPG güçleri tarafından yoğun olarak karadan bombalandığı belirtilen bölgede, tahliye edilmeyen siviller, IŞİD militanları ve aileleri küçük bir bölgede kuşatma altına alınmış durumda.
Dehşet verici fotoğraflarda kadın ve çocukların öldürülme korkusuyla yüzlerce cesedin arasında bekleştiği görülüyor. Kamplar’da cesetleri defnedecek kimse de kalmadı. Yerel kaynaklar, birçok cesedin parçalanmamış olmasından hareketle, PKK’nın büyük çaplı bir infaz gerçekleştirmiş olabileceğine dikkat çekiyor.
Terör örgütü PKK/YPG ise toplu halde alanda duranlara ‘DEAŞ’ bahanesiyle kurşun yağdırmasıyla yaklaşık 300 insan hayatını kaybetti.
Yazının sonunda "bu ümmetin erkekleri toprağın altına girsin.." diyerek bir ah çektiğinizi duyar gibiyim. Bu sebeple sizlere ve bize düşen görev tüm bu oyunların önüne geçebilmek için yaşananları tüm gerçekliğiyle araştırmak ve elimizden geldiğince bunu diğer insanların duyabilmesi için yazılanları paylaşmak ve duyurmaya çalışmakla başlayacaktır.
ÖMER FARUK TEKE
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.