Bir kafa karıştırmadır gidiyor..
Bir yandan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olumsuz değerlendirmeler..
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Nas değil, değişiklik olabilir” ilk çıkışı ve sonrasında “Bir rapor hazırlayın, inceleyelim” talimatına rağmen..
Tartışma sürüyor..
Bu tartışmada, ayrıntılara girmeden, bir hatırlatma yapayım..
Bu ülkede, dine mesafeli ne kadar feminist var ise.. Ne kadar gayrimeşru birlikteliği savunan solcu, sosyalist, komünist, ateist tip var ise..
Kur’an öğretimine karşı çıkan, kadının başındaki örtünün yasaklanmasını, imam hatiplerin kapatılmasını isteyen ne kadar despot kafa var ise..
Muhafazakar insanları gerici olarak gösterip, hakaret eden ne kadar kendini beğenmiş aristokrat var ise..
Daha özele gireyim..
AK Parti’nin amansız düşmanları arasında yer alan, bu partiye kapatma davası dahil, genel başkanını siyasetten men etmek için çeşitli oyunlar tezgahlayan ne kadar hukukçu var ise..
Belki şöyle özetleyebiliriz..
Bugün AK Parti’den sonra en yüksek oyu alan CHP’nin içinde ne kadar isim var ise..
Hepsi, abartmıyorum, istisnasız İstanbul Sözleşmesi’nden yana..
Bu taraftarlık, tek başına, İstanbul Sözleşmesi’nin yanlışlığını gösterir mi?
Tabii ki göstermez..
Bir ekleme daha yaparsak..
Daha doğru bir tanımlama yapmış oluruz..
AK Parti içindeki görüşü ise şöyle özetleyebiliriz..
Bir kısım destek, bir kısım karşı, bir kısım ise iyileştirme önerisinde..
Sadece ve sadece, CHP’lilerin istisnasız destek vermesi, AK Parti’nin ise bu konuda tereddütleri olması bile..
Bu konuya CHP’lilerin “ölümüne destek” bakış açısı ile yaklaşılamayacağını gösteriyor..
Şu da bir veri değil midir:
AK Parti iktidarı döneminde yapılan düzenlemelerden kaçına, CHP destek vermiştir?
Bu ülkede, darbecilerin yargılanmasını önleyen Anayasa’daki geçici maddenin kaldırılmasına bile, “Zamanaşımı doldu, darbeciler yargılanamaz ki zaten.. Bu göstermelik bir değişikliktir” diyerek karşı çıkan bir CHP’den bahsediyoruz..
Bu CHP, AK Parti’nin getirdiği düzenlemelerden çok sınırlı sayıda olanına destek vermiş ise..
AK Parti bu destek verilen düzenlemelerin hepsine, derinlemesine bakmalıdır..
İşin içinde bir hinoğlu hinlik olabilir..
Bu genel değerlendirmeler sonrasında, işin pratiğine bakalım..
AK Parti çizgisinden değişik isimler yerine..
Konu “kadınlar” olduğu için, AK Parti’ye yakın sivil toplum kuruluşu olan KADEM’in, İstanbul Sözleşmesi hakkındaki görüşlerine bir bakalım..
Daha dün yaptılar bu açıklamayı..
Kendileri sormuş; “İstanbul Sözleşmesi nedir?” demiş ve cevabını vermişler:
“İstanbul Sözleşmesi, kadınlara yönelik her tür şiddete karşı hukuki çerçevede detaylı bir koruma sağlayan ilk uluslararası belgedir.
Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti hedef alan ilk Avrupa Sözleşmesi olma niteliğini taşıyan Sözleşme...”
Dakika bir, gol bir..
Niçin kadınlar ve kız çocukları ile sınırlı, şiddeti önlemek?
Yetişkin erkekler için, “Fiziki güçleri yerinde. Kendilerini korusun” denilebilir.
Ama 2 yaşındaki, 3 yaşındaki, 5 yaşındaki erkek çocuklar, niçin bu sözleşmeden yararlanamıyor?
Niçin o yaştaki erkek çocuklara yönelik aile içi şiddeti önleme noktasında bu sözleşme bir düzenleme getirmiyor? Veya getiriyorsa, siz niçin sadece kadınları ifade ediyorsunuz?
Burdan hareketle, sizce, bu sözleşmeyi kurgulayan Batılıların kafasında, bir hinoğlu hinlik olma ihtimali, zayıf mı?
KADEM’in tanımı sürüyor:
“Sözleşme, örneğin aile içi şiddet, ısrarlı takip, cinsel taciz ve psikolojik şiddet gibi, kadına yönelik farklı şiddet türlerinin suç olarak kabul edilmesini ve bunlara karşı yasal yaptırımlar getirilmesini gerekli kılmaktadır.”
Hiç lafı eğip bükmeden, açıkça soruyorum:
Sözleşme öncesinde, bu ülkede aile içi şiddet serbest miydi?
Israrlı takip, cinsel taciz serbest miydi? Somut verilere dayalı psikolojik şiddet serbest miydi?
İnsanlık, 2011 yılında, ağacın kovuğundan mı çıktı ki, o güne kadar zaten suç olan fiillerin, İstanbul Sözleşmesi ile sanki yeni suç olmuş gibi göstermeye kalkıyorsunuz?
Diyecekler ki, “Ne olur, fazla mal göz çıkartmaz!”
Peki..
Geçiyoruz İstanbul Sözleşmesi’nin amacı hakkındaki KADEM’in cevabına:
“Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak.”
Bu bağlamda, KADEM kadına şiddeti önleme noktasında, evden uzaklaştırma kararı ile ilgili olarak şu tespiti yapıyor:
“Her yasa bir şekilde suistimal edilebileceği gibi bu düzenlemenin de suistimal edilme durumu bir kişinin evden uzaklaştırılmasıyla sonuçlanır. Bu bir mağduriyet olmakla birlikte diğer tarafta eğer her ihbar ciddiye alınmazsa oluşabilecek yaralanma ve can kaybının yaşatacağı mağduriyet ilkiyle kıyaslanamayacak derecede kritiktir.”
İşte bu mantıkta, bir sakatlık var..
Evden uzaklaştırma, şiddeti hiçbir örnekte engellemez.. Tam aksine tahrik eder..
Somut örnek: Adam, eşini gidip öldürüyor. Bir insanı öldürüp, ömür boyu hapse girecek olan insan, “Evden uzaklaştırma kararını ihlalin karşılığı birkaç günlük hapis cezası”nı mı düşünecek?
Düşünmüyor zaten..
Onun için de, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun ile birlikte şiddet arttı, azalmadı. Ama hâlâ kör kör parmağım gözüne, bu yanlışta ısrar ediliyor..
KADEM, “İstanbul Sözleşmesi ile önlenmesini arzu ettiği suçları” şöyle sıralıyor:
“Zorunlu kürtaj, kadın sünneti, cinsel taciz ve ırza geçme, ısrarlı takip, cinsel taciz, aile içi şiddet, zorla evlendirme, zorla kısırlaştırma.”
İşte burada bir uzlaşı mümkün..
Bu suçların mevcut kanunlardaki cezalarını artıralım.. Gerçekten amaç, bu suçları önlemek ise. Bunla sınırlı ise.. Bu suçları önleyecek düzenlemeyi yapalım.. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni de kaldıralım..
Böylece, İstanbul Sözleşmesi’ndeki hinoğlu hinliklerden de kurtulmuş olalım..
Bu konuda KADEM de bir izahat yapmış:
Der ki KADEM bu konuda kendisine yöneltilen soruları özetleyerek: “İstanbul Sözleşmesinde LGBT gibi yönelimlere kapı aralayan maddeler var mı?”
KADEM sormuş ve cevabını da şöyle vermiş:
“Hayır. Sözleşme, üçüncü bir tür oluşturmaya ya da LGBT eğilimlerini hukuk normu olarak belirlemeye veya teşvik etmeye yönelik herhangi bir hüküm taşımamaktadır. Aynı cinsiyetten olan çiftlerin yasal olarak tanınması da dâhil olmak üzere cinsel yönelimle ilgili olarak ortaya yeni standartlar koymamaktadır. Bu sözleşmenin eşcinsel yönelimlerin meşrulaşmasına sebep olduğunu iddia etmek ise en hafif tabirle kötü niyetliliktir.”
Bunu söyledikten sonra, bakın kendi söylediklerini nasıl tekzip ediyorlar:
“Cinsel yönelim kavramı sadece Sözleşme’nin 4. maddesinde geçmektedir.”
Bitti arkadaşlar..
Dağılabilirsiniz..
Kötü niyetli biz miyiz?
Hinoğlu hin batılıların hazırladığı bir sözleşmeye, dindar kardeşlerine göstermediği hüsn-ü zannı gösteren KADEM mi?
YENİ AKİT- Ali İhsan Karahasanoğlu
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.