DÜNYA İSLAMLA ÖZGÜRLEŞECEK ! RÖPORTAJ



"DÜNYA İSLAM'LA ÖZGÜRLEŞECEK"

Cuma, Temmuz 22, 2005
"Türkiye benim için çok önemli bir ülke... Bu önemi de bir dönem İslâm ümmetini bir bayrak etrafında toplayan Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olmasından geliyor. Türkiye'den kimleri tanıyorsunuz sorusuna gelince. Ülkenizden benim gibi yıllardır tek başına bir hücrede tutulan gönüldaşım Salih Mirzabeyoğlu'nu tanıyorum. Kendisiyle uzun bir zamandır mektuplaşıyoruz. Türkiye, cezaevinden çıktıktan sonra ziyaret etmek istediğim ülkelerin başında geliyor. Umarım o zaman ülkeniz hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirim."
Dünyanın en ünlü istihbarat örgütlerini peşinde koşturan Carlos'un, Fransa'nın başkenti Paris'te bir otel odasında saklandığı tesbit edilir. Yüzlerce keskin nişancı ve polis Carlos'un saklandığı otelin etrafını sarar. Olayı canlı yayından veren dünya medyası artık Carlos'un sonunun geldiğini ve yıllardır dünyayı peşinden koşturan ünlü militanın ölü veya diri olarak yakalanacağını iddia etmektedir. Fransız özel timleri Carlos'un kaldığı otel odasını basar; fakat odada kimse yoktur. Çünkü Carlos her zaman olduğu gibi istihbarat örgütlerini inanılmaz zekası sayesinde yine atlatmıştır. Kaldığı evdeki bir masanın üstünde sıcak bir kahve, yanmaya devam eden bir puro ve ters dönmüş bir kitap bulunur. Kitabın ismi Çakal'dır. Bu olaydan sonra Carlos, Çakal lakabıyla anılmaya başlar.
Çakal Carlos kimdir?
20. yüzyılın "en ünlü militanı" olarak nitelendirilen Carlos, 25 Mart 1949 yılında Marksist bir ailenin oğlu olarak Venezuella'nın Caracas hastanesinde dünyaya geldi. 1966 yılında annesi ve kardeşleriyle birlikte Londra'ya gidip, İngiltere'de üniversite eğitimi gördü. Uzun bir dönem Marksist gençlik örgütlenmelerinin içinde yer alan Carlos, 1975 yılında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) kamplarında eğitilerek İsrail'e karşı savaşmaya başladı. Daha sonraki yıllar İsrail hükümetine karşı verdiği mücadeleyi Batı'nın büyük şehirlerine taşıyan Carlos, İsraille ilişkisi olan birçok banka, dernek, gazete ve elçiliğe bombalı saldırıda bulundu. 1980 yılında dünyanın en çok aranan adamı olarak ilan edilen Carlos, CIA, Mossad, Interpol ve Fransız istihbaratını birçok kez atlattı. 1985'li yıllarda dünyadaki birçok devrimci Marksistin gözünde idol olarak görülen Carlos, özellikle yakalanmamaktaki başarısı, zekası ve cesaretiyle dünya medyasının gündeminden hiç düşmedi. Binbirsurat olarak da tanınan Carlos, özellike Viyana'daki OPEC toplantısında, aralarında 10 petrol bakanının da bulunduğu 70 kişiyi rehin alması ve olay sonrası rehineleri Cezayir'e kaçırması herkesi şaşırttı. Daha sonraki yıllar özellikle Fransa'ya yönelik eylemler gerçekleştirmeye başlayan Carlos, bir dönem Fransız devletinin korkulu rüyası haline geldi. Carlos, 25 yıllık bir kovalamacanın ardından 1994 yılında Fransız ve Sudan istihbarat örgütlerinin ortaklaşa düzenledikleri bir operasyonla yakalandı. Fransız mahkemeleri tarafından 3 yıl yargılanan Carlos, yargılama esnasında devamlı olarak davaya bakan hakimle büyük bir irade savaşı verdi. Hatta hakime bir mahkemede; "Ben uluslararası bir savaşçıyım. Kiminle konuştuğuna ve hareketlerine dikkat et" diyerek uyarıda bulundu. Karar mahkemesinde 4 saat savunma yaparak sözlerini; "Sizler beni yargılama hakkına sahip değilsiniz. Fransız mahkemelerini tanımıyorum. Asıl ben sizi sömürdüğünüz, fakir bıraktığınız halklar adına yargılıyorum. Benim vatanım bütün yeryüzüdür. Kardeşlerim de ezilen, sömürülen bütün halklardır" diyerek tamamladı. Mahkeme sonrası müebbet hapis cezasına çarptırılan Carlos, yargılanma esnasında tanıştığı Fransa'nın en ünlü avukatlarından Isabella Coutant Peyre ile evlendi. Halen Fransa'da Fleury Merogis Cezaevi'nde bir hücrede tutulan Carlos, günlerinin birçoğunu İslâm üzerine araştırmalar yaparak geçiriyor. Müslüman olduktan sonra Salim Muhammed ismini alan Carlos'un cezaevinde kaleme aldığı "Devrimci İslâm" isimli bir kitabı bulunuyor.
İsmi İlich Ramirez Sanchez... Dünya onu Çakal Carlos lakabıyla tanıyor. Müslüman olduktan sonra ise ismini Salim Muhammed olarak değiştirdi. Özellikle 1980'li yıllarda yaptığı eylemlerle dünyayı "profesyonel savaşçı" kavramıyla tanıştıran Salim Muhammed hakkında birçok kitab yazılırken, hayatı da defalarca kez filmlere konu oldu. İlk defa 1975 yılında İslâm'la tanışan Salim Muhammed, cezaevine girdikten sonra kendini tamamen İslâm'la ilgili araştırmalara verdi. O şimdi 1.5 milyarlık İslâm Alemi'nin imanlı bir ferdi. Namaz kılıyor, oruç tutuyor ve yazdığı mektuplara "Kadiri Mutlak Allah'ın adıyla" diyerek başlıyor. Bir zamanlar dünyadaki Marksistlerin idolü olan Salim Muhammed, İslâm'ın bütün yeryüzüne hakim olması davasına kaldığı hücreden umut ve coşkusuyla yankı veriyor. İmanın ne kadar büyük bir imkan olduğunu yıllardır tutulduğu tek kişilik hücresinde "dik duruş"unu sürdürerek bütün dünyaya haykırıyor. Salim Muhammed, Allah ve Rasulüne olan inancından aldığı güçle, yeryüzünün dört bir yanındaki binlerce Müslüman esir gibi, "Zindan duvarlarınız, işkencehaneleriniz vız gelir bize vız. Bu yürek, bu umut vurulmaz zincire" diye haykırıyor. Antiemperyalist bilincin yüksek olduğu Latin Amerika ülkelerinde milyonlarca hayranı olan Salim Muhammed bizlere, büyük bir olayı da müjdeliyor. Dün Endülüs'te, Afrika'da, Orta Asya'da yürekleri fetheden İslâm, bugün Meksika'da, Bolivya'da, Venezuella'da inanılmaz derecede ilgi görüyor. ABD ve İsrail'den nefret eden milyonlarca yoksul, devrimci, emekçi; Müslüman direnişçilerin emperyalizm ve Siyonizm karşısında yazdıkları destan nedeniyle hidayete erip Müslüman oluyor. Sizleri din kardeşim Salim Muhammed'in sorularımıza verdiği cevaplarla baş başa bırakırken, birkaç gün sürecek olan röportajın yapılmasında benden yardımlarını esirgemeyen Salim Muhammed'in eşi İsabella Hanımefendiye, Türk avukatı Ahmet Arslan Beye ve Aylık dergisi yazarlarından değerli arkadaşım Fazıl Duygun'a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum... Ayrıca bütün okuyucularımıza Salim Muhammed'in selamlarını iletiyorum.
Müslüman olmaya nasıl ve niçin karar verdiniz?
İslâm'la ilk defa Güney Yemen'in Joar bölgesinde Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin bir kampında tanıştım. O zamanlar, Doğu Afrika'daki çok önemli bir İsrail hedefine saldırı düzenlemek için bir grup savaşçıyla eğitim görüyorduk. Savaşçıların hepsi Müslümandı ve ben Filistinli Müslüman direnişçilerin davranışlarından çok etkilendim. Hepsi Allah için kendilerini feda etmek için can atıyorlardı. Filistinli direnişçiler bana devamlı olarak İslâm'ı ve Kâinatın Efendisi Peygamberimiz'i anlatıyorlardı. Öğrendiklerim harika şeylerdi. O zamanlar komünistim. Fakat bütünsel bir sistem olma iddiasındaki materyalizm benim için her şeyi açıklayabilme özelliğine sahip değildi. Fizikçiler "Doğa boşluktan nefret eder" derler. İnsan doğası için de aynı şey geçerlidir ve ruhani boşluk da, boşlukların en beteridir. Marksizmden beni uzaklaştıran en büyük olgu kutsallığın eksikliğidir. Çünkü Marksizm insana bağlı bir dindir. Yani bu dinin kurucusu, teorisyeni bir insandır. Marksistler her zaman manevi bir güçle ilişki kuramama eksikliğini hissederler. Çünkü manevi güçle ilişkiye girmek insanın yaratılışında olan bir olgudur. Marksizm, Kadiri Mutlak Yaratıcıya karşı çıktığı için de gücü eline geçirdiği vakit yozlaşmaya mahkûmdur. Ben birçok konuyla ilgili soruların cevaplarını net bir şekilde İslâm'da buldum. Bana göre İslâm'ın özünde büyük bir manevi güç bulunuyor. Bu güç insana müthiş bir özgüven ve kainatla içten ve samimi bir ilişki kurma olanağı sağlıyor. Kendimi hapishane de hiçbir zaman buruk hissetmiyorum. Çünkü inancım çok büyük ve köklü... İnancım bu dört duvar arasında Allah'a yakınlaştığım sürece beni özgür kılıyor. Şuna inanıyorum ki, Batı insanı ve birçok Marksist, İslâm'ın kutup yıldızı ve yol göstericiliği sayesinde doğru yolu bulacaktır. Dünya Kadiri Mutlak Allah'ın izniyle İslâm'la özgürleşecektir...
Sık sık devrimci İslâm'dan bahsediyorsunuz. Devrimci İslâm kavramından neyi kasdettiğinizi açıklar mısınız?
"Devrimci İslâm" tabiri aslında bana ait değil. Bu sıfat, medya ve cezaevinde yazdığım kitabımı yayınlayan yayınevine aittir. Ben devrimci İslâm kavramını gereksiz görüyorum. Çünkü İslâm özü itibarıyla zaten devrimci bir karaktere sahip. Hz. Peygamber Mekke aristokrasisini yıkarak tarihin en büyük devrimini gerçekleştirmiştir. Bana göre devrimci İslâm: "İslâmî kuralların hâkim olduğu, adaletin sağlandığı, eşitsizliğin en aza indirildiği bir düzeni ve zalimler karşısında dik duruşlarını sürdüren, anti-emperyalist mücadelenin kefili yiğit Müslümanları anlatır."
Dünyaca meşhur bir eylemci olarak, 11 Eylül eylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
11 Eylül eylemi Müslümanların kutsal mekan ve topraklarının işgal edilmesine, Filistin halkının uğradığı adaletsizliğe, Irak'ta ambargo nedeniyle ölen binlerce çocuğun uğradığı zulme karşı verilen anlamlı bir cevaptır. Bu tür olağanüstü feda eylemleri beni, 1991 yılı Mart ayına götürüyor. Pakistan'daki El-Zülfikar Örgütü Genel Sekreteri Şehid Mir Mirza Butto orijinal bir fikir olarak ve ilk defa, işgal edilen ve yıkılan Irak'ın intikamını almak için patlayıcı yüklü uçaklarla İkiz Kulelere saldırma fikrini ortaya atmıştı. Yıkım acısını tadan ABD halkı ve onun çökmüş hükümeti, yılllardır ısrarla insanlığa saldırmaktadır. 11 Eylül eylemiyle ABD'nin coğrafi kutsallığı ve yenilmezlik efsanesi sona erdi. Müslümanlar olarak şunu unutmamalıyız ki, ABD efsane bir ülke değildir. Onlar da diğer uluslar gibi, gerekirse güç kullanılarak yenilmenin nasıl bir duygu olduğunu tatmalılar. ABD yönetimi de şunu bilmeli ki, Hollywood düşlerinden, Rambolardan, Süpermenlerdan oluşan kurgularınızın sonu artık geldi.
11 Eylül saldırısını düzenleyenler size göre niçin İkiz Kuleleri ve Pentagon'u hedef seçtiler.
Hedef seçimi bana göre tamamen simgeseldi. Kibir ve küstahlığın en önemli iki sembolü vuruldu. İkiz Kuleler, Amerika'nın bütün diğer halklara karşı sürdürdüğü ekonomik sömürü ve savaşın küstah sembolüydü. Diğer hedef Pentagon ise askeri ve teknolojik gücün merkeziydi. Pentagon'a atılan golle bir bakıma emperyalist ABD'nin coğrafi, askeri, maddi ve sembolik kutsallığı sona erdi. Tüm suçlular gibi ABD'de de 11 Eylül eylemine kadar yaptığı zulümlerin hesabını vereceğini düşünmüyordu. Saldırıyla birlikte yaptığı zulümlerin bedelini ödemek, savaş suçlarının hesabını vermek zorunda kaldı.
Amerikan ordusu, 11 Eylül saldırısından sonra İslâm topraklarını bir bir kuşatmaya başladı. Bu kuşatma dalgasıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
11 Eylül 2001 sonrası dünya, strateji uzmanlarının öngördüğü gibi bir medeniyetler çatışması yaşamayacaktır. Aksine maddenin, ahlaksızlığın, metanın baskıcı hükümranlığını yıkmaya yönelik manevi ve devrimci bir güç olan İslâm, dünyanın gündemine daha fazla girecektir. Bugün dünyaya dayatılan kapitalist sistemde insan da ticari bir mala dönüştürülmeye çalışılıyor. Müslümanların tüm dünyayı yönetmek isteyen Siyonizm ve emperyalizmin önünü kesmeleri gerekiyor. Büyük bir devrim gücü olan İslâm, halkların köleleşmesine karşı çıkabilecek tek güçtür. 11 Eylül eylemi ABD'nin yıllarca önce kararlaştırdığı işgal planlarının bahanesi oldu. Mevcut olan işgal zaten gerçekleşecekti. Çünkü kapitalizm devamlı olarak büyümek, dünyayı pazar haline getirmek zorundadır. Bu büyüme durduğu an kapitalizm çökme sürecine girer. Batının tüketim kültürüne meydan okuyan, kafa tutan tek din, tek inanç sistemi İslâm olduğu için bu durum ABD'yi rahatsız ediyordu. Bush ve adamları 11 Eylül eyleminden sonra uzun bir savaş için Ortadoğu topraklarına çıkarma yaptılar. Ancak, ABD şu an savaşı kaybediyor ve Allah'ın izniyle de en yakın zamanda Ortadoğu topraklarından defolup gidecektir.
Müslüman olmanız, hayatınızda ve iç dünyanızda ne gibi değişikliklere yol açtı?
Müslüman olduğum ilk yıllarda, İslâm hayatıma çok önemli bir değişiklik getirmedi. Ailemden aldığım sağlam ahlâki değerler sebebiyle, İslâmî olgunluk zevkini tatmam uzun bir sürece yayıldı. Daha sonraki yıllar imanın tadını almaya başladım. Bu tadı anlatmak benim için gerçekten çok güç. Fakat Müslüman kardeşlerimin neyi kastettiğimi anladıklarımdan eminim. İslâm bana yaşadığım zorluklara karşı dayanma gücü de veriyor. İslâm'dan aldığım manevi güçle bütün emperyalistlere karşı meydan okuma kuvvetini kendimde buluyorum. Müslüman olmam, insanlarla dayanışma hissimi daha da güçlendirdi. Çökmekte olan Batı toplumlarının en büyük günahlarından olan bireysellik hastalığından beni uzaklaştırdı. Ben her zaman insanların sömürülmediği bir dünya için mücadele verdim. Bugün benim için mücadelemin temel dayanağı ve inandığım devrimin adı İslâm'dır. Bundan sonraki hayatımı İslâm'ın bütün yeryüzüne hakim olması için yegane şart olan İslâm devrimine adayacağım. Emperyalizme ve Siyonizme karşı çıkan bütün devrimci örgüt ve savaşçıları İslâm bayrağı altında toplanmaya çağırıyorum. İnsanlığın tek kurtuluş adresi artık İslâm'dır. Allahuekber...
Filistin'in özgürleşmesi için birçok eyleme imza attınız. Filistin özgürlük mücadelesinin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çoğunu plânladığım veya yönettiğim eylemlerde daha çok, Filistin direniş eylemlerinin kayıtlarını tutmuştum.
Temel şablona bakacak olursanız:
Filistin direnişinin, ikiye ayrılmış olduğunu görürsünüz;
1. Kutsal toprakların özgürleştirilmesi için savaşan mücahidler,
2. Küçücük bir toprak parçası uğruna, Siyonist düşmanla anlaşan ve taviz veren çıkarcı sınıf.
İsrailliler, Filistin halkını vatanlarından söküp atmak üzere kurulmuş tarihî Siyonist politikaları esas almışlardır. İsrail'le asla barış yapılmaz. Filistin halkı, İsrail devletiyle masaya oturan çıkarcı grupla değil, Siyonizme karşı verilen mücadelede canlarını feda eden mücahidlerin yanında saf tuttukça zaferi elde edecektir. Cezaevinden devamlı olarak Filistinli mücahidler için dua ediyorum.
Irak direnişi hakkında yapılan spekülasyonlar gün geçtikçe artıyor. Siz Irak direnişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Zaman geçtikçe Irak direnişi itibar kazanmaya devam edecek, bağışlayıcı Allah'ın izniyle Irak direnişi ABD'nin sonunu getirecektir. İnsanlığın yüzakı olan Irak direnişi dünyanın dört bir yanındaki anti emperyalist örgütlenmelerin de hayranlığını cezbediyor. ABD düşmanı birçok insanın öfkesi Müslüman fedailerin Irak'ta işgalcilere karşı gerçekleştirdikleri eylemlerle coşkun bir umuda dönüşüyor. Ortadoğu'daki direniş ateşi hiçbir zaman sönmeyecek. Anti emperyalist bilincin güçlü olduğu Latin Amerika ülkelerinde insanlar gruplar halinde Müslüman oluyorlar. Artık İslâm mücahidlerinin inanılmaz iradeleri karşısında duracak hiçbir güç yoktur. ABD ordusu, bağışlayıcı Allah'ın izniyle Müslüman direnişçilerin önünde diz çökecektir. İnsanlık bütün dengeleri alt üst edecek büyük bir zafere hazır olsun. Allahuekber...
Tutuklu kaldığınız cezaevinde çeşitli baskı ve zulümler gördüğünüze dair iddialar var. Bu olayların aslı nedir?
24 Ocak 2005 tarihinde, Avrupa'nın en büyük emniyet tertibatlı cezaevi olan Fleury Merogis Cezaevi'ne nakledildim. Burada halen, bir tecrid hücresinde kalmaktayım. Şimdi bulunduğum cezaevine nakledilmeden önce, meşhur Fresnes Cezaevi'nde 10 ay kaldım. Şu an kaldığım cezaevinde duvara monte edilmiş ve yuvarlak biçimli metal bir tabureye oturmak için, kollarımla tırmanıyorum ve acılar içinde taburede oturmaya çalışıyorum. Defalarca ve gereksiz yere, emniyeti sağlama yalanı ile vücudumu çıplak bir halde arıyorlar. Psikolojimi bozmak için çeşitli tacizlere uğruyorum. Ayrıca ziyaretçilerimle görüşmeme müsaade edilmiyor. Avukatlarım defalarca provoke edildi ve tacize uğradı. Özellikle Siyonist çevrelerin Fransız hükümetine; bana karşı uygulanan saldırıların artırılması için sürekli olarak baskı yaptıklarına dair haberler alıyorum. Ama Rabbimin yardımıyla onlar beni çökertmeyi asla başaramayacaklar. Gerekirse bir İslâm fedaisi gibi burada öleceğim. ALLAHUEKBER! Fransa'da Müslüman mahkûmlara karşı (Fransız cezaevlerindeki mahkûmların yarıdan fazlası Müslümandır) yoğun bir baskı var. İktidara hangi parti gelirse gelsin bu değişmez. Fransa, aynı zamanda "insan hakları" müdafaacısı gibi görünür ve özellikle Türkiye'ye insan hakları dersi vermeye kalkar. Binlerce Cezayirli, 50 yıl kadar önce Fransa tarafından katledilmedi mi? Bu süre içerisinde bir tek Fransız savaş suçlusu bile yargılanmadı. Fransa'nın insan hakları uygulamaları gerçek bir ikiyüzlülük içeriyor.
İslâm dünyasına vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
İslâm, bütün Müslümanları kardeş ilan ediyor. Bu, dünyanın en anlamlı kardeşlik bağıdır. Bu bağ güçlendikçe Müslümanlar daha da güçlenecek, yaşadıkları acılara son vereceklerdir. Müslümanlar bir an önce güçlerini birleştirip, işgalcileri topraklarından atmalılar. Şu an bütün Müslümanların kaderleri birleşmiş durumda. Eğer Irak düşerse, işgal sürüleri diğer Müslüman ülkelere saldıracak. Bu da İslâm'ın geleceğini tehlikeye sokar. Bunun için Ortadoğu'da yanan direniş ateşi her geçen gün İslâm dünyası tarafından büyütülmelidir. Allahuekber...
Salim Muhammed, geleceğe dair hayallerini, rica etsek Vakit okuyucularıyla paylaşır mı?
En büyük hayalim gerçek özgürlüğü arayan bütün insanları cezbedecek olan hilafet devletinin kurulmasıdır. Cezaevinden eğer bir gün çıkarsam hangi şekilde olursa olsun Filistin'i Siyonist işgalden, bütün dünyayı da ABD emperyalizminin sömürüsünden kurtarmak için savaşmaya devam edeceğim. Ayrıca eşim İsabelle hanımla, vatanım Venezuella'ya gidip, halen sürmekte olan Bolivya devrimci hareketine ve dünyanın dört bir yanındaki Müslüman direnişçilere savaş tecrübelerimi aktarmak istiyorum.
Türkiye hakkında neler biliyorsunuz ve ülkemizden kimleri tanıyorsunuz?
Türkiye benim için çok önemli bir ülke... Bu önemi de bir dönem İslâm ümmetini bir bayrak etrafında toplayan Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olmasından geliyor. Türkiye'den kimleri tanıyorsunuz sorusuna gelince. Ülkenizden benim gibi yıllardır tek başına bir hücrede tutulan gönüldaşım Salih Mirzabeyoğlu'nu tanıyorum. Kendisiyle uzun bir zamandır mektuplaşıyoruz. Türkiye, cezaevinden çıktıktan sonra ziyaret etmek istediğim ülkelerin başında geliyor. Umarım o zaman ülkeniz hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirim.
Usame bin Laden ve Zerkavi hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Lübnan'da 1974 yılında tanıştığım Usame Bin Laden, Müslümanların gururu ve mücadeleci 3. dünya halklarının hayranlık duyduğu bir mücahiddir. Bence Laden yakın tarihin en karizmatik Müslüman liderlerindendir. Maddi imkânlarının çok iyi olmasına rağmen, yıllardır cihad eden bu adama karşı büyük bir saygı duyuyorum. Laden, emperyalizme karşı verdiği kutsal savaşla ezilen halkların hayallerine umut katıyor. Tarih Laden'den İslâm ümmetinin kurtuluşu için mücadele veren büyük bir kahraman olarak bahsedecek. Bush, Laden'in başına milyonlarca dolar koydu. Laden'i öldürdüğü zaman direnişi bitireceğini sanıyor. Fakat Müslümanlar, aralarından binlerce Laden çıkaracaklar. Direniş ateşi, İslâm ülkelerinde yaşanan acılar devam ettikçe sürecektir. Ürdünlü direnişçi Zerkavi'ye gelince. Söylendiği gibi gerçekten Irak'ta gönüllü mücahidler ordusunun komutanı ise, bütün dünya duysun ki, buradan ona, kocaman bir "Aferin" diyorum!
Vakit Gazetesi 21/22 Temmuz 2005
Adem Özkösenin Fransada tecrit altında tutulan Salim Muhammed (İlich Ramirez Sanchez) ile yaptğı röportajı...

0 yorum:

Yorum Gönder

Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.