Yalçın Küçük'ün "Tekeliyat"ındaki şu tespitleri, tarihi bir önem taşımaktadır, hatta yakın tarihimizin yeniden yazılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Muhtemelen sabetaist bir aileden gelen ve gizli tarihi kısmen açıklayan H. Derviş, kısa ancak önemli bir incelemesinde, sabetaizmin ve dolaylı olarak da Yahudiliğin, Türkiye'de 20. Yüzyılın başlarında altın çağını yaşadığını yazmıştı. Ben de başka bir çalışmamda, Osmanlı Türkiyesi'nde 1550-1600 yıllarında, gizli bir Yahudi Partisi'nin iktidarda olduğunu ve Türkiye'yi yönettiğini fark ediyordum. Derviş, daha sonraları, sabetaizmin gücünü kaybettiğini de ileri sürüyordu; Ama benim çalışmalarım tam aksine da çok güçlendiğini gösteriyordu.
Sabetaistler, ne zaman kaybetti ve ne zaman tekrar kazandı ve ne zaman krizin eşiğine geldi; bu sorulara ve cevaplarına girmek istemiyorum. Ayrıca bu komplo tarihi yazımında, Mustafa Kemal Paşa'yı da her türlü tartışmadan ayrı ve üst bir yerde tutuyorum, burada da polemik dışındadır. Başlangıç noktası olarak İttihat ve Terakki'yi almak istiyorum; "Terakki" hem bu önemli Fırka'nın ve hem de pek çok sabetaistin feyz aldığı "Terakki" lisesinin adıdır. "Işık" da hem önde gelen bir ittihatçı politikacı ve tıp doktoru Esat Paşa'nın ve hem de rakip sabetaistlerin kurduğu bir üniversitenin, yani Işık Üniversitesinin ismidir; bunları biliyoruz ve sadece yakınlıklarına ve iç içe olduklarına işaret için hatırlatıyoruz. Daha geriye gitmeye gerek görmüyorum; son Osmanlı yönetici kadroları ve bütünüyle Osmanlı eliti ve seçkinleri sabetaist hegemonya altındaydı ve onların temsilcisi durumundaydı. Şöyle de söyleyebiliriz; sabetaizmi ihmal ederek veya görmeyerek, Tanzimat'tan bu yana Türkiye modernizasyonunu, edebiyat ve basın tarihini yazmak imkânsızdır!
İttihat ve Terakki içindeki tartışma ve kavgaları abartmamak durumundayız; Bu günkü Cumhuriyette, eninde sonunda, İttihat Terakki tarafından, zaman zaman ikinci veya üçüncü takım eliyle kurulmuştur. Hatta cumhuriyet Türkiye'si sınırları içinde hemen hemen her yerde mukavemet ve isyan, İttihat ve Terakki mensupları ve bu arada Teşkikat-ı Mahsusa elemanları tarafından başlatılıyordu. Dolayısıyla, bu sabetaist hegemonyanın, Cumhuriyet'le de sürdüğünün akıl gözü olanlar farkındadır.
Daha önce not ettim, tekrar olabilir, Mustafa Kemal Paşa'yı da her türlü tartışma ve bu yollu araştırma dışında tutuyoruz. Öyleyse işimize "İkinci Adam" İsmet İnönü ile başlayabiliriz, acaba sabetayist miydi, bu soru hep ortadadır. Benim şimdiye kadar ki bulgularım sabetaist olduğunu göstermemektedir, başlangıca ait bazı davranışları, bununla tutarlı görünmektedir. Albay İsmet, Kurtuluş mücadelesinin merkezi Ankara'ya katılmakta çok tereddütlü davranmış, bir kez katılmak üzere gelmişse de sonra geri dönmüştür. Katılışı ikinci gelişinde olmuştu. Halbuki sabetaistlerimizde böyle bir tereddüt görmüyoruz; çoğu ateşli kurtuluşçuydu ve Kurtuluş Partisi'nin önünde yer tutuyorlardı.
İsmet İnönü'nün Yahudilere uyguladığı varlık vergisi ise oldukça abartılmış ve DP'nin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Çünkü hakkında yapılan eleştiriler ne olursa olsun, İsmet Paşa hep siyasi idamların karşısında duruyordu. Yapılan bu hücumlar da, sabetaist olmaması ihtimalini artırmaktadır. Kemal Paşa tarafından düşürülen bazı kurtuluş savaşı paşalarının, Ali Fuad ve Kazım Karabekir ve benzerleri komutanların itibarlarının iade edilerek önemli görevlere getirilmeleri bu açıdan büyük bir önemi haiz görünmemektedir; durumunu sağlamlaştırmak için buna mecburdu. Ve tabi bu durum söz konusu bu paşalarımızın da sabetaist olmadıkları anlamına gelmemektedir.
(Çünkü İsrail yerine Anadolu Siyon Devletini kurmak istiyorlardı. Mustafa Kemal de bu şeytani niyetlerinin farkındaydı ve büyük bir strateji dehasıyla, sabataistlerin bu gayelerinden ve güçlerinden yararlanmayı başarmıştı. M.Ç.)
Buna karşın uzun yıllar Dış İşleri Bakanlığı yapan Tevfik Rüştü Aras'ın ve benzerlerinin politika dışına itilmeleri daha önemlidir; Aras, sabetaist ortodoksisi güçlü bir kimseydi. Bunun dışında Fuat Bulca misali ve "Çankaya Yaranı" tabir edebileceğimiz zevat da siliniyordu, kuşkusuz bunlar sabetaisttiler; yalnız silinmelerini, bir doktriner anti-sabetaizmden daha çok yeni ekip kurma motifine bağlamak yerindedir. İsmet Paşa'da bir doktrin kabiliyetini hiçbir zaman bulamıyoruz; hiç bu ölçüde saf ve güçlü olmamıştır. Fakat burada daha önemli olan Varlık vergisi uygulamasıdır, bu, sabetaist matbuat ve tarih yazımının abarttığı öneme sahip değildi; (Hatta Türkiye'deki Yahudilerin İsrail'e göç etmesini sağlamak ve Avrupa'dan ülkemize gelecek Yahudileri bu niyetlerinden caydırmak üzere bizzat Siyonist cunta İsmet İnönü'ye bunu dikta ettirmişti. M.Ç.) ancak asıl önemlisi, belki de bu abartmadır. Önce uygulayan defterdar tarafından "facia" olarak nitelendirilmişti. Oysa Defterdar Faik Ökte Yahudi kaynaklarda Yahudi olarak tasnif edilmektedir, Varlık Vergisi uygulaması çok önemli ölçüde politize edilebilmiştir. Bu o kadar öyle ki, Demokrat Parti'nin kuruluş nedenleri arasında saymak mübalağa olmamalıdır; Demokrat Parti'nin o zamanlarda çok etkili sabetaistler Ahmet Emin Yalman'ın vatan ve Sedat Simavi'nin Hürriyet Gazeteleri tarafından tutulmasını bu çerçevede anlayabiliriz. (İşin doğrusu, İsmet İnönü sabataist değildir. Ancak mason localarını kapatan ve Siyonist amaçların önünü tıkayan Atatürk'ten intikam almak, devrimleri din düşmanlığı şeklinde saptırtmak ve yozlaştırmak ve uyduruk bir Kemalizm safsatasıyla Milli ve manevi değerlerin kökünü kazımak üzere, gizli sabataist cunta tarafından iktidara taşınan ve kendi amaçları doğrultusunda kullanılan, manda kafalı ve iktidar hırslı bir kimsedir. M.Ç.)
Varsa, İsmet Paşa'nın anti-sabetaist tutumunu büyütmemek durumundayız, çünkü büyük falsifikatör (doğru sözü yanlış amaçlar için kullanan) Selim Sarper bu kavramı her zaman kullanıyordu, fakat, sabetaistler ile dünya Yahudiliği'nin İsmet Paşayı büyüttüğü kesindir. Bu bağlamda, Paşa'nın, net Amerika yanlısı dönüşü ve bu arada kurulan İsrail Devleti'ni hızlı bir şekil tanıması, telafi yönlü tedbirler olabilir; yalnız düşüşünü önlememiştir. Ayrıca İsrail Devleti kurulmadan gizli olarak yapılan göç, kuruluşla birlikte hız kazanmış, fakat kısa bir zaman sonra Türkiye'ye dönüşler başlamıştı. Rifat Bali'nin araştırmasından öğrendiğimize göre, dönüşün nedenleri arasında, İsrail'deki seferad-eşkenazi kutuplaşmasının yanında Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi de önemli bir rol oynamıştı. Demek ki, Türkiye Yahudileri ve sabetaistler, Demokrat Parti'ye yakın ve İsmet Paşa'lı Cumhuriyet Halk partisi'ne uzak oldular. (Daha doğrusu onu yeteri kadar kullandılar, yararlandılar ve artık iyice yıpranınca bir kenara atıp, bu sefer Menderes'e sahip çıktılar. M.Ç.)
Bülent Ecevit, Bayar-Menderes Dönemi'nin ikinci yarısından itibaren, İsmet İnönü'nün özel sekreterliğini ve İngilizce çevirmenliğini yapıyordu; Demokrat Parti'den gelme, Hürriyet Partisi'nden geçme ve Paris'te tahsilde iken "ihtilalci komünist" ve kesin sabetaist olan Turan Güneş ve ekibi, Ecevit'i hem takviye ediyor ve hem de Paşa'ya karşı hazırlıyordu "Beyin Takımı" adını verdikleri ve ön planda D. Baykal, B. Ostünel, A. Yücekök, H. Ülman'ın olduğu bu Güneş Ekibi, önce İsmet Paşa'yı tasfiye ettiler ve sonra hükümete geldiklerinde, kamu yönetimindeki boşlukları yine sabetaist kadrolarla doldurdular. Bütün bunlar, 12 Mart 1971 Darbesi'nden sonraya rastlıyordu; kuşkusuz Darbe'nin lideri Orgeneral Tağmaç ve daha sonra yerine geçen ve Kıbrıs Savaşı'nda Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Semih Sancar da sabetaisttiler. 12 Mart Darbesi'nin ilk başbakanı, Güneş'in akrabası, Nihat Erim ve üçüncü başbakanı bankacı Naim Talu da sabetaist ailelerden geliyorlardı. Ortadaki başbakanı Vanlı Ferit Melen'in bir Kürt-Yahudi kökeni olup olmadığı araştırmaya değer görünmektedir. Çünkü Van Gölü, kripto-yahudiliğin santrallarından birisidir ve "Ferit" adı dikkat çekmektedir. Erim ve Melen, politik kariyerlerini, İsmet Paşa'nın has adamları olarak yapmışlardı, Erim'in başbakanlığı ilan edildiğinde Paşa'nın "Allah Kerim" dediği rivayet ediliyordu, herhalde yakıştırmadır ve bu sırada Ecevit, "12 Mart bana karşı yapıldı" yollu bağırıyordu. Biz tekrar 27 Mayıs 1960 tarihine dönelim.
http://www.millicozum.com/index.php?option=com_content&task=view&id=50&Itemid=32
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com/
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.