Hürriyet Partisi ve MBK Peki, Demokrat Parti'yi bir sabetaist siyasal hareket sayabilir miyiz; bir komplo teorisi yazımı için bu soruyu ortaya koymak zorundayız. 1950 yılında hükümeti alan bu Partinin siyasi yaşamında 1955 yılı önemlidir; Eylül ayında 6-7 Eylül Olayları olmuş ve Aralık Ayı'nda da buradan ayrılan çok önemli milletvekillerinin öncülüğünde ve büyük umutlarla Hürriyet Partisi kurulmuştu. Kurucuları ve yöneticileri arasında Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, Ekrem Hayri Üstündağ, Turan Güneş, Ekrem Alican, Enver Güreli, Raif Aybar vardı, Hüsamettin Cindoruk, Ankara İl Başkanı olmuştu; bunların ve diğerlerinin çok büyük bölümünün sabetaist olduklarını tespit edebiliyoruz. Buna bakarak Hürriyet Partisi'nin bir sabetaist hizip hareketi olduğuna karar vermemiz yerindedir. (Sabataist ağırlıklı Hürriyet Partisinin kurulması, artık yıpranan ve yıkılışa yaklaşan DP gemisini ilk terk eden fareler olarak okunmalıdır. M.Ç.) Celal Bayar'ın cumhurbaşkanlığı ve Adnan Menderes'in başbakanlığı ile geçen on yıllık Demokrat Parti yönetiminde, daha sonra, bir "beyin takımı" ile donatılmış Bülent Ecevit hükümetleri derecesinde olmasa da, Ecevit, İsmet İnönü'yü politikadan tasfiye ederek Türkiye sabetaistlerinin yüreğine su serpmişti, Ecevit bu anlamda Bayar-Menderes misyonunu tamamlıyordu, atamalarda sabetaist disiplin işliyordu. Hürriyet Partisi hizbinin kopuşunun bu disiplini sadece artırdığını söyleyebiliriz. Basın-yayın, mit müsteşarlığı ve benzerleri hep sabetaizme emanet ediliyordu; Menderes'in propaganda şefi, Kemal Paşa döneminde Kadrocu-Komünizan Burhan Asaf Belge ise kızkardeşi Leman Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve kendisi Yahudi ve daha sonra ünlü Hollywood yıldızı Zsa Zsa Gabor ile evlenmişti, bir sabetaistti. TRT kurulduğunda ilk genel müdür atanan Adnan Öztrak da sabetaist bir aileye mensuptu; fakat buraya yarı-resmi ilk atama, karakaşi sabataist İsmail Cem İpekçi'dir ve bunu Ecevit Hükümeti'ne borçluyuz. Komplo teorisini sürdürüyoruz,. Hürriyet Partisi'nin seçimle yapamadığını, 27 Mayıs, bir askeri müdahaleyle gerçekleştirmişti, Menderes indiriliyordu; ben kendimi, o dönemlerdeki büyük gençlik hareketinin başındakilerden birisi olarak, 27 Mayıs'ın hazırlayıcıları arasında sayıyorum; bizimki bir halk hareketiydi. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen de bir demokratik devrim olmuştu; halkın örgütü ve dolayısıyla bizim örgütümüz yoktu, bir CHP vardı ve Silahlı Kuvvetleri örgütleyebilen modernist subaylar iktidarı aldılar. Biz tahrik etmiş ve devrimi itmiştik, onlar iktidarı paylaştılar. Fakat kurulan ve ülkeyi yöneten Milli Birlik Komitesi'nin başkanı, "Cemal Ağa" lakaplı Orgeneral Cemal Gürsel ve ikinci başkanı Orgeneral Fahri Özdilek, sabetaisttiler. Soyadlarındaki "gür", aslı "Gur" ve "öz" aslı "Oz" bunun sadece işaretleri sayılabilir; geliştirmiş olduğum sabetaist onomastique (isim uyarlama sanatı) ile tutarlılık içindedir. Şurası kesindir ki, 27 Mayıs'ta yönetime gelen Milli Birlik Komitesi'ne sabetaist itikat egemendi, çok büyük çoğunluğuyla hiç kopmayan yakınlığım ve sevgi ilişkim olmuştur, sola yatkındılar ve açıklamanın zamanıdır, en yatkın olanlar en çok sabetaistiler. Bunu saptamamız ise analitik açıdan önemlidir. Yaptıkları içinde sosyalizm bağı ile açıklayamadıklarımızın anahtarını sabetaizm itikadında bulabiliyoruz. Diğer yandan, bilim, hareketleri açıklanabilir basitliğe indirgemek ve çok az dinamikle çözümlemekse, burada da yaptığımız bilimsel olmaktadır. (Bu çok samimi bir itiraftır. Çünkü sosyalizm, bütünüyle Siyonistlerin uydurduğu ve darwinist-inkârcı temele oturttuğu bir ideolojidir. M.Ç.) İki noktaya değinmekle yetinmek istiyorum, Cemal Paşa başkanlığındaki askeri cunta, Başbakan Menderes'i tutuklamıştı ve ancak yeni bilgileri yeni zamanlarda keşfetmiştim, Cemal Paşa, iktidarı alır almaz erkânı ile birlikte Hacettepe'ye gidiyor ve o zamanlar dekan Profesör İhsan Doğramacı'ya başbakanlık öneriyordu; o zamanlar Doğramacı pek tanınmamış ve tanındığı yerlerde de sevilmemiş bir kimseydi. Şimdi öğreniyoruz, profesörlüğe terfisini, gizli servisler "Müslüman olmadığı" gerekçesiyle ve özel bir yazıyla durdurmuşlardı; yolunu açan Başbakan Menderes'tir. Ben "ana dili gibi" İbrani konuştuğunu da tespit ettim; Türkiye'deki yakın akrabalarının kripto-yahudi olduğunu söyleyemeyiz, ama, çoğunun sabetaistlikle ilişkilerini araştırıyoruz. Burada kalmıyoruz, yakın zamanda Tuncay Özkan belgelerle donatılmış bir kitap yayınladı ve bunda "Irak askeri harekâtını yönlendiren Amerikan yetkilileri ve birbirleriyle ilişkileri" başlıklı şematik bir tablo da yer alıyor. Bush'la başlayan, ayrıca Yahudi "Türkolog" Profesör B.Ç. Lewis'e çok önemli ve meşum bir rol verilen bu şemada, Prof. Doğramacı bir yandan, Washington'un Irak devlet başkanı olarak işaret edilen Prens Hasan bin Tallal ve diğer yandan, Amerikan Savunma Bakanlığından Yahudi kökenli Richard Perle ile ilişkili sayılmaktadır. Doğru mu; eğer doğruysa, bu ilişkilerin, Gürsel'in başbakanlık önerdiği zamanda ve hatta öncesinde başlamış olduğu kesindir ve öyle bir ihtilal liderinin, tanınmamış bir çocuk doktoruna başbakanlık önermesindeki anlaşılmazlığı çözebilmek için bu bilgiler yerindedir. Ve durum özetle şudur, Başbakan Menderes'in, özel emirle istihbarat raporlarını sildirerek Doğramacı'yı profesör yaptığını, Menderes'i deviren, tutuklayan ve sonra darağacına gönderen komite liderini başbakan yapmak istemesini bir türlü anlayamıyorduk; Ama çok şükür, sabetaist dayanışma yardımcımız olmuştur.
Belki de "Sarper Vakası" demek isabetlidir, yıllardır irdeliyorum ve yakın zamanlara kadarda, tam tatminkâr bir solüsyon (yapıştırıcı) bulabildiğimi sanmıyordum, ikinci nokta budur. 27 Mayıs Devrimi yeni hükümeti açıkladığında, Dış İşleri Bakanı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan hemen emekli olmuş Oramiral Fahri Korutürk görünüyordu; altı saat sonra ise geri alınarak yerine Selim Sarper'in konduğunu biliyoruz. Devrilen hükümetin en yüksek dış işleri bürokratıydı. Bu değişikliği nasıl açıklayacağız, sabeteizmin, etkinliğini bilmeden ve kabul etmeden... Sarper'de kırklı yıllarda, bu kez İsmet Paşa'nın propaganda müdürü idi, matbuatı yönetiyordu, demek bu iş sabetaist bir meslek oluyordu ve Paşa, ilişkilerin en yoğun olduğu bir zamanda, Sarper'i, büyükelçi olarak Sovyet Moskova'ya göndermişti; bu, 1921 yılında, Kemal Paşa'nın sabetaist Ali Fuad Paşa'yı atamasından sonra, ikinci önemli misyondur. Sabetaist Cemal Gürsel Paşa, Washington'un isteğini kırmayarak Sarper'i Dış İşleri bakanı yapmıştı. Sarper, Amerika'nın bir memuru olarak hareket ediyor ve her adımda özel bilgiler veriyordu; sabataist mantığıyla normal kabul edebiliriz. Fakat, Sarper'in, Amerikalı diplomatlara Cemal Paşa için kafasız dediğini, "that Gursel was not a great brain", herhalde bilmiyorlardı; Büyükelçi raporunda hem bunu aktarıyordu ve hem de Sarper'in bu değerlendirmesini yukarıya doğru revize etmesini tavsiye ediyordu. Sarper böylesine serviste bulunuyordu ve peki beğeniyorlar mıydı? Gerçek şu, düşürülen ve daha sonra asılan Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ya daha çok değer biçildiğine belgeler tanıklık etmektedir; bir soyu kürt prensi Bedirhan'a kadar uzatılan, Tevfik Rüştü Aras'ın damadı sabetaist Zorlu, belki de daha kimlikli ve kişilikli davranıyordu. Çünkü, ezen güçlerin hizmetlilerde de bir kişilik aradıklarını hep okuyoruz."[1]
Yalçın Küçük'ün bir ayrıntıyı, nasıl oluyor da gözden kaçırdığına doğrusu hayret ediyoruz. O da şudur: Evet 27 Mayıs, sabataist Cuntanın işgaline uğradı. Ancak, bu hareket her ne kadar Amerika'nın izni ve bilgisi dahilinde yapıldıysa da, sonradan MBK'den tasfiye edilen Milli bir ekip, önce Amerikan uşağı, İsrail aşığı ve NATO kafalı yüzlerce generali ve binlerce subayı bir çırpıda ordudan tasfiye etmeyi başarmış ve çok tarihi ve talihli bir operasyona imza atmışlardır.. Ve üstelik 27 Mayıs, özgürlük bahanesiyle komünist örgütün ve Kürtçü bölücülüğün önünü açtığı gibi, açılan bu kapıdan Milli ve manevi diriliş hareketleri de faydalanmıştır. Sonunda "gelişen ve güçlenen İslami hareketleri yozlaştırma ve siyonizm hesabına yararlanma girişimleri de yaşanacaktı ama, 27 Mayıs macerasından, Kaderi İlahinin sevkiyle, ülkemiz ve halkımız, Siyonist ve sabataist münafıklardan daha karlı çıkacaktı... [1] Yalçın Küçük / Tekeliyat - Sh:340-349
http://www.millicozum.com/index.php?option=com_content&task=view&id=50&Itemid=32
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır... Taraf olunması gerekiyor isede "MÜSLÜMAN ANADOLU İNSANININ " tarafında yer alan HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Sayfalarımızda yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.