onu, sadece bir sıkıntımız olduğunda gerçekten hatırlarız...
zora düştüğümüzde...
çaresiz kaldığımızda...
hiç teklifsiz yardımını isteriz; "haşarı çocuklar" gibi...
sonra zaman geçer, o sıkıntımız kaybolur...
ve biz, o sıkıntımızı da, onu da unuturuz...
gündelik işlerimizi kendi başımıza halledebiliyoruzdur ya, onun yardımına ihtiyacımız yoktur ya...
unuturuz... aklımıza bile getirmeyiz...
veya bazen aklımıza gelse bile, geçiştiririz...
hoşça vakitler geçirirken de ona ihtiyacımız yoktur...
hattâ ayak bağıdır (!)
onsuz günler, haftalar, hattâ aylar geçirebiliriz...
ve -işlerimiz yolundaysa- hiç fark etmeyiz yokluğunu...
onun için birşeyler yaptığını düşünenlerimiz bile, "onun için" yaptıklarını yaparken "eli işte, aklı oynaşta" dır...
onun için harcadığı birkaç dakikayı, birkaç lirayı çok görür, kendine sıkıntı yapar...
ve zaten o birkaç dakikayı da "aklı başka yerlerde" geçiştirir...
yânisi; başından savar...
memnun olmadığımız her şeyden dolayı da ilk suçladığımız odur...
esas itibarıyla pek beğenmeyiz yaptıklarını...
tamam! o da bazen güzel yapmaktadır. ama biz ondan daha iyisini yapabiliriz...
ve biz hep daha iyi biliriz...
hele bazı yaptıklarını küçümsemek bir yana, açıkça eleştiririz: "neden?"
onu üzeriz... çok üzeriz... hep üzeriz...
o ise hep susar... yine sever bizi... vermekten vazgeçmeyi düşünmez...
bizim farkında bile olmadığımız her şeyi...
ve istediklerimizi...
ama bazen vermeyince, yine ondan kötüsü yoktur...
oysa bir zaman sonra bakarız ki: onu vermemesi -meğer- yine "bizim iyiliğimize" imiş...
biraz utanırız... ama bunu kendimize bile itiraf etmekten kaçınırız: "tamam, tamam... bu defa sen haklıydın..."
o ise dışımızdaki kibire değil, içimizdeki utanca ve özüre bakar ve bunu en güzeliyle kabul eder... yaptıklarımızı unutur...
haydi gelin bu vefasızlığı kendimize yakıştırmayalım...
artık daha dikkatli olalım...
daha kaliteli, daha "insan evladı"...
daha bir "ona yakışalım"...
bizi çok ama çok seveni biz de birazcık sevelim...
bizi her saniye ananı, biz de hiç olmazsa her gün birkaç defa analım...
bizi saygın kılanı biz de saygın kılalım...
bize herşeyin üzerinde değer verene, biz - neden herşeyin üzerinde değer vermeyelim ki...
ona nedensiz düşman olanlardan da, onun adıyla şan-şöhret, envâi çeşit kazanç sağlayanlardan da yüzümüzü çevirelim, onlardan olmamak bize yetsin...
elimizde olup da fark etmediğimiz şeyleri düşünelim bazen: "onlar olmasa n'apardık?"
biz istemeden onları bize severek verene, -hatırladıkça- küçük teşekkürler gönderelim...
hayat bazen gerçekten zor olabiliyor...
içimizdeki kavgalar bizi hiç bırakmıyor...
günde on defa yenilsek de...
her seferinde, sonra yine onu hatırlayalım...
ve gönlü kırık, mahçup bir özür dileyelim...
bir daha yapsak, bir daha mahçup olalım...
bin defa daha yapsak, bin defasında da mahçup olalım...
biz, "ar damarı yırtılmış" insanlara karşı ne hissederiz?
hep hata yapan, ama her seferinde yaptığına üzülene karşı ne hissederiz?
hayat güzel...
çünkü onu bize veren güzel...
çünkü "kendi güzelliğinden kattığı" siz güzelsiniz...
sevgiler...
--
PRIMUM NON NOCERE
http://ismetsoner.spaces.live.com
(Kızgınlıkla karar almayın, mutluluktan uçtuğunuzda söz vermeyin. İkisi de sarhoşluk ânıdır, akıl başta değildir)
zora düştüğümüzde...
çaresiz kaldığımızda...
hiç teklifsiz yardımını isteriz; "haşarı çocuklar" gibi...
sonra zaman geçer, o sıkıntımız kaybolur...
ve biz, o sıkıntımızı da, onu da unuturuz...
gündelik işlerimizi kendi başımıza halledebiliyoruzdur ya, onun yardımına ihtiyacımız yoktur ya...
unuturuz... aklımıza bile getirmeyiz...
veya bazen aklımıza gelse bile, geçiştiririz...
hoşça vakitler geçirirken de ona ihtiyacımız yoktur...
hattâ ayak bağıdır (!)
onsuz günler, haftalar, hattâ aylar geçirebiliriz...
ve -işlerimiz yolundaysa- hiç fark etmeyiz yokluğunu...
onun için birşeyler yaptığını düşünenlerimiz bile, "onun için" yaptıklarını yaparken "eli işte, aklı oynaşta" dır...
onun için harcadığı birkaç dakikayı, birkaç lirayı çok görür, kendine sıkıntı yapar...
ve zaten o birkaç dakikayı da "aklı başka yerlerde" geçiştirir...
yânisi; başından savar...
memnun olmadığımız her şeyden dolayı da ilk suçladığımız odur...
esas itibarıyla pek beğenmeyiz yaptıklarını...
tamam! o da bazen güzel yapmaktadır. ama biz ondan daha iyisini yapabiliriz...
ve biz hep daha iyi biliriz...
hele bazı yaptıklarını küçümsemek bir yana, açıkça eleştiririz: "neden?"
onu üzeriz... çok üzeriz... hep üzeriz...
o ise hep susar... yine sever bizi... vermekten vazgeçmeyi düşünmez...
bizim farkında bile olmadığımız her şeyi...
ve istediklerimizi...
ama bazen vermeyince, yine ondan kötüsü yoktur...
oysa bir zaman sonra bakarız ki: onu vermemesi -meğer- yine "bizim iyiliğimize" imiş...
biraz utanırız... ama bunu kendimize bile itiraf etmekten kaçınırız: "tamam, tamam... bu defa sen haklıydın..."
o ise dışımızdaki kibire değil, içimizdeki utanca ve özüre bakar ve bunu en güzeliyle kabul eder... yaptıklarımızı unutur...
haydi gelin bu vefasızlığı kendimize yakıştırmayalım...
artık daha dikkatli olalım...
daha kaliteli, daha "insan evladı"...
daha bir "ona yakışalım"...
bizi çok ama çok seveni biz de birazcık sevelim...
bizi her saniye ananı, biz de hiç olmazsa her gün birkaç defa analım...
bizi saygın kılanı biz de saygın kılalım...
bize herşeyin üzerinde değer verene, biz - neden herşeyin üzerinde değer vermeyelim ki...
ona nedensiz düşman olanlardan da, onun adıyla şan-şöhret, envâi çeşit kazanç sağlayanlardan da yüzümüzü çevirelim, onlardan olmamak bize yetsin...
elimizde olup da fark etmediğimiz şeyleri düşünelim bazen: "onlar olmasa n'apardık?"
biz istemeden onları bize severek verene, -hatırladıkça- küçük teşekkürler gönderelim...
hayat bazen gerçekten zor olabiliyor...
içimizdeki kavgalar bizi hiç bırakmıyor...
günde on defa yenilsek de...
her seferinde, sonra yine onu hatırlayalım...
ve gönlü kırık, mahçup bir özür dileyelim...
bir daha yapsak, bir daha mahçup olalım...
bin defa daha yapsak, bin defasında da mahçup olalım...
biz, "ar damarı yırtılmış" insanlara karşı ne hissederiz?
hep hata yapan, ama her seferinde yaptığına üzülene karşı ne hissederiz?
hayat güzel...
çünkü onu bize veren güzel...
çünkü "kendi güzelliğinden kattığı" siz güzelsiniz...
sevgiler...
--
PRIMUM NON NOCERE
http://ismetsoner.spaces.live.com
(Kızgınlıkla karar almayın, mutluluktan uçtuğunuzda söz vermeyin. İkisi de sarhoşluk ânıdır, akıl başta değildir)
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.