ERMENİ azınlığa mensup gazeteci Hrant Dink menfur bir cinayet sonucu öldürüldü, bütün dünya ayağa kalktı. Cinayetin mahkemesi fırtınalar içinde sürüyor.
Malatya’da yabancı bir misyoner ve tanassur etmiş (Hıristiyan olmuş) biri öldürüldü, dünya yine ayağa kalktı.
Her iki hadisede de sanıklar çok kısa zamanda yakalandı ve muhakemeleri başladı. Her iki cinayet de ülke gündemine girdi. Bu iki konuda binlerce yazı yayınlandı, binlerce yorum yapıldı.
Erzincan’ın Başbağlar köyünde, camiden çıkan otuz üç mâsum Müslüman gaddarca kurşuna dizilerek şehid edildi. Aradan yıllar geçti, sanıklar “bulunamadı”, “yakalanamadı”... Dâvâ mâva açılmadı... Konu ülke gündemine girmedi.
Başbağlar şehidlerinin kanları yerde kaldı...
Bu ihmalin, bu ilgisizliğin sorumluları kimlerdir?.. Öncelikle Müslümanların başını çekenlerdir. Onların Başbağlar şehidlerine sahip çıkmaları, hadiseyi Türkiye’nin gündemine oturtmaları, canilerin peşine düşmeleri gerekirdi. Bu vazifelerini yapmadılar.
Dink’in öldürülmesini asla doğru bulmuyorum ama onun bazı yazıları ve düşünceleri tepkilere ve sert tartışmalara sebep olmuştu... Malatya misyonerleri de tepki topluyordu.
Zavallı mâsum Başbağlar şehidlerinin hiçbir suçu yoktu. Anadolu’nun uzak bir köyünde yaşıyorlardı ve etliye sütlüye karışmıyorlardı. Müslüman olmaktan başka suçları yoktu. Zalimler ve caniler onları seçtiler, camiden çıkarken kurşuna dizdiler.
Onlara sahip çıkılmadı...
Kanları yerde kaldı...
Uçan sineği takip eden dehşetli bir istihbarat ağına sahip olan güçler katilleri bulamadı...
Rant peşinde koşan birtakım İslâmcılar Başbağlar’da öldürülen fakir köylülerle ilgilenmedi...
Bütün Müslümanların Başbağlar faciasında müdahil avukat gibi hareket etmeleri gerekmez miydi?
Demokratik rejimlerde baskı grupları vardır. Müslümanların kontrolundaki baskı gruplarının Başbağlar faciası konusunda sorumluları sıkıştırmaları gerekmez miydi?
Bir Yahudi’nin burnu kanasa yer yerinden oynar...
Bir misyoner öldürülünce dünya ayağa kalkar...
33 mâsum ve zavallı Müslüman camiden çıkarken kurşuna dizilerek şehid edilir, gereken tepki gösterilmez.
Ey benim Müslüman kardeşlerim!.. Bu tepkisizlikle, bu ilgisizlikle, bu güçsüzlükle, bu acz ile, bu tehâvün (hafife alma) ile, bu unutkanlıkla, bu gaflet ve bu hıyanet ile bizim durumumuz ve geleceğimiz hiç parlak değildir.
Başbağlar şehidleri mezarlarında kan terliyor.
Misyonerler Gece Gündüz İslâm’a Saldırırken...
GECE saat 22, telefon çalıyor, açıyorum. Müfit Yüksel bey konuşuyor, çok üzüntülü ve öfkeli... “Kıbrıs Rum kesiminde yayın yapan Protestan misyonerleri gece gündüz İslâm’a, Peygamberimize hakaret ediyorlar, mürted olmuş (dinden çıkmış) birkaç eski Müslümanı aleyhte konuşturuyorlarmış...”
“Bu konuda bir şeyler yazarsanız sütunumda basarım” diyorum. Başka ne yapabilirim?
İslâm’a saldıran misyonerlere sadece Kadiyanîler cevap veriyor, savunma yapıyormuş. Onlar da, Mirza Gulam Ahmed’i nebi kabul ettikleri için bizim nazarımızda Müslüman değiller.
Bendeniz misyonerler aleyhinde birkaç küçük broşür yayınladım. Maliyet fiyatına alınıp dağıtılsın diye. Müslümanlar fazla ilgi göstermedi. Sadece birkaç 10 bin adet dağıtıldı. Hazretü’l-Hazerat Muhterem Efendi hakkında bir broşür çıkartsaydım, taraftarları milyonlarca dağıtırdı...
Sünnî Müslümanlar maalesef çok gevşek.
Birileri var ki, onlar misyonerlerle hiç uğraşmaz. Nasıl olsa, onlara göre Hıristiyanlık da hak din. “Amentüde onlarla ittifakımız var”, onlar da ehl-i necat ve ehl-i cennet... Şimdi diyalog zamanı, bırakın incitmeyin misyonercikleri...
Birkaç yıl önce Urfa’da çayırlık bir yere uyduruk salaş bir köprü yapmışlar, bir tören tertiplenmiş, kara libaslı papazlar, hahamlar, sarıklı cüppeli hocalar köprüden geçmişler. Böylece dinlerarası dehşetli bir diyalog yapılmış. Acaba bu salaş köprü Sırat köprüsünü mü temsil ediyordu?
Antalya’da da bir Dinlerarası Diyalog parkı yapılmıştı. Bir kilise, bir havra, bir de mescit... Papazlar, hahamlar, imamlar... Nutuklar, büyük devlet adamları, bürokratlar... Bir şenlik ki, sormayın...
Ehl-i Kitab ne diyor?
- Sizin dininiz hak din değil,
- Sizin Peygamberiniz gerçek ve hak Peygamber değil, o (hâşâ) bir yalancı,
- Sizin kitabınız hak değil,
- Siz bu halinizle cennete giremeyeceksiniz...
Bizim diyalogçular onlara ne diyor?
- Sizin dininiz de ibrahimî ve hak... Siz de ehl-i necatsınız, ehl-i cennetsiniz...
Böyle Diyalog yapanların ellerinde milyarlarca dolarlık imkânlar var ama gâvurcukları üzmemek için dinimize saldıran misyonerlere cevap vermezler, savunma yapmazlar.
Peki Diyanet yapsın bu savunma hizmetini... Güldürmeyin beni!..
Misyonerlerle mücadele etmek, onların saldırılarını püskürtmek için biz Müslümanların elinde o kadar koz var ki, saymakla bitiremem. Papazlar Müslüman oluyor... Bazı Yahudiler Müslüman olmuşlar ve internet sitesi kurmuşlar. Bizzat Hıristiyan Batı tarihçiler muharref Hıristiyanlığı yerden yere vuran araştırmalar yapıyor. Lâkin bizler bunları kullanamıyoruz.
Şimdi Müslümanların işleri çok, başlarını kaşıyacak vakitleri yok.
Hacı beyin günahları çoğaldı, umreye gidip pîr ü pak dönecek.
Falan veya Filan cemaatin bağlısı eline binlik tesbih almış, “Muhterem Efendi... Muhterem efendi... Ya Muhterem Efendi...” diye çekiyor.
Feşmekân tarikatın mensuplarının ayaklarının yere değdiği yok.
Uçuyor mübarekler. Uç babam uç...
Cami derneği yerden ısıtmalı kalorifer yapma derdinde.
Kimileri minareye sekiz hoparlör taktırmış, ses az çıkıyor. Şunları 12’ye çıkartalım diyor. Ezan okunurken mahallenin camları zıngırdasın...
Bunca iş içinde misyonerlerle uğraşmaya vakit kalmıyor ki...
Çok küçük, çok önemsiz, çok naçiz bir hizmet olarak bendeniz birkaç broşür yayınladım. Dört tanesinin isimlerini veriyorum:
(1) Kiliseden camiye. Majorcalı rahip Anselmo Turmeda nasıl Abdullah Tercüman oldu?
(2) Rahipler ve papazlar neden İslâm’a giriyor? Yazan: Evangelist iken İslâm’ı seçen Yusuf Estes.
(3) Müslüman Olan Fransız Rahibi Jean-Marie Duchemin Abdülmecid.
(4) Ehl-i Kitab Cennetlik mi? Suriye ulemâsından Muhammed Ali es-Sabunî’nin reddiyesi.İlgilenen alıp dağıtmak isteyen olursa maliyet fiyatından (Tanesi 10 krş. Yüz tanesi 10 YTL) BEDİR Yayınevi’nden isteyebilir. (Telefon: 0212/519 36 18)
Malatya’da yabancı bir misyoner ve tanassur etmiş (Hıristiyan olmuş) biri öldürüldü, dünya yine ayağa kalktı.
Her iki hadisede de sanıklar çok kısa zamanda yakalandı ve muhakemeleri başladı. Her iki cinayet de ülke gündemine girdi. Bu iki konuda binlerce yazı yayınlandı, binlerce yorum yapıldı.
Erzincan’ın Başbağlar köyünde, camiden çıkan otuz üç mâsum Müslüman gaddarca kurşuna dizilerek şehid edildi. Aradan yıllar geçti, sanıklar “bulunamadı”, “yakalanamadı”... Dâvâ mâva açılmadı... Konu ülke gündemine girmedi.
Başbağlar şehidlerinin kanları yerde kaldı...
Bu ihmalin, bu ilgisizliğin sorumluları kimlerdir?.. Öncelikle Müslümanların başını çekenlerdir. Onların Başbağlar şehidlerine sahip çıkmaları, hadiseyi Türkiye’nin gündemine oturtmaları, canilerin peşine düşmeleri gerekirdi. Bu vazifelerini yapmadılar.
Dink’in öldürülmesini asla doğru bulmuyorum ama onun bazı yazıları ve düşünceleri tepkilere ve sert tartışmalara sebep olmuştu... Malatya misyonerleri de tepki topluyordu.
Zavallı mâsum Başbağlar şehidlerinin hiçbir suçu yoktu. Anadolu’nun uzak bir köyünde yaşıyorlardı ve etliye sütlüye karışmıyorlardı. Müslüman olmaktan başka suçları yoktu. Zalimler ve caniler onları seçtiler, camiden çıkarken kurşuna dizdiler.
Onlara sahip çıkılmadı...
Kanları yerde kaldı...
Uçan sineği takip eden dehşetli bir istihbarat ağına sahip olan güçler katilleri bulamadı...
Rant peşinde koşan birtakım İslâmcılar Başbağlar’da öldürülen fakir köylülerle ilgilenmedi...
Bütün Müslümanların Başbağlar faciasında müdahil avukat gibi hareket etmeleri gerekmez miydi?
Demokratik rejimlerde baskı grupları vardır. Müslümanların kontrolundaki baskı gruplarının Başbağlar faciası konusunda sorumluları sıkıştırmaları gerekmez miydi?
Bir Yahudi’nin burnu kanasa yer yerinden oynar...
Bir misyoner öldürülünce dünya ayağa kalkar...
33 mâsum ve zavallı Müslüman camiden çıkarken kurşuna dizilerek şehid edilir, gereken tepki gösterilmez.
Ey benim Müslüman kardeşlerim!.. Bu tepkisizlikle, bu ilgisizlikle, bu güçsüzlükle, bu acz ile, bu tehâvün (hafife alma) ile, bu unutkanlıkla, bu gaflet ve bu hıyanet ile bizim durumumuz ve geleceğimiz hiç parlak değildir.
Başbağlar şehidleri mezarlarında kan terliyor.
Misyonerler Gece Gündüz İslâm’a Saldırırken...
GECE saat 22, telefon çalıyor, açıyorum. Müfit Yüksel bey konuşuyor, çok üzüntülü ve öfkeli... “Kıbrıs Rum kesiminde yayın yapan Protestan misyonerleri gece gündüz İslâm’a, Peygamberimize hakaret ediyorlar, mürted olmuş (dinden çıkmış) birkaç eski Müslümanı aleyhte konuşturuyorlarmış...”
“Bu konuda bir şeyler yazarsanız sütunumda basarım” diyorum. Başka ne yapabilirim?
İslâm’a saldıran misyonerlere sadece Kadiyanîler cevap veriyor, savunma yapıyormuş. Onlar da, Mirza Gulam Ahmed’i nebi kabul ettikleri için bizim nazarımızda Müslüman değiller.
Bendeniz misyonerler aleyhinde birkaç küçük broşür yayınladım. Maliyet fiyatına alınıp dağıtılsın diye. Müslümanlar fazla ilgi göstermedi. Sadece birkaç 10 bin adet dağıtıldı. Hazretü’l-Hazerat Muhterem Efendi hakkında bir broşür çıkartsaydım, taraftarları milyonlarca dağıtırdı...
Sünnî Müslümanlar maalesef çok gevşek.
Birileri var ki, onlar misyonerlerle hiç uğraşmaz. Nasıl olsa, onlara göre Hıristiyanlık da hak din. “Amentüde onlarla ittifakımız var”, onlar da ehl-i necat ve ehl-i cennet... Şimdi diyalog zamanı, bırakın incitmeyin misyonercikleri...
Birkaç yıl önce Urfa’da çayırlık bir yere uyduruk salaş bir köprü yapmışlar, bir tören tertiplenmiş, kara libaslı papazlar, hahamlar, sarıklı cüppeli hocalar köprüden geçmişler. Böylece dinlerarası dehşetli bir diyalog yapılmış. Acaba bu salaş köprü Sırat köprüsünü mü temsil ediyordu?
Antalya’da da bir Dinlerarası Diyalog parkı yapılmıştı. Bir kilise, bir havra, bir de mescit... Papazlar, hahamlar, imamlar... Nutuklar, büyük devlet adamları, bürokratlar... Bir şenlik ki, sormayın...
Ehl-i Kitab ne diyor?
- Sizin dininiz hak din değil,
- Sizin Peygamberiniz gerçek ve hak Peygamber değil, o (hâşâ) bir yalancı,
- Sizin kitabınız hak değil,
- Siz bu halinizle cennete giremeyeceksiniz...
Bizim diyalogçular onlara ne diyor?
- Sizin dininiz de ibrahimî ve hak... Siz de ehl-i necatsınız, ehl-i cennetsiniz...
Böyle Diyalog yapanların ellerinde milyarlarca dolarlık imkânlar var ama gâvurcukları üzmemek için dinimize saldıran misyonerlere cevap vermezler, savunma yapmazlar.
Peki Diyanet yapsın bu savunma hizmetini... Güldürmeyin beni!..
Misyonerlerle mücadele etmek, onların saldırılarını püskürtmek için biz Müslümanların elinde o kadar koz var ki, saymakla bitiremem. Papazlar Müslüman oluyor... Bazı Yahudiler Müslüman olmuşlar ve internet sitesi kurmuşlar. Bizzat Hıristiyan Batı tarihçiler muharref Hıristiyanlığı yerden yere vuran araştırmalar yapıyor. Lâkin bizler bunları kullanamıyoruz.
Şimdi Müslümanların işleri çok, başlarını kaşıyacak vakitleri yok.
Hacı beyin günahları çoğaldı, umreye gidip pîr ü pak dönecek.
Falan veya Filan cemaatin bağlısı eline binlik tesbih almış, “Muhterem Efendi... Muhterem efendi... Ya Muhterem Efendi...” diye çekiyor.
Feşmekân tarikatın mensuplarının ayaklarının yere değdiği yok.
Uçuyor mübarekler. Uç babam uç...
Cami derneği yerden ısıtmalı kalorifer yapma derdinde.
Kimileri minareye sekiz hoparlör taktırmış, ses az çıkıyor. Şunları 12’ye çıkartalım diyor. Ezan okunurken mahallenin camları zıngırdasın...
Bunca iş içinde misyonerlerle uğraşmaya vakit kalmıyor ki...
Çok küçük, çok önemsiz, çok naçiz bir hizmet olarak bendeniz birkaç broşür yayınladım. Dört tanesinin isimlerini veriyorum:
(1) Kiliseden camiye. Majorcalı rahip Anselmo Turmeda nasıl Abdullah Tercüman oldu?
(2) Rahipler ve papazlar neden İslâm’a giriyor? Yazan: Evangelist iken İslâm’ı seçen Yusuf Estes.
(3) Müslüman Olan Fransız Rahibi Jean-Marie Duchemin Abdülmecid.
(4) Ehl-i Kitab Cennetlik mi? Suriye ulemâsından Muhammed Ali es-Sabunî’nin reddiyesi.İlgilenen alıp dağıtmak isteyen olursa maliyet fiyatından (Tanesi 10 krş. Yüz tanesi 10 YTL) BEDİR Yayınevi’nden isteyebilir. (Telefon: 0212/519 36 18)
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.