Rahmetli Ahmet Kabaklı'nın bu pislikler için Ecurufya (Ecevit dönemini ve komünizmi çok güzel hicveden bir eser) isimli kitabında çok güzel bir benzetmesi vardı:
"oluşturmanlar, karıştırmanlar ve kızıştırmanlar"
Ergenekon yapılanması aynen böyle...
---------- Forwarded message ----------
From: ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com>
Date: 27.Mar.2008 22:58
Subject: [22787] Re: AKP'yi Kapatmak İsteyen Kurumlar AB'ni Statükoya Tehdit Olarak Görüyor
To: malcolm_x@googlegroups.com
"oluşturmanlar, karıştırmanlar ve kızıştırmanlar"
Ergenekon yapılanması aynen böyle...
---------- Forwarded message ----------
From: ahmet dogan simsek <ahmetdogan.simsek@gmail.com>
Date: 27.Mar.2008 22:58
Subject: [22787] Re: AKP'yi Kapatmak İsteyen Kurumlar AB'ni Statükoya Tehdit Olarak Görüyor
To: malcolm_x@googlegroups.com
Mahkeme milletimize açılmıştır hepimiz tarafız. Hepimiz AKP yiz.
Dava AKP ye değil bize açılmıştır. Kapatılmak istenen AKP ye oy vermemiş olsak bile bizleriz. Susma sustukça sıra sanada gelecek. İmha ekipleri milleti itlaf etmek istemektedirler.
Davayı ve yargıçlarını taraflı oldukları için kabul etmiyor ve reddi hakim talebinde bulunuyorum. Asi halde verilecek kararı kabul etmiyorum. Mahkeme davayı ret etmelidir. Cumhur biziz Cumhuriyette bizimdir kurumlar bizim adımıza hüküm vermek mecburiyetindedirler. Azınlıklar adına değil.
A.D.Şimşek
27.03.2008 tarihinde ismet soner <ismet.soner@gmail.com> yazmış:
'Laiklik elden gidiyor' diye Ak Parti'yi kapatmak isteyen Cumhuriyet kurumları Türkiye daha demokrat olursa, Avrupa Birliği yolunda ilerlerse ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ak Parti'nin Avrupa'ya yönelmesi statükocuları ürküttü. Hükümetin reform ritmini yavaşlatması ise yargı darbesini kolaylaştırdı.
KARAKAŞ • AKP'yi kapatma davasının laik-antilaik meselesi gibi gösterilmesi bence bir bahanedir. Bu meselenin özü Avrupa Birliği sürecidir. Eğer Yeni Demokrasi Hareketi bugün olsaydı ve Avrupa Birliği sürecini AKP'nin götürdüğü gibi götürseydi onu da kapatırlardı. Yeni Demokrasi Hareketi'nden Cem Boyner'e de, Cengiz Çandar'a da laikliğe karşı odak oldukları gerekçesiyle dava açarlardı. Bu işin başında AKP'nin olup olmaması önemli değil. Bir de tabii, basın da bu konuda çok dikkat etmeli. Laikliği ve laik cumhuriyeti öne çıkartmak konusunda basın da dikkat etmeli. Demokrasinin laiklikten daha önemli olduğunu yazmalı basın. Açık söylüyorum, hukuk devleti ve demokrasiyi daha öne çıkartmalıdır. Hukuk devleti zorunlu olarak laikliği içeren bir şeydir. Ama tersi geçerli değildir. Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan laiklik, hukuk devletini ve demokrasiyi dışlayabiliyor. En azından basının, bizlerin, öğretim üyelerinin yapması gereken hukuk devleti kavramını sürekli ön planda tutmaktır. Şu anda yapılan çok ciddi bir şekilde hukuk devletinin ihlalidir. "Kamu yararı" tanımını dayatan kesimin hukuk devletini ihlalidir. Aklı başında birisi, sokağa çıkıp taksiye binen birisi Türkiye'de laikliğin tehdit altında olmadığını görür.
GÜRSEL • Vatandaş değil, burada önemli olan. Önemli olan bu işleri organize edenler. Asıl şu; biraz önce Cengiz de söyledi. Cumhuriyet'in tümden elden gittiğine inanıyorlar. "Kamu yararı"yla falan ilgisi yok. Türkiye küresel ekonomiye entegre olmuş. Ekonominin yüzde 50'si dış ticaretten oluşuyor. Gümrük Birliği'ne girmiş. Geçmiş olsun.
KARAKAŞ • Hiç geçmiş olsun değil. Her an geri dönüş olabilir.
GÜRSEL • O başka bir şey. Bunlar 10-20 yıldır devam eden süreçler. Esas rahatsızlık konusu AKP'nin tek başına iktidara gelmiş olmasıdır. 3 Kasım 2002'de rahatsızlık başlamıştır. Onun önünü kesebileceklerini düşünüyorlardı. Cumhuriyet açısından, onların kafasındaki laiklik tanımı açısından AKP'yi bir tehdit olarak görüyorlar. AKP'nin vesayet demokrasisinin sonunu getireceğini düşünüyorlar.
KARAKAŞ • AKP laikliği tehdit etmiyor. Yok öyle bir şey.
GÜRSEL • Sana göre yok ama onlar öyle düşünüyorlar. Biraz önce Cengiz Çandar, çevremizden söz etti, mahallemizden söz etti. Galatasaraylı sınıf arkadaşlarımla yemek yedim. Bir bölümü, "Ordu hâlâ neden darbe yapmıyor" diye çıkıştı.
KARAKAŞ • Onların da derdi vesayet ekonomisinin kayması. Laiklikle hiç alakası yok.
GÜRSEL • Vesayet ekonomisi diye bir şey yok. Vesayet demokrasisi diye bir şey var ama.
KARAKAŞ • "Esas olan kamu yararıdır" diye bir şey uydurmuş gidiyorlar vesayet ekonomisini korumak için.
GÜRSEL • Devletin ekonomideki ağırlığı yüzde 50 idi. Bugün yüzde 10 bile değil.
KARAKAŞ • Önemli sorun yargının ekonomiyi kontrol etmesidir.
GÜRSEL • Yargının denetleyeceği kamu iktisadi teşekkülü de kalmadı. Ayrıca Avrupa Birliği sürecinde katılıyorum sana. Bunlar Avrupa Birliği'ni istemiyorlar. Ne zamandan beri istemiyorlar.
ÇONGAR • Bunlar derken kastınız?
GÜRSEL • Bunlar derken, Cumhuriyet'in kurumları... Laik cumhuriyetin elden gideceğine inanan yargının önemli bir bölümü. TESEV'in araştırması bunu gösterdi. Zihniyetlerinin ne olduğunu gösterdi. Hepsi böyle demiyorum. Ama büyük bir kısmı devlet diyor, hukuk demiyor. Bunlar hakikaten iktidarlarının elden gideceği kanaatindeler. Bunların ekonomiyi fazla önemsediğini, hatta ekonomik güç peşinde olduklarını sanmıyorum. Zaten devlet ekonomide ciddi bir şey kaybetti. Ama Avrupa Birliği açısından, kamusal ekonomik alanı daha küçültecek diye endişe etmiyorlar. Avrupa Birliği demek daha çok özgürlük, daha çok demokrasi demek. "Bu gidişat" diye yakınırken dedikleri bu. Daha fazla demokrasi, onlar için daha fazla tehdit demek. Laiklik tehdit altında. Giderek Kürt sorununu bizim usullerle çözemeyeceğimiz anlaşılıyor. Büyük ihtimalle hiç düşünmediğimiz bir paradigma ile karşı karşıya kalınabilir. Türkiye daha demokrat olursa, Avrupa Birliği yolunda ilerlerse ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kıbrıs konusunda, bir sürü konuda AB süreci paradigma değişikliğine zorluyor Türkiye'yi. Bunlar nefret ediyorlar paradigma değişikliğinden. Eski değerler eski usullerle Türkiye'nin gitmesini istiyorlar.
KARAKAŞ • Tam da ekonomik olan da bu zaten.
ÇANDAR • Eser, sen de sadece bir "vesayet ekonomisi" ekseninde bütün olan biteni işliyorsun.
KARAKAŞ • Özünde bu var.
ÇANDAR • Özünde bu var mı yok mu bilmiyoruz. Bu onun bir unsuru bir parçası olabilir.
GÜRSEL • Tabii bu da bir unsur, bundan da rahatsız oluyorlar. Yabancılar arsa alıyor filan.
ÇANDAR • Her şey ekonominin etrafında şekilleniyor dersek ideoloji faktörünü gözönüne almamış oluruz.
KARAKAŞ • Peki niye yabancı sermayeye karşı çıktılar?
GÜRSEL • Yabancı sermayeye karşı çıkmıyorlar. Arsa, ev, toprak satılmasına karşı çıkıyorlar. Abartma sen de.
ÇANDAR • Bir ekonomist olarak senin yorumun böyle olabilir. Ama onların motivasyonu o mu acaba?
ÇONGAR • Ekonomik vesayetin elden gitmesi, diğer alanlarda da iktidar kaybının başlangıcı değil mi zaten? Küresel entegrasyon Türkiye koşullarında demokrasiyi de dayatmıyor mu?
ÇANDAR • Evet, ama Seyfettin'in dediği gibi rakamlara baktığın zaman, iktisadi alandaki iktidar çoktan gitti.
KARAKAŞ • Teknik olarak katılmıyorum. Şu açıdan. Ekonomideki devletin gücü KİT'lerle ölçülebilecek bir şey değil. Bu ne kadar kontrol edebildiğine bakar...
GÜRSEL • Edemiyorsun artık. Dışa açık bir piyasa ekonomisi var.
KARAKAŞ • Hâlâ yabancı sermaye girişini engelliyor Anayasa Mahkemesi bir kararla.
GÜRSEL • Yabancı sermaye girişini engellemiyor, nerede engelliyor?
KARAKAŞ • Arazi alamayan, kendi kuracağı fabrikanın arazisini alamayan yabancı Türkiye'ye gelir mi?
GÜRSEL • Gelir tabii, Çin'de de böyle. 49 yıllığına kiralarlar. Gelir gene. Ben bunu zayıf bir argüman olarak görüyorum.
ÇONGAR • En azından şunda anlaşıyorsunuz galiba: Bu bir iktidar mücadelesi. İktidarda kalmak için (Eser Karakaş'a göre) vesayet ekonomisinin devamını istiyorlar, (Seyfettin Gürsel'e göre) vesayet demokrasisinin devamını istiyorlar.
ÇANDAR • Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin yürüyüşü, iktidarın işi o noktalara getirmesi keşke mümkün olsaydı, o zaman parti kapatma girişimini Avrupa Birliği yolunu kesmek gibi yorumlamayı ben de tercih ederdim, Eser gibi. O zaman çok daha demokratik ittifaklar manzumesi oluşurdu bu girişime karşı. Ama Ak Parti'nin AB meselesini savsaklaması sebebiyle bu rasyonalizasyonu benimsemiyorum.
ÇONGAR • Ak Parti'nin AB'yi savsaklaması geçici bir durum değil mi?
ÇANDAR • Geçici olması temenni ediyoruz. Ya da bir rasyonalizasyon yapılıyor Eser'in yaptığı gibi. AB sürecini canlandırmaya şu nedenlerden dolayı mecburlar deniyor. Keşke öyle olsa, bunu bilmiyoruz. Ama en azından 2005'ten bu yana ihmal edilmiş bir konu. Dışişleri Bakanı ve baş müzakereci aynı kişi. Katılım süreci bu olan bir ülkede, baş müzakerecinin bir gün bile Ankara'da oturmaması AB başkentlerinin her birinde ve sadece hükümet mensuplarıyla değil, o ülkenin sivil toplum mensuplarıyla, medyasıyla, finans şirketleriyle her gün görüşüyor olması lazım. Şimdi siz Başmüzakereci'yi Dışişleri Bakanı yaparsanız Başmüzakereci'nin sıfatını boşaltıyorsunuz demektir. Bunun sonucunda AB sürecine ciddi bir şekilde asılmıyorsunuz demektir. 301 konusu iki buçuk yıldır söyleniyor. Olli Rehn geldi geçen yıl; bir toplantıda bakanların önünde, kalktı "Cut the bullshit short" (Bu saçmalığa son verin) dedi. Kapalı bir toplantıydı. Bu ağır bir laftır. İngiliz Başkonsolosluğu'nda yemekli toplantıydı. Avrupa Reform Politikaları'nın Feriye'deki açılış yemeğiydi. Üç tane AKP'li bakan, milletvekilleri, konuyla ilgili insanlar vardı. Tercüme edilirse daha ağır ne olabilir ki, 301'e ilişkin bu. "Cut the bullshit short" dedi eylül ya da ekim ayında. Marta geldik hâlâ 301 yok. Ha babam aynı şey. İşte "Gelecek, iki hafta sonra gelecek, üç hafta sonra gelecek." Bu yeni bir konu da değil. 301 simgesel olduğu için önemli. 301 kalktığında Türkiye'de mükemmel bir demokrasi olacak demek değil. Ama 301 bu hükümetin reform sürecine ve AB üyelik sürecine sahip çıkıp çıkmayacağının bir delili. Bu bir simge haline geldi. Bunu savsaklıyorlar. Bunu yapmıyorlar. İşte müzakereci meselesi ortada. Milliyetçi söyleme ve simgelere sarılıyorlar.
GÜRSEL • Müzakere sürecinin bilançosu son derece zayıf. İki tane mi üç tane müzakere başlığı açılmış durumda.
ÇANDAR • 2002-2005 arasındaki Avrupa Birliği ritmi olsa AKP'nin, biz deriz ki bu iddianame karşısında, "Büyük bir şarlatanlık var bunun laiklikle falan ilgisi yok. Bu, AB yolunu kesme girişimidir Türkiye'nin." Ama şu andaki hükümet tam da kendisine karşıt olanların görmek istediği anlamda, AB sürecine muhalif bir hal aldı onlara karşı.
ÇONGAR • "Ak Parti'nin AB ritminin aksaması partinin kapatılma girişimini haklı kılar" demiyorsun herhalde. Peki AB sürecinin savsaklanmasının böylesi bir girişimi kolaylaştırdığı söylenebilir mi?
ÇANDAR • Operasyon konusundaki işbirliğine bakın. Seçimlerden sonra büyük bir hevesle yeni anayasa süreci başlatırken, onu kestiler, türban konusunu ön plana çıkardılar. Askerle işi hallettik, bir şey denmez hesabına yattılar. Genelkurmay Başkanı'nın basın toplantısında, "Askerin bu konudaki görüşü bellidir, malumu ilan etmenin gereği yoktur." Bu cümleyle meseleyi savuşturmasından cesaret aldılar, asker bir şey demiyor diye... Bütün enerjilerini oraya (başörtüsü özgürlüğüne) zerk ettikten sonra yeni anayasa; yeni, demokratik sivil anayasa işini ertelediler. İptal ettiler demiyorum, ertelediler. Dolayısıyla bir sürü noktada ritim değişikliği yarattılar. Bu girişimin zamanlaması ritim bozukluğundan yararlanarak yapıldı. 22 Temmuz'da seçim oldu. Ağustos ayının 28'inde Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi ki, sırf o Abdullah Gül isminin Çankaya'ya çıkmasını engellemek için 367 icat edildi Anayasa Mahkemesi kararıyla, Cumhuriyet Halk Partisi başvurusuyla. Bir de bunu sağlama almak için elektronik muhtıra verildi. Ama o Abdullah Gül göstere göstere seçiliyor. Eğer bu büyük bir sürecin, arka planı olan, geçmişi olan gelişmeler zincirinin bir halkası ise ki öyle. Ama öyle ise ağustos ayında da bu iddianame ile ortaya çıkılabilirdi. Niye çıkamadılar? Martta çıkıyorlar. Zamanlaması AKP'nin ritim bozukluğuna da bağlı. Bunu görmemiz lazım.
KARAKAŞ • Buna katılıyorum. AKP'nin Avrupa Birliği'ne yaklaşımı son derece pragmatik bir şey. AKP'nin AB'ye ilgisi büyümeyle katkısıyla alakalı bir şeydir. 2005-2006 yıllarında Türkiye yüksek oranlarda büyümüştür. 2007 için açıklanmadı ama yüzde 5 oranında bir şey açıklanacak. Dolayısıyla AKP açısından bugüne kadar en azından son çeyreğe kadar büyüme konusunda öyle kendisini siyaseten tedirgin edecek bir şey yoktu.
GÜRSEL • Büyüme yavaşlamaya başlamıştı ama...
KARAKAŞ • Başladı ama bunu AKP algılamadı.
GÜRSEL • Büyümeyi otomatik pilota bağlı zannediyorlardı...
KARAKAŞ • Şimdi otomatik pilota bağlı olmadığını gördükleri için bundan sonra tekrar o kendilerine 2004, 2005 ve 2006'da yüksek büyümeyi sağlayan ilişkiler sistemini yeniden kuracaklar.
GÜRSEL • Zamanında bunu yapabilirlerdi. Aklı fikri bunların türbana daldı; hepsini unuttular. Sadece 301'i unutmadılar. Ben iktisatçı olarak yakından takip ediyorum. Pek çok yapısal reformu da yapmadılar. O reformların birçoğu maliyetli olduğu için, o maliyeti karşılayacak marjlar da kalmamıştı seçim ekonomisi yüzünden. Dolayısıyla şöyle söylenebilir; AKP'nin bu gidişatı ve davanın zamanlaması çok büyük tesadüf değil bence. Özellikle türban meselesi de burada önemlidir. Demokratik anayasa hazırlanması tabii çok daha temel bir olaydır, karşı tarafın gözünde ama bir yandan da türbana bakıp "Bu AKP bunu parça parça da geçiriyor" diye bakmaya başladılar. Ben tabii bilemem neden martta karar kıldılar davaya ama bence belli bir birikim olmuştu, bence hazırdı ve sadece birilerinin karar verip "Hadi artık bunu Anayasa Mahkemesi'ne ver" demesi gerekiyordu. Yoksa en başında da söylediğim gibi, Başsavcı'nın "162 sayfa yeter, 200 sayfaya gerek yok" demedi. Başka koşullar olsaydı, 200-250 sayfa da olurdu ya da 100 sayfayla daha erken açılırdı bu dava.
ÇONGAR • Peki sizler Ergenekon çetesi operasyonuyla bu davanın zamanlaması arasında bir bağ kuruyor musunuz? Ergenekon operasyonu ilerlemesin diye bu yapılmış olabilir mi?
GÜRSEL • Tabii, benim özel bilgilerim yok. Ama olabilir. Belki şu sıralarda böyle bir nedenle verilmesi uygun görüldü. Olabilir doğrusu. O konuda arkadaşların ne diyeceğini merak ediyorum.
ÇANDAR • (...) Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınabilecek bazı kişilerin bu iddianameye giden gelişmelere hız verilmesini istediği ve arada böyle bir bağlantı olduğu fısıltı tarzında söyleniyor. O anlamda Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın bu konuya ilişkin bir değerlendirmesinde Ergenekon ismini telaffuz etmesi, irtibat kurması bence bir rastlantı değil. Keza Başbakan'ın basına kapalı grup konuşmasında, 16 Mart pazartesi günü "Ergenekon'u çökerttik" demesi ki bence çökertmediler, keşke çökertseler, "Bundan rahatsız olanlar var" sözü...
ÇONGAR • O söz sonra açıklamayla geri alındı...
ÇANDAR • Tam da geri alınmadı. Bizatihi o cümleye gönderme yapılarak böyle bir şey söylenmemiştir denmedi.
ÇONGAR • Doğru bu yapılmadı.
ÇANDAR • "Grup toplantısında yapılan konuşmaya ilişkin basınımızda yer alan haberler doğru değildir" dendi. Genelleme içinden yalanlama yapıldı. Muhtemelen bu cümlenin yaratacağı yansımadan kaygılanarak. Bir de bazen Türkiye'de yalanlamaları doğrulamayla eş anlamlı algılayan bir kamuoyu algısı da vardır. Eğer söylediyse Başbakan o cümleyi, Ertuğrul Günay'ın bir gün önce yaptığı açıklamayla birleştirirsek, hükümetin bilgisi dahilinde bir "Ergenekon-iddianame" irtibatı olduğu sonucuna varırız. Bu konuda siyasi iktidarın yapması gereken Ergenekon soruşturmasında gaza basmasıdır.
KARAKAŞ • Bakın, bu çok önemli. Ergenekon meselesinin de iyi analiz edilmesi lazım. Yargı organlarının başındakiler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi, Ergenekoncular hatta, bunların arasında bir kişi dahi dışa açık piyasa ekonomisini savunmamaktadır. Bana Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, bunların üst kademesinden, TSK'nın üst komuta kademesinden bana bir tane gösterin dışa açık piyasa ekonomisini savunanı. Ergenekoncular'dan bir tane böyle adam gösterin. Olay sadece 'laiklik' meselesi değil. Bir kişi gösteremezsiniz ki dışa açık piyasa ekonomisinden yana bir laikçi olsun. Bu laikçilik meselesi bir sınıf kavramına dönüştü Türkiye'de. Kavga da dışa açık piyasa ekonomisiyle ilgili bir şey. AB'yle ilgili bir şey. "Laiklik" toplumun bir kesimini seferber etmek için kullanılan bir bahane.
Taraf
--
PRIMUM NON NOCERE
http://ismetsoner.spaces.live.com/
(Kızgınlıkla karar almayın, mutluluktan uçtuğunuzda söz vermeyin. İkisi de sarhoşluk ânıdır, akıl başta değildir)
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
(ALLAH RAHMET EYLESİN)
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Dava AKP ye değil bize açılmıştır. Kapatılmak istenen AKP ye oy vermemiş olsak bile bizleriz. Susma sustukça sıra sanada gelecek. İmha ekipleri milleti itlaf etmek istemektedirler.
Davayı ve yargıçlarını taraflı oldukları için kabul etmiyor ve reddi hakim talebinde bulunuyorum. Asi halde verilecek kararı kabul etmiyorum. Mahkeme davayı ret etmelidir. Cumhur biziz Cumhuriyette bizimdir kurumlar bizim adımıza hüküm vermek mecburiyetindedirler. Azınlıklar adına değil.
A.D.Şimşek
27.03.2008 tarihinde ismet soner <ismet.soner@gmail.com> yazmış:
'Laiklik elden gidiyor' diye Ak Parti'yi kapatmak isteyen Cumhuriyet kurumları Türkiye daha demokrat olursa, Avrupa Birliği yolunda ilerlerse ne yapacaklarını bilmiyorlar. Ak Parti'nin Avrupa'ya yönelmesi statükocuları ürküttü. Hükümetin reform ritmini yavaşlatması ise yargı darbesini kolaylaştırdı.
KARAKAŞ • AKP'yi kapatma davasının laik-antilaik meselesi gibi gösterilmesi bence bir bahanedir. Bu meselenin özü Avrupa Birliği sürecidir. Eğer Yeni Demokrasi Hareketi bugün olsaydı ve Avrupa Birliği sürecini AKP'nin götürdüğü gibi götürseydi onu da kapatırlardı. Yeni Demokrasi Hareketi'nden Cem Boyner'e de, Cengiz Çandar'a da laikliğe karşı odak oldukları gerekçesiyle dava açarlardı. Bu işin başında AKP'nin olup olmaması önemli değil. Bir de tabii, basın da bu konuda çok dikkat etmeli. Laikliği ve laik cumhuriyeti öne çıkartmak konusunda basın da dikkat etmeli. Demokrasinin laiklikten daha önemli olduğunu yazmalı basın. Açık söylüyorum, hukuk devleti ve demokrasiyi daha öne çıkartmalıdır. Hukuk devleti zorunlu olarak laikliği içeren bir şeydir. Ama tersi geçerli değildir. Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan laiklik, hukuk devletini ve demokrasiyi dışlayabiliyor. En azından basının, bizlerin, öğretim üyelerinin yapması gereken hukuk devleti kavramını sürekli ön planda tutmaktır. Şu anda yapılan çok ciddi bir şekilde hukuk devletinin ihlalidir. "Kamu yararı" tanımını dayatan kesimin hukuk devletini ihlalidir. Aklı başında birisi, sokağa çıkıp taksiye binen birisi Türkiye'de laikliğin tehdit altında olmadığını görür.
GÜRSEL • Vatandaş değil, burada önemli olan. Önemli olan bu işleri organize edenler. Asıl şu; biraz önce Cengiz de söyledi. Cumhuriyet'in tümden elden gittiğine inanıyorlar. "Kamu yararı"yla falan ilgisi yok. Türkiye küresel ekonomiye entegre olmuş. Ekonominin yüzde 50'si dış ticaretten oluşuyor. Gümrük Birliği'ne girmiş. Geçmiş olsun.
KARAKAŞ • Hiç geçmiş olsun değil. Her an geri dönüş olabilir.
GÜRSEL • O başka bir şey. Bunlar 10-20 yıldır devam eden süreçler. Esas rahatsızlık konusu AKP'nin tek başına iktidara gelmiş olmasıdır. 3 Kasım 2002'de rahatsızlık başlamıştır. Onun önünü kesebileceklerini düşünüyorlardı. Cumhuriyet açısından, onların kafasındaki laiklik tanımı açısından AKP'yi bir tehdit olarak görüyorlar. AKP'nin vesayet demokrasisinin sonunu getireceğini düşünüyorlar.
KARAKAŞ • AKP laikliği tehdit etmiyor. Yok öyle bir şey.
GÜRSEL • Sana göre yok ama onlar öyle düşünüyorlar. Biraz önce Cengiz Çandar, çevremizden söz etti, mahallemizden söz etti. Galatasaraylı sınıf arkadaşlarımla yemek yedim. Bir bölümü, "Ordu hâlâ neden darbe yapmıyor" diye çıkıştı.
KARAKAŞ • Onların da derdi vesayet ekonomisinin kayması. Laiklikle hiç alakası yok.
GÜRSEL • Vesayet ekonomisi diye bir şey yok. Vesayet demokrasisi diye bir şey var ama.
KARAKAŞ • "Esas olan kamu yararıdır" diye bir şey uydurmuş gidiyorlar vesayet ekonomisini korumak için.
GÜRSEL • Devletin ekonomideki ağırlığı yüzde 50 idi. Bugün yüzde 10 bile değil.
KARAKAŞ • Önemli sorun yargının ekonomiyi kontrol etmesidir.
GÜRSEL • Yargının denetleyeceği kamu iktisadi teşekkülü de kalmadı. Ayrıca Avrupa Birliği sürecinde katılıyorum sana. Bunlar Avrupa Birliği'ni istemiyorlar. Ne zamandan beri istemiyorlar.
ÇONGAR • Bunlar derken kastınız?
GÜRSEL • Bunlar derken, Cumhuriyet'in kurumları... Laik cumhuriyetin elden gideceğine inanan yargının önemli bir bölümü. TESEV'in araştırması bunu gösterdi. Zihniyetlerinin ne olduğunu gösterdi. Hepsi böyle demiyorum. Ama büyük bir kısmı devlet diyor, hukuk demiyor. Bunlar hakikaten iktidarlarının elden gideceği kanaatindeler. Bunların ekonomiyi fazla önemsediğini, hatta ekonomik güç peşinde olduklarını sanmıyorum. Zaten devlet ekonomide ciddi bir şey kaybetti. Ama Avrupa Birliği açısından, kamusal ekonomik alanı daha küçültecek diye endişe etmiyorlar. Avrupa Birliği demek daha çok özgürlük, daha çok demokrasi demek. "Bu gidişat" diye yakınırken dedikleri bu. Daha fazla demokrasi, onlar için daha fazla tehdit demek. Laiklik tehdit altında. Giderek Kürt sorununu bizim usullerle çözemeyeceğimiz anlaşılıyor. Büyük ihtimalle hiç düşünmediğimiz bir paradigma ile karşı karşıya kalınabilir. Türkiye daha demokrat olursa, Avrupa Birliği yolunda ilerlerse ne yapacaklarını bilmiyorlar. Kıbrıs konusunda, bir sürü konuda AB süreci paradigma değişikliğine zorluyor Türkiye'yi. Bunlar nefret ediyorlar paradigma değişikliğinden. Eski değerler eski usullerle Türkiye'nin gitmesini istiyorlar.
KARAKAŞ • Tam da ekonomik olan da bu zaten.
ÇANDAR • Eser, sen de sadece bir "vesayet ekonomisi" ekseninde bütün olan biteni işliyorsun.
KARAKAŞ • Özünde bu var.
ÇANDAR • Özünde bu var mı yok mu bilmiyoruz. Bu onun bir unsuru bir parçası olabilir.
GÜRSEL • Tabii bu da bir unsur, bundan da rahatsız oluyorlar. Yabancılar arsa alıyor filan.
ÇANDAR • Her şey ekonominin etrafında şekilleniyor dersek ideoloji faktörünü gözönüne almamış oluruz.
KARAKAŞ • Peki niye yabancı sermayeye karşı çıktılar?
GÜRSEL • Yabancı sermayeye karşı çıkmıyorlar. Arsa, ev, toprak satılmasına karşı çıkıyorlar. Abartma sen de.
ÇANDAR • Bir ekonomist olarak senin yorumun böyle olabilir. Ama onların motivasyonu o mu acaba?
ÇONGAR • Ekonomik vesayetin elden gitmesi, diğer alanlarda da iktidar kaybının başlangıcı değil mi zaten? Küresel entegrasyon Türkiye koşullarında demokrasiyi de dayatmıyor mu?
ÇANDAR • Evet, ama Seyfettin'in dediği gibi rakamlara baktığın zaman, iktisadi alandaki iktidar çoktan gitti.
KARAKAŞ • Teknik olarak katılmıyorum. Şu açıdan. Ekonomideki devletin gücü KİT'lerle ölçülebilecek bir şey değil. Bu ne kadar kontrol edebildiğine bakar...
GÜRSEL • Edemiyorsun artık. Dışa açık bir piyasa ekonomisi var.
KARAKAŞ • Hâlâ yabancı sermaye girişini engelliyor Anayasa Mahkemesi bir kararla.
GÜRSEL • Yabancı sermaye girişini engellemiyor, nerede engelliyor?
KARAKAŞ • Arazi alamayan, kendi kuracağı fabrikanın arazisini alamayan yabancı Türkiye'ye gelir mi?
GÜRSEL • Gelir tabii, Çin'de de böyle. 49 yıllığına kiralarlar. Gelir gene. Ben bunu zayıf bir argüman olarak görüyorum.
ÇONGAR • En azından şunda anlaşıyorsunuz galiba: Bu bir iktidar mücadelesi. İktidarda kalmak için (Eser Karakaş'a göre) vesayet ekonomisinin devamını istiyorlar, (Seyfettin Gürsel'e göre) vesayet demokrasisinin devamını istiyorlar.
ÇANDAR • Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin yürüyüşü, iktidarın işi o noktalara getirmesi keşke mümkün olsaydı, o zaman parti kapatma girişimini Avrupa Birliği yolunu kesmek gibi yorumlamayı ben de tercih ederdim, Eser gibi. O zaman çok daha demokratik ittifaklar manzumesi oluşurdu bu girişime karşı. Ama Ak Parti'nin AB meselesini savsaklaması sebebiyle bu rasyonalizasyonu benimsemiyorum.
ÇONGAR • Ak Parti'nin AB'yi savsaklaması geçici bir durum değil mi?
ÇANDAR • Geçici olması temenni ediyoruz. Ya da bir rasyonalizasyon yapılıyor Eser'in yaptığı gibi. AB sürecini canlandırmaya şu nedenlerden dolayı mecburlar deniyor. Keşke öyle olsa, bunu bilmiyoruz. Ama en azından 2005'ten bu yana ihmal edilmiş bir konu. Dışişleri Bakanı ve baş müzakereci aynı kişi. Katılım süreci bu olan bir ülkede, baş müzakerecinin bir gün bile Ankara'da oturmaması AB başkentlerinin her birinde ve sadece hükümet mensuplarıyla değil, o ülkenin sivil toplum mensuplarıyla, medyasıyla, finans şirketleriyle her gün görüşüyor olması lazım. Şimdi siz Başmüzakereci'yi Dışişleri Bakanı yaparsanız Başmüzakereci'nin sıfatını boşaltıyorsunuz demektir. Bunun sonucunda AB sürecine ciddi bir şekilde asılmıyorsunuz demektir. 301 konusu iki buçuk yıldır söyleniyor. Olli Rehn geldi geçen yıl; bir toplantıda bakanların önünde, kalktı "Cut the bullshit short" (Bu saçmalığa son verin) dedi. Kapalı bir toplantıydı. Bu ağır bir laftır. İngiliz Başkonsolosluğu'nda yemekli toplantıydı. Avrupa Reform Politikaları'nın Feriye'deki açılış yemeğiydi. Üç tane AKP'li bakan, milletvekilleri, konuyla ilgili insanlar vardı. Tercüme edilirse daha ağır ne olabilir ki, 301'e ilişkin bu. "Cut the bullshit short" dedi eylül ya da ekim ayında. Marta geldik hâlâ 301 yok. Ha babam aynı şey. İşte "Gelecek, iki hafta sonra gelecek, üç hafta sonra gelecek." Bu yeni bir konu da değil. 301 simgesel olduğu için önemli. 301 kalktığında Türkiye'de mükemmel bir demokrasi olacak demek değil. Ama 301 bu hükümetin reform sürecine ve AB üyelik sürecine sahip çıkıp çıkmayacağının bir delili. Bu bir simge haline geldi. Bunu savsaklıyorlar. Bunu yapmıyorlar. İşte müzakereci meselesi ortada. Milliyetçi söyleme ve simgelere sarılıyorlar.
GÜRSEL • Müzakere sürecinin bilançosu son derece zayıf. İki tane mi üç tane müzakere başlığı açılmış durumda.
ÇANDAR • 2002-2005 arasındaki Avrupa Birliği ritmi olsa AKP'nin, biz deriz ki bu iddianame karşısında, "Büyük bir şarlatanlık var bunun laiklikle falan ilgisi yok. Bu, AB yolunu kesme girişimidir Türkiye'nin." Ama şu andaki hükümet tam da kendisine karşıt olanların görmek istediği anlamda, AB sürecine muhalif bir hal aldı onlara karşı.
ÇONGAR • "Ak Parti'nin AB ritminin aksaması partinin kapatılma girişimini haklı kılar" demiyorsun herhalde. Peki AB sürecinin savsaklanmasının böylesi bir girişimi kolaylaştırdığı söylenebilir mi?
ÇANDAR • Operasyon konusundaki işbirliğine bakın. Seçimlerden sonra büyük bir hevesle yeni anayasa süreci başlatırken, onu kestiler, türban konusunu ön plana çıkardılar. Askerle işi hallettik, bir şey denmez hesabına yattılar. Genelkurmay Başkanı'nın basın toplantısında, "Askerin bu konudaki görüşü bellidir, malumu ilan etmenin gereği yoktur." Bu cümleyle meseleyi savuşturmasından cesaret aldılar, asker bir şey demiyor diye... Bütün enerjilerini oraya (başörtüsü özgürlüğüne) zerk ettikten sonra yeni anayasa; yeni, demokratik sivil anayasa işini ertelediler. İptal ettiler demiyorum, ertelediler. Dolayısıyla bir sürü noktada ritim değişikliği yarattılar. Bu girişimin zamanlaması ritim bozukluğundan yararlanarak yapıldı. 22 Temmuz'da seçim oldu. Ağustos ayının 28'inde Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildi ki, sırf o Abdullah Gül isminin Çankaya'ya çıkmasını engellemek için 367 icat edildi Anayasa Mahkemesi kararıyla, Cumhuriyet Halk Partisi başvurusuyla. Bir de bunu sağlama almak için elektronik muhtıra verildi. Ama o Abdullah Gül göstere göstere seçiliyor. Eğer bu büyük bir sürecin, arka planı olan, geçmişi olan gelişmeler zincirinin bir halkası ise ki öyle. Ama öyle ise ağustos ayında da bu iddianame ile ortaya çıkılabilirdi. Niye çıkamadılar? Martta çıkıyorlar. Zamanlaması AKP'nin ritim bozukluğuna da bağlı. Bunu görmemiz lazım.
KARAKAŞ • Buna katılıyorum. AKP'nin Avrupa Birliği'ne yaklaşımı son derece pragmatik bir şey. AKP'nin AB'ye ilgisi büyümeyle katkısıyla alakalı bir şeydir. 2005-2006 yıllarında Türkiye yüksek oranlarda büyümüştür. 2007 için açıklanmadı ama yüzde 5 oranında bir şey açıklanacak. Dolayısıyla AKP açısından bugüne kadar en azından son çeyreğe kadar büyüme konusunda öyle kendisini siyaseten tedirgin edecek bir şey yoktu.
GÜRSEL • Büyüme yavaşlamaya başlamıştı ama...
KARAKAŞ • Başladı ama bunu AKP algılamadı.
GÜRSEL • Büyümeyi otomatik pilota bağlı zannediyorlardı...
KARAKAŞ • Şimdi otomatik pilota bağlı olmadığını gördükleri için bundan sonra tekrar o kendilerine 2004, 2005 ve 2006'da yüksek büyümeyi sağlayan ilişkiler sistemini yeniden kuracaklar.
GÜRSEL • Zamanında bunu yapabilirlerdi. Aklı fikri bunların türbana daldı; hepsini unuttular. Sadece 301'i unutmadılar. Ben iktisatçı olarak yakından takip ediyorum. Pek çok yapısal reformu da yapmadılar. O reformların birçoğu maliyetli olduğu için, o maliyeti karşılayacak marjlar da kalmamıştı seçim ekonomisi yüzünden. Dolayısıyla şöyle söylenebilir; AKP'nin bu gidişatı ve davanın zamanlaması çok büyük tesadüf değil bence. Özellikle türban meselesi de burada önemlidir. Demokratik anayasa hazırlanması tabii çok daha temel bir olaydır, karşı tarafın gözünde ama bir yandan da türbana bakıp "Bu AKP bunu parça parça da geçiriyor" diye bakmaya başladılar. Ben tabii bilemem neden martta karar kıldılar davaya ama bence belli bir birikim olmuştu, bence hazırdı ve sadece birilerinin karar verip "Hadi artık bunu Anayasa Mahkemesi'ne ver" demesi gerekiyordu. Yoksa en başında da söylediğim gibi, Başsavcı'nın "162 sayfa yeter, 200 sayfaya gerek yok" demedi. Başka koşullar olsaydı, 200-250 sayfa da olurdu ya da 100 sayfayla daha erken açılırdı bu dava.
ÇONGAR • Peki sizler Ergenekon çetesi operasyonuyla bu davanın zamanlaması arasında bir bağ kuruyor musunuz? Ergenekon operasyonu ilerlemesin diye bu yapılmış olabilir mi?
GÜRSEL • Tabii, benim özel bilgilerim yok. Ama olabilir. Belki şu sıralarda böyle bir nedenle verilmesi uygun görüldü. Olabilir doğrusu. O konuda arkadaşların ne diyeceğini merak ediyorum.
ÇANDAR • (...) Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınabilecek bazı kişilerin bu iddianameye giden gelişmelere hız verilmesini istediği ve arada böyle bir bağlantı olduğu fısıltı tarzında söyleniyor. O anlamda Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın bu konuya ilişkin bir değerlendirmesinde Ergenekon ismini telaffuz etmesi, irtibat kurması bence bir rastlantı değil. Keza Başbakan'ın basına kapalı grup konuşmasında, 16 Mart pazartesi günü "Ergenekon'u çökerttik" demesi ki bence çökertmediler, keşke çökertseler, "Bundan rahatsız olanlar var" sözü...
ÇONGAR • O söz sonra açıklamayla geri alındı...
ÇANDAR • Tam da geri alınmadı. Bizatihi o cümleye gönderme yapılarak böyle bir şey söylenmemiştir denmedi.
ÇONGAR • Doğru bu yapılmadı.
ÇANDAR • "Grup toplantısında yapılan konuşmaya ilişkin basınımızda yer alan haberler doğru değildir" dendi. Genelleme içinden yalanlama yapıldı. Muhtemelen bu cümlenin yaratacağı yansımadan kaygılanarak. Bir de bazen Türkiye'de yalanlamaları doğrulamayla eş anlamlı algılayan bir kamuoyu algısı da vardır. Eğer söylediyse Başbakan o cümleyi, Ertuğrul Günay'ın bir gün önce yaptığı açıklamayla birleştirirsek, hükümetin bilgisi dahilinde bir "Ergenekon-iddianame" irtibatı olduğu sonucuna varırız. Bu konuda siyasi iktidarın yapması gereken Ergenekon soruşturmasında gaza basmasıdır.
KARAKAŞ • Bakın, bu çok önemli. Ergenekon meselesinin de iyi analiz edilmesi lazım. Yargı organlarının başındakiler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komuta kademesi, Ergenekoncular hatta, bunların arasında bir kişi dahi dışa açık piyasa ekonomisini savunmamaktadır. Bana Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, bunların üst kademesinden, TSK'nın üst komuta kademesinden bana bir tane gösterin dışa açık piyasa ekonomisini savunanı. Ergenekoncular'dan bir tane böyle adam gösterin. Olay sadece 'laiklik' meselesi değil. Bir kişi gösteremezsiniz ki dışa açık piyasa ekonomisinden yana bir laikçi olsun. Bu laikçilik meselesi bir sınıf kavramına dönüştü Türkiye'de. Kavga da dışa açık piyasa ekonomisiyle ilgili bir şey. AB'yle ilgili bir şey. "Laiklik" toplumun bir kesimini seferber etmek için kullanılan bir bahane.
Taraf
--
PRIMUM NON NOCERE
http://ismetsoner.spaces.live.com/
(Kızgınlıkla karar almayın, mutluluktan uçtuğunuzda söz vermeyin. İkisi de sarhoşluk ânıdır, akıl başta değildir)
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
(ALLAH RAHMET EYLESİN)
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.