"Yalan söyler bunlar, yalan yazar..."
Milliyet'in 'Polemik' sayfası ilgi görüyor.
Geçen gün, Cumhuriyet'in Zaman'ın abone sistemiyle ilgili yayınları, sayfayı
hazırlayanların dikkatini çekmiş, ilgilerini bildirmişler... Sonrasını
Cumhuriyet'in yayın koordinatörü sıfatını taşıyan kişinin sütunundan
izleyelim: "Milliyet'ten bir arkadaşımız Deniz Som'u arayıp 'Polemik'
sayfası için Zaman'ın 'hayali abone' olayını aktarmasını istiyor. Deniz,
bilgileri aktarıyor. Ancak araya birileri girip şöyle diyor: 'Vazgeçtik,
yayınlayamayacağız...' Aradan bir kaç gün geçiyor ve Milliyet'te şeriatçı
yazar 'vitrine' çıkıyor, Polemik sayfasında..."
Sizin anlayacağınız, benim sütunun pazartesi gününden itibaren resimli
çıkmasının 'Polemik'te haberleştirilmesi birilerini hasetten çatlatmış.
Milliyet, Cumhuriyet'in 'hayali abone' iddiasıyla neden ilgilenmemiş acaba?
Aslında, Cumhuriyet'i ve bir çok ***** dergiyi dağıtan Yay–Sat şirketi,
Zaman'ın da kendi gruplarına geçmesini arzu ediyor; bunu sağlamak için de,
sürekli kredi açtıkları (galiba 40 milyar sınırına dayanmış) Cumhuriyet'i
yalan–yanlış bilgilerle üzerimize saldırtıyor... Hesapları, bizim ürkmemiz
ve şimdiki dağıtıcımız Birleşik Dağıtım'ı terkederek Yay–Sat'a geçmemiz...
Ne de olsa 400 bin gazete (Zaman) ile 30 bin derginin (Aksiyon) dağıtımı ve
tatlı kâr söz konusu... Beğenmesek de, iş hayatının kendi kuralları içinde
kabul edip, bu tür bir kirli savaşı da anlayışla karşılıyoruz... 'Kiralık
silâh' olmayı içine sindiren derdine yansın...
Yay–Sat'ın patronu da Hürriyet ve Milliyet'in sahibi olan Aydın Doğan...
Ama, dağıtım şirketleri arasındaki pek temiz olmayan savaşta bir başka
gazeteyi kullanarak kendi ellerini kirletmeme becerisini gösteren Aydın Bey,
savaşa neden kendi gazetesini soksun ki? Bence, Cumhuriyetçiler'in hevesini
kursaklarında bırakan, 'araya giren birileri' dedikleri, iyi bir işadamı ve
uzak görüşlü bir patron olan Aydın Doğan'dır... Aydın Bey, yakında,
kendisine bu kadar borçlanan Cumhuriyet'in de sahibi haline gelirse, emin
olun, hiç şaşmayacağım... Cumhuriyet, ısrarla, "Abonelerinizin adını verin!"
diyor. Bir de, "Naylon abone konusunu Maliye soruşturmalı!" diye ekliyor...
Bir başka iddiaları da şu: "Zaman'ın gerçek satışı bayiden yapılan, yani 30
bin, 330 bini dandik satış..." Her üç cümle de, en fazla, Cumhuriyet'i Zaman
ile savaşa zorlayan Yay–Sat yöneticilerini güldürüyor olmalı... Dağıtım
şirketinden geçen her gazetenin KDVsi kesiliyor, vergisi tarh ediliyor...
Aboneler, kanlı–canlı insanlar olarak, Türkiye'nin dört bir köşesine
yayılmış durumdalar... Bir de, tabii, hergün 330 bin gazeteyi, sırf satışı
yüksek göstermek için, cepten para ödeyerek kendimizin aldığı iddiasının
saçmalığını hesaba katın... Bunlar, ya sayı saymasını bilmiyorlar, ya da 50
binden fazla gazeteyi birarada görmemişler... Yay–Sat iyi işletiyor
Cumhuriyet'i...
Bunları işleten işletene... İhtiyar gazetenin artık eşini–dostunu bile
ayırdedemez hale gelmiş bir yazarı, geçen gün sütununda şunları yazdı benim
için: "Dini inançları politikaya alet ederek iktidara gelmeyi amaçlayan
kişi, üniversitelerde de okusa, dünyanın en karanlık kafasını taşır.
Gazetecisi, yazarı da öyledir. Herifçioğlunun sekiz çocuğu var, televizyonda
kimse sormadan, –Beş çocuğum var! diyor. Üçünü söylemiyor. Yaşı da kırk beşi
bile bulmamış. Bir kurcalayayım dedim, bilenlere sordum: Aaa, beş değil,
sekiz çocuk, üçü de kız. Kız diye çocuklarını saklayan kişi, ne tür bir
kişidir? Doğum denetimine de, nüfus planlamasına da karşıdır. Müslümanlara
karşı olanların, Hıristiyanların bunu ortaya attıklarını söyler. Yalan
söyler, yalan yazar!" (Mustafa Ekmekçi, 15 Ocak 1995) Bunlar işte böyle
'doğru' yazarlar. Bir de "Bilenlere sordum" demesi yok mu? Demek ki,
bunların 'bilen' dedikleri kişiler, hep böyle bilmedikleri konularda atıp
tutanlar... Yazıyı okuttuğum bizim hanım, "Yahu ben beş çocuğumuz olduğunu
biliyordum, Ekmekçi ise 'sekiz çocuklu' iddiasında, bir bildiği mi var
acaba?" demez mi? Aile saadetimize gölge mi düşürmek istiyor ne? Bizim,
ellerinizden öper, beş çocuğumuz var sadece... Üçü oğlan, ikisi kız... Hepsi
de, birbirinden hiç ayırmadığımız bir sevgi ve şefkat ortamında büyüyorlar;
eminim sizinkiler de öyledir... Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin başkanı
Mustafa Ekmekçi, artık iyice melekelerine hâkim değil ki, önüne gelen
tarafından işletiliyor...
Bunlar ne biçim adamlar ve bizi ne zannediyorlar? Hergün bizim insanımızla
ilgili sayfalar dolusu yazı yazıyorlar... Ama içlerinden kaçı, namaz kılmak
veya dua etmek için değil, sadece "Bu adamlar acaba ne yapıyorlar?"
merakıyla, camiden içeri burnunu uzatmıştır? 50–60 (hatta Ekmekçi gibi 71)
yaşına geldiği halde, bir yakınının cenazesinde hazır bulunmak için avluda
dikilmek dışında, ibadethane görmeyen 'yazar tâifesi' sadece bizde var!
Batı'da, Kitab–ı Mukaddes'i okumamış, kiliseye yolu düşmemiş, halkıyla bağı
kopuk adama ne sütun teslim ederler, ne de kalem... Bizde, Cumhuriyet'in bir
çok yazarı gibi, ortaokuldan öteye okuyamamış, her duyduğuna inanan,
insanları birbiriyle karıştıran kişileri 'rehber' bilen 30 bin kişi
çıkabiliyor... Hayret ki ne hayret... Üç–beş esrarkeş tarafından Menemen'de
öldürülen Kubilay'dan 'devrim şehidi' uyduranlar da yine bunlardı;
Emniyet'in "PKK işi" açıklamasında bulunmasına rağmen, kör terörün canına
kıydığı Onat Kutlar'ı 'İslâmcı terör eliyle öldürülen Cumhuriyet şehidi'
halinde takdim edenler de... Hallerini en iyi Mustafa Ekmekçi, bana sekiz
çocuk yakıştırdığı yazısında anlatmış: "Yalan söyler bunlar! Yalan yazar!"
---------------------------------------------------------------------------------
Menemen yine çarpıtıldı
Esrarkeş olduklarında ittifak edilen 6 serserinin Menemen'de 64 yıl önce
alet oldukları meşum hadise dün yine çarpıtıldı.
İlgili yayınlar, yazılı açıklamalar ve toplantılarda çirkinliği vurgulanan
hadisenin şeriatçıların boy göstermesi olarak değerlendirilmesi bunca yıl
sürdürülen istismarın devamı niteliğindeydi.
Kalın sis perdesi arkasında onlarca soru bırakarak tarihe malolan hadiseyi
tartışıp açıklık kazandırmak yerine dindarları rencide etmek için
kullanılması dikkat çekti. Yeni birşey söylemeyenlerin başında Cumhuriyet
gazetesi geldi. Parasız özel 'Kubilay' eki veren gazete, "Kanlı şeriat
bayrağı açıldı" başlığını kullandığı yazıda hiç de inandırıcılığı kalmamış
duygusal cümleler kullandı. "Aradan yıllar geçtiğine göre bu nedenler daha
tarafsız daha kesin görüşlerle araştırılabilir, ortaya konabilir" cümlesine
de yer veren gazete, "her gericilik alayında cehaletin yanında bir başka
önemli sebebinin din" olduğunu önesürdü.
Öte yandan Kubilay'ın öğrenim gördüğü Bursa Çelebi Mehmet Lisesi'nde
düzenlenen törende konuşan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği adına konuşan
Kadriye Gökçadır, Menemen hadisesinin gerçek yönünün araştırılmasını
istemezken, "Sivas kıyımı seriatçıların ne kadar vahşileşebileceklerini
hatırlattı" diye konuştu.
CEVAP BEKLEYEN SORULAR ?
Bu hadiseden kim yada kimler kârlı çıktı, netice aldı?
–Esrar kullanan 6 kişinin Nakşi olduğu nasıl tespit edildi?
–SCF'nin kapatılmasıyla hadise arasında nasıl bir ilişki var?
–6 esrarkeş serseri ile ayaklanma iddiası nekadar gerçekci?
–Hadisenin başlangıcı çok ciddi ise neden asteğmen gönderildi?
–Henüz kan dökülmeden Jandarma komutanı serserilerle konuşmuştu, ciddiye mi
almadı, ihmal mi edildi?
–Nakşi Şeyhi Esat Efendi'nin alakası nasıl kuruldu?
–Resmi kaynaklar neden daha ikna edici açıklama yapmıyor?
–Yalan, yanlış, maksatlı ve duygusal yorumlar yerine daha ciddi
açıklamalarla kamuoyu aydınlatılamaz mı?
-------------------------------------------------------------------------------------------
Herşey bitmedi, buyrun düzeltin efendim
Terörle Mücadele Kanun Tasarısı'nda yüzde doksan 163. maddenin geri
getirildiği kabul edildi.
Ancak tartışmada şimdi gelinen nokta, bu bölümü tasarıya kim koydurdu, DYP
mi, yoksa SHP'mi?
Bahsedilen kısım, tasarının terörü tanımlayan bölümü, yani anayasanın 2.
maddesinde belirtilen devletin nitelikleri aleyhine propaganda kısmı. Dün
Cumhuriyet'te yayınlanan haber doğruysa adını açıklamaktan kaçınan SHP'li
bir bakan "Bu bölümü tasarıya DYP koydurdu" demiş. Başlıkta da Adalet
Komisyonu Başkanı Ali Yalçın Ögütcan'ın "Şeriata karşı kaybettik" dediği
belirtiliyor.
YALAN
Ali Yalçın Öğütcan'ın TMKT tartışmalarının neticelerini bu şekilde ortaya
koymayacağını düşündüğümden başkanı aradım. Daha kendisine "Nasılsınız"
demeden "Yalan kardeşim, yalan, Cumhuriyet'in yazdığı yalan" dedi. Sonra da
Cumhuriyet gazetesine çektiği tekzip metnini bana da faksladı. Öğütcan'ın
açıklaması şöyle: "Terörle Mücadele Yasa Tasarısı ile tartışılan Türk Ceza
Kanunu'nun mülga 163. maddesidir. Şeriat değildir. Yapım ve inançlarım
doğrultusunda kullandığınız başlığı benim söylemem mümkün değildir. Doğrusu,
haber içeriğinde belirttiğiniz gibi 'Ortada bir münazara var ve bu
münazarada ne yazık ki 163 geri geliyor diyenler galip' şeklindedir"
DÜZELTECEĞİZ
Ali Yalçın Öğütcan haberin yalan kısmını böyle tekzip ediyor, ama SHP'li bir
bakanın "163. maddeyi getirdiği iddia edilen bölümü tasarıya DYP'liler
koydurdu" bölümüne biraz kaçamak cevap veriyor: "Bu tasarı ortak bir tasarı,
bu bölümü DYP koydurmuş olsa bile yanlışımızı anladık, düzelteceğiz". Ali
Yalçın Öğütcan, cumartesi gecesi ATV'de yayınlanan Siyaset Meydanı'nda da
söyledi: "Anayasının 2. maddesini tasarıya koyarken biz sadece Cumhuriyetin
niteliklerini korumayı hedefliyorduk. Buralardan yapılan atıflar bizim
maksadımızı çok aştı, dolayısı ile bu madde maksadımızı aşan biçimde
yazılmış oldu. Düzelteceğiz"
TANIDIK KADRO!
Her ne kadar TMKT'yi konu edinen Siyaset Meydanı'nında istenen nokta "TMKT
163. maddeyi geri getirmiyor" diyenlerin tezine güç katmak olsada, program
gerçeğin daha net biçimde ortaya çıkmasına sebep olduğu da bir gerçek. Hele
Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın bu tasarıyı hazırlayan "Düşünce Özgürlüğü
Komisyonu"nun listesini okuması bence programın en önemli anıydı. "Önder
Sav, Turgut Kazan, Mustafa Ekmekçi, Çetin Özek, Nevzat Toroslu, Osman Oktay
Ekşi..." Bu tasarıyı bu isimlerin hazırladığını Moğlutay söyledi. Çetin
Özek, Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Şirketi'nin Yönetim Kurulu
Başkanı. Mustafa Ekmekçi, Cumhuriyet yazarı, Çağdaş Gazeteciler Derneği
Başkanı. Osman Oktay Ekşi'yi hepimiz zaten çok iyi tanıyoruz. Çetin Özek'in
ilk toplantıdan sonra 'Emirle çalışmama' prensibi doğrultusunda komisyondan
istifa ettiğini de
hatırlamakta yarar var.
Öğütcan bu isimlerin hazırladığı taslakta "Dini terör" tabirinin olduğunu,
bu tabiri DYP'lilerin çıkardığını hatırlattı ve "Bu ifadeyi çıkaran biziz,
163. maddeyi geri getirme gibi bir niyetimiz olsa bunu çıkartmazdık" dedi.
Şu anda yapılması gereken, tasarıya 163. maddeyi kimin koydurduğu değil, bu
hatayı kimin düzelteceğidir. Bunun ötesindeki herşey hedef saptırmak olur.
Az bir ihtimal de olsa tasarının bu hafta Meclis Genel Kurulu'nde ele alınma
ihtimali var. Madem bir yanlışlık var, buyurun düzeltin efendim.
NİYET VE TASARI
SHP'liler ile TMKT'yi savunan diğerleri bize hep şunu söylüyorlar: "Biz 163.
maddenin gelmesini istemiyoruz." Bizim üzerinde durduğumuz konu SHP'liler ya
da diğer 163 hayranlarının niyetleri değil ki! Biz tasarının içeriğinde 163.
maddeyi görüyoruz. Yoksa SHP'lilerin niyetlerini tartışmıyoruz. Siz getirmek
istemiyor olabilirsiniz ama tasarı bunu getiriyor. Siyaset Meydanı'nda Prof.
Dr. Ahmet Akgündüz'ün şu sözü, "Biz 163'ü getirmek istemiyoruz" diyenlerin
yüzünde adeta bir şamar gibi patladı: "Sizin bu tasarı ile 163. maddeyi
getirmek istemediğinizi varsayalım. Siz bundan önce getirdiğiniz tasarıdaki
163. maddeyi geri getiren bölümün Adalet Komisyonunda metinden
çıkarılmasından sonra halen Bütçe Plan Komisyonu'nda bekleyen tasarıyı Genel
Kurul'a
getirmiyorsunuz da yeni bir tasarı
yazmaya kalkışıyorsunuz?"
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Yalan, Hamamözü'ne ulaştı!..
Gazete satışları köylere kadar ulaşamadı, fakat yalan haberleri neredeyse
mezraları bile rahatsız edecek hale geldi!..
Cumhuriyet gazetesinde 25 Ekim 1994 günü yayınlanan "Hamamözü kaymakamı ne
yapıyor?" başlıklı bir yazıda, Kaymakam Tacettin Özeren'in 48 köyü içine
alan bir vakıf ya da dernek kurma faaliyetinde olduğu belirtilerek, bunun
için köylülerden buğday, kavak, söğüt gibi, para eden ne mahsulleri varsa
topladığı anlatılıyordu. Gazeteye göre, kaymakam ağaç kesimlerini bizzat
kendisi yaptırıyor ve köylünün verdiğini değil, kendi seçtiği en iyi
ağaçları kestiriyor!.. (Anadolu köylerini tanıyanlar normal şartlarda bunun
mümkün olmadığını bilirler. S.Ü.) Cumhuriyet, kaymakamın topladığı ürünlerin
karşılığında kimseye makbuz falan vermediğini naklettikten sonra,
"Hamamözü'nün ilahiyat kökenli bu 'çalışkan' kaymakamı umarım,
kayıtsız–kuyutsuz topladığı paraları "mercümek"e yatırmaz!" diyor.
Bu yazı üzerine Hamamözü'ne bağlı 18 köy muhtarının yaptığı açıklama
arkadaşlarımıza ulaştı. Açıklamada özetle şöyle deniliyordu:
Ortada ne bir vakıf, ne de bir dernek vardır.
Çalışmalar, Hamamözü ilçesi ''Köylere Hizmet Götürme Birliği'' çatısı
altında yapılmakta olup, kanunî bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir.
Hukukî dayanağımız, T.C.Anayasası'nın 127.maddesi ile 442 Sayılı Köy
Kanunu'nun 47. maddesi. Ayrıca 5442 Sayılı İl İdare Kanunu'nun 56. maddesi
ve 1580 Sayılı Belediye Kanunu'nun 135–148 maddelerinden alarak, Hamamözü'ne
bağlı 18 köyün ihtiyar meclisinin birlik kurulmasına karar vermeleri üzerine
Amasya Valiliği'nin muvafakatı, Bakanlar Kurulu'nun 3.3.1993 tarih ve
93/4201 sayılı kararı ile kuruluşumuz kabul edilmiştir. 11.4.1993 gün ve
210549 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Yapılan bağış ve yardımlar, kesinlikle "zorla'' yapılmayıp, 2860 Sayılı
Yardım Toplama Kanunu hükümlerine uygun olarak kabul edilmektedir.
Harcamalara da Birlik Encümeni karar vermektedir.
Yapılan yardımlar, ''Kayıtsız kuyutsuz'' değildir. Üstelik kaymakam değil,
köy halkı tarafından toplanmamaktadır.
Toplanan paralar, Birlik Saymanına teslim edilerek köy halkı adına da makbuz
alınmaktadır. Ayrıca kavak ve söğüt kesimi konusunda, muhtar ve ihtiyar
heyeti, kimden ne kadar kesildiğinin listesini tutmaktadır. Kesilen
kavakları inşaat yerine teslim edince de, bu listeler dosyamızda muhafaza
edilmektedir.
Bu arada kaymakamın ''ilahiyat kökenli'' değil, İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olduğu ve İçişleri Bakanı Nahit
Menteşe'nin imzasını taşıyan ''Üstün Başarı Belgesi''ne de sahip olduğu
öğrenildi.
-----------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet yalan zincirine bir halka daha ekledi
20 Ekim 1994 günkü Cumhuriyet gazetesinde Hikmet Çetinkaya'nın köşe
yazısında yayınlanan ve Derbent Kaymakamı'nı suçlayan ifadelerin yalan
olduğu ortaya çıktı.
Konu ile ilgili belge ve dokümanları ortaya koyarak olayın çarpıtıldığını
belgeleyen Kaymakam Salih Işık "Cumhuriyet'te çıkan yazı tamamen asılsız ve
düzmece, öğrencilere yapılan yardımlar Vakıf Mütevelli Heyeti kararı ile
yapılmıştır" dedi.
Konuyla ilgili olarak açıklamalarda bulunan Kaymakam Salih Işık
"Kaymakamlığımıza bağlı İlçe Sosyal Yardımlaşma Vakfı her yıl olduğu gibi bu
yıl da 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereği,
kanunun 2. maddesine giren fakir ve muhtaç öğrencilere, gereken
araştırmaları yaptıktan sonra Vakıf Mütevelli Heyeti'nin kararı
doğrultusunda eğitim yardımında bulundu" şeklinde konuştu.
Yardım alan öğrenci veliler ise şunları söylediler:
"Kaymakam beyin yardımı olmazsa çocuklarımızı okutmamıza imkan yok. Bizim
çocuklarımıza yapılan yardımı, bu şekilde gazetelere çıkarıp bizi rencide
etmeye kimsenin hakkı yok."
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bunları biz söylemiyoruz...
Köşemiz ayda bir çıktığı için, basını takip ederken, ilgimizi çeken yerleri
kesiyor ve gazete isimlerine göre bir nevi kupür koleksiyonu yapıyoruz.
İnanın hiç bir kasdımız yok fakat her ay sonunda karşılaştığımız manzara şu:
Cumhuriyet kupürleri diğer gazete kupürlerinin toplamından daha fazla.
Dolayısıyla köşemizin büyük bir bölümünü Cumhuriyet işgal ediyor.
Son sayfanın sorumlusu arkadaşımız Ali Halit Aslantürk'ün bu kez de "Yine mi
Cumhuriyet'le doldurdunuz köşeyi?" dememesi için bu ay farklı bir yol
seçtik: Elimizdeki onca malzemeyi bir kenara koyacak ve Cumhuriyet'in
yalanlarını kendi sayfa ve sütunlarıyla ortaya koyacağız.
Gün geçmiyor ki Cumhuriyet'te bir "tekzip", "açıklama", ya da "düzeltme"
yayınlanmasın. Sayfaların görünmeyecek köşelerine sıkıştırıldığı için çoğu
kişinin gözünden kaçan bu "küçük gerçekler"in herbiri, aslında ya çarşaf
gibi manşetleri yalanlıyor ya da kırılan potları itiraf ediyor.
[b]İşte size birkaç örnek:
Bakınız, Cumhuriyet'in birinci sayfasında günlerce işlediği McCann-Erickson
şirketi ile ilgili olarak haberde isimleri geçen Pınar Kılıç, Mukaddes Akça
ve Ahmet Durul; Cumhuriyet'in bir köşesine sıkışan "açıklama"larında ne
diyorlar:
"Gazetenizin 16 ve 22 Eylül tarihleri arasındaki nüshalarında birinci ve
devam sayfalarında yayınlanan haberlerde şahsımızı hedef alan, gerçeklere
tamamen aykırı bilgiler verilmiş; kişilik haklarımız ihlal edilmiş ve
kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir.
"Özellikle doğru haberciliğin öncüsü olduğunu iddia eden bir gazetenin,
haberleri kaynağından araştırmaksızın böylesine küçültücü başlıklar altında
haber yazması tarafımızdan büyük bir üzüntü ile karşılanmıştır. Öğrenilmesi
istenen her husus hakkında bilgi almak olanağı dururken aksi yola
başvurulmasının doğru habercilik ile de bağdaşmayacağı açıktır."
Mağdurlar, haberin ne kadar saçma sapan, yalan dolan ve mantık hataları ile
dolu olduğunu ancak 6 madde ile özetleyebilmişler.
Bunları biz söylemedik. Aşağıdakileri de...
Açıklama: "Bugünkü Cumhuriyet'te manşet olan haberde ajans başkanımız
M.NailKeçili'nin ve Cenajans'ın adı, aslı astarı olmayan olayların
içinde
gösterilmektedir. Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin araştırmacı
gazetecilik misyonuna asla yakıştıramadığımız bu yazıyı esefle karşılıyor,
şiddetle kınıyoruz... Keşke gelip gerçekleri araştırsaydınız. Cenajans"
Batıbay'dan açıklama: "Yılmaz'dan Çiller'e suçlama başlıklı haberde... bana
atfen ve benden kaynaklandığı öne sürülen ifadelere yer verilmiştir...
bunlar tamamen gerçek dışıdır. Daryal Batıbay Başbakanlık Dış Tanıtım
Başmüşaviri "
Açıklama: "Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin muhabiri, haberi yazmadan
önce soruşturmanın sonucunu araştırmalıydı... Bu doğru habercilik açısından
büyük eksikliktir. Fermani Uygun Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü"
Açıklama: "İçişleri mollalaşıyor başlıklı haberde, geçmiş yıllarda hacca
giden valiler arasında ismim geçmektedir. Ancak ne İçişleri Bakanlığı'nca ne
de şahsi olarak hacca gitmediğimden yazının düzeltilmesini... Sakarya Valisi
Erdinç Büyükakalın "
Açıklama: "Geçen hafta Bilecik'te yapılan bölge toplantısında (SHP taşrada
bitti) mesajı verecek herhangi bir konuşma yapmadım. SHP Bilecik Başkanı
Meral Demirsoy"
Yazıyı uzatıp sabrınızı zorlamamak için, Nusret Bayraktar'ın birinci
sayfadaki ve Çetinkaya'nın köşesini boyluboyuna dolduran tekziplerle
içlerinde Prof. Cem'i Demiroğlu ve Prof. Uğur Alacakaptan'ın açıklamaları da
bulunan diğerlerini es geçeceğiz.
Evet, bunları biz söylemiyoruz. Toplumun sağ ve sol kesiminden insanlar,
Cumhuriyet'in "doğru habercilik" yapmadığını hem de kendi sayfalarından
söylüyorlar.
Sol görüşlü haftalık gazete Mücadele'de Cumhuriyet gazetesi ile ilgili bir
haberi daha aktaracak ve bu faslı bitireceğiz. 3 Eylül tarihli gazetenin
haber başlığı şöyle: "TÜGSAŞ işçilerinden Cumhuriyet'i protesto"
Haberde, Cumhuriyet'te yayınlanan bir haberle işçilerin patronlar karşısında
mağdur edildiği anlatılıyor ve Cumhuriyet için "burjuva basınından farklı
değildir" ifadesi kullanılıyor. Gazetenin art niyetli olduğunu dile getiren
işçiler "Cumhuriyet bu yalan haberle uğraşacağına memurların haklarının
verilmesi için çalışsın" diyorlar.
Eğer bütün bunları biz söyleseydik, Ali Halit Bey'in "yine mi Cumhuriyet?"
sitemiyle karşılaşacaktık. Allah'tan biz söylemiyoruz.
-----------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet'ten bir yalan daha (Bu haberler biraz eski , 1994 lerden ama
olsun yalan yalandır düzeltmek vazifemizdir , nede olsa DEVİR DEVİR şeklinde
inceliyoruz Cumhuriyetin yalanlarını vesayrelerini)
Geçtiğimiz gün Cumhuriyet gazetesinde Erzincan Öğretmenevi'nde aralarında
bayan öğretmenlerin de bulunduğu 40 tane öğretmene Kalaşnikof silah
dağıtıldığı şeklinde yayınlanan haberin asılsız olduğu belirtildi.
Konuyla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenleyen İl Millî Eğitim Müdürü
Sabahattin Karakelle, "Erzincan Öğretmenevi'nde aralarında bayanların da
olduğu 40 öğretmene imza karşılığı silah dağıtımının yapıldığı ispatlanırsa
26 yıllık devlet memuru görevini bırakmaya hazırım" dedi. Karakelle, merkez
köylerden bazı öğretmenlerin normal vatandaşlık haklarını kullanarak silah
talebinde bulunduklarını belirterek şunları söyledi: "Silah talebinde
bulunan öğretmenlerimize kanunlar uygun görürse jandarma ve valiliğin
gerekli araştırması neticesinde normal bir vatandaş statüsünde silah
verilebilir. Millî Eğitim Müdürlüğü olarak bizim öğretmenlerimizi
silahlandırma gibi bir düşüncemiz yok. Böyle bir şeye ihtiyaç da duymuyorum.
Öğretmenin zaten silaha ihtiyacı yoktur. Öğretmenin en büyük silahı
kalemidir. Gazetede çıkan haberden sonra aldığımız telefonlarda ilde terör
mü var? Silah bunun için mi dağıtılıyor? Öğretmenlerimiz Erzincan'a gelip
gelmemekte teredütler geçirmeye başlamıştır."
Terör örgütünün, öğretmenleri yıldırmak için bir takım faaliyetlerde
bulunarak birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalıştığını ifade eden
Karakelle, "Örgüt, Erzincan'da hiçbir zaman bozulmayan birlik ve beraberliği
bozarak kendi lehlerine çevirmek Erzincan'da yeni bir cephe açmaya
çalışıyor. Alevisi'yle Sünnisi'yle yıllardır beraber olan Erzincanlılar buna
kesinlikle izin vermeyecektir. Erzincan'da bu oyun bozulmuştur. Bu konuda
özellikle öğretmenlerimiz, irfan ordumuz çok duyarlıdır" şeklinde konuştu
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Milliyet'in 'Polemik' sayfası ilgi görüyor.
Geçen gün, Cumhuriyet'in Zaman'ın abone sistemiyle ilgili yayınları, sayfayı
hazırlayanların dikkatini çekmiş, ilgilerini bildirmişler... Sonrasını
Cumhuriyet'in yayın koordinatörü sıfatını taşıyan kişinin sütunundan
izleyelim: "Milliyet'ten bir arkadaşımız Deniz Som'u arayıp 'Polemik'
sayfası için Zaman'ın 'hayali abone' olayını aktarmasını istiyor. Deniz,
bilgileri aktarıyor. Ancak araya birileri girip şöyle diyor: 'Vazgeçtik,
yayınlayamayacağız...' Aradan bir kaç gün geçiyor ve Milliyet'te şeriatçı
yazar 'vitrine' çıkıyor, Polemik sayfasında..."
Sizin anlayacağınız, benim sütunun pazartesi gününden itibaren resimli
çıkmasının 'Polemik'te haberleştirilmesi birilerini hasetten çatlatmış.
Milliyet, Cumhuriyet'in 'hayali abone' iddiasıyla neden ilgilenmemiş acaba?
Aslında, Cumhuriyet'i ve bir çok ***** dergiyi dağıtan Yay–Sat şirketi,
Zaman'ın da kendi gruplarına geçmesini arzu ediyor; bunu sağlamak için de,
sürekli kredi açtıkları (galiba 40 milyar sınırına dayanmış) Cumhuriyet'i
yalan–yanlış bilgilerle üzerimize saldırtıyor... Hesapları, bizim ürkmemiz
ve şimdiki dağıtıcımız Birleşik Dağıtım'ı terkederek Yay–Sat'a geçmemiz...
Ne de olsa 400 bin gazete (Zaman) ile 30 bin derginin (Aksiyon) dağıtımı ve
tatlı kâr söz konusu... Beğenmesek de, iş hayatının kendi kuralları içinde
kabul edip, bu tür bir kirli savaşı da anlayışla karşılıyoruz... 'Kiralık
silâh' olmayı içine sindiren derdine yansın...
Yay–Sat'ın patronu da Hürriyet ve Milliyet'in sahibi olan Aydın Doğan...
Ama, dağıtım şirketleri arasındaki pek temiz olmayan savaşta bir başka
gazeteyi kullanarak kendi ellerini kirletmeme becerisini gösteren Aydın Bey,
savaşa neden kendi gazetesini soksun ki? Bence, Cumhuriyetçiler'in hevesini
kursaklarında bırakan, 'araya giren birileri' dedikleri, iyi bir işadamı ve
uzak görüşlü bir patron olan Aydın Doğan'dır... Aydın Bey, yakında,
kendisine bu kadar borçlanan Cumhuriyet'in de sahibi haline gelirse, emin
olun, hiç şaşmayacağım... Cumhuriyet, ısrarla, "Abonelerinizin adını verin!"
diyor. Bir de, "Naylon abone konusunu Maliye soruşturmalı!" diye ekliyor...
Bir başka iddiaları da şu: "Zaman'ın gerçek satışı bayiden yapılan, yani 30
bin, 330 bini dandik satış..." Her üç cümle de, en fazla, Cumhuriyet'i Zaman
ile savaşa zorlayan Yay–Sat yöneticilerini güldürüyor olmalı... Dağıtım
şirketinden geçen her gazetenin KDVsi kesiliyor, vergisi tarh ediliyor...
Aboneler, kanlı–canlı insanlar olarak, Türkiye'nin dört bir köşesine
yayılmış durumdalar... Bir de, tabii, hergün 330 bin gazeteyi, sırf satışı
yüksek göstermek için, cepten para ödeyerek kendimizin aldığı iddiasının
saçmalığını hesaba katın... Bunlar, ya sayı saymasını bilmiyorlar, ya da 50
binden fazla gazeteyi birarada görmemişler... Yay–Sat iyi işletiyor
Cumhuriyet'i...
Bunları işleten işletene... İhtiyar gazetenin artık eşini–dostunu bile
ayırdedemez hale gelmiş bir yazarı, geçen gün sütununda şunları yazdı benim
için: "Dini inançları politikaya alet ederek iktidara gelmeyi amaçlayan
kişi, üniversitelerde de okusa, dünyanın en karanlık kafasını taşır.
Gazetecisi, yazarı da öyledir. Herifçioğlunun sekiz çocuğu var, televizyonda
kimse sormadan, –Beş çocuğum var! diyor. Üçünü söylemiyor. Yaşı da kırk beşi
bile bulmamış. Bir kurcalayayım dedim, bilenlere sordum: Aaa, beş değil,
sekiz çocuk, üçü de kız. Kız diye çocuklarını saklayan kişi, ne tür bir
kişidir? Doğum denetimine de, nüfus planlamasına da karşıdır. Müslümanlara
karşı olanların, Hıristiyanların bunu ortaya attıklarını söyler. Yalan
söyler, yalan yazar!" (Mustafa Ekmekçi, 15 Ocak 1995) Bunlar işte böyle
'doğru' yazarlar. Bir de "Bilenlere sordum" demesi yok mu? Demek ki,
bunların 'bilen' dedikleri kişiler, hep böyle bilmedikleri konularda atıp
tutanlar... Yazıyı okuttuğum bizim hanım, "Yahu ben beş çocuğumuz olduğunu
biliyordum, Ekmekçi ise 'sekiz çocuklu' iddiasında, bir bildiği mi var
acaba?" demez mi? Aile saadetimize gölge mi düşürmek istiyor ne? Bizim,
ellerinizden öper, beş çocuğumuz var sadece... Üçü oğlan, ikisi kız... Hepsi
de, birbirinden hiç ayırmadığımız bir sevgi ve şefkat ortamında büyüyorlar;
eminim sizinkiler de öyledir... Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin başkanı
Mustafa Ekmekçi, artık iyice melekelerine hâkim değil ki, önüne gelen
tarafından işletiliyor...
Bunlar ne biçim adamlar ve bizi ne zannediyorlar? Hergün bizim insanımızla
ilgili sayfalar dolusu yazı yazıyorlar... Ama içlerinden kaçı, namaz kılmak
veya dua etmek için değil, sadece "Bu adamlar acaba ne yapıyorlar?"
merakıyla, camiden içeri burnunu uzatmıştır? 50–60 (hatta Ekmekçi gibi 71)
yaşına geldiği halde, bir yakınının cenazesinde hazır bulunmak için avluda
dikilmek dışında, ibadethane görmeyen 'yazar tâifesi' sadece bizde var!
Batı'da, Kitab–ı Mukaddes'i okumamış, kiliseye yolu düşmemiş, halkıyla bağı
kopuk adama ne sütun teslim ederler, ne de kalem... Bizde, Cumhuriyet'in bir
çok yazarı gibi, ortaokuldan öteye okuyamamış, her duyduğuna inanan,
insanları birbiriyle karıştıran kişileri 'rehber' bilen 30 bin kişi
çıkabiliyor... Hayret ki ne hayret... Üç–beş esrarkeş tarafından Menemen'de
öldürülen Kubilay'dan 'devrim şehidi' uyduranlar da yine bunlardı;
Emniyet'in "PKK işi" açıklamasında bulunmasına rağmen, kör terörün canına
kıydığı Onat Kutlar'ı 'İslâmcı terör eliyle öldürülen Cumhuriyet şehidi'
halinde takdim edenler de... Hallerini en iyi Mustafa Ekmekçi, bana sekiz
çocuk yakıştırdığı yazısında anlatmış: "Yalan söyler bunlar! Yalan yazar!"
---------------------------------------------------------------------------------
Menemen yine çarpıtıldı
Esrarkeş olduklarında ittifak edilen 6 serserinin Menemen'de 64 yıl önce
alet oldukları meşum hadise dün yine çarpıtıldı.
İlgili yayınlar, yazılı açıklamalar ve toplantılarda çirkinliği vurgulanan
hadisenin şeriatçıların boy göstermesi olarak değerlendirilmesi bunca yıl
sürdürülen istismarın devamı niteliğindeydi.
Kalın sis perdesi arkasında onlarca soru bırakarak tarihe malolan hadiseyi
tartışıp açıklık kazandırmak yerine dindarları rencide etmek için
kullanılması dikkat çekti. Yeni birşey söylemeyenlerin başında Cumhuriyet
gazetesi geldi. Parasız özel 'Kubilay' eki veren gazete, "Kanlı şeriat
bayrağı açıldı" başlığını kullandığı yazıda hiç de inandırıcılığı kalmamış
duygusal cümleler kullandı. "Aradan yıllar geçtiğine göre bu nedenler daha
tarafsız daha kesin görüşlerle araştırılabilir, ortaya konabilir" cümlesine
de yer veren gazete, "her gericilik alayında cehaletin yanında bir başka
önemli sebebinin din" olduğunu önesürdü.
Öte yandan Kubilay'ın öğrenim gördüğü Bursa Çelebi Mehmet Lisesi'nde
düzenlenen törende konuşan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği adına konuşan
Kadriye Gökçadır, Menemen hadisesinin gerçek yönünün araştırılmasını
istemezken, "Sivas kıyımı seriatçıların ne kadar vahşileşebileceklerini
hatırlattı" diye konuştu.
CEVAP BEKLEYEN SORULAR ?
Bu hadiseden kim yada kimler kârlı çıktı, netice aldı?
–Esrar kullanan 6 kişinin Nakşi olduğu nasıl tespit edildi?
–SCF'nin kapatılmasıyla hadise arasında nasıl bir ilişki var?
–6 esrarkeş serseri ile ayaklanma iddiası nekadar gerçekci?
–Hadisenin başlangıcı çok ciddi ise neden asteğmen gönderildi?
–Henüz kan dökülmeden Jandarma komutanı serserilerle konuşmuştu, ciddiye mi
almadı, ihmal mi edildi?
–Nakşi Şeyhi Esat Efendi'nin alakası nasıl kuruldu?
–Resmi kaynaklar neden daha ikna edici açıklama yapmıyor?
–Yalan, yanlış, maksatlı ve duygusal yorumlar yerine daha ciddi
açıklamalarla kamuoyu aydınlatılamaz mı?
-------------------------------------------------------------------------------------------
Herşey bitmedi, buyrun düzeltin efendim
Terörle Mücadele Kanun Tasarısı'nda yüzde doksan 163. maddenin geri
getirildiği kabul edildi.
Ancak tartışmada şimdi gelinen nokta, bu bölümü tasarıya kim koydurdu, DYP
mi, yoksa SHP'mi?
Bahsedilen kısım, tasarının terörü tanımlayan bölümü, yani anayasanın 2.
maddesinde belirtilen devletin nitelikleri aleyhine propaganda kısmı. Dün
Cumhuriyet'te yayınlanan haber doğruysa adını açıklamaktan kaçınan SHP'li
bir bakan "Bu bölümü tasarıya DYP koydurdu" demiş. Başlıkta da Adalet
Komisyonu Başkanı Ali Yalçın Ögütcan'ın "Şeriata karşı kaybettik" dediği
belirtiliyor.
YALAN
Ali Yalçın Öğütcan'ın TMKT tartışmalarının neticelerini bu şekilde ortaya
koymayacağını düşündüğümden başkanı aradım. Daha kendisine "Nasılsınız"
demeden "Yalan kardeşim, yalan, Cumhuriyet'in yazdığı yalan" dedi. Sonra da
Cumhuriyet gazetesine çektiği tekzip metnini bana da faksladı. Öğütcan'ın
açıklaması şöyle: "Terörle Mücadele Yasa Tasarısı ile tartışılan Türk Ceza
Kanunu'nun mülga 163. maddesidir. Şeriat değildir. Yapım ve inançlarım
doğrultusunda kullandığınız başlığı benim söylemem mümkün değildir. Doğrusu,
haber içeriğinde belirttiğiniz gibi 'Ortada bir münazara var ve bu
münazarada ne yazık ki 163 geri geliyor diyenler galip' şeklindedir"
DÜZELTECEĞİZ
Ali Yalçın Öğütcan haberin yalan kısmını böyle tekzip ediyor, ama SHP'li bir
bakanın "163. maddeyi getirdiği iddia edilen bölümü tasarıya DYP'liler
koydurdu" bölümüne biraz kaçamak cevap veriyor: "Bu tasarı ortak bir tasarı,
bu bölümü DYP koydurmuş olsa bile yanlışımızı anladık, düzelteceğiz". Ali
Yalçın Öğütcan, cumartesi gecesi ATV'de yayınlanan Siyaset Meydanı'nda da
söyledi: "Anayasının 2. maddesini tasarıya koyarken biz sadece Cumhuriyetin
niteliklerini korumayı hedefliyorduk. Buralardan yapılan atıflar bizim
maksadımızı çok aştı, dolayısı ile bu madde maksadımızı aşan biçimde
yazılmış oldu. Düzelteceğiz"
TANIDIK KADRO!
Her ne kadar TMKT'yi konu edinen Siyaset Meydanı'nında istenen nokta "TMKT
163. maddeyi geri getirmiyor" diyenlerin tezine güç katmak olsada, program
gerçeğin daha net biçimde ortaya çıkmasına sebep olduğu da bir gerçek. Hele
Adalet Bakanı Mehmet Moğultay'ın bu tasarıyı hazırlayan "Düşünce Özgürlüğü
Komisyonu"nun listesini okuması bence programın en önemli anıydı. "Önder
Sav, Turgut Kazan, Mustafa Ekmekçi, Çetin Özek, Nevzat Toroslu, Osman Oktay
Ekşi..." Bu tasarıyı bu isimlerin hazırladığını Moğlutay söyledi. Çetin
Özek, Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Şirketi'nin Yönetim Kurulu
Başkanı. Mustafa Ekmekçi, Cumhuriyet yazarı, Çağdaş Gazeteciler Derneği
Başkanı. Osman Oktay Ekşi'yi hepimiz zaten çok iyi tanıyoruz. Çetin Özek'in
ilk toplantıdan sonra 'Emirle çalışmama' prensibi doğrultusunda komisyondan
istifa ettiğini de
hatırlamakta yarar var.
Öğütcan bu isimlerin hazırladığı taslakta "Dini terör" tabirinin olduğunu,
bu tabiri DYP'lilerin çıkardığını hatırlattı ve "Bu ifadeyi çıkaran biziz,
163. maddeyi geri getirme gibi bir niyetimiz olsa bunu çıkartmazdık" dedi.
Şu anda yapılması gereken, tasarıya 163. maddeyi kimin koydurduğu değil, bu
hatayı kimin düzelteceğidir. Bunun ötesindeki herşey hedef saptırmak olur.
Az bir ihtimal de olsa tasarının bu hafta Meclis Genel Kurulu'nde ele alınma
ihtimali var. Madem bir yanlışlık var, buyurun düzeltin efendim.
NİYET VE TASARI
SHP'liler ile TMKT'yi savunan diğerleri bize hep şunu söylüyorlar: "Biz 163.
maddenin gelmesini istemiyoruz." Bizim üzerinde durduğumuz konu SHP'liler ya
da diğer 163 hayranlarının niyetleri değil ki! Biz tasarının içeriğinde 163.
maddeyi görüyoruz. Yoksa SHP'lilerin niyetlerini tartışmıyoruz. Siz getirmek
istemiyor olabilirsiniz ama tasarı bunu getiriyor. Siyaset Meydanı'nda Prof.
Dr. Ahmet Akgündüz'ün şu sözü, "Biz 163'ü getirmek istemiyoruz" diyenlerin
yüzünde adeta bir şamar gibi patladı: "Sizin bu tasarı ile 163. maddeyi
getirmek istemediğinizi varsayalım. Siz bundan önce getirdiğiniz tasarıdaki
163. maddeyi geri getiren bölümün Adalet Komisyonunda metinden
çıkarılmasından sonra halen Bütçe Plan Komisyonu'nda bekleyen tasarıyı Genel
Kurul'a
getirmiyorsunuz da yeni bir tasarı
yazmaya kalkışıyorsunuz?"
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Yalan, Hamamözü'ne ulaştı!..
Gazete satışları köylere kadar ulaşamadı, fakat yalan haberleri neredeyse
mezraları bile rahatsız edecek hale geldi!..
Cumhuriyet gazetesinde 25 Ekim 1994 günü yayınlanan "Hamamözü kaymakamı ne
yapıyor?" başlıklı bir yazıda, Kaymakam Tacettin Özeren'in 48 köyü içine
alan bir vakıf ya da dernek kurma faaliyetinde olduğu belirtilerek, bunun
için köylülerden buğday, kavak, söğüt gibi, para eden ne mahsulleri varsa
topladığı anlatılıyordu. Gazeteye göre, kaymakam ağaç kesimlerini bizzat
kendisi yaptırıyor ve köylünün verdiğini değil, kendi seçtiği en iyi
ağaçları kestiriyor!.. (Anadolu köylerini tanıyanlar normal şartlarda bunun
mümkün olmadığını bilirler. S.Ü.) Cumhuriyet, kaymakamın topladığı ürünlerin
karşılığında kimseye makbuz falan vermediğini naklettikten sonra,
"Hamamözü'nün ilahiyat kökenli bu 'çalışkan' kaymakamı umarım,
kayıtsız–kuyutsuz topladığı paraları "mercümek"e yatırmaz!" diyor.
Bu yazı üzerine Hamamözü'ne bağlı 18 köy muhtarının yaptığı açıklama
arkadaşlarımıza ulaştı. Açıklamada özetle şöyle deniliyordu:
Ortada ne bir vakıf, ne de bir dernek vardır.
Çalışmalar, Hamamözü ilçesi ''Köylere Hizmet Götürme Birliği'' çatısı
altında yapılmakta olup, kanunî bir kamu tüzel kişiliğine sahiptir.
Hukukî dayanağımız, T.C.Anayasası'nın 127.maddesi ile 442 Sayılı Köy
Kanunu'nun 47. maddesi. Ayrıca 5442 Sayılı İl İdare Kanunu'nun 56. maddesi
ve 1580 Sayılı Belediye Kanunu'nun 135–148 maddelerinden alarak, Hamamözü'ne
bağlı 18 köyün ihtiyar meclisinin birlik kurulmasına karar vermeleri üzerine
Amasya Valiliği'nin muvafakatı, Bakanlar Kurulu'nun 3.3.1993 tarih ve
93/4201 sayılı kararı ile kuruluşumuz kabul edilmiştir. 11.4.1993 gün ve
210549 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Yapılan bağış ve yardımlar, kesinlikle "zorla'' yapılmayıp, 2860 Sayılı
Yardım Toplama Kanunu hükümlerine uygun olarak kabul edilmektedir.
Harcamalara da Birlik Encümeni karar vermektedir.
Yapılan yardımlar, ''Kayıtsız kuyutsuz'' değildir. Üstelik kaymakam değil,
köy halkı tarafından toplanmamaktadır.
Toplanan paralar, Birlik Saymanına teslim edilerek köy halkı adına da makbuz
alınmaktadır. Ayrıca kavak ve söğüt kesimi konusunda, muhtar ve ihtiyar
heyeti, kimden ne kadar kesildiğinin listesini tutmaktadır. Kesilen
kavakları inşaat yerine teslim edince de, bu listeler dosyamızda muhafaza
edilmektedir.
Bu arada kaymakamın ''ilahiyat kökenli'' değil, İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olduğu ve İçişleri Bakanı Nahit
Menteşe'nin imzasını taşıyan ''Üstün Başarı Belgesi''ne de sahip olduğu
öğrenildi.
-----------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet yalan zincirine bir halka daha ekledi
20 Ekim 1994 günkü Cumhuriyet gazetesinde Hikmet Çetinkaya'nın köşe
yazısında yayınlanan ve Derbent Kaymakamı'nı suçlayan ifadelerin yalan
olduğu ortaya çıktı.
Konu ile ilgili belge ve dokümanları ortaya koyarak olayın çarpıtıldığını
belgeleyen Kaymakam Salih Işık "Cumhuriyet'te çıkan yazı tamamen asılsız ve
düzmece, öğrencilere yapılan yardımlar Vakıf Mütevelli Heyeti kararı ile
yapılmıştır" dedi.
Konuyla ilgili olarak açıklamalarda bulunan Kaymakam Salih Işık
"Kaymakamlığımıza bağlı İlçe Sosyal Yardımlaşma Vakfı her yıl olduğu gibi bu
yıl da 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereği,
kanunun 2. maddesine giren fakir ve muhtaç öğrencilere, gereken
araştırmaları yaptıktan sonra Vakıf Mütevelli Heyeti'nin kararı
doğrultusunda eğitim yardımında bulundu" şeklinde konuştu.
Yardım alan öğrenci veliler ise şunları söylediler:
"Kaymakam beyin yardımı olmazsa çocuklarımızı okutmamıza imkan yok. Bizim
çocuklarımıza yapılan yardımı, bu şekilde gazetelere çıkarıp bizi rencide
etmeye kimsenin hakkı yok."
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bunları biz söylemiyoruz...
Köşemiz ayda bir çıktığı için, basını takip ederken, ilgimizi çeken yerleri
kesiyor ve gazete isimlerine göre bir nevi kupür koleksiyonu yapıyoruz.
İnanın hiç bir kasdımız yok fakat her ay sonunda karşılaştığımız manzara şu:
Cumhuriyet kupürleri diğer gazete kupürlerinin toplamından daha fazla.
Dolayısıyla köşemizin büyük bir bölümünü Cumhuriyet işgal ediyor.
Son sayfanın sorumlusu arkadaşımız Ali Halit Aslantürk'ün bu kez de "Yine mi
Cumhuriyet'le doldurdunuz köşeyi?" dememesi için bu ay farklı bir yol
seçtik: Elimizdeki onca malzemeyi bir kenara koyacak ve Cumhuriyet'in
yalanlarını kendi sayfa ve sütunlarıyla ortaya koyacağız.
Gün geçmiyor ki Cumhuriyet'te bir "tekzip", "açıklama", ya da "düzeltme"
yayınlanmasın. Sayfaların görünmeyecek köşelerine sıkıştırıldığı için çoğu
kişinin gözünden kaçan bu "küçük gerçekler"in herbiri, aslında ya çarşaf
gibi manşetleri yalanlıyor ya da kırılan potları itiraf ediyor.
[b]İşte size birkaç örnek:
Bakınız, Cumhuriyet'in birinci sayfasında günlerce işlediği McCann-Erickson
şirketi ile ilgili olarak haberde isimleri geçen Pınar Kılıç, Mukaddes Akça
ve Ahmet Durul; Cumhuriyet'in bir köşesine sıkışan "açıklama"larında ne
diyorlar:
"Gazetenizin 16 ve 22 Eylül tarihleri arasındaki nüshalarında birinci ve
devam sayfalarında yayınlanan haberlerde şahsımızı hedef alan, gerçeklere
tamamen aykırı bilgiler verilmiş; kişilik haklarımız ihlal edilmiş ve
kamuoyu yanlış bilgilendirilmiştir.
"Özellikle doğru haberciliğin öncüsü olduğunu iddia eden bir gazetenin,
haberleri kaynağından araştırmaksızın böylesine küçültücü başlıklar altında
haber yazması tarafımızdan büyük bir üzüntü ile karşılanmıştır. Öğrenilmesi
istenen her husus hakkında bilgi almak olanağı dururken aksi yola
başvurulmasının doğru habercilik ile de bağdaşmayacağı açıktır."
Mağdurlar, haberin ne kadar saçma sapan, yalan dolan ve mantık hataları ile
dolu olduğunu ancak 6 madde ile özetleyebilmişler.
Bunları biz söylemedik. Aşağıdakileri de...
Açıklama: "Bugünkü Cumhuriyet'te manşet olan haberde ajans başkanımız
M.NailKeçili'nin ve Cenajans'ın adı, aslı astarı olmayan olayların
içinde
gösterilmektedir. Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin araştırmacı
gazetecilik misyonuna asla yakıştıramadığımız bu yazıyı esefle karşılıyor,
şiddetle kınıyoruz... Keşke gelip gerçekleri araştırsaydınız. Cenajans"
Batıbay'dan açıklama: "Yılmaz'dan Çiller'e suçlama başlıklı haberde... bana
atfen ve benden kaynaklandığı öne sürülen ifadelere yer verilmiştir...
bunlar tamamen gerçek dışıdır. Daryal Batıbay Başbakanlık Dış Tanıtım
Başmüşaviri "
Açıklama: "Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetenin muhabiri, haberi yazmadan
önce soruşturmanın sonucunu araştırmalıydı... Bu doğru habercilik açısından
büyük eksikliktir. Fermani Uygun Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürü"
Açıklama: "İçişleri mollalaşıyor başlıklı haberde, geçmiş yıllarda hacca
giden valiler arasında ismim geçmektedir. Ancak ne İçişleri Bakanlığı'nca ne
de şahsi olarak hacca gitmediğimden yazının düzeltilmesini... Sakarya Valisi
Erdinç Büyükakalın "
Açıklama: "Geçen hafta Bilecik'te yapılan bölge toplantısında (SHP taşrada
bitti) mesajı verecek herhangi bir konuşma yapmadım. SHP Bilecik Başkanı
Meral Demirsoy"
Yazıyı uzatıp sabrınızı zorlamamak için, Nusret Bayraktar'ın birinci
sayfadaki ve Çetinkaya'nın köşesini boyluboyuna dolduran tekziplerle
içlerinde Prof. Cem'i Demiroğlu ve Prof. Uğur Alacakaptan'ın açıklamaları da
bulunan diğerlerini es geçeceğiz.
Evet, bunları biz söylemiyoruz. Toplumun sağ ve sol kesiminden insanlar,
Cumhuriyet'in "doğru habercilik" yapmadığını hem de kendi sayfalarından
söylüyorlar.
Sol görüşlü haftalık gazete Mücadele'de Cumhuriyet gazetesi ile ilgili bir
haberi daha aktaracak ve bu faslı bitireceğiz. 3 Eylül tarihli gazetenin
haber başlığı şöyle: "TÜGSAŞ işçilerinden Cumhuriyet'i protesto"
Haberde, Cumhuriyet'te yayınlanan bir haberle işçilerin patronlar karşısında
mağdur edildiği anlatılıyor ve Cumhuriyet için "burjuva basınından farklı
değildir" ifadesi kullanılıyor. Gazetenin art niyetli olduğunu dile getiren
işçiler "Cumhuriyet bu yalan haberle uğraşacağına memurların haklarının
verilmesi için çalışsın" diyorlar.
Eğer bütün bunları biz söyleseydik, Ali Halit Bey'in "yine mi Cumhuriyet?"
sitemiyle karşılaşacaktık. Allah'tan biz söylemiyoruz.
-----------------------------------------------------------------------
Cumhuriyet'ten bir yalan daha (Bu haberler biraz eski , 1994 lerden ama
olsun yalan yalandır düzeltmek vazifemizdir , nede olsa DEVİR DEVİR şeklinde
inceliyoruz Cumhuriyetin yalanlarını vesayrelerini)
Geçtiğimiz gün Cumhuriyet gazetesinde Erzincan Öğretmenevi'nde aralarında
bayan öğretmenlerin de bulunduğu 40 tane öğretmene Kalaşnikof silah
dağıtıldığı şeklinde yayınlanan haberin asılsız olduğu belirtildi.
Konuyla ilgili olarak bir basın toplantısı düzenleyen İl Millî Eğitim Müdürü
Sabahattin Karakelle, "Erzincan Öğretmenevi'nde aralarında bayanların da
olduğu 40 öğretmene imza karşılığı silah dağıtımının yapıldığı ispatlanırsa
26 yıllık devlet memuru görevini bırakmaya hazırım" dedi. Karakelle, merkez
köylerden bazı öğretmenlerin normal vatandaşlık haklarını kullanarak silah
talebinde bulunduklarını belirterek şunları söyledi: "Silah talebinde
bulunan öğretmenlerimize kanunlar uygun görürse jandarma ve valiliğin
gerekli araştırması neticesinde normal bir vatandaş statüsünde silah
verilebilir. Millî Eğitim Müdürlüğü olarak bizim öğretmenlerimizi
silahlandırma gibi bir düşüncemiz yok. Böyle bir şeye ihtiyaç da duymuyorum.
Öğretmenin zaten silaha ihtiyacı yoktur. Öğretmenin en büyük silahı
kalemidir. Gazetede çıkan haberden sonra aldığımız telefonlarda ilde terör
mü var? Silah bunun için mi dağıtılıyor? Öğretmenlerimiz Erzincan'a gelip
gelmemekte teredütler geçirmeye başlamıştır."
Terör örgütünün, öğretmenleri yıldırmak için bir takım faaliyetlerde
bulunarak birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalıştığını ifade eden
Karakelle, "Örgüt, Erzincan'da hiçbir zaman bozulmayan birlik ve beraberliği
bozarak kendi lehlerine çevirmek Erzincan'da yeni bir cephe açmaya
çalışıyor. Alevisi'yle Sünnisi'yle yıllardır beraber olan Erzincanlılar buna
kesinlikle izin vermeyecektir. Erzincan'da bu oyun bozulmuştur. Bu konuda
özellikle öğretmenlerimiz, irfan ordumuz çok duyarlıdır" şeklinde konuştu
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
İster Mermi Kullansın, İster Oy Pusulası,
İnsan iyi nişan almalı, kuklayı değil kuklacıyı vurmalı...
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Sizin CUMHURİYET gazetesi ve
YanıtlaSilTüm Cumhuriyetçilerle sorununuz var
Cumhuriyet Gazetesi eğer bir gün "Allah vardır ve birdir" derse, bak işte ona inanırım.
YanıtlaSilBunun dışında, yazdığı hiç bir şeye inanmam.