Senai Demirci
Az buçuk şöhretimiz olduğundan, bakılmanın hem oldurasıya "keyif verici" hem öldüresiye "zehirleyici" olduğunu bilirim. Sana bakma işlemi başlamışsa, sana bakanların sana baktıklarını farkettiğini farkettirmemen gerekir. Böylece bakanların bakışını rahatlatırsın, hem de bakılmayı o kadar da önemsemiyormuş gibi yaparak, beğenilmeye müstağniymişsin gibi durarak, kendini dokunulmaz, erişilmez bir yere koyarsın....
Bu, adı konmamış ve yazılmamış sözleşme, her bakan ile bakılmaya değer olan arasında, her defasında gizlice imzalanır. Bakan, baktığına hayranlıkla, şaşkınlıkla bakar. Bakılan bakılmasını sükûnetle karşılar. Bakıldığını farketmez ya da farketmezmiş gibi yapar. Ama şöhret hastalığı girmişse içine, her daim bakılıp bakılmadığına bakar. Bir tür bakılma iştahı edinmiştir. Bakılmayınca, kendini yokmuş gibi hisseder. Farkında olmadan, diğer gözlerin "nesne"si haline getirir kendini. Öyle bir nesne ki, üzerine bakış düşmediğinde karanlıkta kalır. Bakılanlar göz uçlarına ölesiye tutunmak için kendini kendisi olmaktan çıkarır. "Öteki"lerin keyfince çizdiği karikatür haline gelir. Sahihliğini kaybeder. Öldürmesi böyle böyle olur şöhretin.
Oldurmasına gelince... Bakmak ve bakılmak eylemleri arasında süregelen, hayli sessiz ve sinsi, hayli dolambaçlı ve saçaklı, galibi ve mağlubu belli olmayan amansız dalaşmanın şifrelerini çözmek gerek bunun için. Görünüşte oldukça uyumlu gibi dururlar: Bakmak ve bakılmak birbirlerini besler, birbirlerini özler. Bakılan kişi, bakan kişinin gözünde "nesne"dir yine. Bakılan bilir ki, kendi yüzü göz uçlarına paket servis yapılmaktadır. Bakanlar, kendi dokunulmaz varlığını, kendilerinin ayrıcalıkları için ("ben falancayı gördüm!" ayrıcalığı) kıymık kıymık yolarak malzeme yapmaktadır; bilir. Kontrol, bakılanın elindedir yine de. Değil mi ki bakılmak isteyen bizzat kendisidir; bakılma eyleminde bir "özne" olarak kendi gizli niyeti gerçekleşmektedir. Bakanlar, bakma eyleminin başına kendilerini özne olarak koyadursunlar; bakılmayı isteyen şöhretli ve/ya çekici kişi, kendi niyetinin ağına çeker onları, kendi tuzağına düşürür. Bakılmak istenen kişinin sürekli bakılma açlığı çekiyormuş gibi dolaşmaması da, sadece kendisinin gördüğü, sadece kendisinin keyfini çıkardığı iktidar şansı sunar ona. "Beni görün!" "Tanıyın beni!" diye dilenmez. Göz göze gelmez kendi yüzünü arayan gözlerle. Hemen açılmaz kendine bakanlara. Onların açılmasını umar. Kendisi gitmez; onların gelmesini bekler. İşte burası, bakılmanın edilgenliğinin bakmanın etkenliğinden rövanşı aldığı yerdir. Bakılmak, bakmayı köşeye sıkıştırır burada. İnce ince ezer. Kıskacına alır. Kendi bakılma ihtiyacını saklayarak, bakanın bakma ihtiyacını iyice açık hale getirir.
Görüldüğü gibi, "oldurması"nın ucunda da "öldürmesi"nin ucunda da doymuşluk saklamıyor bakılmak. Bir taraftan, kişiyi bakışlara muhtaç bir dilenci haline getiriyor; diğer taraftan, bakanların bakışlarını sırf kendisi için bakılma sahiciliğinde tutamıyor. Bakan baktığı ile değil de, baktığında gördüğü isimsiz, kişiliksiz "nesne"yle buluşur. Bakılan ise kendisine bakana "özel" bir şey sunmuyor; onu "özensiz" ve "öznesiz" bir boşlukta bırakıveriyor. Bakan baktığına sadık değil; bakılan baktığına ait değil.
Ramazan'dayız... Herkesin bildiği ama görüntüye düşüremediği bir sır var aramızda. Görüntülenebilir bir şey değil oruç. Oruç tutarken görüntülenemiyor insan. (Meselâ, bir Senai Demirci fotoğrafının altına "Senai Demirci oruç tutarken görülüyor" yazamazsınız.) Orucumuz, tam da, bu sistemli ve sürekli sahicilik tahribi için bir onarım fırsatı sunuyor bize. Cismimizi aç bırakırken, en çok aç/ık tutulduğumuz yanımızı, görüntüler üzerine yamanma iştahımızı kapatıyor. Ne bakılacak bir yanımız oluyor; ne de bakılıp bakılmadığımıza bakacak halimiz kalıyor. Orucumuz, bu yaralayıcı ve yok edici sahihlik ihlaline karşı suskun ve sakin bir dirençle donatıyor bizleri. Başkalarına sunulan görüntüler üzerinden değil, başkalarının sunduğu görmeler üzerinden de değil; Rabbimizin bizi gördüğünü bildiğimiz ve bizim de Rabbimizi görür gibi yaşadığımız doyurucu bir deneyim sağlıyor. Dışımızdan değil, içimizden, ta içimizin de içinden görüntülenmenin sınamasını veriyoruz. Kendimizi, ilk defa, kendimize göre ayar etmeye kalkıyoruz. Kalıbımızı kalbimizin serin örtüsüyle kapatıyoruz; sahte ve sığ bakışların üşümesinden koruyoruz.
İltifat-ı Rahmanî ile, teveccüh-ü Rabbanî ile onanıyoruz. Her şeyi görünür kılanın, her şeyi görünmeye değer kılanın ve görünmeye değer her şeyi sonsuz bir ilgiyle görenin nazarında, "sıradan" ve "anonim" olarak değil, "biricik" ve "bi'tane" olarak yeniden ve sahiden var oluyoruz. Beğeniliyoruz. El üstünde tutuluyoruz. Açlığımız kadar doymamız da ciddiye alınıyor. Sususuzluğumuz ve suskunluğumuz, sonsuz bir yankıya, sınırsız bir yakınlığa dönüşüyor.
Zehrimiz öldürülüyor, keyfimiz olduruluyor.
--
```````````````````````````````````````````````````````````
Tebevolum
Enebihebbek
Everything for him
``````````````````````````````````````````````````````````
http://www.youtube.com/v/5uO5ueLr65A
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.