Kemalizmin entelektüel proleterleşmesi
Başörtüsünün üniversitelerde serbestleştirilmesine karşı, herhangi bir toplumun en saygın ve itibarlı kesimini oluşturan üniversitelerin sadece yönetimini değil kurum olarak tüm üniversiteyi şahsında temsil eden rektörlerin ilkokul öğrencilerini hatırlatan bir tavır içinde, hem olgunluktan yoksun, ama daha da öte nezaketten yoksun bir şekilde müsamarevari toplanıvermeleri, nutuk atmaları aslında uzun süreden beri gözlenen dramatik bir gidişatın ayyuka çıkmasıdır.
Rektörler aynı zamanda Kuzey Irak'a sınır ötesi harekât vesilesiyle laik duyarlılıkları göstermekle yetinmemişler, imparatorluk Almanya'sının milliyetçi/devletçi akademisyenlerine rahmet okutan bir tavırla sadece milliyetçilik değil aynı zamanda şovence savaş çığırtkanlığı yapmışlar, üstelik bunu alabildiğine kaba saba dile getirmişlerdir. Bu yazıda Ali Bayramoğlu'nun "rektör hastalığı" dediği zaten farklı köşelerde ele alınan hamaset ve militanlık ele alınmayacak. Daha çok bu söylemlerin nasıl kaba saba, zerafetten yoksun dile getirildiği vurgulanacaktır. Burada içerik kadar bu söylemin dile getirildiği üslup da önemlidir. Zira birçok durumda üslup içerik kadar önemli olmakla kalmaz, hatta içerikten bile önemli olabilir.
Aslında Kemalizm'e atfedilen "elitist ideoloji" yaftasının belki belli bir tarihsel dönemde belli bir geçerliliği olmakla beraber günümüzde ne kadar anlamsız olduğunu bu sahneler göstermektedir. Bugünkü kriz zaten Kemalizmin artık elitist değil vülger bir söyleme dönüşmüş olmasıdır. Bu sebeple eskiden kullanıldığında bile kullanıldıktan sonra bir kenara atılan MHP'lilerle sıkı fıkı olunurken artık değil sadece eşitler arası bir işbirliği yapmak, MHP'lilere kapitüle olunmaktadır.
Bugün her ne kadar, küçümseme içeren "Kemalist" tabiri kullanılsa da, "Kemalist" (veya Atatürkçü, veya cumhuriyetçi) her dönem için, 2007 için farklı, 1987 için farklı, 1967 için farklı anlamlara gelmektedir. Bugün bir nevi trajedi haline gelmiş olan durum, geçmişin aksine Kemalist entelijananın artık toplumun ve entelektüel kesimin en nitelikli, birikimli kısmım temsil etmiyor olmasıdır. Bugün geçmişe tezat teşkil eder şekilde, Kemalist entelijansa diyebileceğimiz kesim daha az birikimli, daha zayıf eğitimlidir, Kemalizm bir aydın ideolojisinden bir yarı-aydın ideolojisine dönüşmüştür. Her ne kadar Özellikle İslami/muhafazakâr kaynaklı Kemalizm eleştirileri Kemalizmi bir aydınlar/halk ikiliğine indirgese de günümüzde entelektüel alanda bugünkü Kemalizme böyle bir değer atfetmek çok yanıltıcı olur. Söz konusu analiz 1970'ler öncesi geçerli olabilirdi ama bugün geçerliliğini yitirmiştir. Bu durumdan bahsetmemin nedeni artık Kemalizmin bir doğal hegemonya olmaktan çıkarak giderek daha geride kalması ve entelektüel olarak çökme noktasına gelmesidir. Bu durum 1980'lerde Türk solunun Kemalizm'inden kopması, liberalizmin bağımsız ve ayrı bir kimlik olarak ilk kez ortaya çıkması gibi sebeplerle neşet etti ama bu durumun aşikâr ve daha keskin olması süreci 1990'larda devam etti ve 2000'lerde ilerlemeye devam ediyor.
Tarih, sosyoloji, siyaset bilimi gibi akademik disiplinler 1970'lere kadar bir Kemalist konsansüs çerçevesinde ele almıyordu ve çerçevenin dışında aykırı sesler ancak Marksist amatörler gibi donanımsız ve birikimsiz kalıyordu. Bu zaten sadece Türkiye'ye özgün bir fenomen değildi.
Aynı şekilde ABD'de de akademi sosyal bilimleri modernist ve muhafazakâr bir paradigma üzerinden inceliyordu ki Batı'da bu durum büyük ölçüde 1960'laria beraber akademinin sola kaymasıyla dönüştü. Orada da 68 veya 68'i önceleyen on yıl içinde, entelektüel birikim ana akımı devlet ve ilerleme merkezli bir fikriyatın taşıyıcısı olmaktan koptu. Türkiye'de yaşanan 68'in muhteva açısından ABD ve Avrupa'daki 1968'lerden çok farklı nitelikte olduğu ve Batı 68'i gibi modern topluma ve onun konformizmine reaksiyon değil üçüncü dünyacı bir kalkınmacılığı öngördüğünden, Türkiye akademisinin sola kayması büyük ölçüde Türk Kemalizminin sola kaymasından ibaret kaldı.
Sol talepler ve yönelimler Kemalizm ile hiç bir şekilde çatışmadı. Bu dönüşüm daha çok bu dönemde ABD'de doktora yapan sola dönük isimlerin Batı soluyla tanışmasıyla ve 12 Mart artı 12 Eylül tecrübeleriyle gerçekleşti. Tabanda olmasa bile "tavanda" solun, özellikle akademik solun dekemalize olmasının yanında yukarıda da bahsedildiği gibi Özal'ın da etkisiyle sağ, merkez ve sol statükoculuktan ayrı ve ona alternatif liberal bir fikriyatın da yükselmesi de bu kopuşun zeminini hazırlayan dinamiklerden biri oldu. Gerek sol, gerek liberal entelijansanın bu süreç içinde Batı'nın düşünsel akımlarıyla daha temas içinde olmasıyla beraber daha "çağdaş" kalması yukarıda bahsedilen Kemalist entelijansanm giderek vasatileşmesi ve vülgerleşmesini getirdi. Bugün Kemalizm bir ideolojiden çok ideolojisizliği, entelektüellikten çok entelektüel hoşgörüsünü ifade etmektedir.
Mesela Cumhuriyetin resmî tezinin üretildiği kurumların başında gelen Türk Tarih Kurumu'nun on yıllar içinde dönüşümüne bakmak anlamlı olabilir. Türk Tarih Kurumu, her ne kadar kuruluş sürecinde başta dönemin Türk tarihçiliğinin duayeni Fuad Köprülü gibi isimleri dışta bırakarak dönemin sonradan oluverme güya tarihçilerinin güdümünde kurulsa da (ki Türk Tarih Kurumu büyük ölçü geç Osmanlı döneminin muteber tarihçilerin oluşturduğu çevre olan Tarih-i Osmani Encümeni'nin devamıdır) bu dönemdeki arşivleri derleme, yurtdışına öğrenci gönderme ilk kürsüleri ve ihtisas sahalarını kurma ve oluşturma yoluyla Türk tarih tezinin ve akabinde güneş dil teorilerinin bir kenara bırakılmalarıyla beraber modern Türk tarihçiliğinin önemli bir eşiğini oluşturmuştur. 1940-1980 arasında Kemalist paradigmaya bağlılık kabul edilmiş ve sorgulanmamış bir aksiyom olduğundan bu durum fazla bir çelişki yaratmamış, ya da bu çelişki fark edilmez kalmıştır. Dönemin alanlarında önde gelen isimlerinin oluşturduğu çevre olan Türk Tarih Kurumu zaman içinde hem milliyetçi/yerel kalmasıyla ve 12 Eylül'ün de etkisiyle bugünkü haline dönüşmüştür. Bugün Türk Tarih Kurumu değil Türk tarihçiliğinin motoru olmak, çağdaş Türk tarihçiliğinin inkarı ve yok sayılmasına yönelik bir nevi Türk tarihçiliğinin peripherisi haline dönüşmüştür.
"Batılılaşma" ve "çağdaşlaşma"nın ideolojisi olarak kendini sunan ve kısmen bir tür toplumsal öncülük rolü de oynayan Kemalizm bugün sadece Batılılık karşıtlığının sancağı haline dönüşmüş olmakla kalmamış, aynı zamanda "[b]medenileştirme söylemi"nden ricat ederek bir tür aydın düşmanlığına dönüşmüştür[/b]. Kuşkusu aydın düşmanlığı bizzat otantik Kemalizmin kurucu değerlerinden olmakla beraber (halktan kopuk, Milli Mücadele döneminin sefih ve İngilizlerle şarap içen işbirlikçi tatlı su aydını) yine de "yüksek Kemalizm"in kurmayı başardığı bir alternatif ve kendi iç mantığında değer taşıyan bir "alternatif entelektüel odak"tan söz edilinebilir. Oysaki bugün Kemalizm basbayağı bir kaba sabalığa dönüşmüştür. Ne ironiktir ki belki de Cumhuriyetin misyonunun en etkileyici şekilde vücuda gelişi olan bir Türkün Nobel almasına hiç bir "Cumhuriyetçi" sevinememiştir. Aynı şekilde Avrupa'nın önde gelen sinema insanlarından biri olan Almanya Türkü Fatih Akınla da gurur duyamamaktadırlar. Çünkü aslında bugünün "Cumhuriyetçi"si mesela 1960'ların cumhuriyetçisiyle aynı kişi değildir. Tarihsel dönemler farklı tarihsel prototipler yaratmıştı. Kemalist jargon günümüzde 1960'ların seçkinciliğin tam tersine bugün bir tür entelektüel proleterleşmeye dönüştü. Hatta sorun aslında bir Kemalist ideolojinin olduğunun varsayılmasıdır. Oysaki; aslında hiç bir tutarlılığı ve bütünlülüğü olmayan anlamsız laf salataları ve demagojiye Kemalizm demek, tarihsel Kemalizme saygısızlık olur.
Bugün otuz yıl öncesinden farklı olarak entelektüel olarak Kemalizm hâkim konumunu yitirdi, defansif kalmak durumunda kaldı. : Bu bir jenerasyon önce, en seçkin tarihçilerce ve, siyaset bilimcilerce benimsenmekten Öte adeta doğuştan/yetişme sürecinden/sosyalleşmeden edinilmiş Kemalist paradigmanın dramatik bir dönüşümüydü.
Bugün aslında söz konusu olan Kemalist ideoloji değil başka bir şeydir. Nezaketsizlik, zerafet yoksunluğu, kabalık sadece üslup sorunu değildir. Kişinin neden bu tür bir üsluba yöneldiğiyle bağlantılı olarak kendi başına anlamlıdır. Bir ülkenin rektörlerini (ve yüksek yargı erki başta olmak üzere devleti temsil eden makamları) bu tür bir zerafet yoksunluğuyla hatırlamak bir o ülke vatandaşı olarak çok yürek burkucudur. Hele de o rektörlerin temsil etmeleri gereken değerlere karşı bu kadar saldırgan olmaları...
Doğan Gürpınar
Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü Doktora Öğrencisi
http://www.kuyerel.com/modules/AMS/index.php?storytopic=93
Taraf 14 Mart 2008
--
Blog Adresim
http://sivilinisiyatif.blogspot.com
-------------------------------------------------------------------------
Şimşekleri üstüne en çok "oyunları bozanlar" çeker!
Zulüm, kısmak istediği sesi nârâ yapar!
Ve bazı ölüler, yaşayanlardan çok daha yüksek sesle konuşur...
Malcolm X onlardandı.
(ALLAH RAHMET EYLESİN)
-------------------------------------------------------------------------
MALCOLM X'İN AZİZ HATIRASINA (Son Günleri/Suikast):
http://www.youtube.com/watch?v=Vf8_oZf7nRo#GU5U2spHI_4
--
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR..
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.