ÜÇ AYLAR .....
Cenâb-ı Hakk (c.c.) biz mü’minler için rahmeti, feyiz ve bereketi bol olan günler ve aylar halketmiştir. Nasıl ki haftanın günleri arasında Cuma günü faziletli bir gün ise, “üç aylar” olarak bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları da fazileti büyük, feyiz ve bereketi bol, mübarek aylardır. Zira Receb ayı girince Peygamberimiz (s.a.v.): “Allahım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan’a ulaştır!"(1) diye dua ederlerdi.Bu ayların Müslümanlarca değerli addedilmesinin sebeplerinden birisi de Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu aylar hakkında verdiği haberlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz; “Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır.”(2) buyurmuştur.Üç aylara kutsiyet kazandıran diğer bir önemli özellik beş mübarek kandil gecesinden dördünün bu aylar içerisinde olmasıdır. Receb ayının ilk cuma gecesi Regâib kandilidir. İslâm âlimleri, Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu gecede Yüce Allah'ın manevi ikramlarına eriştiğini, bu sebeple şükür ve hacet için namaz kıldığını bildirmektedirler.
Yine Receb ayının yirmi yedinci gecesi İslâm dünyasında Miraç kandili olarak kutlanır. Beş vakit namaz bu gecede farz kılınmış, bu gece nâzil olan Bakara sûresinin son âyetleri ile Müslümanların sıkıntılarının sona ereceği ve ümmet-i Muhammed’e Allah'a ortak koşmadıkları, tevhidden ayrılmadıkları takdirde Cennet’e girecekleri müjdelenmiştir. Ayrıca İsrâ suresinin bir bölümünde İslâmî emir ve yasakları özet olarak içeren âyetler de bu gecede indirilmiştir.‘Receb’ kelimesi; herhangi bir şeyden korkmak, utanmak veya bir kimseyi heybetinden dolayı ululamak ve tazim etmek manalarına gelir.Cahiliye devrinde Araplar, putları için bu ayda kurban keserlerdi. Araplar arasında mukaddes bilinen Receb ayı, haram aylardan (eşhuru’l-hurum) biridir. “Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.”(3)
Diğer üç haram ay ise, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’dir.
Receb ayı, birbirini takip eden bu üç aydan hemen sonra gelmediği ve yedinci sırada olduğu için “Recebü’l-ferd” adı da verilmiştir.Haram aylarda harp etmek Araplar arasında yasak kabul edilmişti. Bunun sebebi, Mekkelilerin bu aylarda geçimlerini temin etmeleri ve Kâbe ziyaretçilerinin emniyetinin sağlanması idi.Peygamberimiz (s.a.v.), Abdullah b. Cahş (r.a.) komutasında bir grup sahâbeyi Kureyş kervanından haber getirmesi amacıyla Nahle'ye göndermişti. Keşif gayesiyle sefere çıkılmasına rağmen bölükte bulunanlar, müşriklerin kendilerine yaptıkları kötülükleri hatırlayarak kervana saldırdılar. Kervandan iki kişiyi esir aldılar, bir kişiyi öldürdüler ve kervanı alıp Peygamberimiz’e getirdiler. Bu olayın gerçekleştiği gün Receb ayının son günü idi. Hâlbuki sahâbeler, Receb ayının bittiğini ve Şaban’a girildiğini sanıyorlardı. Müşrikler bu hadisenin, savaşmanın kesinlikle yasak olduğu Receb ayında meydana gelişini fırsat bilerek, “Muhammed, haram ayını helâl saydı.” tarzındaki ifadelerle Müslümanlar aleyhinde propagandaya başladılar. İşte bu olay üzerine Bakara sûresinin 217. âyeti nâzil oldu: “Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar. De ki; ‘O ayda savaş büyük bir günahtır. Allah’ın yolundan alıkoymak, O’nu inkâr etmek, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmak ve halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Fitne ise adam öldürmekten daha büyüktür. Onlar, güç yetirebilseler, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da, âhirette de boşa gitmiştir. Bunlar Cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.”(4)Şaban ayının Araplar arasındaki eski adı ‘Azil’ idi. Araplar, Şaban ayına “şehrullâhi’l-muazzam”, “şehru'l-kerâme” ve “şehru'l-kasîr" de derler. Şaban ayı “şuhûr-ü selâse” denilen üç ayların ikincisidir. Şaban ayının en önemli hususiyetlerinden birisi de, Berat gecesinin bu ayın on beşinci gecesine tesadüf etmesidir. Berat gecesi; meleklerin inmesi, duaların geri çevrilmeyip kabul olunması gibi daha birçok hususiyete haiz olduğu için, içerisinde bulunduğu Şaban ayını da değerli kılmıştır.İbn-i Mâce, süneninde, Şaban ayı ve özellikle Berat gecesi hakkında rivayet edilen şu iki hadisi kaydetmiştir:“Şaban ayının yarısı (Berat gecesi) gelince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz. Şüphesiz ki Allah, o gece güneşin batmasıyla dünya semasına iner ve şöyle der: Benden af dileyen yok mu, onu affedeyim! Rızık isteyen yok mu, rızık vereyim! Şifa dileyen yok mu, şifa vereyim!”"Allah Teâlâ, Şaban’ın on besinci gecesi (Berat gecesi) tecelli eder ve ana-babaya asî olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar.”(5)Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ramazan ayını ibadet ve itaatle karşılama adına Şaban ayında diğer aylara nazaran daha fazla oruç tutardı. Hz. Üsâme (r,a.) anlatıyor: “Ey Allah'ın Rasûlü! Şaban ayında tuttuğun kadar başka aylarda oruç tuttuğunu göremiyorum, (sebebi nedir?)” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Bu (Şaban ayı), Receb'le Ramazan arasında insanların gaflette bulundukları bir aydır. Hâlbuki o, amellerin Rabbü’l-âlemîn'e yükseltildiği bir aydır. Ben, oruçlu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum.”(6)Şaban ayı, İslâm tarihinde bazı önemli olayların gerçekleşmesi açısından da önemlidir. Bunlar hicretin ikinci yılında kıblenin Mescid-i Aksâ'dan Mescid-i Haram'a çevrilmesi ve Ramazan orucunun farz kılınmasıdır.Dinimiz orucu, İslâm'ın ana rükünlerinden biri saymıştır. Kur'ân-ı Kerîm’de eski milletlere de orucun farz edildiği rivayet edilir. “Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” âyet-i kerimesinde geçen “sizden öncekiler” cümlesinden maksat sadece Yahudi ve Hıristiyanlar değildir. Belki Hz. Âdem'den beri yeryüzüne gelen bütün insanlar kastedilmektedir. Zira dinler tarihi, hemen hemen bütün dinlerde bir nevi orucun varlığını ortaya çıkarmıştır.Ramazan ayı; Kur’an ve oruç ayı olup, içerisinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesini de barındırmasıyla izzet ve şerefi bir kat daha artan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Ümmetimin ayıdır” diye vasfettiği, iyilik, tövbe, istiğfar ve sabır ayıdır.Allah Teâlâ’nın düşmanı olan şeytan, Müslümanların oruç tutmalarıyla kahrolur. Çünkü nefsin arzuları onun vesvese ve hileleri için birer vesiledir. Yemek içmekle nefsin arzuları kuvvetlenir. Oruç, bu arzuları kırınca şeytanın insanı aldatması zorlaşır.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz bu hususa işaret ederek, “Şeytan, âdemoğlunun damarlarında, kan gibi dolaşır. Açlıkla onun yollarını daraltınız.” buyurmuştur. Allah Teâlâ’nın düşmanını kahretmekte Allah Teâlâ’nın dinine yardım etmek vardır. Allah’ın dinine yardım edene de, Allah Teâlâ yardım eder. Âyet-i kerîmede; “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”(7) buyrulmuştur. Gayret ederek amel yapmak kuldan, sonra hidayet ve başarı ile mükâfat vermek Allah’tandır. Bunun için âyet-i kerimede; “Bizim uğrumuzda mücâhede edenlere elbette yollarımızı gösteririz.”(8) buyrulmuştur.Şehvetler, şeytanların tuzaklarıdır. Şehvetine kapılan kimselere şeytanlar musallat olur. Şeytanların musallat olduğu bir kimseye cemâl-i ilâhî açılmaz ve Allah’a mülâki olmaktan mahrum kalır. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, “Eğer şeytanlar, âdemoğullarının kalplerinde dolaşmasaydı, onlar gökler âleminin gizliliklerini görürlerdi.” buyurmuştur. İşte bu sebepten oruç, ibadetin kapısı, Cehennem’in ateşinden koruyan bir siperdir.(9) Bir hadislerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadırlar: “Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır.”(10)Orucun, manevî faydalarının yanı sıra maddî, bedenî faydaları da bilinen bir hakikattir. Peygamberimiz (s.a.v.); “Oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü, Allah yanında misk kokusundan daha hoştur.”(11) buyurmuşlardır. Bazı tabipler bu kokuyu, sıhhat alâmeti görmüşlerdir. Onlara göre vücuttaki fazla maddeler, zayıflamış hücreler, zararlı birikimler açlık sebebiyle vücut tarafından yakılarak temizlenirler. Burna hoş gelmeyen bu koku, tabiri caizse ileride, kanser dâhil çeşitli hastalıklara sebep olabilecek zararlı maddelerin yakılmasından hâsıl olan dumanın kokusudur. Bunların oruçla yakılıp vücuttan atılması, sıhhat kaynağıdır, demişlerdir.(12)Mübarek üç ayların gelişiyle tüm müminlerde Allah’a itaat ve ibadet hususunda gayret belirmektedir. Bizler de bunu fırsat bilerek tembelleşen nefislerimizi Allah’a ve Rasûlüne itaat yarışına sevk etmeli, nefis muhasebesi yapmalı ve itaat hususundaki eksiklerimizi telafi edebilmek için bu mübarek ayları vesile bilmelidir. Müslümanlar olarak bu ayları kulluk şuûru içerisinde, itaat ve ibadetle değerlendirebilirsek Cenâb-ı Hakk’ın ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in sevgi ve rızasını kazanmaya yol bulabiliriz.
“Allah’ım! Bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur!
”Kaynakça:
1. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/259.2. Gunyetü’t-Tâlibîn, s. 271.3. et-Tevbe, 9/36.4. el-Bakara, 2/217.5. İbn-i Mâce, İkâmetü's-Salât, 191.6. Muhammed, 47/7.7. Nesâî, Savm 70.8. el-Ankebût, 29/69.9. İhyâ Ulûmi’d-dîn.10. Müslim, Kitâbu's-Sıyam, 1.11. Sahîh-i Müslim.12. CANAN İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, c. 9, s. 61.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.