AB'nin Türkiye Iç Işlerine Müdahalesinden şikayet Gerçek Mi? - Gültekin Avcı Yargıtay Başsavcısının AKP aleyhine açtığı kapatma davasından bu yana AB'nin ve yetkililerinin yaptıkları açıklamalar muvacehesinde, bir kısım çevrelerden Türkiye'nin yargısına ve içişlerine müdahale şikâyetlerinin yükseldiğini görüyoruz. Gerçekten AB'nin tavrı ve açıklamalarını içişlerimize müdahale olarak değerlendirebilir miyiz? 'Evet' cevabı vermek mümkün gözükmüyor.
Danıştay saldırısından hemen sonra feraset ve soğukkanlılıktan uzak 'Cumhuriyete saldırı' feveranı koparan ve operasyonun hedeflediği adrese ulaşmasına böylelikle fevkalade yardımcı olan Danıştay Başkanı, 'uluslararası çevrelerce yargı organlarını yönlendirme ve etki altına alma girişimlerini doğru bulmadıklarını' ifade ediyor. CHP'de ve Anayasa Mahkemesinde de aynı tavrı görüyoruz. Bu tavırlar samimiyet ve muvazeneden uzak. Zira ortada AİHS ve AİHM gerçeği var. Bunu neden görmezden gelmek isterler anlamak kabil değil.
Siz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak AİHS'nin altına imza koymuşsunuz. Bu sözleşmenin ruhunun gerektirdiği şekilde tesis edilmiş olan ve sözleşmenin layıkıyla tatbik edilip edilmediğini denetleme makamında olan AİHM'yi de kabul edip tanımışsınız. Ve üstelik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311. maddesinde 1/f ve 2 fıkralarında AİHM'nin sözleşmeye aykırılıktan mahkûm ettiği Türk adli mekanizması kararlarını, 'yeniden yargılama sebebi' olarak kabul etmişsiniz. Bu şu demektir: AİHM, Türk yüksek mahkemelerinin de denetleyici üst mahkemesidir. Hal böyleyken Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Kılıç'ın önceki haftalardaki konuşmasında müdahaleden dem vurarak şikâyetçi olması gerçekçi ve tutarlı bir imaj taşımıyor.
Danıştay Başkanının ve bu minvaldeki benzer açıklamaların da hukuki alt yapısı mevcut değil. Bu itibarla Vural Savaş'ın dediği gibi 'Venedik Kriterleri kapatma davasında önem taşımaz' görüşünü koyabilecek bir hukuki mecra bulunmuyor. Eğer bir partinin kapatılması veya bir hadise yargılaması AİHM cihetiyle açıkça sözleşmeye aykırıysa bu minvaldeki açıklamalar 'müdahale' değil, sözleşmeyi hatırlatmak için 'ikaz'dır. Bir kısım Asya ve Afrika ülkelerinde evrensel hukuk normlarına açıkça aykırılık teşkil eden uygulama veya cezalarda Türkiye de ikaz edici açıklamalar yapmıyor mu? Hem de bu ülkelerle aramızda AİHS gibi entegrasyon ifade eden sözleşmeler olmadığı halde.
Türkiye 1954 yılında imzalayıp tasdik ettiği AİHS'nin, 1987 yılında Komisyonun ve 1989 yılında Divan'ın yargılama yetkisini tanımasıyla denetleme sistemine dâhil olmuştur.
Türkiye, AİHS çerçevesinde yargı yetkisini tanıyan beyanında, şimdinin de sorunu olan bazı çekincelerini bildirmişti. Buna göre, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, askeri personelin hukuki statüsü ve disiplin sistemiyle ilgili konularda, demokratik toplum kavramının T.C. Anayasasındaki ilkelere uygun yorumlanması gibi çekinceler sunmuştu. Bakanlar Kurulunun 1992 yılındaki kararıyla, söz konusu çekincelerini kaldırdığını Konseye bildirmiştir. Yani artık çekince ve kaygı olmadan AİHS, tam olarak tatbik edilecektir.
Diğer yandan, TC. Anayasası açıkça AİHS'ne kanun seviyesi vermiş, hatta anayasaya aykırılığının ileri sürülememesi özelliği vererek, kanundan daha kuvvetli hale getirmek istemiştir. Bu durumda anayasamıza aykırı AİHS hükümlerinin yürürlükte kalacağı kabul edilmiştir. Bunun yanında, AİHS Türk kanunlarına değişiklik getirdiğinde, sonraki kanun olma özelliği sebebiyle de, kanun hükmünü zımmen kaldırmış olacaktır. TBMM bir kanunu değiştirme yetkisine sahip olmasına rağmen, AİHS'ni değiştirme yetkisine sahip değildir. Keza Anayasa hükümlerini değiştirebilen TBMM, sözleşmede değişiklik yapabilme yetkisine sahip değildir. Ayrıca, Türkiye sözleşmeyi onaylayarak, Anayasa da dâhil iç hukukun sözleşmeye uygun olması taahhüdünde bulunmuştur.
Türkiye, Anayasası da dâhil tüm mevzuatının sözleşmeye uygun olacağı taahhüdünde bulunmuş, ihlal halinde de yargılanmayı kabul etmiştir.
Bu encamda AB'nin 'müdahalesini' açıkça mevzuatımızın bir parçası haline getirmişken yüksek yargının başkanları ve CHP hangi müdahaleden bahsediyor?
Yıllar yılı AB kapısında beklemekte ve AB tarafından kabul görme arzusunda olan Türkiye, Kopenhag kriterlerinden bugüne AB'nin gözetim ve denetiminde değil mi? Türkiye'deki siyasi, idari ve toplumsal olgular, gerek geçmişteki AB süreci ile ve gerekse tarama süreciyle kontrol ve denetime tabi tutulup, değerlendirme ve ilerleme raporları tanzim edilmiyor mu?
Türkiye DGM'lerdeki askeri hâkimleri AB ikazıyla çıkarmadı mı? DGM'leri AB ikazıyla kaldırmadı mı? MGK Genel Sekreterini AB ikazıyla sivil hale getirmedi mi? 301. maddeyi AB ikazıyla şimdiki değişik haline getirmedi mi? Asker-sivil ilişkilerinin antidemokratik oluşuyla ilgili düzenleme eğilimine AB ikazıyla girmedi mi? Ve hala AB'nin bu konuda ciddi ikazları yok mu?
Şu halde Olli Rehn ve Lagendjik, itiraz ve ikazlarında AİHS'ye uygun davranıyorlar. Bizden yükselen mesnedsiz itirazların ise AİHS ruhuna uygun olduğu söylenemez. 'AB'ye girmek istiyorum, sözleşmeyi imzaladım ama hatalarımı söyleyemeyin' diye bir gerçeklik yok!
--
Düşünmek taraf olmaktır.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
Danıştay saldırısından hemen sonra feraset ve soğukkanlılıktan uzak 'Cumhuriyete saldırı' feveranı koparan ve operasyonun hedeflediği adrese ulaşmasına böylelikle fevkalade yardımcı olan Danıştay Başkanı, 'uluslararası çevrelerce yargı organlarını yönlendirme ve etki altına alma girişimlerini doğru bulmadıklarını' ifade ediyor. CHP'de ve Anayasa Mahkemesinde de aynı tavrı görüyoruz. Bu tavırlar samimiyet ve muvazeneden uzak. Zira ortada AİHS ve AİHM gerçeği var. Bunu neden görmezden gelmek isterler anlamak kabil değil.
Siz Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak AİHS'nin altına imza koymuşsunuz. Bu sözleşmenin ruhunun gerektirdiği şekilde tesis edilmiş olan ve sözleşmenin layıkıyla tatbik edilip edilmediğini denetleme makamında olan AİHM'yi de kabul edip tanımışsınız. Ve üstelik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 311. maddesinde 1/f ve 2 fıkralarında AİHM'nin sözleşmeye aykırılıktan mahkûm ettiği Türk adli mekanizması kararlarını, 'yeniden yargılama sebebi' olarak kabul etmişsiniz. Bu şu demektir: AİHM, Türk yüksek mahkemelerinin de denetleyici üst mahkemesidir. Hal böyleyken Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Kılıç'ın önceki haftalardaki konuşmasında müdahaleden dem vurarak şikâyetçi olması gerçekçi ve tutarlı bir imaj taşımıyor.
Danıştay Başkanının ve bu minvaldeki benzer açıklamaların da hukuki alt yapısı mevcut değil. Bu itibarla Vural Savaş'ın dediği gibi 'Venedik Kriterleri kapatma davasında önem taşımaz' görüşünü koyabilecek bir hukuki mecra bulunmuyor. Eğer bir partinin kapatılması veya bir hadise yargılaması AİHM cihetiyle açıkça sözleşmeye aykırıysa bu minvaldeki açıklamalar 'müdahale' değil, sözleşmeyi hatırlatmak için 'ikaz'dır. Bir kısım Asya ve Afrika ülkelerinde evrensel hukuk normlarına açıkça aykırılık teşkil eden uygulama veya cezalarda Türkiye de ikaz edici açıklamalar yapmıyor mu? Hem de bu ülkelerle aramızda AİHS gibi entegrasyon ifade eden sözleşmeler olmadığı halde.
Türkiye 1954 yılında imzalayıp tasdik ettiği AİHS'nin, 1987 yılında Komisyonun ve 1989 yılında Divan'ın yargılama yetkisini tanımasıyla denetleme sistemine dâhil olmuştur.
Türkiye, AİHS çerçevesinde yargı yetkisini tanıyan beyanında, şimdinin de sorunu olan bazı çekincelerini bildirmişti. Buna göre, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, askeri personelin hukuki statüsü ve disiplin sistemiyle ilgili konularda, demokratik toplum kavramının T.C. Anayasasındaki ilkelere uygun yorumlanması gibi çekinceler sunmuştu. Bakanlar Kurulunun 1992 yılındaki kararıyla, söz konusu çekincelerini kaldırdığını Konseye bildirmiştir. Yani artık çekince ve kaygı olmadan AİHS, tam olarak tatbik edilecektir.
Diğer yandan, TC. Anayasası açıkça AİHS'ne kanun seviyesi vermiş, hatta anayasaya aykırılığının ileri sürülememesi özelliği vererek, kanundan daha kuvvetli hale getirmek istemiştir. Bu durumda anayasamıza aykırı AİHS hükümlerinin yürürlükte kalacağı kabul edilmiştir. Bunun yanında, AİHS Türk kanunlarına değişiklik getirdiğinde, sonraki kanun olma özelliği sebebiyle de, kanun hükmünü zımmen kaldırmış olacaktır. TBMM bir kanunu değiştirme yetkisine sahip olmasına rağmen, AİHS'ni değiştirme yetkisine sahip değildir. Keza Anayasa hükümlerini değiştirebilen TBMM, sözleşmede değişiklik yapabilme yetkisine sahip değildir. Ayrıca, Türkiye sözleşmeyi onaylayarak, Anayasa da dâhil iç hukukun sözleşmeye uygun olması taahhüdünde bulunmuştur.
Türkiye, Anayasası da dâhil tüm mevzuatının sözleşmeye uygun olacağı taahhüdünde bulunmuş, ihlal halinde de yargılanmayı kabul etmiştir.
Bu encamda AB'nin 'müdahalesini' açıkça mevzuatımızın bir parçası haline getirmişken yüksek yargının başkanları ve CHP hangi müdahaleden bahsediyor?
Yıllar yılı AB kapısında beklemekte ve AB tarafından kabul görme arzusunda olan Türkiye, Kopenhag kriterlerinden bugüne AB'nin gözetim ve denetiminde değil mi? Türkiye'deki siyasi, idari ve toplumsal olgular, gerek geçmişteki AB süreci ile ve gerekse tarama süreciyle kontrol ve denetime tabi tutulup, değerlendirme ve ilerleme raporları tanzim edilmiyor mu?
Türkiye DGM'lerdeki askeri hâkimleri AB ikazıyla çıkarmadı mı? DGM'leri AB ikazıyla kaldırmadı mı? MGK Genel Sekreterini AB ikazıyla sivil hale getirmedi mi? 301. maddeyi AB ikazıyla şimdiki değişik haline getirmedi mi? Asker-sivil ilişkilerinin antidemokratik oluşuyla ilgili düzenleme eğilimine AB ikazıyla girmedi mi? Ve hala AB'nin bu konuda ciddi ikazları yok mu?
Şu halde Olli Rehn ve Lagendjik, itiraz ve ikazlarında AİHS'ye uygun davranıyorlar. Bizden yükselen mesnedsiz itirazların ise AİHS ruhuna uygun olduğu söylenemez. 'AB'ye girmek istiyorum, sözleşmeyi imzaladım ama hatalarımı söyleyemeyin' diye bir gerçeklik yok!
--
Düşünmek taraf olmaktır.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.