Ahid: Yeryüzündeki bütün fesatlar O'nunla ahdi bozmaktan doğar
Allah, peygamberler vasıtasıyla her kavim ve milletten de ahitler almıştır. Ahidler gereğince yalnız Allah'a ibadet etmeleri, hayatlarında Allah'ın şeriat ve nizamını hâkim kılmaları icab etmektedir. İşte fâsıkların bozduğu ahidler bu ahidlerdir. Verdiği sözde durmayıp Allah'la ahdini bozan kimse, aynı zamanda, Allah'la olan sözleşmesi dışındaki diğer ahidlerini de bozmuş sayılır. Zira Allah'ın ahdini bozmağa cür'et eden kimseden, hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez.
Ahd, söz vermek, emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz, yemin, misak, bir şeyi korumak anlamlarına gelir. Bir şeyi her durumda koruyup gereğini yerine getirmek demek olan ahidde hem yemin, hem de kesin söz verme anlamı vardır. Yemin, ahdin dinî ve kutsî yönünü; söz verme de ahlâkî yönünü teşkil eder. Ahd kelimesi İslamî bir kavram olarak "ahd-ü mîsak" şeklinde kullanılmıştır. Ahd kelimesi, Kur'an'da 46 yerde geçer. Benzer anlama gelen mîsak kelimesi de 25 yerde kullanılır. Allah Adem'i insanlığın atası ve temsilcisi olarak yarattığı zaman, gerek onun şahsında, gerekse kıyamete kadar gelecek tüm insanlardan tek tek "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye ahid almıştır (7/A'râf, 172). İttifak hükümlerini (Allah ile İsrailoğulları arasında yapılan ahdin hükümleri) ihtiva ettiği için, yahudi ve hıristiyan kutsal kitaplarına Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd denilmiş, İslam devletinin hâkimiyeti altında yaşamak üzere kendileriyle anlaşma yapılan gayri müslimler için ehlü'z-zimme yerine ehlü'l-ahd tabiri kullanılmıştır. İnsan, Allah'tan başka rabb tanımayacağına dair Allah'a ahid vermiş, Allah da bu konuda kendisinden ahid almıştır; yani muahede yapmışlar, ahidleşmişlerdir. Bu ahdin, Allah'tan başkasını rabb tanımamanın içinde, şeytana ibadet etmemek de vardır."Ey Ademoğulları! 'Şeytana ibadet etmeyin' diye, size ahid vermedim mi?" (36/Yâsin, 60). Allah ile beşer arasında geçen birçok ahidleşmeyi ahd-ü mîsak kavramı insan aklına getirmektedir. Kur'an-ı Kerim'de geçen ahidleşmelerden birisi insanoğlunun yaratıcısını bilmesi ve O'na yönelip ibadet etmesidir. Bu tür bir ahid, fıtrî bir ahiddir. Allah'ın varlığına inanmak ihtiyacı, insan yaratılışında sürekli ve kalıcıdır. Yalnız bazen insan şaşırıp yolunu sapıtır. O zaman Allah'ın rasulleri aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklara uyarsa ahde uymuş olur. Ahidleşme Kur'anî bir metottur. Allah rasulleri ile onlara uyan, onların ashabı olan insanlar arasında gerek Allah'ın hükümlerini yaşama, gerek bunları muhafaza etme konusunda ahidleşmeler olmuştur. Ahid, hem Allah'ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de insanların Allah'a karşı veya Allah namına diğerlerine karşı yerine getirmeyi taahhüd etmiş oldukları hususlardır. Kur'an-ı Kerim'de "Allah'ın ahdini yerine getiriniz" (6/En'âm, 152) buyurulur. Âlimler buradaki ahdi şöyle izah etmişlerdir: "Allah'ın ahidlerini ifa ediniz. Gerek Allah'ın size teklif etmiş olduğu ahidleri, emirleri, nehiyleri ve gerek sizin Allah'a veya Allah namına diğerlerine verdiğiniz ahidleri, adakları, yeminleri, akitleri, doğru olan her türlü taahhütleri yerine getiriniz. İslam'da ahdi bozmak haramdır." Gerek Allah'a ve gerekse insanlara karşı verilen ahdin yerine getirilmesi gerekir. Kur'an'da kurtuluşa eren mü'minlerin sıfatları sayılırken: "Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler." (23/Mü'minûn, 8) buyurulur. Allah ile insanlar arasında birçok ahidler vardır. Allah'ın insanlardan aldığı ilk ahid, onların zürriyetlerini Hz. Adem'in sulbünden alıp kendi uluhiyetini tasdik ettirmesidir (bkz. 7/A'râf, 172). Ahidle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa keffaret gerekir. Fakat ahidde bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı keffaretle ortadan kalkmaz. "Ey İsrailoğulları, sizi nasıl bir nimet ile nimetlendirdiğimi hatırlayın. Ve Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Siz, Benden korkun." (2/Bakara, 40) ayeti bu ahidlerden biridir. Ayet-i kerimeden anladığımıza göre, Cenab-ı Hakk'a söz vermiş bulunan bir kavme karşı Cenab-ı Hakk da onlara bir vaadde bulunmuştur. Bu bir ahidleşmedir. Allah, ahdinden asla caymayacağına göre, insanlar da ahidlerinden caymamalıydılar. Ancak insanlar ahidlerinden caymaya başlamışlar ve Allah'a ibadet etmemek, O'nun yasaklarına uymamak ve O'na ortak koşmak gibi sapıklıklara düşmüşlerdir. Ahidlerine uygun olarak yalnız Allah'a ibadet etmeleri, hayatlarında Allah'ın hükümlerini hâkim kılmaları gerekmektedir. Ancak fâsıklar ahitlerini bozarak Allah'la sözleşmelerini iptal etmişlerdir. Allah ile olan ahdine vefa göstermeyen, bu ahdi bozan ve bozmaya çalışan kimseden hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez. Oysa ki Allah kendisi ile yapılan ahde bağlılık gösterenlere büyük bir mükâfat vereceğini vaad etmektedir. "Doğrusu sana sadakat yemini edenler (ey Muhammed) bizatihi o yemin ile Allah'a bağlılık yemini etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Bu yüzden her kim (o yeminden sonra) yeminini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur ve her kim Allah ile ahdini yerine getirirse Allah ona büyük bir mükâfat nasip edecektir." (48/Fetih, 10). İnsanlar, Allah'ın emir ve yasakları ile hududunu aşarlarsa şeytana ibadet etmiş, onun çemberine girmiş olmaktadırlar. Oysa Allah bütün insanlardan ahd-ü misak aldığını ifade buyurmaktadır. "Ey Âdemoğulları, ben sizinle ahidleşmedim mi? Şeytana tapmayın, o sizin düşmanınızdır, diye." (36/Yâsin, 60). "Rabb'in Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini alıp devam ettirmiş ve onları kendilerine şahit tutarak: 'Ben Rabb'iniz değil miyim?' (demiştir.) "Evet (buna) şahidiz!' dediler. Kıyamet günü, biz bundan habersizdik demeyesiniz." (7/A'râf, 172) Ahde vefa konusunda İslam son derece titiz davranır. İnsanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması için yegâne garanti vasıtası ahde vefâdır. Bu güven olmadan veya sağlanmadan sıhhatli bir toplum hayatı mümkün olamaz. Allah öyle bir topluma rahmet nazarıyla bakmaz. "Ama Allah'a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar... İşte lânet onlara (dünya) yurdunun kötü sonucu onlaradır." (13/Ra'd, 25) Allah, emirleri yoluyla ve peygamberleri vasıtasıyla insanlardan ahid almıştır. Yahudi ve hıristiyanlardan alınan ahid de bunlar arasındadır. Allah, İsrailoğullarından, namaz kılıp zekât vereceklerine, peygamberlerine inanıp onları destekleyeceklerine ve Allah'a güzel takdimelerde bulunacaklarına (faizsiz borç vereceklerine; bkz. 5/Mâide, 12), Allah'tan başkasına tapmayacaklarına, anaya babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edeceklerine (2/Bakara, 83), birbirlerinin kanlarını dökmeyeceklerine, birbirlerini yurtlarından çıkarmayacaklarına (2/Bakara, 84-85) dair söz almıştır. Fakat onlar, Allah'a verdikleri sözü yerine getirmemiş, ahidlerini bozmuş ve bunu alışkanlık haline getirmişlerdir (bkz. 2/Bakara, 100; 5/Mâide, 13). Hz. Musa'ya karşı geldikleri için üzerlerine azap çökünce bunun kaldırılmasını istemişler, Hz. Musa da onlara, Allah'a verdikleri sözü hatırlatmıştır (bkz. 20/Tâhâ, 86). Çünkü yahudiler ne zaman Allah'a söz vermişlerse, içlerinden çoğu bu ahdi bozmuştur (bkz. 2/Bakara, 100). Allah, hıristiyanlardan da ahidler almış, fakat onlar sözlerinin bir kısmını unutmuşlardır (5/Mâide, 14). Allah nasıl insanlara ahid vermişse, insanlar da Allah'tan ahid almışlardır. İnsanlar Allah'tan başkasına ibadet etmemeğe, O'ndan başkasını rabb tanımamaya ahdetmişler; Allah da bunun karşılığında, insanlara yardım edeceğini ve dünya hayatından sonraki ahiret hayatında onları cennetlere koymayı ahdetmiştir. Ahid, sorumluluk gerektirir (17/İsrâ, 34). Eğer insanlar Allah'a verdikleri ahdin ve bu ahid çerçevesinde kendi aralarındaki ahidleşmenin sorumluluğunu yerine getirirlerse, Allah da ahdini yerine getirecektir (2/Bakara, 40). Tefsirciler, Allah'ın ahdinin ne olduğu konusunda yaptıkları açıklamalarda diyorlar ki: Allah'ın ahdi, Allah'ın insanların akıllarına yerleştirdiği tevhid, adalet ve peygamberleri doğrulama delilleridir. Allah'ın ahdi, Allah'ın peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdiği mesajdır. Ayrıca, insanların yapmalarını emrettiği ve yapmamalarını istediği konularla ilgili vasiyetidir, diyenler de olmuştur. İbn Kesir, bu görüşler konusunda şu açıklamaları yapar: Bazılarına göre bu ahit, Allah'ın yaratıklarına bir buyruğu, emrettiğine itaat etmeleri, nehyettiğinden kaçınmaları konusunda bir emridir. Bu emri kitaplarında ve rasullerinin dilleriyle açıklamıştır. Bu ahdi bozmaları demek, onunla amel etmeyi bırakmaları demektir. Bazı alimler de şöyle dediler: Bu ayetle bütün küfür, şirk ve nifak ehli kastedilmiştir. Allah'ın onlara ahdi ise rububiyetine delalet eden deliller getirerek vahdaniyetini göstermiş olmasıdır. Allah'ın onlara ahdi hiç bir kimsenin benzerini getirmeye muktedir olamadığı mucizelerle peygamberlerinin doğruluğunu tasdik ettiği emir ve nehyidir. Bu ahdin bozulması ise delillerle doğru olduğu sabit olan hakikatleri kabul etmemeleri ve kitapları yalanlamalarıdır. Diğer bazı alimler de şöyle dediler: Allah Teala'nın sözkonusu ettiği bu ahid, insanları Hz. Adem'in sulbünden çıkardığı zaman onlardan almış olduğu ahiddir. Bu ahdi bozmaları demek, ona uymamaları demektir. Elmalılı, Allah'la yapılan ahidleşme konusunda şöyle der: "O fâsıklar ki, antlaşmalarını, hem de Allah'ın anlaşmasını bozarlar; bunu da antlaşma ile belgeledikten sonra yaparlar. İlk yaratılışta "iyyâke na'büdü ve iyyâke nesteıyn (ancak Sana ibadet ederiz ve ancak Sen'den yardım dileriz" kavramı üzere akıl ve yaratılış olarak, Allah ile aralarında yapılmış olan ezelî antlaşmayı, iman ve kulluk antlaşmasını, bu yaratılışa ait genel kanunu, her iki taraftan antlaşma ile belgelenip te'kit edildikten; bir taraftan kitaplar indirme ve peygamber gönderme ile takviye, diğer taraftan kalb ve dil bakımından iman ve ikrar ile kuvvetlendirdikten sonra bu ilahî antlaşmayı ve mîsakı kendi kendilerine bozmaya ve kaldırmaya kalkışırlar." Seyyid Kutub, bu ahidleşme konusuna şöyle açıklık getirir: "Allah ile beşer arasında akdolunan ahdin birçok çeşitleri vardır. Bunlardan biri insanoğlunun Halik'ını bilmesi ve O'na yönelip ibadet etmesi için yaratılışında sahip olduğu fıtrî ahiddir. Allah'ın mevcudiyetine inanmak ihtiyacı, insan fıtratında daimîdir. Bu fıtrat, bazen şaşırıp yolunu sapıtır ve Allah'a ortak aramaya koyulur. Diğer birisi de, Allah'ın Adem (a.s.)'ı yeryüzüne halife göndererek ondan aldığı ahittir. Allah, peygamberler vasıtasıyla her kavim ve milletten de ahitler almıştır. Ahidler gereğince yalnız Allah'a ibadet etmeleri, hayatlarında Allah'ın şeriat ve nizamını hâkim kılmaları icab etmektedir. İşte fâsıkların bozduğu ahidler bu ahidlerdir. Verdiği sözde durmayıp Allah'la ahdini bozan kimse, aynı zamanda, Allah'la olan sözleşmesi dışındaki diğer ahidlerini de bozmuş sayılır. Zira Allah'ın ahdini bozmağa cür'et eden kimseden, hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez. Yeryüzündeki bütün sapıklık ve fesatlar, Allah'ın emrinden uzaklaşmak, O'nunla olan ahdi bozmak ve bağlanmasını emrettiği bağları koparmak yüzünden doğuyor. Yeryüzündeki anarşinin başı, Allah'ın beşer hayatını idare ve tanzim için seçtiği ilahî nizamdan yüz çevirmenin sonucudur. İşte, neticesi mutlak surette hüsran olan yolun ayrılış noktası buradan başlar. Şu halde, yeryüzü Allah'ın nizamı ile idare edilmekten mahrum ve hayat da şeriat-ı ilahîden uzak kaldığı müddetçe yeryüzünde huzur ve sükûn aranamaz." Kur'an'da mü'minlerin vasıflarından bahsedilirken "Onlar emanetlerine ve ahidlerine/ sözlerine riayet ederler." (23/Mü'minûn, 8) diye buyrulmaktadır. Mü'minler fert halinde de olsalar, cemiyet halinde de olsalar, verdikleri sözlere riayet ederler, emanetlere de hiyanet etmezler. Mü'minlerin omuzlarında pek çok emanet vardır; mü'minler her ne suretle olursa olsun emanetlerini yerine getirirler. Çünkü doğru olmak insanların fıtratındandır; fıtrat da İslam'dır. Onun için mü'minler, fıtratlarının doğru yoldan sapmasına müsaade etmezler. Bütün insanların Allah'a vermiş oldukları bir söz ve ahit vardır. Bu da bütün insanların Allah'ı tanımaları, O'na kulluk etmeleridir. Yüce Allah, insanların fıtratına kendi varlığını ve birliğini kabul edecek özellik vermiştir. İnsanların bozduğu her ahdin şahidi Allah'tır. Bunun için mü'min ahde vefa gösterirken Allah'tan korkar ve sakınır. Mü'minler genel anlamda emanetlerden ve verdiği sözlerden sorumludurlar. Ayet-i kerime (23/Mü'minûn, 8), nassın hududunu geniş tutarak kısaca her emaneti ve her ahdi içine alacak tarzda hüküm bildiriyor. Bu nitelikler her zaman ve her yerde mü'minlerin nitelikleridir. Müslümanlar bu niteliklere riayet etmedikleri takdirde İslam cemaati doğru istikameti bulamaz. Böyle bir toplumda, ortak hayat için konulacak temel kaidelere herkesin bağlanması, güvenmesi ve dayanabilmesi için ahde vefâ ve emanete riayet prensibi zaruridir. Bu prensibi tüm mü'minlerin örneği ve önderi Rasulullah'ın hayatında açıkça görmekteyiz. O'na müşrikler bile güvenmiş, emanetlerini çoğu zaman O'na teslim etmişlerdir. Bir yandan düşmanlık, öbür yandan O'na güvenmek gerçekten düşündürücü bir haldir. İşte, kısa bir süre içerisinde İslam'ın dünyaya hâkim olmasında Rasulullah'ın bu ilkesinin büyük katkısı olmuştur. "Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa şüphe yok ki Allah sakınanları sever. Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir pahaya değiştirenlerin; işte onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz ve onlar için acı bir azap vardır." (3/Âl-i İmran, 76-77) Ahde vefa, Allah korkusuyla yakından alakalıdır. Bunun için sosyal muamelelerde dost ile düşman arasında herhangi bir ayrım yapılamaz. Her ikisi için de durum aynıdır. Ahde vefa dünyevî bir menfaat karşılığında değiştirilecek bir husus değildir. Çünkü verilen söz Allah adına verilmiştir. Buradaki mesele Allah'a karşı verilen ahde vefâ meselesidir. Onun için de karşıdaki insanlar değil; Allah'ın emri gözetilir.
--~--~---------~--~----~------------~-------~--~----~
Bu grubun hiç bir siyasi oluşum ,parti, vakıf, örgüt, dernek veya benzeri yapılanmalarla alakası yoktur.Aynı zamanda onlara uzaklığı veya yakınlığıda bulunmamaktadır...Müslüman Anadolu İnsanının Tarafında yer alan Gerçek Vatanseverliği ilke edinmiş ,Anti Emperyalist HABER BİLGİ PAYLAŞIM STANDIDIR.."
Grupta yayınlanan yorum ve yazılardan yazarları sorumludur.
-----------------------------------------------------------------
"ANADOLU HABER GÜNLÜĞÜ" grubu.
Bu gruba posta göndermek için , mail atın : anadoluhaber@googlegroups.com
Bu gruba üyeliğinizi sonlandırmak için şu adrese e-posta gönderin: anadoluhaber-unsubscribe@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için, http://groups.google.com/group/anadoluhaber?hl=tr
adresinde bu grubu ziyaret edin
-~----------~----~----~----~------~----~------~--~---
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda Kişilik haklarına saldırı,küfür ve benzeri ifadeleriniz yayınlanmamaktadır.Yorumları yazarken İsminizi belirtmeniz önemle duyurulur.